Karl
Marx, hiçbir vakit komünist geleceğin neye benzeyeceğine veya oraya nasıl
varılacağına dair kelâm etmek niyetinde olmadı. Bu kelâmı ediyormuş gibi
görünen tek yazısı, 1875’te kaleme aldığı, sonradan Gotha Programı’nın
Eleştirisi ismini alan kısa mektuptur.
1891’de
Engels tarafından yayımlanan bu kısa ve derdini doğrudan dile getiren metin,
Gotha Programı’nın taslak hâline yönelik eleştiri üzerinden, işçi sınıfı
mücadelesinin netliğe kavuşturulmasına ve ona gerekli ilham kaynağını temin
etmesine katkıda bulundu.
Program,
1875 yılında Gotha şehrinde Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin birinci
kongresinde bir iki revizyonun ardından kabul edildi. Program, Almanya Sosyal
Demokrat İşçi Partisi ile Genel Alman İşçileri Derneği’ni bir araya getiren ana
zemin hâline geldi. Söz konusu dernek, yeni partinin çizgisinden epey
etkilenmiş olan Ferdinand Lassalle tarafından kurulmuştu.
Lassalle
ve Marx, 1848’de Avrupa genelinde yaşanan demokratik devrimlere katıldıkları
süreçte dost ve yoldaş olmuşlardı. Marx, önce Brüksel’deki devrimci harekete
örgütlendi, ama burada siyaset yasağı ile yüzleşmesi ardından, Almanya’ya
gitti. Lassalle’ın yaşadığı Almanya’da Marx, ajitasyon ve örgütlenme
faaliyetlerine devam etti. Lassalle, şiddet olaylarını tetiklediği gerekçesiyle
hapse atıldı ve altı ay burada kaldı. Yıllar sonra, 1864’te 39 yaşında iken
sevdiği kadınla evlenme şansını yitiren Lassalle, babanın kızı evlendirdiği
Romanyalı prensi düelloya davet etti. Düello esnasında Lassalle öldü.
Komünist
Manifesto’nun 1888’de yayımlanan İngilizce baskısına yazdığı önsözde
Engels, yazıya düştüğü bir dipnotta, “devlet kredileriyle desteklenmiş
kooperatif atölyeleri talep etmenin ötesine geçemese de kendilerinin Lassalle’ı
hem Marx’ın öğrencisi hem de Manifesto’nun teşkil ettiği zeminde duran
biri olarak gördüklerini” söylüyordu.[1]
Esasen
Gotha Programı, Marx ile Lassalle’ın takipçileri arasındaki uzlaşma zeminini
ifade ediyordu. Marx, kongreye hazırlık sürecinde kaleme aldığı eleştirisini
parti üyeleriyle, bilhassa Almanya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nden gelenlerle
paylaştı. Marx, bu partinin üyelerini Lassalle’ın reformist fikirleriyle
uzlaşmamaları konusunda ikna etmeye çalıştı.
1875’te
Engels, hayatının önemli bir kısmı boyunca Marksist olan August Bebel’e bir
mektup yazdı. Mektupta Engels, “kamuyla paylaşılan gazeteler üzerinden ortaya
konulan birlik çabalarının bir tek kendisinin ve Marx’ın farkında olduğunu, programın
kendilerini pek şaşırtmadığını” söylüyordu.[2]
Engels,
Marx’ın ölümü ardından, 1891 yılında Gotha Programı’nın Eleştirisi’ni
yayımladı, aynı yıl Gotha Programı’nın yerini Erfurt Programı aldı. Her ne
kadar Erfurt Programı, öncekine göre içerik açısından daha devrimciyse de parti
aygıtına hâlen daha bugün sosyal demokrat diye andığımız, sosyalizmin devrimci
olmayan türevlerine bağlı olan kişiler hâkimdi.
Bu
açıdan söz konusu metin, bir eleştiri, tarihin belirli bir momentinde sosyalist
hareketle girilmiş sohbet dâhilinde kaleme alınmış bir yorum olarak okunmalı.
Aynı zamanda bu kısa programa yönelik ondan bir miktar daha uzun olan eleştiri,
dünya sosyalist hareketi, sonrasında da komünist hareket üzerinde uzun ve
kalıcı bir etkiye sahip oldu.
Lenin’in
metne verdiği önemin yanında, Devlet ve Devrim’de Marx ve Engels’in bu
eleştiriyle ilgili yazdıkları mektuplara verilen yer bize gösteriyor ki Gotha
Eleştirisi, Üçüncü Enternasyonal’deki devrimci Marksizmin İkinci
Enternasyonal’in reformizminden ve milliyetçi şovenizminden kopması için
gerekli teorik zemini temin etmiştir.[3]
Eleştiri’nin
Arka Planı: Marx’ın Kapitalizm, Devlet ve Devrim Analizi
1848
devrimleri sonrası hareket ve Komünist Birlik içerisinde yer alan birçok insan,
karşı-devrimin zaferi sonrası mücadelenin hızla yükseleceğine inanıyordu. Ama
Marx ve Engels, aynı fikirde değillerdi. Onların öngörüsü doğru çıktı ve
gericilik dönemi bir süre devam etti. Neticede Marx ve Engels, komünist
hareketin acilen yerine getirilmesi gereken görevlerinin devrimci eğitim ve
teori olduğuna inanıyordu. Marx ve Engels, bu süreçte Londra’daki Komünist
Birlik şubesini ikna etmeyi bildi, ama neticede bu birlik 1852’de dağıldı.
Yeni
dönemin dayattığı yeni görevler uyarınca Marx, politik ekonomi çalışmasına
odaklandı. Bu, esasen daha önce sistematik bir biçimde eğilmediği bir çalışma
alanıydı. İlginçtir, Alman devletinin Marx’ı birkaç kez dava etmesi sebebiyle
bu çalışma süreci hızlandı. Her seferinde kendisine isnat edilen suçlardan
aklanan Marx, 1849’da Almanya’dan kovuldu. Önce Paris’e gitmeyi denedi, ama
devlet onun çok tehlikeli olduğunu söyledi. Bu sebeple Marx, Londra’ya gitti ve
ölene dek orada kaldı.
Marx,
politik ekonomi çalışmaları üzerinden, 1867’de Kapital’in birinci
cildini kaleme aldı. Kapitalist üretimin en gelişkin analizini içeren kitapta,
değer teorisinden ve artık değerden bahsedilmekteydi.
Marx,
her ne kadar işçi hareketi dikkatini başka yönlere teksif etmeye zorlasa da
aynı dönemde kitabın diğer ciltleri üzerine çalışma yürüttü. Eleştiri çalışması
ise daha çok Paris Komünü deneyimi ile alakalıydı. Komün’ü incelediği çalışması
1871’de Fransa’da İç Savaş adıyla yayımlandı. Bu kitap, Marx’ın devlete
ve devrimci sürece dair en gelişkin analizlerini içeriyordu.
Marx’ın
Eleştirisinin Özü
Marx
ve Engels’in eleştirilerinin merkezinde, kapitalizme ait gerçek dinamikler ve
komünizm hedefi uyarınca verilen devrimci mücadelede devletin rolü meselesi
durur. Ayrıca şu hususu hatırda tutmak gerekmektedir: Marx, eleştiri metnini
kamuoyuna değil, Alman partisine yazıyordu ve bu eleştiri, belirli bir bağlam
içerisinde gerçekleştirilen bir müdahaleydi.
Eleştiri’nin
özünde, programın yanlış anladığı kimi hususlar duruyor:
1.
Emek, sınıflar ve ücretler;
2.
Devletin işçi sınıfının kurtuluşunda oynayacağı rol;
3.
Kapitalizmden komünizme devrimci geçiş süreci.
Biz
bu bölümde, metinde çok önemli gördüğümüz görüşlerin bir kısmı üzerinde
duracağız.
Program,
Marx’ın değer teorisiyle çelişiyordu.[4] Gotha Programı’nın taslağı ve nihai
hâlinde “toplumdaki toplam emeğin eşit bir biçimde dağıtılması” talep
edilmekteydi. Metin, bu anlamda, üretilen her şeyin “kullanılan üretim
araçları”, üretim kapasitelerinin artırılmasına yönelik yatırımlar ve “sigorta
fonu” için, artık değerden oluşan bir rezervin oluşturulması üzerinden
bölüşülmesi gerektiği gerçeğini kabule yanaşmıyordu. Dahası program, topluma
ait ürünlerin idareyi, okul, sağlık hizmeti gibi ortak ihtiyaçları, aynı
zamanda “çalışamayan kesim”i fonlamak zorunda olduğunu söylüyordu.[5] Bu,
esasen ütopik bir talepti, çünkü komünist toplumun ortaya çıkacağı mevcut temel
olan kapitalizmi değil, komünist topluma zemin teşkil eden, “ona ait temeller”i
dikkate alıyordu.[6]
Aslında
komünizmin ilk aşaması olan sosyalizmde “eşit dağıtım” gibi bir şeye tanık
olunmayacak, çünkü sosyalizm, bir anda silinip atılamayacak olan eşitsizlikleri
kapitalizmden miras alacak. Komünizmin ilk aşaması anlamında sosyalizmde maddi
ürünler eşit olarak dağılmaz. Vasıflı, yarı vasıflı ve vasıfsız emeğin aldığı
ücretler arasındaki farklılık, sosyalizmde de varlığını muhafaza eder. Toplum,
ancak üst aşama olarak komünist topluma geçtiğinde bayrağına “herkese
yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre” sloganını yazar.[7]
Program’da
işçi sınıfı dışında tüm sınıfların gerici bir kitleyi meydana getirdiği
söyleniyor, bu anlamda toprak sahipleri, serbest meslek sahipleri, köylüler ve
orta sınıflar görmezden geliniyordu.[8] Oysa sermayenin yoğunlaşmasıyla birlikte
bu sınıflar proleterleşmekteydi. Dolayısıyla Gotha Programı’nda söz konusu
sınıflardaki devrimci potansiyel göz ardı edilmekteydi. Aynı zamanda programda,
dile getirilen ütopik taleplerin ancak “devletin özgür temeli”ni teşkil edecek
olan “devlet yardımları üzerindeki demokratik kontrol” sağlanmasıyla
gerçekleştirileceğinden bahsediliyordu.[9] Bu özgür temelse herkese oy hakkı, ücretsiz
ve zorunlu okul eğitimi ve artan oranlı gelir vergisi gibi bir dizi demokratik
talebi içeriyordu.
Marx,
programı okuyunca şu soruyu sordu: “Özgür devlet mi o da ne?”[10] Ona göre
devlet, oradan oraya serbestçe gezinen, tarafsız bir şey değildi. O, kapitalist
üretim tarzının bir ürünüydü. Paris Komünü deneyiminin de ortaya koyduğu biçimiyle,
“işçi sınıfı, hazır bulduğu devlet mekanizmasını basit manada ele geçirip kendi
amaçları doğrultusunda kullanmakla yetinemezdi.”[11]. Neticede komünizm
mücadelesi, “devletin devrimci proletarya diktatörlüğünden gayrı bir niteliğe
sahip olmadığı politik geçiş dönemine denk düşen devrimci bir dönüşüm dönemini
şart koşuyordu.”[12]. Marx’ın ısrarla dile getirdiği husus şuydu: eski egemen
sınıfları ezmek için işçiler ve ezilenler, devlet iktidarını ele geçirmek için
mücadele etmek zorundalardı.
Taslakta
“devletin özgür temeli” ifadesi yerine “devlet” kelimesi kullanılsa da öz
değişmeden kaldı, zira devlet, programda kapitalizmin yerine sosyalizmi
geçirmek için kullanılacak tarafsız bir araç olarak görülüyordu.
Marx’ın
Eleştirisinin Politik Sonuçları ve Yol Açtığı Gelişmeler
Stratejiler
yerine ilkeleri temel alan, kurucu niteliğe sahip bir program olduğu için Marx ve
Engels, programın parti ve bir bütün olarak işçi hareketi üzerinde yol açacağı
olası etkilerden endişe duyuyordu. Birlik kongresine gönderdikleri mektuplarda
iki isim de “gerçek bir hareketin atacağı her bir adımın onlarca programdan
daha önemli olduğunu” ısrarla dile getirdiler.[13]. Dolayısıyla, partinin
yaptıkları, söylediklerinden daha önemliydi. Örneğin, Marx’ın “Alman işçi
sınıfının uluslararası görevleri”ne dair tek bir kelime bile etmeyen taslakta,
örtük olarak varolduğunu düşündüğü milliyetçilik meselesi nihai programda
çözüme kavuşturulmasına rağmen, parti, sonrasında Birinci Dünya Savaşı’na
destek sunabildi, böylelikle kendisindeki şoven karakteri ortaya koydu.[14]
Marx
ve Engels’in program eleştirisi, Lenin’in Devlet ve Devrim eseri için
yürüttüğü çalışma ve kitabın yayınlanma sürecinde önemli bir kaynak işlevi
gördü. Lenin, komünizmin birinci ve ikinci aşamaları arasındaki geçiş meselesini
kapsamlı bir biçimde ele aldı ve proletarya diktatörlüğü fikrine destek sunacak
fikirleri ve gerekçeleri sıraladı.
Lenin’in
tespitiyle,
“Komünizmin ilk aşaması, henüz
adalet ve eşitlik üretebilecek düzeyde değildir; servet dağılımındaki
farklılıklar, adaletli olmayan farklılıklar hâlen daha mevcuttur, ama öte
yandan, insanın sömürüsü imkânsız hâle gelmiştir.”[15].
Lenin’e
göre, “kapitalizmi yıkmakla insanların bir anda hiçbir hukuk kuralının olmadığı
bir toplum için çalışmayı öğrenecekleri yanılsamasından kurtaracak olan bu
yaklaşım, bizi idealizmden uzak tutar. Bunun yanında, kapitalizmin ortadan kalkması,
bu türden bir değişim için gerekli ekonomik önkoşulları bir anda meydana
getirmez.”[16].
Proletarya
diktatörlüğü, ilgili aşamada güçlü olmak ve “ürünlerin dağıtımında, her bir
kişinin alacağı miktarın ayarlanmasında artık topluma ihtiyacın kalmadığı,
herkesin ihtiyacı olanı ücretsiz olarak alacağı bir sonraki aşamaya doğru
ilerlenilen süreçte topluma rehberlik etmek için zaruridir.”[17]
Burada
asıl önemli olan husus şudur: komünist toplumun inşası denilen olgu, her türlü
güvenceden yoksun bir ihtimaldir. Lenin’in de dediği gibi, “İnsanlığın bu yüce
amaca hangi pratik tedbirlerle, hangi aşamalardan geçerek ilerleyeceğini bilmiyoruz,
bilmemiz de imkânsız.”[18]
Marx’ın
Eleştiri’de kapitalizmden komünizme geçiş sürecinde proletarya diktatörlüğünün
sahip olduğu öneme dair vurgusu, W. E. B. Du Bois’in klasik çalışması Amerika’da
Siyahların Yeniden İnşası isimli çalışmada da karşılık bulur. Du Bois, kitabın
bir bölümüne ilk başta “Güney Carolina’da Siyahî Proletaryanın Diktatörlüğü” adını
verir. 1934’te yayıncısına yazdığı (ve elinde Lenin’e ait eserlerin çok azının
elinde bulunduğunu söylediği) mektupta Du Bois, gelen itirazlara karşı başlığı
savunur ve “elimizde bulunan ve farklı kaynaklardan gelen kanıtlar gösteriyor
ki 1867’de vergileri Siyahi emekçiler tayin ediyor, bu emekçiler eyaleti emeğin
çıkarına olacak şekilde idare ediyorlardı” der. Du Bois’in kitaptaki bölüm için
seçtiği başlık önemlidir, çünkü o “yeniden inşa sürecine dönük yaklaşımımızı
devrimcileştirmektedir.”[19]
Sonrasında
başlık “Güney Carolina’da Siyahi Proletarya” olarak değiştirilse de kitap, sermaye
diktatörlüğü ile emek arasındaki mücadeleyi anlatmaya hâlen daha devam ediyor. Du
Bois’in de acıyla anlattığı üzere, “İç Savaş sonrası yeniden birleşme imkânı
bulan eyaletler, toprakları örgütlü finans monarşisine veriyor, öte yandan,
Güney’de işçi diktatörlüğü kurma girişimini ortadan kaldırıyor.”[20].
Kitabın
14. bölümünde Du Bois şunu söylüyor:
“Güney’de kişisel
özgürlükler, toprak ve eğitim olmasaydı, herkese oy hakkı verilemezdi. Bu kurumların
gerçek ve etkili bir yapı olarak varolmasıyla siyahi ya da beyaz tüm işçilerin
nihai çıkarları temelinde müşfik bir diktatörlük kuruldu ve bu yapı, demokrasiyi
teşkil etti.”[21].
Du
Bois de Marx gibi yeniden inşa sürecinin devlet iktidarı için verilen bir
mücadele olduğunu söylüyordu. Mesele, devletin kimlerin çıkarı için, nasıl
kullanılacağıydı. “Adaletli olmayan farklılıklar”ın varlığını sürdürdüğü
birleşik işçi diktatörlüğü anlayışına göre diktatörlük, gerçek eşitlik için
gerekli koşulları yaratmak için zaruriydi.
Marx’ın
Gotha Programı Eleştirisi, farklı bir döneme ait olan isimlere ve tartışmalara
içeriden verilen bir cevaptı. Marx, bu çalışmayı komünizm için gerekli bir plan
veya yol haritası olarak kaleme almamıştı. Buna karşın, çalışma, verdiğimiz
mücadele ve ajitasyon çalışmaları açısından, işçileri liberalizm yerine
Marksizme örgütleme noktasında, ABD’de sosyalist programın netleştirilmesi için
zengin bir kaynak olarak önemini korumaya devam ediyor.
Yazılmasının
üzerinden 130 yıldan fazla geçti. Bu süre zarfında kapitalist devletin işçi
sınıfının çıkarlarına hizmet edecek şekilde kullanılabileceğini söyleyen
reformistlerle mücadele devam etti. Bu mücadelede devrimci komünistlerse
ısrarla köklü değişimin ancak işçi sınıfının burjuvaziye ait devlet aygıtını
paramparça edip, proletarya diktatörlüğü aracılığıyla kendi işçi devletini inşa
etmeleriyle mümkün olabileceğini dile getirdiler.
Mazda Mecidi
Derek Ford
29
Aralık 2021
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Engels, Friedrich. (1888/1967). “Preface to the German edition of 1883,”
Karl Marx ve Friedrich Engels, The Communist Manifesto içinde (New York:
Penguin), s. 200.
[2]
Marx, Karl ve Friedrich Engels. (1891/1966). “Appendix I: From the
correspondence of Marx and Engels concerning the Gotha Programme,” Karl Marx, Critique
of the Gotha Programme içinde, yayına hazırlayan: C.P. Dutt (New York:
International Publishers), s. 27.
[3]
Devlet ve Devrim’in tarihsel etkisi konusunda bkz.: Becker, Brian.
(2018). “How “The state and revolution” changed history.” Liberation School,
20 Eylül 2018, LS.
[4]
Bkz.: Ford, Derek ve Mazda Majidi. (2021). “Surplus value is the class
struggle: An introduction,” Liberation School, 30 Mart 2021 LS; ve Majidi, Mazda.
(2021). “Relative surplus value: The class struggle intensifies.” Liberation
School, 18 Ağustos 2021, LS.
[5]
Marx, Karl. (1891/1966). Critique of The Gotha Programme, yayına
hazırlayan: C.P. Pruitt (New York: International Publishers), s. 7.
[6]
A.g.e., s. 8.
[7]
A.g.e., s. 10.
[8]
“Programme of the German Workers’ Party: Draft,” Critique of the Gotha
Programme içinde, s. 89.
[9]
A.g.e., s. 90.
[10]
Marx, Critique of the Gotha Programme, s. 17.
[11]
Marx, Karl. (1871/1966). The Civil War in France (Pekin: Foreign
Languages Press), s. 64.
[12]
Marx, Critique of the Gotha Programme, s. 18.
[13]
Marx ve Engels, “Appendix I,” s. 34.
[14]
Marx, Critique of the Gotha Programme, s. 13.
[15]
Lenin, V.I. (1918/1964). “The State and Revolution,” Lenin: Collected Works
içinde (25. Cilt): Haziran-Eylül 1917, yayına hazırlayan: S. Apresyan ve J.
Riordan (Moskova: Progress Publishers), s. 471.
[16]
A.g.e., s. 472.
[17]
A.g.e., s. 474.
[18]
A.g.e., s. 477.
[19]
Du Bois, W.E.B. (1934). “Letter from W.E.B. Du Bois to Ben Stolberg, October
1.” W.E.B. Du Bois Papers (MS 312). Special Collections and University
Archives, University of Massachusetts Amherst Libraries, 1, s. 2.
[20]
Du Bois, W.E.B. (1935). Black Reconstruction in America: An Essay Toward a History
of the Part which Black Folk Played in the Attempt to Reconstruct Democracy in
America, 1860-1880 (New York: Harcourt, Brace and Company), s. 580.
[21] A.g.e., s. 585.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder