Son yirmi yıl içerisinde, AKP vesilesiyle, teorik
düzlemde nesnel ve kolektif olana düşman, bireyci, benmerkezci, liberal
bir sol imal edildi. Sosyalizm liberalizme indirgendi, onun üzerinden tarif edildi. Ortaya, halk, işçi, ezilen gibi kolektiflere, bunların nesnel
varoluşlarına ve nesnelliklerine düşman bir sol çıktı. Artık nesnel ve kolektif
gerici; birey, tercihleri ve kararları ilericiydi.
Sol, CIA ile içli dışlı Frankfurt Okulu’ndan
beslenmiş, liberal Axel Honneth’in şu tespitine gerilemiştir: “toplumsal
sınıflar, kolektif ve nesnel bir çıkara sahip olamazlar.”[1]
Nesnel ve kolektifle tarihsel toplumsal düzlemde
kurduğu ilişki kesilince, birey olarak tanrılaşınca güçleneceğini düşünenler,
ilk kımıldadıklarında, düşman, gözlerine daha büyük göründü. Düşman, gözlerin
gördüğü alanı küçülttü. Birey, nesnel ve kolektif karşısında ufaldı. Yaşamak
için giderek düşmanına benzedi. Naçiz hâlimizle Gezi döneminde “korku duvarı
aşıldı” lafını ısıtıp ısıtıp gündeme getirenlere dediğimiz gibi: “Birey korkar,
halk korkmaz.”[2] Tüm siyaset, o korkan bireye göre biçimlendirildi.
Bu çaresizlik karşısında nesnel ve kolektif, birey
derekesinde ele alındı, kişi, kendisini bu şekilde rahatlattı. Nesnel ve
kolektif, Erdoğan şahsında ufaltılıp etkisizleştirilmeye çalışıldı. Onların
Erdoğan şahsında, kendisi gibi bir bireymişçesine hareket ettiği düşünüldü. İç
huzur ve rahatlık, bu sayede temin edilebildi. Sosyalist hareket, CHP’nin “Erdoğan
gitsin de” gevezeliğine örgütlendi.
Sosyal medyada Marx’ın “farelerin kemirici eleştirisi”
lafının Almancasını kendisine isim belleyen kişi, zerre utanmadan, “2013-2023
arası dönemde AKP gerici” diyebildi. Buna göre, “2002-2013 arası dönem
ilerici”ydi. Bu ilericilik, AKP içinde ve etrafında örgütlenmiş Fethullahçılık,
liberalizm, Avrupacılık ve emperyalist uşaklığı ile ilgiliydi. Çünkü “ilerici
dönem”in Babacan, Davutoğlu gibi isimleri, artık CHP’nin safındaydı. Sosyalist
hareket, bu “ilerici dönem”de sesini çıkartmadı, hatta bazı bileşenleri, “nihayet
burjuva devrimi oluyor, pisliklerden kurtuluyoruz” dediler. 2007’ye dek Omerta
kanunları işledi. Sonrasında kontrgerilla talimnamelerinde belirtilen başka
başlıklar öne alındı.
* * *
2007’de sosyalist hareket, askerin devleti eliyle
içtimaya alındı. O içtimada solculaşma, iddialarından vazgeçme, AKP’ye yönelik
örgütlenen sopanın parçası olma emri, kendisine iletildi. Neredeyse tüm
örgütler, bu emir uyarınca, içeriğini ve biçimini değiştirdiler.
NATO-Pentagon-CIA’in ezilen halklara karşı
gerçekleştirdiği operasyonların dayandığı ana metinler üzerinden ideoloji ve
politika belirlendi. Buralardan gelen akıl, solculaşan, kıvama getirilen
sosyalist harekete, “AKP’nin merkezinde İslamcı gerici bir çekirdek duruyor. Bu
çekirdek, sağ, muhafazakâr, milliyetçi, laik, kentli vs. kesimleri halka halka
kendisine örgütlüyor. Siz, o çekirdeğin büyümesine izin vermemekle ilgili
çalışmalarda kullanılacaksınız” denildi. Sosyalist hareketin neredeyse tüm
bileşenleri, “emredersiniz” deyip selam çakarak, görev yerlerine
dağıldılar.
NATO-Pentagon-CIA kaynaklı akıl, “şer ekseni”nden gayrı bir şey bilmiyordu. Amerika’da ezilen kesimlerden gelen bireyler, bilerek baş köşeye oturtulmuşlardı. Çünkü müesses nizam, en çok da onların zulmetmesini istiyor, böylece bir taşla birkaç kuş vuracağını düşünüyordu.
Yahudiler ve
Zenciler, içlerinden dışişleri bakanları, savunma bakanları çıkarttılar. Bu
isimlerden biri, Irak işgalinde “Ortadoğu’yu kadın ve gençlerle çözeceğiz”
diyordu.[3] Onların içinden çıkan işbirlikçiler, başka yerlere model oldular.
Merkezde durduğu varsayılan “İslamcı” çekirdek,
terbiye ve disipline edilmeliydi. Bunun için sol örgütler, o çekirdeğin
etrafında oluşan halkaları kırmak için uğraştılar. Bir ellerine Kadın’ı, diğer
ellerine Gençlik’i aldılar. Liberal orduların imal ettikleri liberal silâhlar olarak Kadın ve
Gençlik, cepheye sürüldü. AKP gericiliğini bu iki silâhla geriletmeyi
denediler. İkisi de liberalizmin mecazı olmaktan gayrı bir anlama sahip değildi. Gerçek kadın ve genç, solun hiç umurunda değildi. Onların sömürü çarklarında akan
teri, zulmün namlularında dökülen kanı, bu solcular için değersizdi.
Ama bir yandan da solcuların inandıkları “merkezde
İslamcı çekirdek var. Halkaları kırmak lazım” sözünün ve emrinin sahibi olan müesses
nizam, gidip AKP ile iş tuttu. “AKP, Refah Partisi’nden gelen gerici bir ekip.
Kentli laik, milliyetçi, sağ, muhafazakâr kesimleri örgütledi. (Örgütlemesine
biz izin verdik) O vakit o gericiliğin güçlenmemesi, kendisini bir şey zannetmemesi
gerek. Bu sebeple, o gerici ekibin etrafına örgütlenmiş halkaları bir bir
kıralım, böylece solu da oyalamış oluruz” dedi. Bu görevle bir süre oyalanmayı, birilerine asker olmayı seçen
sol, bu operasyonun aparatı hâline getirildi. Gerçeğe, nesnel ve kolektif olana
körleşti. Bu taktik, genelkurmay doktrin merkezlerinden ve NATO’dan alınmıştı.
Ama sol, NATO-Pentagon-CIA’in seksenlerden beri yaptığı işlemlerde komünistin yerine İslamcıyı koyduğuna, İslam karşıtı mücadelesinde eskinin antikomünist silâhlarından yararlandığına bakmadı. Kendisine buradan ekmek çıkacağını düşündü. “İslamcı çekirdek”e yönelik saldırının bir şekilde dipte komünist harekete karşı da yürütüldüğünü, solu komünist hareketten giderek uzaklaştıracağını görmedi.
Oysa gömleğin düğmeleri
daha en başta yanlış iliklenmişti: merkezde duran çekirdek, hiçbir şekilde
İslamî veya İslamcı değildi. Sosyalist hareket, CHP merkezinden yayılan bu
propagandaya teslim oldu. Tüm Marksist-Leninist birikimini, analiz imkânlarını,
politika yapma tarzını çöpe attı. Liberalleşti.
Sol, bu saldırı kapsamında kendisine verilen görev
gereği, Pentagon kafasıyla, Kadın ve Genç vurgusu yapmaya başladı. Boş
gösteren, yüceye asılmış, sınıfsal, tarihsel ve maddi gerçeklikten arındırılmış
kavramlar olarak Kadın ve Genç, esasında sol örgüt şeflerindeki bireyciliğin
tezahürüydü. O kadını ve genci yıllarca istismar etmiş, kullanmış, heba etmiş
şefler, birden Kadıncı ve Gençlikçi kesildiler. Emir, büyük yerdendi. Herkes,
bir anda patriarka ve gerontokrasi eleştirisi yapmaya başladı. Asıl, temel
sorunların kenarından dolaştı. Kadının ve Gencin liberal anlamda görünürlüğü,
kabulü ve onaylanması gibi meseleler öne çıkartıldı, sınıfsallığı geri plana
itildi. Sonuçta birileri, bunların nesnel-kolektif çıkarlarından ürküyordu.
Gerici İslamcı çekirdek etrafındaki halkaları
kırarken, Kadın ve Genç denilen sopalar kullanıldı. Bu emir, genelkurmayın
emriydi. Genelkurmay ise genel liberal dalgaya uygun hareket ediyordu. Bir
yandan dünyayı umursamayan, kendi çıkarını düşünen bireyler üretmeye
çalışıyordu, bir yandan da pandemi sebebiyle kesintiye uğrayan, öğrencilerine
“lütfen yalvarıyorum, başkalarını dert edinin, başka insanları düşünün” diyen
bir öğretmenin dizisini çektiriyordu.
O genelkurmay, solu “İslamcı çekirdeğin” üzerine
saldı, ama kendisi o çekirdeğe SİHA yaptırdı, ülke dışı operasyonların ticari,
ekonomik ve ideolojik ayak işlerini o çekirdeğe hallettirdi. Kiri pası onun
altına süpürdü. Ülkedeki sömürü ve zulmü onunla örtbas etti. Yolsuzluk,
ayakkabı kutuları içerisinde faş oldu, ama o kutularda görmediğimiz çok daha
büyük paralar, ordunun kasasına aktı. Suriye, bu askeri doktrin bağlamında
mesele hâline geldi. Aynı ordu, mültecileri, sermaye için içeri yığdı, bir
yandan da kendi adamını ortaya salıp ona “kulaklarından tuttuğumuz gibi o
mültecileri geri göndereceğiz” dedirtti.
* * *
Nesnele ve kolektife düşmanlık, birey adına, bireyin mülkiyeti
ve rekabeti için icra ediliyor. “Erdoğan düşerse Kudüs düşer” diyenin karşısına
“Kudüs skimde değil. Ben, kafede bir tost bir kahveye seksen lira vermek
istemiyorum” lafıyla çıkılıyor. Kudüs’ü, Türkiye’yi, vatanı, halkı, milleti,
tarihi, toplumu vs. görmeyen, salt bireyin hazzını ve çıkarını önemseyen bir
sosyalizm imal ediliyor. Sosyalizm, bu bireyciliğe ve bencilliğe örgütleniyor.
Onun mülkiyeti ve rekabeti ile tanımlanıyor. O bireycilik, “İslamcı çekirdek”
eleştirisine teslim olurken, AKP, Filistin’de emperyalistlerin ve Siyonistlerin
alan bulduğu ticari ve ekonomik çalışmalara imza atıyor. Afrika’da belirli
devletlerin boşalttığı alanlara yöneliyor. Birey, Afrika’da açılan su kuyusuna
seviniyor, kolektif ve nesnel olansa, Afrika’daki yeni yağma pratiklerine
işaret ediyor.
Nesnele ve kolektife düşman olanlar, aralarındaki
ilişkiyi de görmüyorlar. Nesnelin kolektifliğini, kolektifin nesnelliğini
önemsemiyorlar. Kitlelerin kolektif yapısına ve nesnel zeminine hiç
bakmıyorlar. Bir Gargamel çiziyorlar, Şirinler köyünü buradan inşa edecekleri
yalanını satıyorlar. Nesnele ve kolektife körleşiyorlar.
Oysa iyi ile kötü arasındaki kavga hikâyesi, müesses
nizamın bir tarafını harekete geçirmek için başvurulan bir aldatmaca.
İnsanların bu aldatmacaya kanmasının bir sebebi, “ya sistemin varlığından hiç
rahatsız olmamaları, ya sisteme ümitsizce inanmaları ya da […] dünyada gerçek
bir değişime dönük ihtiyaçla yüzleşmeye hazır olmamaları.”[4]
Bu aldatmaca dâhilinde CHP’yi Amerika’nın Demokrat
Partisi’ne, TİP nezdinde sosyalist hareketi onun kuyruğuna tutunmuş, CIA’den
beslenen, Kautskici dergi Jacobin ve Amerikalı Demokrat Sosyalistler
örgütüne dönüştürüyorlar. Düşmanın iriliği karşısında, hayal âleminde bu
kişiler, kendilerini Amerika kökenli PR çalışmalarıyla şişiriyorlar. İmaj,
makyaj ve maskara, sosyalist hareketi kendisine kul ediyor.
Eren Balkır
17
Nisan 2023
Dipnotlar:
[1] Gabriel Rockhill, “Critical and Revolutionary Theory: For the Reinvention
of Critique in the Age of Ideolojik Realignment”, 24 Ocak 2021, Academia. Honneth, aslında “sahip
olamazlar” derken, savunduğu Batı’daki liberal kapitalist düzeni korumak adına,
“sahip olmasın” demek istiyor. Rockhill'in makalesinin Türkçesi: İştiraki.
[2] Eren Balkır, “İsyan Devrimin Ruhudur”, 7 Haziran
2013, İştiraki.
[3] Eren Balkır, “Şer Ekseni”, 5 Ağustos 2016, İştiraki.
[4] Bill Martin, “Fear of Trump: Annals of Parliamentary Cretinism”, 6 Mayıs 2016, Counterpunch.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder