Mevzular programına
çıkan robotla Barış Atay ve Kılıçdaroğlu arasında bir bağ olmalı. O robot,
“insani duygular bir anomali, maraz. Niye onları taşıyayım ki?” diyor. Barış Atay ve Kılıçdaroğlu’nun solculuğu da
bundan fazlasını söylemiyor. Atay, o programda, kötü oyunculuğuyla, lisede
yediği dayağı anlatırken, es verip, seyirciden gelecek alkışı bekliyor. Bu sakilliği
kimse eleştirmiyor. Çünkü sol, artık sorumluluk üstlenmeme, hesap sormama ve
hesap vermeme imkânı olarak örgütleniyor.
Mevzubahis
program üzerinden, esasında robot olmaya
alıştırılmak istenen insanlara yönelik bir propaganda çalışması yürütülüyor. Robot, bir imge ve simge olarak, o çalışmaya ait.
Robotun bilgisi ve gelecek tasavvuru karşısında esriyen seyirci, faşizmin imal
edilmiş kitlesidir. O esriklikle her şeyi fazlalık ve kir olarak kodlayanlar
sola, sol da o faşist öjenizme ve “fazla nüfus”çuluğa örgütleniyor.
Programın
sahibi, babasının ve ordusunun yetiştirdiği sorumsuz bireylerin ideolojisini
yaymakla görevli. Sol, artık bireyci ve bencil bir pratik olarak, kolektif
değerlere ve fikirlere göre inşa edilmiş yanlarını bir bir tasfiye ediyor. O “liberalleşen
ve sivilleşen” ordunun inşa ettiği sol, burjuvaziye hizmet ediyor. Programdaki
Atatürk portresi, kiri pası örten örtü. Mızrağın ucuna takılı Kur’an sayfasından
başka bir şey değil.
Burjuvalar,
şirket binalarında, düşünce kuruluşlarında ve ilgili bakanlıklarında
işçi-emekçinin duygusal ve düşünsel yüklerinin iş sürecine verdiği zararın
maliyetini tartışıyorlar. Hatta Dünya Ekonomi Forumu gibi yerlerde, insanın
duygu durumunu tayin eden bağırsak bakterilerinden ve bu bakterilere müdahale
edecek nanobotların vücuda yerleştirilmesi gerektiğinden veya beyne yapılacak
müdahalelerle duygu ve düşüncelerin iş sürecini sekteye uğratmasına mani
olunmasından bahseden raporlar hazırlanıyor. Örneğin bu raporlarda, mobbingin
çilesini çeken büro emekçisinin bu mobbinge karşı duyarsızlaşmasını sağlayacak
müdahalelerden söz ediliyor. Makinenin tarağına kaptırılan ve kopan el, üretimi
ve işi sekteye uğratmamalı.[1] Ölen işçinin üzeri gazeteyle kapatılıp üretime
devam edilebilmeli. Bu kriz anları işçinin psikolojisini etkilememeli. İşçi,
robotun çeliği kadar soğuk olabilmeli.
Gelgelelim
burjuvazi, kapitalizmin ve kârın yasaları gereği, kolay kolay insan emeğinden
vazgeçemiyor, ama bir yandan robotları göstererek onu hizaya sokmaya, bir
yandan da işçiyi robotlaşmaya alıştırmaya çalışıyor. Amazon işçileriyle yapılan
bir röportajda işçiler, kendilerinin zaman içerisinde robotlaştıklarını
hissettiklerini söylüyorlar. İşçi sınıfı, her yönden saldırı altında. Sol ise
başka heyecanlar peşinde.
Bu
saldırıya karşı direnci ve öfkeyi örgütlemesi gereken sol, çoktan robotlaşmış
durumda. Burjuvaziye maliyet çıkartan duygu ve düşünceleri tekdüzeleştirme, dişe
uygun kıvama sokma çabası içerisinde. Kolektif duygunun ve kolektif düşüncenin
gelişim imkânlarını ortadan kaldırıyor. Hazzı ve tüketimi esas ölçü olarak alıyor.
O nedenle, Tayyip, bir kız çocuğunun köpeklerin saldırısı sonucu ölmesi
üzerine, “ey orta sınıf, köpeklerinize sahip çıkın!” diyor, sol ise başıboş
sokak köpeklerine güya sahip çıkıyor, onlardaki özgürlüğü bayrak hâline
getirip, yoksul emekçi halk kitlelerinin üzerine yürüyor. Sabah erken
saatlerinde mahallesindeki otobüs durağına yürürken köpek sürülerinin saldırısına
uğrayan emekçiye düşmanlık ediyor. Sol, köpekleri değil, onların imlediğini
düşündüğü özgürlüğü, daha doğrusu, devletin ve burjuvazinin kendisine tevdi
ettiği görevi seviyor. Köpekler, alkol, ağaçlar vs. bahaneden ibaret.
Bugün CHP ve ona uşaklık eden sosyalistler de doğa,
üstinsan veya dünya gibi sınıfsız olguları kerteriz ve
ölçü kabul ediyorlar, buradan, söz konusu öjeniye ve “fazla nüfusçuluğa”
örgütleniyorlar. Lubunculuk, feminizm ve
veganizm; bu robot gibi düşünmek, marazları ortadan kaldırmak, fazla nüfusu
temizlemek, üstbeden, doğa, tanrı yerine konulan efendilerin çıkarıyla düşünüp,
çapaklardan, çelişkilerden, fazla nüfustan kurtulmak demek. Eli ampute
edilen işçiye, gönüllü olarak organlarını kestiren ve belirli bir forma
alıştırılan bireyler ve o bireyleri özgürlük adına yücelten sol denk düşüyor. Bu üç ideolojinin ölçü aldığı yer, proletarya, proleter kavga veya
proletarya diktatörlüğü değil, kapitalist-emperyalist ilişkilerin bekası.
Burjuvazinin ve devletin üniversitelerinde ders olarak
okutulan LGBT’nin sokakta dayak yiyen eşcinselle bir alakası yok. O, artık
başka türde bir ideolojidir ve egemenlere hizmet etmek için vardır. NATO’daki
LGBT tümgeneral veya Shell’deki LGBT genel müdürün ezileni, işçiyi, yoksulu
düşünmesi beklenemez. Egemenler için nüfusu, kitleyi, halkı ve kavgayı
arındırmaya çalışan herkesle proleter devrimci olarak mücadele edilmelidir.
Orduların
ve burjuvaların lubuncu, feminist ve çevreci olmaları karşısında zerre şüphe
duymayan solculara karşı çıkılmalıdır. Bu hâl, büyük ölçüde, geniş emekçi halk kitlelerinin
sorumluluğu ve yükü ile ilgilidir. Ordular ve burjuvalar, bu sorumluluktan ve
yükten arınma derdindedir. Sol, bu arınma hâlini meşrulaştıran ana ideoloji
olma çabası içerisindedir. Onunla hesaplaşılmalıdır. Sıfır karbondan, sıfır virüsten söz eden, insanı sıfırlamanın derdindedir. Zenginlerin bir'liğine hizmet ediyordur.
Geçenlerde
TV’lerde, son depremde hasar görmüş bir binanın kontrolsüz ve plansız yıkımı
sonucu sağlam binanın üzerine yıkıldığı haberi aktarılıyordu. Sol, deprem
sürecini devlete karşı bireyi, kolektife karşı yurttaşı savunarak geçirdi.
Devletin karşısına Oğuzhan Uğur ve Haluk Levent gibi isimleri çıkarttı. Burjuva
devlet, eski refleksiyle, süreci belirli bir merkezden yönetmek isteyince, AFAD
ve Kızılay’a düşmanlığı sol örgütlemeye çalıştı. O uğurlar ve leventler, vicdanını
yardımlarıyla rahatlatmak isteyen zenginler gitti, yoksul halk “her koyun kendi
bacağından asılır” ideolojisine esir edildi, tüm sorumluluğu omuzladı. Tüm işler,
bireysel çabalarla halledilmeye çalışıldı. Planlı ve kolektif yürütülmesi
gereken işler ise burjuvaziye ve tekellere teksif edildi. Bugün İstanbul’daki
yükü deprem bölgesine boşaltmanın, İstanbul’u bir tür Singapur’a, Dubai’ye ve
Hong Kong’a dönüştürmenin planını yapıyorlar. Sol, bu plan karşısında el
ovuşturuyor, kendi özel ideolojilerine gün doğacağını düşünüyor. Halkın sorumluluğunu
üstlenmiyor, sadece kolektif sorumluluğundan kurtulmaya çalışan orduya ve
burjuvaziye yedekleniyor.
Mevzu,
ortada duran ve müzakere edilen konuyu ifade ediyor. Uğurlar ve leventler, bu
konuların burjuvazi ve ordu için yük olmaktan çıkması için uğraşıyor. Lubuncu,
çevreci ve feminist olan sola o yükün tasfiyesi işi veriliyor. Kuklayla da
kuklacıyla da mücadele edilmesi gerekiyor.
Eren Balkır
2
Eylül 2023
Dipnot:
[1] Mehmet Türkmen ve Mazlum Ayçiçek, “Akınal Sentetik Tekstil İşçileri:
Emeğimiz Yetmedi Ellerimizi de Aldılar”, 31 Ağustos 2023, Evrensel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder