Pages

18 Nisan 2023

Kretinizm


Marx ve Engels’in kullandığı “parlamentarist kretinizm” tabiri, hem cücelikle hem de aptallıkla alakalı bir marazı ifade ediyor. “Kretinizm”, doğum öncesi ana karnında oluşan olumsuz durumlardan biri olan “konjenital hipotiroidi”nden kaynaklanıyor. İlkin 1527’de teşhis edilen hastalıkta tiroid dokusunun olmaması sebebiyle, zihindeki ve vücuttaki gelişmede sorun yaşanıyor.

Sol çevirilerde bu “kretinizm” ifadesi, “ahmaklık” veya “aptallık” kelimeleriyle karşılanıyor. Ama bu ifadeler, Marx ve Engels’in kullanımındaki hâlin içeriğini tam karşılamıyor. Burada parlamentoya kilitlenmiş siyasetin sosyalist hareketi güdük, fodul, alık ve geri zekalı kılacağı üzerinde duruluyor.

Engels, “genellikle silik olan hayatları boyunca başarı namına bir şey görmemiş zavallı iradesiz kişilerin iki üç oyla yapılan beş para etmez kanun değişiklikleriyle Avrupa’nın çehresini” değiştirebileceklerine inandıklarını, bu kişilerin mecliste çoğunluğu elde edince tarihi, dünyayı ve geleceği değiştirebileceklerini düşündüklerini, bu anlamda “parlamentarist kretinizm” denilen hastalığa yakalandıklarını söylüyor.[1] Solun “meclis duvarları dışında gerçekleşen önemli gelişmelere körleştiğine”, nesnel ve kolektif olan karşısında güdükleştiğine, onu şişiren egemenlerin kullandıktan sonra solu terk ettiğine vurgu yapıyor. Engels’e göre, “bu hastalıkla mücadele edebilmesi için partinin, meclisteki temsilcilerine bir bütün olarak partinin iradesine tabi olma kuralını getirmesi gerekiyor.”[2]

Marx, ilgili tabiri Louise Bonaparte’ın 18. Brumaire’i eserinde kullanıyor. Tüm Avrupa’yı kasıp kavuran bu hastalığın sosyalist hareketin vakitlerini heba etmesine neden olduğunu, gerici güçlerin büyümesine imkân sunduğunu söylüyor. Meclislerin sınıf çıkarlarını yansıttığını düşünen Marx, onların sorunları yüzeysel bir biçimde çözüme kavuşturdukları üzerinde duruyor. Meclis siyasetinin ideolojik planda toplumsal koşullara sırtını döndüğünü, onlardan koptuğunu iddia ediyor. Bu anlamda Marx, “parlamentarist kretinizm” hastalığına yakalanmış solun “gerçek dünyaya dair anlamdan, hafızadan ve anlayıştan yoksun olan hayali bir dünya inşa ettiğini” söylüyor.[3]

Marx, meclisin ya devrim ya da gericilik eliyle kenara itileceğini iddia ediyor.[4] “Devrimci süreç açısından herkese oy hakkı, kendi içinde bir amaç değil, amaca ulaşmak için bir araçtır” diyor. Kenara itilmesini, bertaraf edilmesini gericilik ölçüsünde değerlendirenler, devrim ölçüsünde değerlendirme gereği duymuyorlar. Bu yönde bir arayış içerisine girmiyorlar.

Bu terimi Marx ve Engels’ten ödünç alan Lenin, hastalığın Rusya’daki biçimini tarif ediyor ve bu ülkede bazı partilerin ilgili hastalık sebebiyle meclisteki politik manevralara onu komünist ajitasyon ve propaganda için gerekli bir kürsü olarak kullanacak politika karşısında öncelik verdiklerinden bahsediyor. “Ülkedeki devrimci durumun mecliste olan biten değil, mecliste yaşanan olayların ve gündeme gelen sorunların, ülkedeki devrimci durum açısından değerlendirilmesi gerektiğini”[5] söyleyen Lenin, ölçü alınacak yer konusunda ise şu değerlendirmeyi yapıyor: “Kara Yüz tehlikesi, ancak sokaklarda alt edilebilir.” Bu tespiti yapan Lenin, hasımları olan Menşevikleri “parlamentarist kretinizm”e teslim olmakla suçluyor ve “iyi niyetli devrimciler, bu türden bir kaderle ilk kez yüzleşmiyorlar, bu son da olmayacak” diyor.[6] Bu kader, Lenin’e göre, “meclislerin kendinden menkul, özgün yapılar olduğuna, onların ellerindeki güce, tıpkı devlet gibi, gerçek toplumsal güçler üzerinde kontrol sahibi oldukları için değil de sahip oldukları hukuki veya anayasal statü sebebiyle kavuştuklarına dair yanılsama”yla ilgili.

Bugün Türkiye’de de sol sosyalist hareket, o hayal dünyasında yaşıyor. O, parlamentarist kretinizm hastalığına teslim oldu. Bu teslimiyet, nitel ve nicel geriliğinin sebebi ve sonucudur. 

Meseleleri Erdoğan’a indirgeyen akıl güdükleşmiş, beden cüceleşmiştir. Erdoğan, kendi muhalefetini inşa etmiş, AKP, muhalefetin genetiğine işlemiştir. Artık sosyalist hareket, “ülkedeki devrimci durumu mecliste olan bitene göre değerlendiriyor, mecliste yaşanan olayları ve gündeme gelen sorunları ülkedeki devrimci durum açısından değerlendirmiyor.” Somut durum, devrimsizleşiyor.

Bugün “somut durumun somut tahlili” yalanı, tüm kadroların ağzındaki çürük sakızdır. Ortada iri cüsseli bir düşman vardır ve onu zayıflatan her kıpırtı, her hareket, her söz, önemsenmektedir. Bu yalana herkes ikna edilmiştir. “Benim bireyliğimi, özneliğimi, failliğimi yüceltenin kırk yıl kölesi olurum ben” diyen kişilikler üretilmiş, bu insanlar, nesnelliğe ve kolektife küfretmeyi öğrenmişlerdir. Artık somuttaki bireysel çıkarların savunulması, zaten fiilen “devrimci”dir.

Sosyal medyada gerçekleştirilen takip işlemi, siyasetin, ajitasyonun ve propagandanın yerini almıştır. Örgüt büroları ve siyaset, akademik faaliyete ve gazetecilik faaliyetine indirgenmiştir. Bunlar da tecimsel meselelerdir, fedakârlığın, dava insanı olmanın, devrimciliğin reddi üzerine kuruludur.

Artık sol için meclis duvarları ve seçim pratiği dışında bir gerçeklik yoktur. Her şey, o duvarlara ve pratiğe göre değerlendirilmelidir. Tüm seçim çalışması, duvarlara çalınan renklerle, asılan süslerle alakalıdır. Bu pratik, devlet ve sermaye adına ortaya konmaktadır.

Solun nesnel ve kolektif olana karşı nesnel ve kolektif bir güç inşa etmek gibi bir hedefi yoktur. Gezi’de, o konjonktürde, o gerçekte anlamlı olan dil ve akıl, tüm zamana ve mekâna teşmil edilmiştir. Gezi’deki teslimiyet de içe ve derine işlemiştir. Gezi’den önce Gezi’ye hazırlanmamış, bunun gereğini duymamış, bu yönde hiçbir adım atmamış, aklını, fikrini ve eylemini buna göre biçimlendirmemiş olan sol örgütler, teslimiyetlerini ve yenilgilerini pratikleriyle meşrulaştırmak ve örtbas etmek derdindedirler. Onların görmediği gerçekse şudur: Nesnel ve kolektif güce karşı nesnel kolektif bir güç inşa etmeyi öne almayan bir akıl, yenilmeye mahkûmdur.

Eren Balkır
2 Nisan 2023

Dipnotlar:
[
1] Karl Marx ve Frederick Engels, Collected Works, Cilt 11, Progress, 1974, s. 79.

[2] August H. Nimtz, Lenin’s Electoral Strategy from Marx and Engels Through the Revolution of 1905, Palgrave Macmillan, 2014, s. 23.

[3] Marx-Engels, a.g.e., s. 161.

[4] August H. Nimtz, a.g.e., s. 11.

[5] A.g.e., s. 106-107.

[6] A.g.e., s. 135.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder