Sömürene de sömürülene de verilen oy hakkı üzerinden seçilen
vekillerin oluşturduğu meclisi burjuva diktatörlüğün yüzüne geçirilmiş bir
maske olarak gören bilinçli devrimciler, tüm o işçiler ve köylüler, seçimlerden
ne beklerler? Şurası kesin ki onlar, koltukların yarısından bir fazlasını ele
geçirip, sömürülenle sömürenin, bu iki sınıfın birlikte yaşayacağı zeminin daha
kolay ve daha ustalıkla inşa edilmesini sağlayacak, tüm pürüzleri giderecek bir
yığın kararnamenin ve kanunun tanımladığı anayasayı kaleme almak gibi bir
beklenti içerisinde değiller. Bilinçli devrimciler, esasen proletaryanın seçim
sathında sahip olduğu kudretin, meclisi Sosyalist Parti mensubu eylemcilerin sağlam
bir çekirdeği hâline getireceğini, böylelikle partinin istikrarlı ve güçlü bir
hükümeti kurmaya yetecek sayıya ve köklere sahip olmasını, sonuçta da burjuvaziyi
demokrasi denilen yanıltmacanın ve yasallığın dışına zorla atıp, işçi sınıfının
en derin ve en geniş katmanlarını sömürücülerin teşkil ettikleri oligarşinin
karşısına dikmeyi umuyorlar.
Bilinçli devrimciler, bugün komünist devrimin işçi-köylü
şuralarından oluşan bir sistemde vücut bulacak proletarya diktatörlüğü
üzerinden gerçekleşeceğine ikna olmuş olan işçiler ve köylüler, birçok
sosyalist vekili meclise göndermek için mücadele ettiler, çünkü onlar, şu
şekilde düşünmüşlerdi:
Komünist devrim, tek bir darbeyle gerçekleştirilemez. Küçük
bir devrimci azınlık, şiddet araçlarına başvurmak suretiyle iktidarı alabilse
bile, bu azınlık, ertesi gün kapitalizmin paralı askerlerinin indireceği darbe
ile iktidardan indirilir, çünkü saflara kazanılmamış olan çoğunluk, devrimci
iktidar denilen çiçeğin derilmesine, kıyıma uğramasına neden olacak,
kapitalistlerin altını ve verdikleri rüşvet, tüm kötü tutkuları ve
barbarlıkları tahrik edecektir. Bu nedenle proleter öncü, bu miskin ve ağır
ilerleyen çoğunluğu manen ve maddeden örgütlemek zorundadır. Proleter öncü, kendi
yöntemleri ve geliştirdiği sistemlerle, mülk sahibi sınıfın artık büyük halk
kitlelerini barışçıl araçlarla yönetemediği, partinin kontrolü altındaki, onun
disiplinine tabi sosyalist vekillerin uzlaşmaz tavırları sebebiyle geniş
kitleleri terörize etme, körü körüne sağa sola saldırtma ve onları ayaklandırma
konusunda mülk sahibi sınıfın elinin kolunun bağlanacağı maddi ve manevi
koşulları yaratmalıdır. Bugün bu türden imkân, ancak parlamentoyu hedefleyen
eylemlilikle elde edilebilir. Bu eylemlilikse meclisi felce uğratmayı, burjuva
diktatörlüğünün yüzüne taktığı demokrasi maskesini söküp atmayı ve bu
diktatörlüğün tüm korkunç ve iğrenç çirkinliğini cümle âleme göstermeyi içerir.
İtalya’da komünist devrimin zorunlu oluşu, ulusal
üretim sahasında kullanılan aygıttaki gelişmenin doğasına içkin olan kimi
sebeplerden çok uluslararası sebeplere bağlı bir olgudur. Reformistler ve tüm o
oportünistler çetesi, İtalya’da devrim için gerekli nesnel koşulların mevcut
olmadığını söylerken haklılar: milliyetçiler gibi düşündükleri ve konuştukları,
İtalya’yı dünyanın geri kalanın bağımsız olan bir organizma gibi tahayyül
ettikleri, İtalyan kapitalizmini saf anlamda İtalya’ya ait bir olgu olarak gördükleri
sürece haklılar. Onlar, enternasyonalizmi proletaryanın tarihi kadar
kapitalizmin tarihinde işlemekte ve yaşamakta olan bir gerçeklik olarak
görmüyorlar.
Fakat eğer İtalya’nın gerçekliği, uluslararası sisteme
dâhil edilmiş, bu uluslararası sisteme tabi bir şey olarak ele alınacak olursa,
bu durumda tarihsel hüküm de pratikte yapılacak çıkarım da değişecektir. Bu anlamda,
her bilinçli sosyalist, kendi sınıfının devrimci misyonu konusunda sorumluluk
hisseden her işçi ve köylü, şu tür bir sonuca ulaşmalıdır: toplumsal iktidarı
ele geçirmek için hazırlanmalı, silahlanmalıyız. Devrim, esasen uluslararası
kapitalist sistemin mevcut koşullarının dayattığı bir gerçekliktir. Bu durum,
İtalya’da devrimci öncünün daha zor ve çetrefilli bir görev üstlenmesine neden
olmaktadır. Ama gene de mevcut zorluklar ve çetrefilli hâl, bizi kendimizi daha
iyi eğitmeye ve daha iyi bir hazırlık yürütmeye zorlamalı, vehimlerden ve
şüpheden uzaklaştırmalıdır.
Bu anlamda, İtalya’da geniş halk kitleleri hâlen daha
bilgisizdir, hâlen daha disiplin ve kültürden azade bir biçimde, bireylerden
oluşan bir sürüden farksızdır, bu kitleler, sadece midesinden ve barbarlara has
tutkulardan kaynaklanan dürtülere itaat etmektedirler. Bilinçli devrimciler,
seçim mücadelesini tam da bu sebeple kabul ettiler. Onların seçim mücadelesinin
amacı, bu çokluğa, avama ilk biçimi vermek, onu bir kılmak, eylemle kurulan bağ
üzerinden o kitleyi Sosyalist Parti’ye örgütlemek, ondaki dürtülere ve
tutkulara politik bilinç ve bir anlam katmaktı.
Ama öte yandan devrimci öncünün, bu çokluğu, halk
kitlelerini aldatmak, onları mevcut krizi reformist eylemlerle, meclise girmeye
yönelik eylemlilikle aşılmasının mümkün olduğuna inandırmak gibi bir derdi yok.
Bugün gerekli olan, sınıflar arasındaki ayrım çizgilerini kalınlaştırmak, burjuvazinin
halk kitlelerinin, çokluğun ihtiyaçlarını karşılayamadığını göstermek, kitleleri
şu açık ve tüm çıplaklığıyla ortada olan açmazın var olduğuna deneyim üzerinden
ikna etmek: İşçileri ve köylüler, ya kendilerini makinenin çarkları arasında
veya toprağın üzerinde ezilmeye zorlayacak, boyna dayanmış yabancı çizmelerinin
dayattığı kölelikle yüzleşecekler ya açlıktan ölecekler ya da üstinsana, kahramanlara
has bir gayretle proleter bir düzen inşa edecek, mülk sahibi sınıfı ezecek, israfın,
düşük üretimin, disiplinsizliğin ve düzensizliğin her türden sebebini ortadan
kaldıracak.
İtalyan proletaryasının bilinçli öncüsü, ancak bu türden
devrimci sebeplere bağlı olarak seçim listelerine girerler, meclis denilen
pazara ancak bu sebepler üzerinden, tüm gücüyle kök salarlar. Demokrasiyle alakalı
tek bir vehim, tek bir reformist hassasiyet onları harekete geçirmeye yetmez. Devrimci
öncünün amacı, proletaryanın zaferi için gerekli koşulları yaratmak, şuralar
sisteminde vücut bulacak proletarya diktatörlüğünü kurmayı hedefleyen devrimci
çabanın meclis içinde ve dışında doğru bir sonuç ortaya koymasını sağlamaktır.
Antonio Gramsci
15
Kasım 1919
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder