Pages

12 Kasım 2023

Gazze Neresi, Kim Filistinli?


Godot'yu Beklerken oyunu absürt tiyatro kategorisinde değerlendirilse de ne zaman geleceği ve kim olduğu bilinmeyen bir sembol olarak Godot, okuyucu ve izleyici açısından içinden gelinen toplumsal şartlara göre farklı çağrışımlar yapar. İşçi için düşünü kurduğu insanca yaşam, topraksızlar için toprak, sürgündekiler için yurt özlemi, sömürülenler için kurtuluş düşüdür ve bir bütün olarak umutlu bir bekleyiştir.

Tüm değerlerin yozlaşma riskiyle yaşanan çağda absürt olan Godot değil; sömürü düzeni, açlık, yoksulluk, yurtsuzluk, sömürgecilik, cinsiyetçilik, emperyalizm, faşizm, ırkçılık, yozlaştırma, kapitalist yaşam düzenidir. Yaşam anlamsızlaştığı zaman absürt ve anonim ortaya çıkarken, umut dolu bekleyiş, mücadelenin kararla ve inançla sınanması, yaşamın anlamını güçlendirir. Godot, Filistinliler nezdinde işgal edilmiş ve sömürgeleştirilip yurtsuzlaştırılmış halkın kurtuluş mücadelesinin zafere ulaşmasıdır.

Bugün Gazze'yi anlamak ve duygudaşlık kurmak için oraya gitmeden yaşadığımız düzenin gerçeklerine bakmamız bile önemli bir adımdır. Gazze’de elektrik ve su kesiliyor; rantsal dönüşüm uğruna Tozkoparan ve Fetihtepe örneğinde görüldüğü gibi insanlar evlerinden çıkarılmak için önce müteahhit adı altındaki paramiliter çeteler mahalleye yollanıyor, sonra da evlerin elektriği ve suyu kesiliyor. Evinde elektrikli cihaza bağlı olan hasta yakınları perişan oluyor, engelli ve yatalak hastası olanlar, duş alma imkânından yoksun bırakılıyor. Bebeği ve çocuğu olanlar susuzluk çekiyor. Tıpkı Kerbela ve Gazze gibi.

Gazze’de çocuklar ölüyor, fakat ülkemizde sayısı 700 bini bulan çocuk işçilerden her yıl ortalama 60-70’i “iş kazalarında” can veriyor.

Gazze’de kadınlar ölüyor, ülkemizde güvencesiz şekilde çalışan mevsimlik tarım işçisi kadınlar, bazı bölgelerde erkeklerden daha az ücret alıyor, işçi servislerinde can veriyor.

Gazze’de insanlar açlık çekiyor, ülkemizde insanlar aç kaldığı için intihar ediyor. Aslında intihar değil, sömürü düzeninin cinayeti.

Gazze’de son süreçte 10 bin insan ölüyor; ülkemizde iş kazalarında her yıl ortalama 1.500 işçi, tersanelerde, tarlalarda, fabrikada, sokakta, inşaatlarda can veriyor.

Gazze’de binalar yıkılıyor; yaşadığımız sel, yangın ve depremlerde binlerce bina müteahhit düzeninden kaynaklı önlem alınmadığı için ölüyor.

Gazze’de çocuklar sokakta oyun oynayamıyor, çocuklarımız çalışmak zorunda kaldığı gibi, oyun oynayacakları parklar küçültülüyor ve imar alanına çevriliyor.

Gazze’de insanlar gençliğini yaşayamıyor. Gençlerimiz ülkeyi terk etmek zorunda bırakılıyor, asansörde can veriyor, uyuşturucudan sokak ortasında ölüyor, işsizlik ve güvencesizlikle psikolojisini bozuyor. Bir iş, aş edinemeyip aile kuramıyor; öz yurdunda parya gibi yaşıyor, yurdunu bile gezemiyor.

Gazze’de halk, sağlık hizmeti alamıyor. Halkımız hastanelerde randevu bulamıyor, ilâç alamıyor, tedavi göremiyor.

Gazze’de çocuklar eğitim alamıyor. Çocuklarımız okula devam edemeyip çalışmak zorunda kalıyor.

Gazze halkı özelinde Filistinliler yurtlarını terk etmek zorunda kalıyorlar. Halkımız çareyi Avrupa'da görüp ülkeden gitmenin yollarını arıyor.

Gazze’de ve yakın yerleşim birimlerinde halk mülteci kamplarında yaşamaya mahkûm ediliyor, hem de öz yurtlarında. Halkımız kirayı ödeyemediği için sokağa atılıyor. Emperyalizmin hesapları uğruna yurdumuz mülteci vatanına dönüştürülüyor. Mülteciler bedenlerini satmak zorunda kalıyor, ırkçı saldırılara uğruyor, halklar birbirine düşman ediliyor. Mülteci işçi, ülkemizde can veriyor.

Gazze, yangın yeri. Madımak, Aladağ ve Diyarbakır kız öğrenci yurtları, yangın yeri. Maraş, Çorum, Malatya, yangın yeri.

Gazze, Siyonistler aracılığıyla emperyalizmin saldırısı altında. Ülkemizin her yerinde yabancı burjuvaziye evler satılıyor, emperyalist şirketlerin fabrikalarında halkımızın işçileri sömürülüyor.

Gazze’de bir günde yüzlerce insan can veriyor. Soma’da, Ermenek’te, Bursa’da, Zonguldak’ta ve çeşitli bölgelerde insanımız emeğiyle ekmeğini kazanırken, yüzlercesi göçük altında kalıyor. Düzce’de, Gölcük’te, Van’da, 10 ilimizde yüz bine yakın insan göçük altında can veriyor.

Gazze halkı yoksul, halkımız da yoksul. Gazze’nin tüm zenginlikleri emperyalizm eliyle sömürülüyor. Ülkemizde kıyılarımız, turizm burjuvazisinin ticaretine bırakılmış, yurdumuzda ücretsiz halk plajı denilen alan giderek küçülüyor.

Gazze’de gıda sıkıntısı var. Ülkemizde halk, ekmek büfelerinin önünde uzun kuyruklar oluşturuluyor. İnsanımız, pazarlardan çürük sebze meyve topluyor, fırınlardan bayat ekmek alıyor.

Gazze’de yaşlılar savunmasız. Yaşlılarımız/büyüklerimiz emekli olamıyor, olsa da geçinemiyor.

Gazze’de halkın ruh sağlığı bozuluyor. Ülkemizde geçtiğimiz yıl 62 milyon kutuya yakın antidepresan satışı yapılmış. Sokakta şiddet, trafikte kabalık, bunalım, kadına ve çocuğa şiddet, gündeliğin başı boş pratiğine dönüşüyor.

Gazze’de salgın hastalık kol geziyor, yoksul halkımız kovid salgınında can veriyor. Gözden ilk çıkarılan, yine yoksullar oluyor.

Gazze’de insanlar kefensiz yatıyor, ülkemizde kovidden ve depremden ölen insanlar kefensiz yatırılıyor. Gazze’de insanlar yakınlarını defnedemiyor, ülkemizde kovidde ve depremde can veren insanımızı ailesi uğurlayamıyor.

Gazze’nin çocukları ve kadınları babasız ve eşsiz kalıyor, ülkemizde analar babalar çocuğuna okul pantolonu alamadığı için yaşamına son veriyor.

Gazze, haritada bir nokta ve TV ekranında bir görüntü değildir. Yoksulluğun, sömürünün, yurtsuzlaştırıldığı her yer Gazze’dir. Filistinliler bir coğrafyaya sıkıştırılmış halk değildir. Filistinliler tüm ezilen ve sömürülen halklardır. Açlığın, yoksulluğun, sömürünün dini ve dili olmaz. Mazlumun dili çığlıktır, acıdır, öfkedir. Hamas’a bakıp “aydınlığı” savunan yurtseverlik, o seküler beyazlık, burjuvazi otelleri Gezi’de kapı açtı diye onun peşinden gidiyor. Bilmiyor ki burjuvaya o kapıyı kendinin açtığını.

Barselona başta olmak üzere birçok bölgede ve ülkede Filistin halkı için meydanlar doldurulup yürüyüşler yapılıyor, halkların kardeşliğine yeni ilmekler atılıyor, hem de din ve dil farklılığına rağmen.

Ülkemizde sollar Avrupa elitizmini de aşıp sırf “sessiz kalmadık” demek için göstermelik basın açıklamaları yapıyor. Halkının gerçeğine yabancılaştığından, Gazze’ye de Fransız kalıyor. Alan, muhafazakâr ve milliyetçi çevrelere bırakılıyor. Bu çevreler, boykot çağrıları yapıp mitingler düzenliyor. Özde değil biçimde solla muhafazakârlar görev değişimi yapıyor.

Sol, sessizce İsrail'e subjektif destek veriyor, ama İsrail ile hiçbir ticari ilişkiyi kesmeyen çevreler, Filistin için destek eylemliliklerinde bulunuyor. Sol, ne kendi halkı ve sınıfları için ne de Gazze için yaşamı durdurabiliyor. Kimliklerin, sivil toplumculuğun, radikal demokrasi hareketlerinin peşine takılıp halkı aşağı görüyor. Karşı olduğu çevreler de onların kaçtığı alandan besleniyor.

Vekil ve sendika koltuğu pazarlıklarıyla ilkelerini hiçe sayan sol, peşine takıldığı çevrenin gazetesinde yazılan Filistin karşıtı yazılara sesini çıkaramıyor. İçinde yaşadığı halkın şiirine “ırkçı” denilmesi karşısında sağır oluyor, dilsizi oynuyor, ama kültür-sanat alanında suyun başını hep o tutuyor.

Aksa özelinde Filistin direnişi tüm emperyalist ülkelerin dengesini bozuyor, Filistinli yazarın ödül töreni bile iptal ediliyor “ilerici” Avrupa tarafından. Mazlumun meşru gücünden duyulan korku, Filistin’in zafere ulaşmasından değil; ezilen ve sömürülen halklara umut olmasından. Emperyalistler, Sovyet örneğinin nasıl dalga dalga umut yaydığını unutamıyor.

O yüzden, sömürünün olduğu her yer Gazze, her yer direniş; hepimiz Arap değiliz, ama yoksullar ve ezilenler olarak hepimiz Filistinliyiz. Hamas mı daha vahşi, burjuvazi mi? Bu sorunun yanıtı nasıl bir yaşam istediğimizin yanıtıdır.

S. Adalı
12 Kasım 2023

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder