Ukrayna’ya
gönderilen silâhlara karşı acilen eyleme geçilmeli. Hatta bu konuda geç bile
kaldık. Almanya’da yüz binlerce insan da meseleyi bu şekilde ele alıyor. Die
Linke’den [“Sol Parti”] Sahra Wagenknecht ve Alice Schwarzer’in kaleme aldığı Barış Manifestosu,
bu itiraza dair duygu ve düşüncelere yer veriyor. Biz, örgüt olarak NATO
karşıtı eylemlere katılacağız ve bu ittifaka karşı açıktan konum alacağız.
Frankfurter
Allgemeine Zeitung gazetesinden Hristiyan Demokratlar’a ve Yeşiller’e
varana kadar birçok kesim, Manifesto’ya saldırdı. Bu saldırılar, bize siyasete
ve medyaya savaş çılgınlığının ve militarizmin hâkim olduğunu gösteriyor. Ülkede
tartışmaya yön verenler, Ukrayna’ya silâh gönderilmemesine dönük çağrılara bile
hoşgörü gösteremiyor.
Manifesto
ve ona yönelik tepkiler, Sol Parti’nin iflas ettiğini ortaya koyuyor. Parti, NATO
çizgisi uyarınca hareket ettiği için, bugün savaş karşıtı tek bir eylem bile örgütleyemiyor.
Batı
Propagandasını Temel Alıyor
Barış
Manifestosu, silâh teslimatına karşı çıksa da aslında Batı propagandasını temel
alıyor. Savaş konusunda Rusya Federasyonu’nu suçluyor. Rusya’yı mahkûm edip
şeytanlaştıran metin, “Rusya’nın acımasızca saldırdığı Ukrayna halkı dayanışmamıza
muhtaç” diyor.
Manifesto’da
Rusya “zalim bir işgalci” olarak tarif ediliyor:
“Bugüne dek 200.000 asker,
50.000 sivil öldürüldü. Kadınlara tecavüz edildi, çocuklar korktu, tüm halk,
büyük bir travmayla yüzleşti. Savaş bu şekilde devam edecek olursa Ukrayna
boşalacak, harap bir ülke hâline gelecek.”
Bu
çağrıda da NATO’nun kullandığı propaganda diline rastlıyoruz. Bu metin de NATO’nun
Rusya’ya yönelik saldırısını, 2014’te Ukrayna’da gerçekleşen faşist darbeyi,
sonrasında Donbass’ta yaşanan savaşı, Ukrayna’ya gönderilen silâhları, Ukrayna
ordusunun yürüttüğü askeri hazırlıkları görmüyor. Manifesto, hiçbir inceleme
yapmadan, hiçbir şerh düşmeden, Batı propagandasının Rusların işledikleri savaş
suçları ile ilgili olarak dile getirdiği iddiaları olduğu gibi kabul ediyor.
Savaş
sürecinin tırmanması konusunda da Rusya ve Putin suçlanıyor:
“Putin’in Kırım’ın saldırıya
uğraması durumunda tüm gücüyle gerçekleştireceği saldırıdan korkulmalıdır. Böylesi
bir durumda süreç, dünya savaşına ve nükleer savaşa doğru evrilecek mi? Olası
savaş, dünya tarihinde bu şekilde başlamış ilk büyük savaş olmayacak. Ama
muhtemelen son savaş olacak.”
Manifesto,
Putin’i tehlikeli biri olarak takdim ediyor. Oysa savaşı ta başından beri NATO
tetikledi, kışkırttı, gerekli hazırlıkları o yürüttü.
Metin,
Ukrayna’nın kendisini savunma hakkı bulunduğunu söylüyor, Batı’nın sunduğu
desteğin temelde yanlış olmadığını iddia ediyor:
“Ukrayna aslında girdiği
her bir muharebeyi Batı’nın desteğiyle kazanabilir.”
Oysa
nükleer bir güçle savaşan, o savaştan hiçbir şekilde zaferle çıkamaz. Ancak yenişmezlikle
sonuçlanabilir. Savaşı kazanabilseydi, bu savaş iyi ve haklı mı olacaktı?
Mesele NATO’nun savaşta olması değil midir, kazanamayacak olması mıdır?
Kundakçıları
İtfaiyecilere Dönüştürüyor
Hükümetin
yürüttüğü propaganda ile Barış Manifestosu arasında bir fark var. Manifesto’ya imza
atanlar, nükleer bir güç olarak Rusya’ya karşı askeri bir zafer elde etmenin
imkânsız olduğunu söylüyorlar. Ona göre, bu sebeple müzakereler yürütülmeli. Her
iki taraf taviz vermeli. Metni kaleme alanlar, “Alman hükümeti, silâh tedarik
etmek yerine ateşkes ve barış müzakereleri için çalışsın” deniliyor.
Metin,
Almanya’da savaş çığırtkanlığı yapanlara ve bu savaşın gerçekleşmesine katkıda
bulunanlara seslenip müzakere masasında bir taraf olmasını istiyor. Manifesto’ya
göre, Federal Cumhuriyet ve diğer NATO ülkelerinin müzakere sürecinin güvenilir
ortakları olacağı düşünülüyor. Bu metni yazanlar, keçiyi bahçıvan, kundakçıyı
itfaiyeci yapmak istiyor.
2014
darbesini örgütleyenlerin, onların faşist dostlarının, Donbass’ı
bombalayanların, Zelenski’yi Münih’te müzakere edilen Budapeşte Protokolü’nden
çekilmesi yönünde teşvik edenlerin, Rusya’nın tüm anlaşma önerilerini her daim
elinin tersiyle itenlerin barış sürecinin müttefiki olduğunu söylüyorlar. Uluslararası
hukuk uyarınca bağlayıcı olan Minsk Anlaşması’nı Ukrayna’yı Rusya’ya karşı silâhlandırmak
için zaman kazanmak amacıyla kullananların bugün müzakere sürecinin güvenilir
birer ortağı olması mümkün mü?
Manifesto
aynı zamanda, barışa ulaşmak için ABD’den bağımsız bir dış politika yürütülmesi
gerektiğini söylüyor. ABD’nin en büyük savaş çığırtkanı olduğu, Almanya’yı
savaş konusunda baskı altına aldığı tabii ki doğru. Bu konuda Kuzey akım boru
hattında patlayan bombaya bakılabilir. Gelgelelim, bu süreçte Alman
emperyalizmi hiçbir şekilde mağdur değil. O, mevcut durumu güç ve askeri kudret
kazanmak için kullanmak gibi bir hesap içerisinde. Bugün Almanya’daki savaş
çığırtkanlarından barış davasına katkı sunmalarını isteyebiliyor olmak büyük
bir sorun, çünkü Rusya’ya karşı yürüttüğü savaşta Ukrayna’yı tam da onlar silâhlandırıyorlar.
Manifesto,
“Rusya saldıran taraftır, Batı barış sürecinde müzakereci olabilir” tespitini
paylaşıyor. Bu anlamda NATO’yu da Ukrayna’ya sunduğu “desteği” de
meşrulaştırıyor. Bu anlamda metin, ortalığı yatıştırmaya çalışan bir muhalefet
yürütüyor, bu muhalefetse hedef şaşırtıyor, zira asıl düşmana saldırmıyor,
sadece ona “daha hassas hareket etmesini” söylüyor. Oysa bu konum, Rusya’ya
karşı yürütülen savaşı durdurmayacak.
Barış
Hareketinin Felç Edilmesi
Silâh
teslimatına karşı çıkmasına karşın Manifesto, NATO’yu meşrulaştırıyor. Bu da
barış hareketi içerisinde bulunan ve NATO’ya karşı olan güçleri zayıflatıyor,
barış hareketini bölüyor. Bu sebeple barış hareketi savaş çığırtkanlarına karşı
açıktan bir konum alamıyor. Barış hareketi bu şekilde felç ediliyor. Libya ve
Suriye gibi son dönemde yaşanan savaşlarda Batı’ya açıktan karşı konum alamayan
barış hareketi, kendi ayaklarına pranga vuruyor.
Manifesto,
Avrupa’da savaş istemediğini söylüyor, bu sebeple müzakere masasına işaret
ediyor. Metinde NATO üyesi ülkelerin dünyada birçok başka ülkede yürüttüğü ve
yürütmeye devam ettiği savaşlar da NATO’nun Rusya’ya yönelik saldırısı da
mesele edilmiyor. NATO’cu savaş çığırtkanlarına karşı uluslararası dayanışmanın
altını oyuyor.
Çağrı
metni, esas olarak Rusya’nın tetikleyeceğini düşündüğü dünya savaşı veya
nükleer savaşa yönelik boş bir korkuyu temel alıyor. NATO propagandası, Rusya’nın
Ukrayna’da çıkarlarını korumak adına nükleer savaş kartını oynadığını söylüyor.
Oysa bu, bir yalan. Savaş sürecini asıl tırmandıran, Rusya’yı nükleer silâh
kullanması konusunda tahrik etmek gibi hamlelere başvurmaktan hiç çekinmeyen,
NATO ülkeleri. İnsanlardaki korkuyu artırmak için uğraşıyorlar ve sürekli Putin’i
suçlu göstermeye çalışıyorlar. Manifestonun bir sorunu da NATO’nun üçüncü dünya
savaşının fitilini ateşlediğine dair tek bir lafın edilmiyor oluşu.
Melez
Cephe Suçlaması
Medya
ve diğer NATO propagandacıları, Sahra Wagenknecht’i ve
Alice Schwarzer’i sağcılarla “melez cephe”
kurmakla suçluyor. Bu, barış hareketi gibi hareketleri karalamak ve toplumsal
düzlemde tecrit etmek için yaygın olarak başvurulan bir yöntem.
Gauweiler (Hristiyan Sosyal Birliği -CSU) gibi isimler
de bu çağrıya metni kaleme alanların Batı’yı koruma altına alan sınırlı
konumları sebebiyle destek sunuyorlar. Melez cephe suçlamasını ise aslında tek cephede,
NATO cephesinde bir araya gelmiş isimler dillendiriyorlar. Bu eleştiriyi dillendirenler,
duyarcıymış, solcuymuş gibi görünüyorlar, ama aslında gericiler ve
militaristler. Bu, güçlü ve baskıcı bir cephe. Dolayısıyla bugünün en tehlikeli
gücü. Antifaşistler ve antimilitaristler, asıl bu melez cepheyle mücadele
etmeli!
Schwarzer de eleştirilen bir isim. Geçmişte
Batı’nın Yugoslavya, Irak, Afganistan ve Libya’ya karşı yürüttüğü savaşları
açıktan eleştirmiş bir isim. Buna karşın, Müslüman karşıtı ırkçılık gömleğini
üzerine geçirmiş feministlerin öncüsü olarak Schwarzer, bir yandan da İslam
düşmanı ajitasyon faaliyeti ile Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Afganistan’da emperyalizmin
gerçekleştirdiği saldırılara hizmet etti.
AfD
denilen partinin barış yanlısı bir güç olduğuna ilişkin tespit yanlış. O, bir
NATO partisi, silâhlânma ve savaş partisi, 100 milyar avroluk silâhlanma
paketini destekliyor, daha fazla silâhlanmayı savunuyor. Parti, Almanya’nın
çıkarlarından bahsediyor, onun seçenekleri üzerinde duruyor, yani bu anlamda
tekellerin çıkarları uyarınca hareket ediyor. Bu partinin Rusya’yla müzakere yürütülmesi
talebine hiçbir şekilde güvenilemez. Parti, barış için müzakere sürecinin başlamasını
istiyor, ama bu talebini Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’dan çekilmesi ve Doğu Ukrayna’nın
BM emrine girmesi şartına bağlıyor. Oysa bu önerilere uygun hareket edilecek
olursa zafer NATO’nun olacak. Başka seçenekleri dillendiren, birer demagog olan
sağcı güçlerin gerçek niyetleri ifşa edilmeli.
Müzakerelerin
Amacı Ne?
Müzakere
çağrısı, çoğunlukla silâh satışlarına karşı bir seçenek olarak sunuluyor. Oysa müzakere,
gerekli önkoşullara ve müzakerelerin hedefinin ne olduğuna bağlı. Rus
askerlerinin çekilmesi bir önkoşulsa burada talep edilen şey müzakere değil,
NATO’nun zaferi ve o zafer sonrası imza edilen barış anlaşmasıdır.
“Müzakerelerden
kim fayda sağlayacak ve bu müzakerelerin amacı ne?” soruları önemli sorulardır.
Müzakere çağrısı yapmazdan veya müzakere denilen öneri yüceltilmezden önce bu
sorulara cevap verilmelidir. Batı’ya hizmet eden tahriklerin ve savaşın kaynağı
olan faşist rejimin hüküm sürdüğü Ukrayna’nın NATO’nun elindeki bir koçbaşı
olarak iş görmesiyle neticelenecek bir müzakere sürecine karşı çıkılmalıdır.
“Saldırgan
Putin” lafı gündemden çıkartılmalı, talepler, bu tür bir lafı temel almamalıdır.
Zira Strack-Zimmermann ve şürekası türünden propagandacılar, süreci tırmandıracak
işlere imza atmakta, kendilerini Putin’in saldırganlığıyla mücadele eden,
hakiki ve tutarlı savaşçılar olarak takdim etmektedirler.
Bu
anlamda Sahra Wagenknecht yanlış
bir konum alıyor ve Ukrayna lehine tavizler verilmesini istiyor. Almanya’da
süren tartışmayı yürütenler, gerçekleri tümüyle göz ardı ediyorlar, savaşın
gerçek arka planına bakmıyorlar, bu sebeple gerçekçi bir çözüm sunmuyorlar. Dolayısıyla,
bu savaşın bu şekilde sona ermesi imkânsız. Biz, kendi hükümetimizi durduracak
yolları bulmak, savaş yolunda ilerleyişine mani olmak, bu yaklaşımla tutarlılık
arz eden bir yoldan hükümetin yürüttüğü propagandayla mücadele etmek
zorundayız. Barış hareketinin görevi budur.
Barışa
Uzanan Yegâne Yol
NATO, saldırgan taraftır ve savaş çığırtkanıdır. NATO,
Ukrayna’ya adım atmamış olsaydı, savaş olmazdı. Dolayısıyla, barışa uzanan
yegâne yol, NATO’nun Ukrayna’dan defolup gitmesidir!
Silâh
teslimatının durdurulması talebi, doğru ve önemlidir. Bu sebeple, NATO karşıtı
konumumuzu açık bir biçimde ortaya koymak amacıyla, yapılacak gösterilerde yer
alacağız.
Biz,
silâh teslimatına karşı çıkan insan kadar NATO’nun bu savaşın sorumlusu
olduğunu gören insan olduğunu düşünüyoruz. Onların sesi artık daha gür çıkmalı!
NATO, Ukrayna’dan defol!
Rusya’yla
savaşı durdurun!
Almanya
NATO’dan çıksın!
NATO’nun
inşa ettiği faşizmle mücadele et!
Komünist Teşkilât
24
Şubat 2023
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder