“Gübre koyma kötü otların köküne, büyürler.”
[Shakespeare]
Türk
şiirinin ırkçılığın savunucusu olduğunu iddia eden yazının Yeni Yaşam’da
yayımlanmasının üzerinden bir hafta geçti.[1] Bu süreçte ülkedeki hiçbir sol
çevreden bu yazıya yönelik bir tepki gelmedi. Selim Temo, sosyal medya
hesabından, yazıyı okuduğunu ve bazı noktaları zayıf bulduğunu dile getirdi
fakat o da Bayram Balcı gibi Türk şiirinin ırkçı olduğunu düşünüyor olmalı ki
bu iddiaya yönelik bir değerlendirmede bulunmadı. Yazıya yönelik en küçük
itirazın bile aynı çevreden/anlayıştan gelmesi ise ülke solunun içine düştüğü
durumun içler acısı olduğunu gösteriyor.
İşçi
sınıfının gazetesi olduğunu iddia eden yayınlar bile bu yazıya sessiz kaldı.
Biraz daha geriye gittiğimizde, şiire yönelik bu tartışmanın merkezine Nâzım
Hikmet’in konulduğu görülüyor. Hüseyin Can, şairle ilgili yazdığı kitapta, Nâzım’ın
Kürtler konusunda şiir yazmadığını, aslında onun komünist olmadığını iddia ediyor,
hatta daha da ileri giderek, kitabına şu ismi veriyor: Nâzım Hikmet ve
Kürtler: İttihatçı-Kemalist İdeolojiden Kurtulmamış Sosyal Şoven TKP'nin Üyesi
Bir Şair.[2]
Güzel,
tam isabet! Kimin komünist olup olmadığına bu yazar karar veriyor. Ona kim
sahip çıkıyor? Yazarın diğer kitaplarını Çağrı-Güney dergisinin
yayınları olan Dönüşüm, Atılım gazetesi çevresinin yayınları olan Ceylan
basıyor. Başka bir ülkede olsa, birlikte yaşayan halklardan biri için “onun
şiiri ırkçıdır” diye yazı yayınlansa tartışma kopar, ama bu ülkede olmuyor,
çünkü bu ülkede kültür ve sanat alanında suyun başını tutan sol çevreler
-aslında reformistler- emperyalizme göre hiza alıyorlar.
Çağrı
dergisinin 210. sayısında “Narodniklere Dair” başlığıyla önemli bir yazı yayımlanıyor.[3]
Yazının son bölümü ise “Ülkelerimizde Narodnikler” alt başlığına ayrılıyor.
İlgili başlıkta ülkemizdeki Narodnizmin başlangıcı 70’lerin başı olarak kabul
ediliyor, yani 71 kopuşu. Onların mücadelesi kitleden ve sınıftan kopuk,
maceracı olarak kabul edilip mücadele enerjisinin yanlış kullanılması sonucu bu
yolda canlarıyla bedel ödeyen insanlara “yazık” olduğu vurgulanıyor. Tam bir
burjuva medya dili. Hedefe konan çevrelerin mücadele içinde yarattığı
sloganların Narodnizm olduğu tespiti yapılıyor. Nâzım’a(!) telmihte bulunularak,
komünistlerin ilkesinin uzun yaşamak olması gerektiği salık veriliyor! Aynı Nâzım’a
siyaseten küfreden yazarın kitabını basmakta beis görülmüyor! Yazının “Sonuç”
bölümünde ise Narodnik kabul edilen çevrelerin bütün mücadele dinamizmi/hareket
biçimi kitlelerden kopuk ve “terörizm” olarak belirleniyor. Bu tespitlerin
benzerleri 90’ların başında Özgürlük Dünyası tarafından yapılıyordu.
Takvimler
6 Mayıs’ı vurduğunda EMEP’liler, yaşlı genç demeden, Gümüşsuyu’ndan
Dolmabahçe’ye koşarak Denizleri anıyor. Güzel! Emperyalist ülkelerin
büyükelçilerini Dolmabahçe’den İstiklal’e işçi sınıfının biricik gazetesi
çıkarıyor. 2015 Onur Yürüyüşü’nde bugünkü Millet İttifakı ve Emek-Özgürlük İttifakı
vekilleriyle, emperyalist ülkelerin büyükelçileri LGBT aracılığıyla İstiklal’de
buluşuyor. Öpüşen iki kadının fotoğrafını paylaşan Evrensel, “Onur
Yürüyüşü Ramazan Yasağını Deldi” diye başlık atıyor.[4] Kendisini işçi
sınıfının partisi ve gazetesi olduğunu savunanlar, bu başlığı atarak
pozitivizmin ve emperyalizmin icazetinde politika üretiyorlar.
Bugünlerde
aynı gazetede solun neden kırsalda oy alamadığını tartışan yazılar
yayınlanıyor. Acaba neden? Ramazan yasağını ve İstiklalimizi deldiğiniz için
mi? Ya da geliştirdiğiniz Sünnilik karşıtlığından mı? Suni dengeden Sünni
dengeye! Ya da 1 Mayıs gelince “Alan Taksim’dir” diye diretenleri “fetişist”
kabul ettiğinizden mi?
Aynı
gazetede Fehim Işık, Suriye özelinde Kürtlerin emperyalizmle kurduğu ilişkinin
birkaç yıllık olduğunu, bu yüzden bu ilişkinin stratejik olmadığını,
dolayısıyla kimsenin Kürtlere anti-emperyalizm dersi vermemesi/ahkam kesmemesi
gerektiğini yazıyor.[5] Gazeteye bir teşekkür yazısı yazarak kendisine köşe
verilmesine minnettar kalıyor. Sonraki süreçte, emperyalistlerin Suriye’de
kalması için başlatılan imza kampanyasını paylaşıyor. Aynı gazetede İzzettin
Önder, Ukrayna liderini “halk kahramanı” ilân ediyor.[6] Şirketlere proje
geliştirip patronlara danışmanlık yapan isimlere aynı gazete köşe veriyor.
Doğru yoldasınız! Çünkü hepsi de “misafir” yazar nasıl olsa, sorumsuzluk size
ait değil!
TİP,
30 Mart’taki meclis oylamasına katılmıyor. Aynı şekilde bugünkü Emek ve Özgürlük
İttifakı’nın bileşenlerinden hiçbir vekil, Finlandiya’nın askerî pakta
üyeliğinin kabul edilmesine yönelik oylamaya katılmıyor. Böylece ülkemiz
oybirliğiyle “evet” diyor! İttifaktan bir vekil, Finlandiya’nın kaygılarını
paylaştığını söylüyor. Aynı TİP, onur haftası geldiğinde emperyalist ülkelerin
büyükelçiliklerinin yaptığı gibi, parti binasına LGBT bayrağı asıyor. Bunun
hemen öncesinde emperyalist ülke paktlarının toplantısında LGBT’nin
desteklenmesi kararı alınıyor. Partinin vekili Sera Kadıgil, TÜSİAD’a işçiler
ve halk adına püskürüyor! Süper! Fakat aynı vekil, SES derneği -emperyalizmin
sesi- tarafından düzenlenen törende ödül alıyor. Bakınız kimler var
partide(!)/kokteylde:
“SES Eşitlik ve Dayanışma
Derneği’nin öncülüğünde, kadın hareketinin geniş katılımıyla belirlenen ‘SES
Yılın Kadınları 2022’ ödülleri 26 Ocak Perşembe akşamı Pera Müzesi’nde yapılan
törenle sahiplerini buldu. AB Sivil Düşün Programı tarafından
desteklenen ve bu yıl ikincisi düzenlenen törene yazar Ayşe Kulin, CHP İstanbul
İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, DİSK
Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Hacer Foggo, Türkan Elçi, Mirgün Cabas, Yakın Ertürk,
Fatmagül Berktay, Fuat Keyman, Şişli Belediye Başkanı Muammer Keskin, KAGİDER
başkanı Emine Erdem, Binnaz Toprak ve Feride Acar’ın aralarında olduğu pek çok
isim katıldı.”[7]
Sonra
Kadıgil’in meclis konuşması veriliyor:
“Ben cinsiyetsiz değilim.
Önce onu söyleyeyim. Her 25 Kasım’da, her 8 Mart’ta tir tir titreyerek
yasaklamaya çalıştığın kadınlardan biriyim. Önce bunu kafana sok, bu bir. Beni,
evet o LGBTİ+’ların hakları ilgilendirir. Çünkü iki yetişkinin rızası ile
birbirini sevmesi, sevişmesi sadece onları ilgilendirir. Anayasal olarak ben
onları savunmakla mükellefim. Bağırın, çıldırın. Bu ülkede bir Anayasa var.”[8]
Doğru,
biz de senden farklı düşünmüyoruz, haklısın, evet gerçekten iki “yetişkin”
insanın -senin ifadelerinle söylersek- “sevişmesi” sadece onları ilgilendirir.
Yani özel olan politik değildir, politikse bindiğin dalı kesiyorsun farkında
mısın? Bu arada bir soru: LGBT hareketinin -yurt dışı yayınlarında- pedofiliyi
savunması hakkında sahi ne düşünüyorsun/uz? Başladı “gerici” konuşmaya, değil
mi? Sizin için çocuklar sadece tarikat bağlamında mı karanlığın pençesinde?
Aynı şekilde Kaos GL’de yayınlanan 350 sayfaya yakın dosyada geçen “hangi
emperyalist kuruluşlardan nasıl kaç kuruş fon alınır” yazısı sizin
anti-emperyalizminiz açısından zeval oluştur(mu)uyor mu? Hadi devam edelim.
LGBT’lerin Diyarbakır nevruzunda -Amedspor taraftarlarınca da- saldırıya
uğraması karşısında Kaos GL’yle birlikte tertip komitesini oluşturan hâkim
parti neden sessiz kaldı, saldırıya neden engel olmadı?” sorusuna TİP/Kadıgil
neden cevap vermiyor?[9] Doğru! Bölge halkının “değerleri” söz konusu! Her şey
bir aldatmacadan ibaret.
Reformizmin
asıl görevi, ideolojik manipülasyon yaparak burjuvaziye koltuk değneği
olmaktır. Onun görevi, emperyalizmin ve sömürü düzeninin sürmesine destek
olmaktır. Sol eliyle solun bitirilmesi. TİP diyor ki “bu halka sosyalizmi biz
anlattık/öğrettik.” Mavra! İlk TİP’in devamı olduğunu iddia ediyor, ama her
şeye rağmen adına/ismine/tarihine çöktüğünüz o TİP, anti-emperyalistti.
Ödül
törenine dönecek olursak, o törende Gülşen’e ödül veriliyor. Onun “Hiçbir
sıfatın kölesi değilim. Kimseye ait değilim. Ben kendimim. Kendime aitim.”
sözü paylaşılıyor.[10] Sanki Max Stirner konuşuyor! Ama hiçbiriniz “radikal”
olduğunu iddia edenlere yetişemezsiniz, çünkü Avrupa’daki gençlik festivalinde
değerlerinin önünde dansöz oynatanlara göre çok “gerisiniz”, çünkü o
hareketten/çevreden öğreneceğiniz çok şey var! Onlar, uzun sarı yürüyüşü
dansözle yaparak oryantal hareket biçimini keşfediyor.
Başlık
çok önemli: “Yılın Kadınlarını Tanıyın”! Bu tür programlar Avrupa ve Chrest
Foundation fonlarıyla düzenleniyor. Vakıf, geçtiğimiz yaz ülkemizde fonladığı
yayın ve kuruluşların listesini paylaştı, hangi çevreler listede! Gazeteduvar,
Medyascope, T24, Bianet… Yılın kadınları olarak halka gösterilen temsiller:
Gülşen ve Sera. Her ikisinin de yaptığı, sahne performansı. TİP’in diğer sahne
sanatçısı olan Barış Atay da katıldığı yayında işkence gördüğünü anlatıyor, ama
o sırada bağlı olduğu bir çevre yok![11] İşkence kişiye değil yapıya
yöneliktir, dayak, içinden gelinen politik çevreye atılır. Bu yüzden de
sınıflar mücadelesinde “Bana işkence yapıldı” diye bağırılarak egemenlerin
megafonluğu yapılmaz. Mavra olduğunu kendisi de biliyor. Ülke solu, Sera’yı
sosyalizm, Gülşen’i laiklik bayrağı yapıyor! Halkın önüne “direnen kadın”
olarak bu isimler çıkartılıyor. Emperyalizmin fonlarıyla ödüller dağıtılıyor.
Emperyalizm kendine uygun sol yaratıyor. Aynı emperyal törende İranlı bir kadın
ödül alıyor. Emperyalizmin Ortadoğu’su yaratılıyor.
Bu
noktada amasız fakatsız kadının beyanını esas alan feminist harekete bir soru
daha yöneltelim: Neden iki yıl önce sosyal medya üzerinden başlayan ifşa/teşhir
furyasında belirli sol çevrelerden gelen kadınlar bu açıklamalarda bulunduğunda
sessiz kaldınız? Onlar, kadın değil miydi? Sadece sizin karşı olduğunuz sol bir
çevrede kadına şiddet/tehdit vakası yaşandığında mı ilkenizi hatırlıyorsunuz? Sol
içinde yaşanan bu rezilliğin ve ifşa yozluğunun/disiplinsizliğinin tarafı
olmadığımızı baştan belirtelim, çünkü teşhir/ifşa burjuvaziye yönelik yapılarak,
onun sınıf düşmanı özü işçi ve emekçi sınıflara gösterilir. Neden sessiz
kaldınız? Yoksa kol kırılır yen içinde mi kalır? Öyleyse ensest yozluğunda da
aynı mekanizmanın işlediğini dile getirelim. Bu tür vakalarda çocuk, ailenin
yetişkin kadınlarına yaşatılan utancı anlattığında, durumun üzeri örtülür.
Bu
soruların hepsi, yaşadığımız kuşatmanın iç çelişkilerini açığa çıkarmaya ya da
“teşhir” etmeye yönelik. Bu çevreler için patron kadın da torbacı kadın da işçi
kadın da aynıdır: Kadındır. Bu emperyalist kadın hareketinin, dört emperyalist
ülkenin medya kuruluşu tarafından oluşturulan +90 Youtube kanalına yönelik
tepkisi yoktur, olamaz da. Bu kanalda yayınlanan programlarda ülkemizdeki “seks
işçiliği” konulu röportajlar yayınlanıyor. Yayında fuhuş, bir meslek olarak
savunuluyor ve bu ticarete feminist hareketin de destek verdiği söyleniyor. Çok
güzel! Halkımıza düzenle mücadele etmek yerine “fahişelik” yapması öneriliyor.
Manukyan ve emperyalizm ilişkisi yeniden üretiliyor. Buna Dolmabahçe’ye koşan
parti tepki vermiyor, veremez.
Fuhşun
emperyalizmin politikası olduğunu görmeyen sol, bu yozlaşmaya ideoloji uydurup
“seks işçiliği” adını veriyor. Yazık, pespayelik! Bu yüzden sol, torbacı ve
patroniçe kadına sahip çıkıyor. O kadın sadece bir gerekçe, amaç
anti-emperyalizmi bu halka unutturmak. Anti-emperyalist sosyalistleri de
şeytanlaştırarak aforoz etmek, çünkü emperyalizmin verdiği görev sol tarafından
icra edilmeli. Fuhşu savunan siz, geri/gericisiniz. Siz Zerzan gibi ilkele
dönüşü savunursunuz.
Devam
edelim. Anti-emperyalist olduğunu savunan Kadıköy partisi TKP; emperyalist
kolej mezunlarından aday listesi oluşturuyor, LGBT bayrağını orak-çekiçli
bayrağına ekliyor. Böylece çelişki çözülüyor! Aynı LGBT, neo-Nazilere destek
veriyor. “Orak, çekiç, vibratör / Titresin her diktatör” sloganı, Pride
İstanbul oluşumunun resmî sosyal medya hesabından paylaşılıyor. Her diktatör,
yani proletarya diktatörlüğü de dâhil.
Sol
Haber ve Birgün’de yazan Fatih Yaşlı, CHP tabanının
sosyalistlerin önemsemesi gereken taban olduğunu söylüyor.[12] Doğru söylüyor!
O yüzden kıyılara sıkışıp kaldınız, hatta İstanbul’un ilçelerinde bile CHP’nin
sınırlarına mahkûmsunuz. O yüzden iktidar partisinin tabanının yoksul işçi ve
emekçi kitlelere, Anadolu insanına dayandığını anlayamıyorsunuz, çünkü size
göre işçi sınıfı ve halk “geri”! CHP tabanı ise işçi ve emekçi sınıflara
dayanmıyor. Ne kadar steril bir sol var, maskeli ve dezenfektanlı. Oysaki
gerçek bu değil.
Sol,
halkın en “geri” unsurlarına yaslanmak/dayanmak zorunda. Kıyılar dışında
Anadolu’nun hiçbir yerinde bulunmayan sol, şezlong tatilciliği yapıyor. Sonra
diyor ki “12 Eylül, solun üzerinden silindir gibi geçti; tarikatlara alan
açtı!” Vah vah! Niye daha önce alanı size mi vermişti? 12 Eylül reformistlere
ve radikal demokrasi hareketine alan açtı. Son yedi yıllık süreçte
reformistlere tam alan açtı. Bu bağlamda değerlendirildiğinde, bugün
büyükşehirlerin her köşesine yayılan uyuşturucu bataklığı karşısında halka
Menzil başta olmak üzere tarikatlar ve Hüda-Par gidiyor! Hatta bununla da
kalmıyor süreç; Hüda-Par, uyuşturucu çeteleri tarafından saldırıya uğradığını
savunuyor. Yoksul ve çaresiz insanlar, işçi sınıfı ve emekçiler çareyi bu
yapılarda arıyor. Sahi siz neredesiniz? Gülsuyu’ndan sonra neden sırra kadem
bastınız? Şimdi bu yapılara alanı kim açtı? Siz halka ulaşmak istediniz,
uyuşturucuyla mücadele etmek istediniz de engelleyen mi oldu?
Gerçek
şu ki uyuşturucu kullanımını bireysel özgürlük alanı olarak görüyorsunuz. Bunun
propagandasını yapmanız Avrupa Yeşilleri gibi yakındır. 13 Eylül’de halk sizi
alanda/meydanda görmedi, duvarlara yazdığınız sloganlara sahip çıkmadığınıza
tanık oldu. 12 Eylül’e kadar size destek veren halk bugün mü “gerici” oldu?
Faşistlerin
içinde olduğu ittifakın adayına oy isteyen sola ne demeli? İyi Parti de DİP de
-Akşener de Sungur Savran da- “kahrolsun istibdat” diyor. Faşizm yok, istibdat
var! İttihatçılığın sağ ve sol kanadı.
Sonuç:
Küfür Siyaseti
“Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
Başta ve sonda ayrı ayrı olduğumuzdandı”
[Turgut Uyar]
1.
Egemenlerin açtığı alanda ve gösterdiği hedefte ülkemiz solu diye tanıtılan
çevreler, emperyalist kuşatmanın misyonerleridir. Bu sol, bütün emek
dinamizmini ve işçi-emekçi sınıfların düzene karşı olan kinini son seçimde umut
tacirliği yaparak burjuvazinin çıkarları lehine tüketmiştir. Onların sömürülen
sınıflara ve ezilenlere gösterdiği mücadele biçimi fahişelik, uyuşturucu
kullanımı/torbacılık, antidepresan, arabesk, aile karşıtlığı, beden politikasıdır.
Emperyalizmin
ve burjuvazinin algı manipülatörleri, “sosyalist” diye siyaset meydanına
sürülen sollardır. 29 Mayıs sabahı sırra kadem basıp Akbelen’de meydana
çıkmışlardır. Bu sollar için dağılma süreci başlamıştır. Kendi kitlelerini bile
tutacak güçlerini tükettiler. Ezilenle, yoksulla, emekçiyle, işçiyle, köylüyle,
öğrenciyle bağları yoktur. Onların barınmayla, açılıkla, yoksullukla dertleri
olamaz. Bu sollar, emlak zengini, eğlence ve turizm işletmecisi, ezilen
ticaretçisidir. Onun yaptığı, belediyelerde iş ve ihale kapmaktır.
2.
Yazının en başında belirtilen “Türk Şiiri Irkçıdır” yazısına karşı söyleyecek
sözleri yoktur, çünkü kendisini meclise sokan ittifakın lokomotifini oluşturan
partiye sesleri çıkamaz. O lokomotif olmazsa meclise giremezler, Taksim’de bar
açamazlar, sendika yönetimine giremezler, emperyalistlerin fonlarından
yararlanamazlar.
3.
71 kopuşuna “maceracı”, “Narodnik” ve “sınıftan kopuk” diyenler, ellerindeki
gazete, dergi ve yayınları reddettikleri gelenek ve tarih sayesinde
dağıtabildiklerini de iyi bilirler. Yapılan, tam olarak 71 kopuşundan kopuştur.
Bu yüzden bu sollar, Bülent Küçük ve Bayram Balcı özelinde, emperyalizmin
ardında dizilir. O yüzden bütün dönekler gibi enerjisini içinden çıktığı
geleneğe/geleneklere vurmaktan alır ki ancak bu şekilde egemenlere rüştünü
ispatlar.
4.
Sol, bugün gerici ve milliyetçidir. Tarih, tersine evrilmiştir. Bugün aşı
karşıtlığını kapitalist kutsal bilime rağmen solların “gerici” kabul ettiği
çevreler yürütmüştür. Aşı tek çözüm diyerek “ilerici” pozitivizmiyle emperyalizmin
reklâm şirketliğini üstlenen TTB, aşının zararları ortaya çıkınca sessizliğe
bürünmüştür. Tarih tersine evrilmiştir. Uyuşturucuya ve fuhşa karşı çıkan
kesimler “gerici” denen çevreler, bu yozluğu sahiplenenler ise ilericilik adı
altında “sollar” olmuştur. Tarih tersine evrilmiştir. Irkçı, faşist ve sağcı
partilerin peşine sollar takılmıştır. Tarih tersine çevrilmiştir. Aile dâhil
tüm bütünlüklere sol adıyla saldırılmaktadır. Halkın yediği yumurtaya veganlık
ve türcülük karşıtlığı adı altında burjuvazinin sömürüsü devam etsin diye sol
tarafından göz koyulmaktadır.
5. Bugün için yapılması gereken, dağılma sürecine giren reformizme Akbelen örneğinde görüldüğü gibi alan açmamaktır. Aynı bölgede orman yakanların halkın doğa mücadelesinde yer alma hakkı yoktur. Orman yakan ittifakın halkla yan yana gelmesi mümkün değildir. Onların ekoloji mücadelesi riyadan ibarettir. Bu yüzden ideolojik mücadele ve alan reformistlere bırakılmamalıdır. Emperyalizm adına sınıf mücadelesini kuşatma altına alan solun/solların “devrimciliği” unutturma hedefine göre hareket ettiğinin bilincine varılmalıdır. Bu yüzden, siyaset meydanında, sendikalarda, alanlarda kimi sol çevrelere ve onların küçük burjuva ideolojisine karşı verilen mücadelenin açtığı mevziler, terk edilmemelidir.
Son sözü Sakindi
Oranın Şafakları romanının yazarı söylesin:
“Bu göğüs göğse savaşmada tek
şeyi biliyordu başçavuş: Gerilemek olmazdı. Bu kıyıda, Almanlara bir karış
toprağı kaptırmamak gerekiyordu. Ama zor, ama umutsuz, olsun tutunmak vardı,
tutunmak. Bu pozisyonda tutunmak, yoksa çiğnerlerdi adamı ve o zaman her şey
mahvolur. Ve öyle bir duyguya kapılmıştı ki Vaskov o an, sanki sırtı ile koca
Rusya’yı örtmüş, kanadını ona germişti ve o, Fedot Yevgrafiç, yurdunun en son
oğlu, savunucusu kalmış... Ve o anda dünyada başka kimseler yoktu. Yalnız o,
düşman ve Rusya.”[13]
S. Adalı
10
Ağustos 2023
Dipnotlar:
[1] Balcı, Bayram, “‘Türk Şiiri’ Irkçılığa Karşı Değil, Aksine Savunucusudur”, 3
Ağustos 2023, Yeniyaşam.
[2]
Can, Hüseyin, Nazım Hikmet ve Kürtler: İttihatçı-Kemalist İdeolojiden
Kurtulmamış Sosyal Şoven TKP'nin Üyesi Bir Şair. Peri Yayınları, 2010.
[3]
“Narodniklere Dair”. Çağrı, 210, s. 83-90.
[4]
Pişkin, Cansu ve Ezgi Görgü, “Onur Yürüyüşü ‘Ramazan Yasağı’nı Deldi”, 28 Haziran
2015, Evrensel.
[5]
Fehim Işık, “Kürtlere Kesilen ‘Antiemperyalizm’ Ahkamı”, 24 Mayıs 2017, Evrensel.
[6]
Önder, İzzettin, “Ülke Güvenliği Halkın Birliğine ve Bilincine Dayanır”, 4 Mart
2022, Evrensel.
[7]
“SES Yılın Kadınları 2022”, Ses.
[8]
“Sera Kadıgil”, Ses.
[9]
Tar, Yıldız, “Newroz’da Bu Yıl da LGBTİ+’lara Saldırı”, 22 Mart 2023, Kaos.
[10]
“Gülşen”, Ses.
[11]
Mevzular Açık Mikrofon 8. Bölüm, “TİP Genel Başkan Yardımcısı Barış Atay”, 12
Ocak 2023, Youtube.
[12]
Yaşlı, Fatih, “Sokak, Sandık, CHP”, 6 Ağustos 2023, Birgün.
[13] Vasilyev, Boris, Sakindi Oranın Şafakları, Çeviren: Güneş Bozkaya-Kolontay, İstanbul: Ararat Yayınevi, 1976, s. 158.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder