Ölürken bile katiline “oğlum” diyen bir insanın
gittiği bir dünyadan umuda, hayale, geleceğe dair herhangi bir şey
beklemiyorum.
Öldürüldüğü yıl 11 yaşındaydım ve ters dönmüş
ayakkabıların günlerce rüyama girdiğini hatırlıyorum.
Babam “onun zaten ölmesi gereken bir Ermeni dölü”
olduğunu beynimin içine kazıdı aylarca. Kendisinin gün boyu alnını secdeden
kaldırmayan bir ırk bekçisi olması, ona bu yorumları yapma hakkını veriyordu
çünkü. Babam “Ermeni dölü” dedikçe ben “babandır” diyordum, çünkü dedem Van’da
doğmuştu. Ermeni olabilme ihtimali Kürd olduğu kadar yüksekti. Babam, her zaman
acziyetini, hiçbir zaman Hrant gibi bir adam olamayacağını gözümün içine her 19
Ocak sabahı soktu ve ben de her defasında kapıyı vurup çıktım.
Hiçbir zaman hayırlı bir evlat olamadım babama. Çünkü
babalara hayırlı evlat olmak farzdı, ama ben olamadığım için muhtemelen
Hrant’ın yanına, yani cehennemin dibine gideceğimdi.
Keşke öyle olsaydı. Eli kalem tuttuğu için haksızca
öldürülen her bir cehennemliğin(!) yanına gitmek, dünyayı o güzel adamlara
zehir zıkkım eden cennetliklerle yaşamaktan evladır.
Güzel uyu ahparig.
Sümeyye Öztürk
19
Ocak 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder