Atilio Boron Söyleşisi
Correo del Alba
20 Kasım 2023
Latin
Amerika ve Karayipler’deki her politik gelişmenin veya seçimin ardından
yaptığımız gibi, Arjantin’deki cumhurbaşkanlığı seçiminde Javier Milei’nin zafer
elde etmesinden birkaç saat sonra Correo del Alba için ünlü siyaset bilimci ve
aydın Atilio Boron’la özel bir röportaj gerçekleştirdik ve kendisiyle aşırı
sağın zaferini birlikte düşünme imkânı bulduk.
* * *
Siyaset
sahasında bir yabancı olarak görülen ve tartışmalı bir sima olan Milei, nasıl oldu da bu kadar parladı
ve çoğu erkek, genç insanlardan bu kadar destek gördü? Eski Peronist sivil-asker
bürokrasisi bugünün gelişini göremedi mi? Bu 19 Kasım’da ortaya çıkan
sonuçlardan o bürokrasi mi sorumlu?
Sorunuza
tek tek cevap vermeye çalışayım. Öncelikle evet, Milei siyaset sahasında
yabancı görülen bir isimdi, ama medya ona aşinaydı. Birkaç hafta evvel ne yazık
ki ortadan kaybolmuş olan Mariana Moyano’nun da
doğruladığı biçimiyle Milei, 2018’de radyo ve televizyon programlarında
kendisine en fazla danışılan kişiydi. Moyano’ya göre, bu yıl içerisinde Milei
ile 235 kez röportaj yapılmış, kendisinin katıldığı canlı yayın süresi ise
toplamda 193 bin 543 saniye. Siyaset hayatı boyunca bu rakamlara ulaşan başka
bir isim yok. Üstelik sonraki yıllarda da Milei aynı ilgiyi görmeyi sürdürmüş. Başka
bir ifadeyle, Milei, medyanın akıllı bir plan dâhilinde imal ettiği bir isim.
Sorunuzun
ikinci kısmında, enformelleşme, ücretlerin kesilmesi ve emeğin
güvencesizleşmesi sürecinin en önemli mağduru olan gençliğin rolünden
bahsediyorsunuz. 18-29 yaş aralığındaki toplam 8.337.914 kişi toplam seçmenin
yüzde 24,29’unu teşkil ediyor. Buna oy kullanma hakkına kavuşan 16-17
yaşlarındaki 1.163.477 kişiyi de ekleyelim. Bu yaş grubu da toplam oyların
yüzde 3,3’ünü teşkil ediyor ki bu oran, Entre
Ríos
kentinin toplam oy oranına denk. Dolayısıyla,
burada hükümet yanlısı aday lehine oy verme konusunda gerekli dürtüden yoksun
olan veya 19 ve 20 Aralık 2001’deki olayları neredeyse hiç anımsamayan,
Kirçnerizmin altın çağını bilmeyen gençlerin teşkil ettikleri seçmen kitlesinin
sadece yüzde 27’sinden bahsediyoruz. Bu insanlar, hükümetin resmi teklifine yüz
vermediler. Bunun böyle olacağını kör biri bile görürdü. Hiç şüphe yok ki
titizlikle ve dikkatle sahnelenen Milei mitinglerindeki gençlik coşkusu bu
yüzün verilmeyeceğinin kanıtıydı. O mitingler gençleri coşkulandırdı, ama aynı
coşku, seçimin diğer partisi Vatan İçin Birlik’in adayı Sergio Massa’nın
mitinglerinde yoktu.
Sorunuzun
son kısmı için şu söylenebilir: şirketlerin çıkarlarını savunmaktan başka bir
şey yapmayan eski Peronist sivil-asker bürokrasisi geleni göremedi. Üstelik bu
körlük, onlarda uzun zamandır vardı. Ayrıca bu kesim, günümüz toplumunu hiç
anlamadı, nasıl işlediğini hiç bilmedi.
Milei,
bugün kampanyasında dile getirdiği vaatlerin ne kadarını bu ülkede
gerçekleştirebilir?
Bir
tahminde bulunmak güç. Belirli alanlarda toplumsal direniş, aşağıdan ve kendiliğinden,
oldukça güçlü bir biçimde ortaya konulacaktır. Bu noktada aklıma dünya genelinde
AFJP[1] gibi yapıları felâkete sürükleyen, sosyal güvenliğin özelleştirilmesine
dönük adımlar geliyor. Arjantin Havayolları’nın özelleştirilmesi de benzer bir
sonucu doğurabilir. Tabii sürprizlerle de karşılaşılabilir. Devlete ait enerji
şirketi YPF özelleştirilirse, mesele daha da içinden çıkılmaz bir hâl alır,
zira ülkede yeraltı zenginliklerinin sahibi şehirlerdir. Kongrenin iki bileşeni
arasında bir tartışmanın yaşanacağı çok açık. Hâsılı: mevcut güç korelasyonuna
göre her bir vaka ve alınan her bir tedbir tek tek incelenmek zorunda.
Ortada
çok fazla faktör olduğu için çok farklı tepkiler verilecektir. Bu faktörler
şunlardır:
1.
Ülkede toplumsal örgütler ve parti güçleri oldukça zayıf ve gayrimeşrudur.
2.
Halk bölünmüş durumdadır, güvencesizliğin damgasını vurduğu emek paramparça
hâldedir. Sendika temsiliyeti düşüktür, emeği koruyan yasalara rastlanmamaktadır.
Bu durum, sadece ekonomide aktif olan kesimin çok küçük bir kısmının ekmeğine
yağ sürmektedir.
3.
Mali spekülasyonla geçinen kesimin sanayi üretimine, hatta zirai işletmelere
bağımlı kesime nazaran daha fazla ağırlığa sahip olduğu ve heterojen bir yapı
arz eden hâkim blok içerisinde yoğun bir mücadele yaşanmaktadır. Egemen
sınıflar içre hizipler arasındaki bu tartışma, farklı sonuçlara yol açacaktır. Yeni
cumhurbaşkanının kampanya süresince verdiği vaatlerin gerçekleşip
gerçekleşmeyeceğine de bunlara mani olunup olunmayacağına da ortaya çıkacak bu sonuçlar karar verecektir.
Milei,
daha çok gerçekliği kendi çıkarları ile sınırlayan sosyal ağların eşlik ettiği
bir süreç dâhilinde gençlerde yaşanan paradigma değişikliğini mi ifade ediyor?
Milei,
pandeminin ve karantinaların, dahası, ekonomik ve toplumsal dışlanma sürecini
derinleştirip yoksulluğu beklenmedik düzeylerde artıran, bilhassa Mayıs-Temmuz
1989 ile Ocak-Mart 1990’daki aşırı enflasyona tanık olunan dönemlerdeki
yoksulluk düzeyine yakınlaştıran ekonomi politikalarının ağır darbesini yemiş
gençlerdeki hasarın ortaya çıkarttığı bir isim. Söz konusu toplumsal kategori,
yani gençlere göre Alberto Fernández ve onun
ekonomi bakanı Sergio Massa, daha makul
bir felâkete yol açmayacaktı. Bu gençler, ücretleri küçük bir azınlık dışında
kimse için düzeltmeyecek ekonomi politikalarının da kendilerini ulusal bir
davanın militanları olarak algılamalarını sağlayacak bir destanın da işlerine
yaramayacağını gördü. İletişim aygıtlarının seslerini yöneticilere
duyurmayacağını anladı. Bunun sonucunda gençlik, hâkim güçlerin kurnaz bir plan
dâhilinde piyasaya, 53 yaşında olmasına rağmen, “taze, genç ve yeni bir isim” olarak
sürdüğü kişiye yöneldi. Bu, sosyal ağların, algoritmaların ve sinirbilimi esas
alan politik pazarlamaya dair yeni teknikleri incelemiş bizim gibi kişileri
hiçbir şekilde şaşırtmadı. Benim gibi, yalnız kalma pahasına, geçen yüzyılın sonunda
Fidel’in dediği gibi fikirler mücadelesinin verilmesi gerektiğini söyleyen
kişilerce öngörülen bir gelişmeydi bu. Ama ne sol ne de milli-halkçı hareket,
sorumluluk alıp bu mücadeleyi verebildi. Neticede siyaset karşıtlığı zafer
kazandı. Devlet ve “kast sistemi” yağmacı güçler olarak belirlendi, ama
kolektif sömürünün failleri olarak egemen sınıfların ve burjuvazinin oynadığı
rol örtbas edildi. Aşırı bireycilik ve onunla bağlantılı fikirler övüldü,
kolektif eylem stratejileri, sınıf, işçi ve köylü örgütleri, reddedilmese bile
terk edildi. Bireysel kurtuluş masalına güvenildi, kolektif eylemlere
katılanlar mahkûm edildi, uyum içerisinde hareket eden sermayenin besleyip
desteklediği yetenekli bir demagog, akıl dışı yöntemlerle yüceltildi.
Kültürel
dizilim açısından bakıldığında, bilhassa aylık enflasyonun yüzde 13 ilâ 15 civarında
seyrettiği bir ülkede, bu durumdan sorumlu bir ekonomi bakanının seçimi
kazanması imkânsızdı. Bu arka plan dikkate alındığında, esasında Sergio Massa
gereğinden fazla oy aldı.
Milei,
geçen yüzyılın ortalarında Perón ve Evita ile tanımlanan refah devletine son
verebilecek mi?
Esasında
bu sorunuza ilk soruda kısmen cevap vermiştim. Perón
ve Evita’nın yapıp ettiklerine bir de Kirçnerizm
yılları boyunca elde edilen önemli ekonomik ve toplumsal kazanımları da eklemek
gerek. Fakat bir yandan da bu kazanımlar ne kadar övgüye değer olsalar da bu
adımların dünya genelinde, bilhassa Arjantin gibi güçsüz ve etkisiz bir ülkede
sermaye birikim sürecinin yol açtığı tahribata başarıyla karşı koyma konusunda
yetersiz kaldığını da söylemek lazım.
Arjantin
Merkezi İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun [Central
de Trabajadores de la Argentina] hazırladığı bir rapora göre,
2016-2022 arası dönemde emekten sermayeye aktarılan gelir 87 milyar doları
buldu ki bunun 48 milyar doları 2021 ve 2022 yıllarında, yani “milli ve halkçı”
koalisyon hükümeti döneminde aktarıldı. Neticede ücretler epey düştü, formel
ekonomide yoksulluk sınırının altına geriledi. Bu acı ve dert yüklü ekonomik
gerçeklik karşısında seçmen kitlesinin en geniş kesimlerindeki hayal kırıklığı
ve öfkenin başka ne tür bir sonuç vermesini bekliyorlardı ki? Bu dönemde
anlamsız laflar edildi, “Arjantin’in yirminci yüzyılın başında dünyanın en
zengin ülkesi” olduğuna dair efsanelere sığınıldı, kimse “artık tahammül edilemeyen
mevcut gidişata son verme gerek” demedi, eski bir tarafa konuldu, “kast sistemi”ne
lanet okumakla yetinildi, kimse, insanları yoksulluğa ve mahrumiyete mahkûm
edenlere tek laf etmedi.
Milei’ye
yönelik muhalefete dair öngörünüz nedir, onun programını denetleyecek bir
hareket ortaya çıkacak mı?
Çıkıp
çıkmaması, halkçı kesimin yeniden örgütlenmesine, somut öneriler zemininde
yeniden birleşmesine, ekonomiyi azami düzeyde ayarlayacak adımlarla, işçi
haklarını ve toplumsal hakları ortadan kaldırmaya kafayı takmış bir hükümetin
öngörülebilir saldırılarından önce bir savunma stratejisi geliştirip
geliştirmemesine bağlı. Ayrıca muhalefetin sefalete sürüklenmiş,
güvencesizliğin ve sermayenin doymak bilmezliğinin çilesini çeken milyonları
etkileyebilecek, büyük bir güce erişecek muteber liderlere sahip olması
gerekiyor.
Ülkede
parti sistemi çöktü. Daha da kötüsü, geçen yüzyıl ortalarından radikalizme ve
Peronizme tanık olmuş o birkaç yıllık döneme dek süren politik hayatın büyük
bir kısmına damgasını vurmuş politik güçler ve kimlikler, eşi benzeri görülmemiş
bir krizin içine sürüklendiler. Bu güçler ve kimlikler, muhtemelen sahneye
yeniden çıkacak, ama bu sefer ellerindeki neoliberalizm anahtarıyla ve
kendilerini teşkil eden genetik yapıyla bir alakası olmayan tuhaf ve sapkın
biçimler altında.
Organik
radikalizm sönümlendi, seçmenleri politik güce sahip en önemli iki lidere, Yrigoyen ve
Alfonsín’e
hakaret eden adaylara oy verdi. Peronizm denilen aygıt ve bu akımın seçmenleri
azınlıkta kaldı ve gidip Massa’ya destek sundu. Peronistlerin kalesi olan La Rioja, Salta, Tucumán, Chaco, Catamarca, Santa Cruz
gibi
şehirlerde görüldü ki seçmen kitlesi, o şehirlerin mührünü eline almış
grupların kararlaştırdıkları birleştiricilik imajına sahip olan adaya veya her
türden demagoga oy verecek kıvama getirilmiş. Bugün ne radikaller ne de Peronistler,
ülke genelinde politik mücadele yürütebilecek örgüte, liderliğe ve stratejilere
sahipler. Bu güçler, 24 ayrı partiye bölünmüş durumda ve bu partilerin her
birine bir şehir düşüyor. Oturup bu partiler, koşullara göre, kime oy verecekleri
konusunda pazarlık yürütüyorlar.
Bugün
Milei, silâhlı kuvvetlerle nasıl bir ilişkiye sahip, ileride bu ilişki ne tür
bir biçim alacak?
Bence
Milei’nin askerle arası gayet iyi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Victoria Villarruel, soykırım yapmış diktatörlüğü
açıktan savunan, insan haklarını ihlal eden diktatör Jorge Rafael Videla’nın ve
suç örgütünün hayranı olan bir isim.
Kadın, muhtemelen savunma ve güvenlik bakanı olacak.
Güney
Komutanlığı ve ABD-Arjantin arasında imzalanan askeri işbirliği anlaşmalarının
önemli bir rol oynadığı süreç dâhilinde silâhlı kuvvetlerin toplumsal politik
yapısı alabildiğine gericileşti. Bu hâliyle ordu, büyük olasılıkla Milei’nin
aşırı neoliberal politikalarının talep ettiği baskı uygulama görevini
üstlenecek.
Macri
hükümetinde güvenlik bakanı iken Patricia
Bullrich’in
yapıp ettiklerine uygun bir çizgi takip edecek olan Milei, silâhlı kuvvetlere
ve polise içteki düşmana karşı ellerindeki baskı gücünün tüm imkânlarını
kullanma izni verecek, üstelik onları her türlü cezadan muaf tutacak. Ülkede
polise her türlü şüpheliyi ikazda bulunmadan vurma yetkisi veren “Chocobar Doktrini”[2] bireyin hakları ve
hukuk düzenine saygı açısından ciddi bir geri adımı ifade ediyordu. Bu, Alberto
Fernandez hükümetinin attığı ilk adımlardan biriydi, ama maalesef görünüşe göre
söz konusu doktrin, yeni hükümetle birlikte tekrar yürürlüğe girecek.
Ancak
öte yandan, adalet talep eden binlerce genci, kadını ve çocuğu karşılarında
gördüklerinde güvenlik güçlerinin nasıl bir tepki vereceğini hep birlikte
göreceğiz. Latin Amerika’nın yakın tarihinin de ortaya koyduğu biçimiyle, iç
güvenlikle dışa dönük savunma birbirine karıştırıldığında, ciddi insan hakları
ihlallerine tanık olunur, tıpkı Meksika’da Andrés
Manuel López Obrador hükümeti kurulmazdan önceki yıllarda yaşandığı
gibi. ABD ve Avrupa ülkelerinde iç güvenlik ve dışa
dönük savunma net sınırlara sahiptir. Yeni Arjantin hükümeti, muhtemelen bu
konuda kumar oynayacak ve felâketlere yol açacak. Ama başka konularda olduğu
gibi hakların iptali veya sınırlandırılması türünden politikaları uygulayanlar,
birçok kez toplumu harap eden ekonomik ayarlama planlarına veya zorba diktatörlüklere
karşı koyabildiğini göstermiş olan Arjantin toplumunun tepkisini hafife almış
olurlar. Arjantin tarihi, direniş örnekleriyle örülü bir tarihtir. Son dönemde
her ne kadar toplum değişmişse de gerekli örgütsel yapılar henüz mevcut olmamasına
rağmen, bu isyan hâli, yeniden büyük bir güçle ortaya çıkarsa kimse şaşırmasın.
1969’daki “Cordobazo” [Kordoba İsyanı] ile 19-20
Aralık 2001’deki halk ayaklanması, Arjantin halkının büyük mücadelelerle
kazandıkları ekonomik, toplumsal ve kültürel hakları yok etme hayali kuranları
rahatsız eden birer hayalettir.
Milei’nin
zaferi jeopolitik açıdan bölgeyi nasıl etkileyecek?
Her
şeyden önce Milei hükümeti, Washington’ın talepleri uyarınca ülkeye zarar
verecek ve Arjantin’i ulusal çıkarlara, ihracat sektörüne ve onlarla bağlantılı
olarak işgücüne zarar vermek pahasına, bölgede Çin’in varlık alanını daraltmak
için kullanılacak bir tür koçbaşına dönüştürecek. Milei, tam
da Amerikan müesses nizamının hayalini kurduğu zaferi elde etti. Zira bu güç,
Milei şahsında Washington’ın her türlü önerisini sorgusuz sualsiz uygulamaya
istekli, kendisine fazlasıyla bağlı bir isim buldu. Milei, egemen güçlere sadık
bir antikomünist (üstelik bu karşı olunan komünistlik, Lula, Papa Francis, Çin,
Küba, Venezuela ve Nikaragua’yı içerecek, muğlâk ve esnek bir anlama sahip).
İmparatorluğu koşulsuz şartsız savunan bir isim olarak Milei, Gazze’de devam
eden soykırımı meşru gören açıklamalar yapan, terörist İsrail devletinin ve Kuzey
Amerika toplumunun hayranı olan bir siyasetçi. Kısa süre sonra yerleşeceği Casa
Rosada’da [“Pembe Ev” -Arjantin cumhurbaşkanlığı sarayı] muhtemelen komşu
ülkelerdeki sağcı liderleri de sunduğu örneklikle benzer davranışlar sergilemeleri
yönünde teşvik edecek.
Burada
belki de hâkim blok içindeki ayrışmaları dikkate almalıyız. Milei, Arjantin’i
Güney Amerika Ulusları Birliği’nden (Unasur) ve Latin Amerika ve Karayip Devletleri
Topluluğu’ndan (Celac) çıkartacak adımı atabilir, hatta ülkemizi BRICS’e dâhil
edecek ve 1 Ocak’ta yürürlüğe girecek anlaşmayı iptal edebilir veya
erteleyebilir.
Velhâsıl,
ABD Ulusal Güvenlik Konseyi belgelerine de yansıyan, “düşman Çin”e karşı sürmekte
olan savaş, Güney Amerika’nın uzak ve çalkantılı topraklarında kendi elçisini
buldu. Jeopolitika açısından Milei’nin cumhurbaşkanlığında Latin Amerika-Karayipler
denilen satranç tahtasında süren uluslararası müsabaka sertleşecek gibi
görünüyor.
[1]
AFJP: Emeklilik ve Emekli Fonu Yöneticileri, Carlos Menem hükümeti
döneminde yürürlüğe giren, 1993’teki emeklilik reformu uyarınca çıkartılmış
24.2411 sayılı kanunun belirlediği bireysel emeklilik sistemini tercih eden
işçilerden alınan emeklilik katkı payları ile oluşturulmuş fonları yöneten
(özel, kamu ya da karma sermayeli) şirketleri ifade ediyor. Bireysel emeklilik
sistemi, devletin ücretten anında kesinti yaptığı sisteme paralel işleyen bir
sistem. Burada amaç, zaman içerisinde tüm işçileri bireysel emeklilik sistemine
aktarmaktı.
[2]
Luis Oscar Chocobar (doğum tarihi: 26 Mayıs 1987): 8 Aralık 2017 günü Buenos
Aires’in La Boca mahallesinde ABD’li bir turisti bıçakladıktan sonra kaçan genci
öldürmekle suçlanan eski polis. Olay sonrası Cumhurbaşkanı Mauricio Macri ve güvenlik
bakanı Patricia Bullrich Chocobar’ı öven açıklamalar yaptı. Chocobar’ın davası,
Bullrich’in desteğini ve onayını alan, polisin silahını öldürme amaçlı kullanma
hakkının kapsamını genişleten Chocobar Doktrini’nin ortaya çıkmasını sağladı.
[3] Cordobazo: General Juan Carlos Onganía’nın başta olduğu askeri diktatörlük döneminde, Mayıs 1969 sonunda Kordoba şehrinde meydana gelen ayaklanma. Bu ayaklanma, 1968 ayaklanmalarından bir yıl, gene ülkede Rosario kentinde meydana gelen ve “Rosariazo” denilen ayaklanmadansa birkaç gün sonra cereyan etti. Önceki gösterilerin aksine Cordobazo, askeri hükümete karşı verilen mücadelede Marksist işçi liderlerinin başını çektiği önceki mücadelelerden farklı bir ayaklanmaydı ve onda daha çok işçilerle öğrenciler önemli bir yere sahipti. Arjantin Genel İşçi Konfederasyonu (CGT) Kordoba’da 30 Mayıs 1969 günü Agustín Tosco önderliğinde genel grev ilân etti. Ama bir gün önce 29 Mayıs’ta genel grev yapılması kararlaştırıldı. Grev, polisin saldırısıyla karşılandı. Halk ayaklandı ve bu olay sonrasında “Kordobazo” olarak anıldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder