Pages

03 Eylül 2023

İlik


Son “Pride” yürüyüşünde LGBT’lerin attığı slogan, tüm sosyalist hareketin sloganıdır ve onun eylemiyle fikriyatını gayet iyi özetlemektedir:

“Götümüz başımız ayrı oynuyor.”

Sol örgütler, küçük burjuvanın bu karakterini tepeye taşımışlardır. Tüm sol örgütler, hayatta kalmak için, küçük burjuvaların iradesine teslim olmuş, küçük burjuva kimlik, mesleki ideoloji vs. örgütleri yönetir hâle gelmiştir. Hayatta kalma çabası, uzlaşmacılık, oynaklık, omurgasızlık ve kahpelik gibi “hasletler”e muhtaçtır.

Bu koşullarda, bahsi geçen “hasletlere” karşı irade ortaya koyması muhtemel bir işçinin, yoksulun, ezilenin ve garibin örgütlerde ciddiye alınması artık mümkün değildir. Bunların değeri, anlamı ve önemi kalmamıştır. Daha doğrusu, küçük burjuva, salt kendisinin sultan olduğu bir alan inşa etme imkânı bulmuştur. Sol örgütler, işçiye, yoksula, ezilene tepeden bakanların kendilerini tatmin ettikleri, öyle olmadıkları için partiledikleri, bir yerlere buradan mesaj iletip işmar ettikleri yerdir.

Ortada artık örgütlü insanlar değil, örgütçüler vardır. O küçük burjuva, örgütün varlıksal karşılığıdır ve onun mesleki-ekonomik gücü, tüm fikri ve eylemi tayin eder.

Mesleğini ideoloji kılanlar, örgüt tepelerine yükseltilirler. Yoksul, ezilen, işçi, dışlanır, horlanır, aşağılanır, sözü beş para etmez. Mesleğini ideoloji kılan küçük burjuva, efendilerinin dişine uygun örgütler inşa ederler, siyaset kurarlar, ideoloji oluştururlar. Onların görevi budur. Birileri, yaşamak değil, hayatta kalmak için küçük burjuvanın koltuğu altına sığınır. Küçük burjuva, yaşama imkânı, yolu olarak satar kendisini. Sürekli birilerini kendisine mecbur etmek için uğraşır. Geçici ve sınırlı varlığını buradan ve bu şekilde aşmaya çalışır.

Özellikle Gezi’den beri bir arınma süreci işlemektedir. AKP bahanesiyle, işçiye, yoksula ve ezilene düşmanlık meşrulaşmış, bu düşmanlık, örgüt tepelerine çöreklenmiştir. Efendilerin salahiyeti ve huzuru adına, o küçük burjuvalar, kendi çıkarlarına uygun bir sol inşa etmişlerdir. O sol, yoksul, ezilen ve işçi denilen marazlardan, arazlardan, anomalilerden ve yüklerden arınmayı bilmiş bir ideolojidir. Sol, düşmanın silâhıdır ve o silâhla dövüşülmelidir.

Bir feminist, Twitter hesabında, “onca erkek düşmanlığı yapıyoruz sohbetlerimizde. Artık erkek, dokunduğumuzda virüs bulaştıran, kirletici bir şeymiş gibi görünmeye başladı bana” diyordu. Aynı fikriyat, yüz yıl önce faşistlerde de vardı. Kadın, aşağılık varlık kabul edildiği için, erkek faşistler, kendilerine kapalı, eşcinsellik üzerine kurulu bir cemaat ve dayanışma ilişkisi geliştiriyorlardı. O sebeple Maksim Gorki, “Almanya’da eşcinselleri yok edersek, faşizm biter” diyordu.[1] Bugün benzer bir cemaat ve dayanışma ilişkisi, feminist gruplar içerisinde gelişiyor. O da kadın kibri ile kendince bir eşcinsellik üretiyor. Kir pas olarak görülen erkek, yabani, yabancı, aşağılık, alt ırk olarak kodlanıyor. Bu gizli faşizm, iliklere işliyor. Faşizm, içteki emperyalizm olarak işliyor. Kimse, erkeği “proleterleştiren”, değersizleştiren, önemsizleştiren ekonomi-politiği ve sınıfsallığı sorgulamıyor. Herkes, egemenlerin kudret şemsiyeleri altında toplanıyor.

Meclis partilerinin emperyalizm tercihi ile ilgili ankette TİP’in yöneliminin AB-ABD’den yana olduğu görülüyor. TİP, sol örgütlerin en yavan ortalamasıdır, sol örgütlerde de durum bundan farklı değildir. O örgütler, AB-ABD kaynaklı fikirleri, siyasetleri ve sloganları tercüme etmekten başka bir iş yapmamaktadırlar.

Bir açıdan sol örgütler, ta seksenlerde ve doksanlarda devlet ve sermaye eliyle yürütülen politik-ideolojik mücadelede teslim olmuşlardır. O dönemde 12 Eylül faşizmi ve Özal liberalizmiyle dönüştürülen sosyalist hareket, “örgüt olduk, ama birey olamadık” sözü önünde diz çökmüştür. Bu sebeple, Gezi ile birlikte, kişisel haz noktalarına en fazla saygı duyanlar yarışması başlamış, zaten rekabetçi ve mülkiyetçi olan sol örgütler, bu yarışta birbirlerini yemişlerdir.

Bu anlamda, Hülya Osmanağaoğlu[2] ile Ebru Bektaş[3] arasındaki polemik, basit bir “senin feminizmin Batı emperyalizmine benimki kadar hizmet edemez” yarışmasının tezahürüdür. Çünkü o emperyalistler, belirledikleri ajandalar dâhilinde, işçinin, emekçinin, ezilenin ve yoksulun başkaldırı imkânını görmüş, o ajandalar üzerinden belirlenmiş ajanlarıyla o başkaldırıyı kimlikçi siyasetle boğmak için uğraşmıştır. Şimdi sıra, o kimlikçilere “sınıf siyaseti” yaptırmakta, onları subaşlarına yerleştirmekte, dizginleri onlara teslim etmektedir. Oysa bir lubuncu, feminist veya çevreci/veganist, işçi dostu olamaz, işçinin davasını omuzlayamaz, halkın mücadelesini örgütleyemez, çünkü zaten ideolojik olarak bu üç ideolojik silâh, işçi, halk ve ezilenle mücadele için imal edilmiştir. Bunlar, egemenlerin işçinin, halkın ve ezilenin kıyamını boğmak için geliştirdiği silâhlardır.

Osmanağaoğlu, “dünyada hem Türkiye’de lobi örgütlenmeleri de, neoliberalizmle görece uyumlu STK’lar da feminist hareketin parçasıdırlar, yer yer hareketin etkili unsurları da olurlar. Bu anlamıyla ister lobicilik bağlamında olsun ister STK’laşma bağlamında bu tür örgütlenmeler Türkiye’deki feminist hareketin de meşru bileşenidirler” diyor. Biz de diyoruz ki o STK’larınız emperyalizmin uşağı, o feminizminiz burjuvazinin silâhı! O uşaklarla ve silâhlarla dövüşülmelidir.

Hem “kadın hareketi”nden hem de “feminist hareket”ten dem vuran, burjuva ideolojisinden bağımsız, devrimci kadın mücadelesini de kendince gasp etmeye çalışan yazarın unutkan olduğu görülmektedir. Osmanağaoğlu, tüm yavanlığıyla liberal bir milliyetçilik eleştirisinin arkasına saklanmakta, o sebeple, yazısında “TİP’in Çanakkale şehitlerini anmasını” eleştirmektedir, oysa kendi partisi HDP’nin eşbaşkanları, savaşın yüzüncü yılında yaşamını yitirenleri saygı ve rahmetle anmışlardır.[4]

Kir, pas, maraz ve mikrop istemeyen solculuk, kitlelere, halka, işçi sınıfına ve devrimcilere karşı yoğun bir mücadele yürütmektedir. O mücadele, artık karşısında proleter devrimci mücadeleyi bulmalıdır.

Eren Balkır
29 Ağustos 2023

Dipnotlar:
[1] Dan Healey, Homosexual Desire in Revolutionary Russia, University of Chicago Press, 2001, s. 189.

[2] Hülya Osmanağaoğlu, “Patriyarkayı Kavramazsanız Feminist Hareketi Anlamazsınız”, 25 Ağustos 2023, Umut.

[3] Ebru Pektaş, “Yeni Bir Dönemde Eleştiri ve Öz Eleştiri Üzerine Notlar”, 8 Ağustos 2023, İleri.

[4] “Eş Genel Başkanlarımızdan 18 Mart Açıklaması”, 18 Mart 2015, HDP.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder