Pages

18 Mart 2023

Sahra’daki Serap

Sahra Wagenknecht, bugün Almanya’daki en popüler kadın siyasetçi. Batı’da da gayet iyi tanınan bir isim olarak Wagenknecht, bugünlerde kendisine yönelik ölçüsüz bir dizi beklentinin altında eziliyor.

Sahra, yeni bir muhalefet partisi kurması taleplerine “Almanya’da parti kurmak çok zor iş” diye cevap veriyor. Alman halkının büyük bir çoğunluğunun umutlarını o küçük omuzlarına yüklemiş olan, Die Linke’nin 53 yaşındaki üyesi olarak Sahra’nın bu türden muğlâk cevaplar vermesi, gayet doğal.

Son yıl içerisinde Alman şehirlerinde ve köylerinde oturan insanlar, köklü partilerden ve medya eliyle ortalığa saçtıkları yemlerden bıkmış durumda. Halk, Kovid dönemindeki totalitarizmden, Rusya’ya karşı yapılan savaş tellâllığından, devlete hizmet eden medyanın yürüttüğü gizli propagandadan, tepedeki sınıfın aşağıdakilere yönelik yürüttüğü sınıf savaşından bıktı. Almanya’nın 100 milyona yaklaşan nüfusunun yaşam standartlarının hızla düştüğünü, bireyin temel hak ve özgürlüklerinin, mülklerinin elinden alındığını herkes görüyor.

Wagenknecht, bu türden meseleleri büyük bir kararlılıkla ve hiç eğilip bükülmeden dile getiriyor. Ayrıca mevcut koalisyonda bu işlerden sorumlu olan partinin adını anmaktan da hiç çekinmiyor. Ona göre Yeşiller, “meclisteki en ikiyüzlü, halka en uzak, en yalancı, en beceriksiz ve verdiği zarar üzerinden düşünüldüğünde, en tehlikeli parti”. Bu sözleri, politik ajandası aşırı duyarcılık üzerinden sürekli ahlak dersi vermekle malul olan Yeşiller’in ihanet ettiği kesimde değil, mecliste temsil edilme imkânı bulamamış halk kitlelerinde de karşılık buluyor.

Sağa dair kalem oynatan birçok yorumcu, Wagenknecht’in ajandasının onun gibi televizyonlara sıkça çıkan Alice Weidel’in temsil ettiği sağcı Almanya için Alternatif (AfD) isimli partinin ajandasıyla gayet kolay ilişkilendirilebilecek bir içeriğe sahip olduğunu söylüyor. Ama iki isim arasındaki ortak yönlere işaret edenler, devletin yurttaşların özel haklarını gasp etmesi, Alman ağır silâhlarının ve toplarının Ukrayna’ya gönderilmesi ile bu ülkenin güçlendirilmesine karşı çıkılması, kitlesel göç ve demokrasi karşıtı eğilimleri olan teknokratlara karşı gösterilen muhalefet gibi meselelerin üzeri örtülüyorlar.

Bu süreçte Weidel, muhalefet partisi koltuğunda rahat rahat otururken, Wagenknecht’in partisi Die Linke, ülkeyi yeniden demokratikleştirme, dış politikada da diplomatik çözümler öne sürme gibi vaatlerinden geri adım atıyor.

Wagenknecht, kendi partisi içerisinde giderek daha fazla yalnızlaştırılıyor. Onun kolay kolay vazgeçmeyeceğini bilenler, politikanın yenilenmesi konusunda umudunu ona bağlıyorlar.

Bugünlerde önemli aydınlar dışında başka isimler de elitlerin önfaşist unsurlarla yan yana gelişine karşı bir birleşik cephe kurulması çağrısı yapıyorlar. Sahra’nın YouTube’daki sayısız videosunun altına, yeni bir halk cephesinin veya muhafazakâr çevrelerle sol çevrelerin teşkil edeceği “melez cephe”nin kurulmasına dair isteklerin dile getirildiği yorumlar yazılıyor. Almanya’yı ancak bu türden bir cephenin kurtarabileceği iddia ediliyor. Wagenknecht’in öncülük edeceği, sol ve sağdaki radikal demokrat çevrelerin taleplerini birleştirecek bir partinin yeni seçimde meclise güçlü bir şekilde girme imkânı bulacağı üzerinde duruluyor. Sahra’nın yüzde on oyu olduğu düşünülüyor. Sol ve sağın harmanlandığı yeni melez partiye seçmenlerin yüzde 19’unun oy vereceği öngörülüyor. Bu kadar da değil. AfD’ye oy verenlerin yüzde 74’ünün Sahra aday olursa ona oy verebileceği iddia ediliyor. Sahra’nın öncülük edeceği partiye yüzde 12’lik bir oy geçişi olursa, bu gelişme sonucu Die Linke biter, AfD ise ortadan ikiye bölünür.

Eski sol ile yeni sağı yan yana getiren yeni parti meselesi ile yüzleşen Sahra Wagenknecht, her zaman dillendirdiği programını, Glenn Greenwald’un System Update isimli programına verdiği mülâkat aracılığıyla İngilizce konuşan dünyaya takdim etme imkânını buldu.

Mülâkatta Sahra, her soruya “Ah şey!” diyerek başladı. Almanya’da parti kurmanın zamana ve enerjiye mal olacağını tekrar tekrar dile getirdi. Para ve insan gücünün en önemli meseleler olduğunu söyledi. Ama mevcuttaki köklü partiler kurgusuna en büyük darbeyi indirecek olan yeni partinin oluşumu önündeki en büyük engeller bu türden eksikler değil. Aslında halk, geleneksel muhafazakâr çevrelerle bağ kurmak istiyor, ama bu talep, bir anlamda Sahra’nın aşmak istemediği ideolojik sınır çizgisini aşıyor.

Çünkü AfD, ekonomi anlayışı açısından liberalizmle rabıtalı bir parti. Müttefik olmak istenmeyecek türden bir yapı. Eskiden Hristiyan Demokrat Parti içerisinde önemli bir isim olan Hans-Georg Maassen gibi kurucuları, katı bir sınır politikasından yana duruyorlar. Sahra, bu tür isimlere ve politikalara tereddütle ve şüpheyle yaklaşıyor.

Sahra, en çok da solcu dogmalarından uzaklaşmak istemiyor. Onlarla arasındaki mesafeyi bir santim bile açmak niyetinde değil. Sürekli servetin yeniden dağıtılmasından ve serbest piyasa ideolojisinin kısıtlanmasından bahsediyor. Aynı zamanda orta sınıfı güçlendirmek, alım gücünü artırmak, enflasyon artışını durdurmak istiyor. Bu istekler, sağ çevredeki potansiyel müttefiklerinde de karşılık buluyor.

Ama o eski tabirde dile getirildiği gibi: “hem pastam kalsın, hem karnım doysun diyemezsin.” Bu anlamda Sahra, büyük takım oyuncusu değil. Bu ölçekte, bu büyüklükte ve böylesine güçlü bir potansiyele sahip bir ittifak temelinde işbirliği kurmak içinse takım oyuncusu olmak şart.

Kendisine yakın bir kaynağın bana ilettiğine göre, tüm bu hususlar, daha önemli ve politik düzlemde daha büyük bir felâkete yol açacak bir şüphenin gölgesinde kalıyor. Eski kuşağa mensup bir solcu olarak Sahra, Kovid döneminden beri Almanya’da yaşanan politik tartışmaya hâkim olan, her itiraza “Nazi” damgası yapıştıranların açtığı yarayla uğraşıyor. Bu anlamda çok zayıf. Çok yaralı. Çarpıtılmış ve artık komikleşen gerçeklik algısının dile getirdiği “Nazi” suçlamasıyla yüzleşmekten çok korkuyor. Sağcı damgası yeme korkusuyla boğuşan Sahra, Almanya’daki muhalif medyadan gelen davetleri bile reddediyor.

Bu sebeple insanın aklına bir siyasetçi olarak Sahra’nın Alman halkının çıkarlarını gerçekten dert edinip edinmediği sorusu geliyor. Bu anlamda, kendisinin “halka uzak” dediği Yeşiller’e yönelik suçlamasını Sahra için de dile getirmek mümkün. Günün sonunda kendi markasını pazarlıyor, bunun için de kıyıya köşeye atılmış insanların yanında durup mevcuttaki politik çılgınlık hâline dair yorumlar yapıyor.

Bugün şu görülmeli: Sahra gibi cesur, alabildiğine zeki ve donanımlı biri bile o saçma “Nazi” yaftasını çöpe atıp, yeni bir politik başlangıç yapma cüretini gösteremiyor, bu adımı atmaktan imtina edebiliyor. Zira politik başlangıç yapmak, medyaya çıkmanın ötesine geçmeye ve cesaretli olmaya ihtiyaç duyuyor. Bu anlamda artık Sahra’nın bizi kurtarmayacağı görülmeli. Bunu bilmek, bizi ileride yaşayacağımız hayal kırıklığından kurtaracak.

Umudumuzu kariyerist siyasetçilere bağlamak yerine bizim demokraside asıl egemen gücün kim olduğunu hatırlamamız gerekiyor.

Elena Louise Lange
9 Şubat 2023
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder