Pages

14 Ocak 2023

Kırsal Yaşamın Aptallığı


Giriş

Komünist Parti Manifestosu[1] yaygın adıyla Komünist Manifesto, oldukça kısa bir metindir; ama yayımlanmasının üstünden geçen 172 yıla rağmen, hâlâ en çok başvurulan, yayımlanan ve çevrilen kitapların başında gelmektedir. Marx ve Engels’in 1848 yılında Almanca olarak kaleme aldıkları eser, sadece 23 sayfadır; yarattığı etki ise sahip olduğu sayfa sayısının çok üstündedir.

Komünist Manifesto, oldukça geniş bir okuyucu kitlesine sahip olmasının yanı sıra olumsuz eleştirilerin de odağındaki bir eserdir. Bu olumsuz eleştirilerin bir kısmı, eserin yanlış anlaşılmasından ya da yanlış yorumlanmasından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte, yanlış anlamak ya da yanlış yorumlamak için olumsuz eleştiri peşinde olmak da gerekmemektedir; eser, doğası gereği, içinde bazı zorluklar barındırmaktadır.

Komünist Manifesto, Marx ve Engels’in eserlerine aşina olmayan okuyucular ya da o dönemin dilini günümüzde kazandığı anlamla değerlendirenler açısından, Marx ve Engels’in hem birlikte hem de ayrı ayrı kaleme aldıkları diğer kitapları için de geçerli olduğunu söyleyebileceğimiz bazı yanlış anlamalara neden olmaktadır. Bunların bazıları, metnin kısa olmasından ve dolayısıyla kavram ya da meselelerin uzun uzadıya tartışılmamasından, bazıları metinde birkaç kavramın birbirleri yerlerine kullanılmalarından, bazıları da okuyucuların derinlemesine ve analitik olmayan yüzeysel değerlendirmelerinden kaynaklanmaktadır. Örneğin Aijaz Ahmad, Komünist Manifesto’da “proleter” ve “demokratik” kelimelerinin aynı anlamda kullanıldığına dikkat çekmektedir.

“Kapitalizm altında çoğunluk proleterleştirildiği ve demokrasi çoğunluğun hâkimiyeti olarak anlaşıldığı için, Marx bazen ‘proleter’ ve ‘demokratik’ kelimelerini aynı anlamda kullanır ve ‘proletarya diktatörlüğü’ deyimi de ilk başta aynı nüansı iletmek üzere tasarlanmıştır”[2]

Bu durum, Marksist literatüre hâkim olmayan okuyucuların metni anlamasını güçleştirebilir; eleştirmenler tarafından da çelişki olarak değerlendirilebilir. Bunların dışında, Komünist Manifesto’nun yanlış ya da eksik yorumlara maruz kalmasının bambaşka bir sebebi daha vardır; hatalı çeviri.

Eserdeki bazı pasajlar, cümleler, kavramlar ya da söz öbekleri yanlış çevrilmektedir. Bunların en ünlülerinden biri, Almanca orijinali “dem Idiotismus des Landlebens” olan; ama hem İngilizcenin daha geçerli bir dil olması hem de dünya dillerine tercüme edilirken genellikle eserin İngilizce çevirisinin tercih edilmesinden dolayı “the idiocy of rural life” olarak bilinen ifadedir. “The idiocy of rural life” ifadesi, günümüzde hemen hemen bütün dillere çevrilirken, aynı şekilde anlaşılmaktadır: “kırsal yaşamın aptallığı” ya da “köy hayatının budalalığı”. Dolayısıyla çeviriler de bu yönde yapılmaktadır. Türkçe tercümelerde de durum farklı değildir. Tek bir istisna dışında, “Idiotismus” ya da “idiocy” alıklık, bönlük, aptallık, budalalık, en iyi ihtimalle ise miskinlik olarak çevrilmektedir.

The idiocy of rural life” ifadesini doğru anlayabilmek ve çevirebilmek için, metnin tamamının okunması gerektiği gibi, yazarların konu ile ilgili görüşlerinin yer aldığı başka eserlerinin de okunması gerekmektedir. Ancak işe, bahsi geçen ifadenin içinde yer aldığı pasajı ele alarak başlamak uygun olacaktır:

“Burjuvazi kırsal alanı kentin boyunduruğuna soktu. Koca koca kentler yarattı, kırsal nüfusa oranla kent nüfusunu büyük ölçüde artırdı ve böylece nüfusun hatırı sayılır bir parçasını ‘the idiocy of rural life’tan kurtardı. Tıpkı kırsal alanı kente bağımlı kıldığı gibi barbar ve yarı barbar ülkeleri uygar ülkelere, köylü halkları burjuva halklara, Şark’ı Garp’a bağımlı kıldı.”[3]

Komünist Manifesto’da, üzerinde durduğumuz bu pasajda, iki ana mesele ön plana çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, burjuvazinin tasviridir. Burjuvazinin tarihteki en devrimci rolü oynadığı; burjuva eserlerinin, fikirlerinin ve kazanımlarının coşkuyla kutsandığı bölümde, Berman, Marx’ın “âdeta burjuvaziyi gömmeye değil, övmeye gelmiş”[4] olduğuna işaret etmektedir. Burada burjuvazi, kendi taraftarlarından daha güçlü ve derinden övülmektedir.

İkinci olarak, bu çalışmanın konusunu oluşturan, burjuvazinin köylüleri kurtardığı “the idiocy of rural life” ifadesi yer almaktadır. Marx ve Engels, bu ifade ile ortalama kentlinin, köylüyü görmezden gelme, hatta aşağılama biçimindeki genel tavrına karşın; “dar ufuklara” veya “daha geniş bir toplumdan yalıtılmış olma” durumuna atıfta bulunmaktadırlar. Bunu anlamak için de doğru bir okuma ve doğru bir çeviri yapılması gerekmektedir. Böylece Komünist Manifesto üzerinden Marx ve Engels’in kırsal yaşama atfettiği niteliğin “aptallık” hâli olmaktan kurtarılması, kır ve kent ayrımı bağlamında, kırsal emeğin kentin entelektüel yaşamından yalıtılmış hâline odaklanılması ve kapitalist kentleşme bağlamında kırsallığın burjuvazi ile doğru biçimde ilişkilendirilmesi mümkün olabilecektir. Aksi takdirde Mitrany’de olduğu gibi[5] Marx’ın ve Marksizmin, dogmatik görüşleri nedeniyle köylülere karşı olduğu yönündeki düşünceler devam edecektir. Mitrany’nin aşağıdaki sözleri bu düşünceleri özetler niteliktedir:

Komünist Manifesto’da Marx, köylülerin zamana ayak uyduramayan ve can çekişen bir sınıf olduğunu ilan etmektedir. […] Ayrıca Marx, köylülere çiftlikteki yaratıklar içinde yalnızca en aptal tür olarak bakmakta ve bu nedenle onları herhangi bir devrimci faaliyet için hayli yetersiz bulmaktadır. Hatta kapitalizmin büyük sayıda insanı kırsal yaşamın aptallığından kurtaracağını bile ifade etmektedir.”[6]

Bu doğrultuda çalışmada ilk olarak, yanlış anlamaya ve yanlış çeviriye neden olan “idiocy” sözcüğünün etimolojik kökeninin izi sürülmüştür. Kelimenin, yüzyıllar içinde değişen ve kaybolan anlamları ortaya konulmaya çalışılmış; Hal Draper’ın gösterdiği üzere, kelimenin güncel karşılığı olan “aptallık” olarak çevrilmesinin büyük bir hata olduğunu göstermek hedeflenmiştir. Daha sonra eserin Türkçe basımlarındaki durumu değerlendirilmiş ve ilk çeviriden günümüzdeki çevirilere kadar, Nail Satlıgan dışında hiç kimsenin doğru çeviri yapmadığı görülmüştür.

Bunun iki önemli sonucu bulunmaktadır: İlki, Türk okuyucular eseri yanlış okumaktadırlar. İkincisi de bu çevirilere atıfla yapılan alıntılar, Marx ve Engels’in köylülüğü ya da köy hayatını aptallık, budalalık, alıklık, bönlük ya da miskinlik olarak gördükleri yönündeki yanlış değerlendirmelere neden olmaktadır. Çalışmada, bu yanlış okumaların ve yanlış değerlendirmelerin önüne geçilmeye çabalanmıştır.

Marx ve Engels, hem bahsi geçen ifade hem de Marx’ın köylüleri “bir çuval patates”e benzetmesi nedeniyle köylülüğü ve köylüleri aşağıladıkları ya da küçümsedikleri yönündeki olumsuz eleştirilerin hedefi olmaktadırlar. Bu doğrultuda son olarak kapitalizm ve şekillendirdiği kent bağlamında, köylülüğün nasıl “yalıtıldığı” ve köylülerin neden “patates”e benzetildiği anlaşılmaya çalışılmıştır.

Idiocy” Kelimesinin Etimolojisi ve Kaybolan Anlamı

The idiocy of rural life” ifadesinin doğru çevrilebilmesi için hiç kuşkusuz ki burada sorun yaratan ve yanlış olarak çevrilen “Idiocy” kelimesinin etimolojik kökenine inmek gerekmektedir. Kelimenin kökeni, Eski Yunanca olan idios kelimesine dayanmaktadır. Okunuşu idios, yazılışı ‘ίδίος’ olan kelime, “kendi, kendine özgü, özel bir niteliği olan, orijinal, özgün; farklı, ayrı; alışılmamış, acayip, tuhaf, garip”[7] anlamlarına gelmektedir. İngilizce sözlüklerde “kişisel, özel”[8] ve “kendine/birine ait, şahsi, müstakil”[9] anlamlarıyla karşılanan idios, Fransızcada da “şahsa ait”[10] açıklamasıyla yer almaktadır.

Idiocy kelimesinin türetildiği idio- ön eki, yukarıda bahsi geçen idios kelimesinden gelmektedir. Idio- ön eki de tıpkı idios gibi “şahsi, kişisel; hususi; ayrı; müstakil”[11] ve “şahsi, kendine ait”[12] olarak açıklanmaktadır. Dolayısıyla idiocy kelimesinin türetildiği idio- ön ekinin Eski Yunanca idios sözcüğünden türetildiği; idios’un da kişiye ait ve özel olana karşılık geldiği açıktır. Bu anlam bağlamında idios kelimesi “dış ile iç arasında bir sınır çizen ve böylece farklı ve ayrı bir şeyi temsil eden kapalılığı, yani mahremiyet yan anlamını da içerir”[13]

Çeviri yaparken karşılaşılan sorun, yine idio- ön ekinden türetilen ve sıfat olan idiot (aptal) ile kelimenin isim hâli olan idiocy’nin (aptallık) yüzyıllar içinde değişerek kazandıkları anlamlarda yatmaktadır. Idiot, Eski Yunanca olan idiotes ile idios ve Latince olan idiota sözcüklerinden gelmektedir. Idiotes “özel bir mevkideki kimse, meslekten olmayan, eğitimsiz kimse”, idios ise “kişisel, özel” anlamları taşırken; idiota “cahil, eğitimsiz, kaba kişi”[14] demektir. Bu noktada bahsedilmesi gereken bir diğer kelime idiotes’tir. Bu kelime, Eski Yunancada iki ayrı şekilde yazılmakta; ama aynı şekilde okunmaktadır. İlk formu ‘ίδιότης’ olan idiotes, “özel nitelik, özel karakter, özellik; özel isim”[15] demektir. İkinci olarak da ‘ίδιώτης’ şeklinde yazılan idiotes, “basit, sıradan yurttaş; eğitimsiz, cahil; kaba”[16] anlamlarını taşımaktadır. Dolayısıyla idiotes, hem özel olanı hem de özel bir durumu olan kişiyi nitelemektedir.

Idiotes’in bu ikili anlamına dikkat çeken Curtis[17]; idiot (aptal) kelimesinin idiotes’in ikinci anlamından kaynaklandığını belirtmekte ve durumu şöyle özetlemektedir:

Idiotes özel bir kişiyi nitelediğinden, sıradan insan, yani uzmanlık veya meslekî bilgisi olmayan insan anlamına da gelir. Uzmanlık bilgisi, yükseköğrenimi olmayan birisi olarak idiot anlayışımız da buradan miras kalmıştır. Böylece idiot, aşağı, kaba veya umumi bir hassasiyete, beğeniye ve eğitime sahip olan kişiye dönüşmüştür. Ama idiotes’in umumi olana gönderen bu daha yakın zamanlı türevi, bizi kelimenin özel olanı niteleyen birincil anlamından uzaklaştırmamalıdır.”

Kökence sahip olduğu bu anlamlar göz ardı edilerek, idiocy günümüzde sadece “genellikle beynin anormal ya da tamamlanmamış gelişimi nedeniyle oluşan aşırı mental gerilik; bariz derecede salak ya da aptal”[18] olarak tanımlanmaktadır. Bu tanıma bağlı olarak idiot da “mental gerilikten (idiocy) muzdarip olan kimse; aptal ya da salak kimse”[19] anlamlarını kazanmaktadır.

Eric Hobsbawm, Komünist Manifesto özelinde, idiocy’nin günümüzdeki bu anlamları doğrultusunda yanlış yorumlanarak; idiotes’ten gelen anlamın yitirildiğine, dolayısıyla da “aptallık” şeklinde çevrilmesinin hata olduğuna değinen nadir isimlerden biridir. Komünist Manifesto’nun yayımlanmasının 150. yıldönümü vesilesiyle yeniden basımına uzunca bir giriş yazısı kaleme alan Hobsbawm durumu şöyle açıklamaktadır:

“Daha da önemlisi zaman geçtikçe, Manifesto’nun dili artık okurlarının anladığı dille aynı değildi. Örneğin, burjuva toplumunun gelişiminin ‘nüfusun önemli bir bölümünü the idiocy of rural life’tan kurtardığı ifadesiyle ilgili birçok şey söylendi. Marx’ın, o zamanlar şehirlilerin alışılagelmiş bir tavırları olan kırsal ortamı hor görmelerini ve kır yaşamıyla ilgili cehaletlerini paylaştığına dair şüphe olmamakla birlikte, (bu deyimin) gerçek ve analitik olarak daha ilginç Almanca ifadesi, (‘dem Idiotismus des Landlebens entrissen’) kırsal kesimde yaşayan insanların ‘aptallığı’na değil; kırsaldaki insanların yaşadığı ‘sınırlı alanlar’a ya da ‘toplumun çoğunluğundan yalıtılmışlıkları’na gönderme yapmaktaydı. Bu ifade, ‘idiot’ ya da ‘idiocy’nin günümüzdeki anlamının türetildiği Yunanca ‘idiotes’ teriminin orijinal anlamını yansıtmaktadır: ‘Toplumun ortak işleriyle değil, sadece kendi özel işleriyle ilgilenen kişi’. 1840’lı yıllardan sonraki on yıllarda Marx’ın aksine taraftarları, klasik eğitim almayan akımlarda, bu asıl anlam ortadan kalkmış ve yanlış yorumlanmıştır.”[20]

Hobsbawm’ın sözlerinde özellikle dikkat edilmesi gereken iki nokta bulunmaktadır. Bunlardan ilki idiocy’nin, Komünist Manifesto’nun orijinal dili olan Almancadaki idiotismus kelimesinin karşılığı olarak çevrilmesidir. Idiotismus’un Almanca karşılığı sözlüklerde “belirli bir dilin münhasıran sahip olduğu ifade özelliği; belirli bir bölgeye has lehçe ya da deyimler; aptallık, delilik, saçmalık”[21] ve “bir dilin ayırt edici bir özelliği; ahlak alanında, davranış: bir bireyin, norm yaratan ve bencilliğe dayalı belirli bir özelliği”[22] olarak yer almaktadır. Yani aptallık anlamına geldiği gibi lehçe, diyalekt, deyim ve ahlaki bir davranış anlamlarını da taşımaktadır. Idiotismus’un Türkçe karşılığı ise “lisan hususiyeti; ifade şivesi”[23] olarak verilmektedir. Aynı sözlüğün aynı sayfasında, aynı anlamda başka bir kelime daha vardır: idiom. Bu kelimenin karşılığı da “lisanda hususiyet; lisan şivesi (lehçe)” şeklinde açıklanmaktadır. Idiom, Fransızca bir kelime olan idiotisme’nin karşılığıdır ve idiotisme’nin Fransızca karşılığı “(Yun. idios, şahsa ait) belirli bir dile ait ifade ya da tümce yapısı”[24], Türkçe karşılığı ise “idiotie (aptallık/y.n.) anlamdaşı; bir dile özgü olan deyim”dir[25]. Dolayısıyla kelimenin kökeninin Fransızcada da Yunanca idios’tan geldiğine; “aptallık” ve “deyim” anlamlarında kullanıldığına şüphe yoktur. Komünist Manifesto’da ise idiotismus ne “aptallık” ne de “deyim” anlamlarında kullanılmaktadır. Hal Draper, “the idiocy of rural life”ı açıklarken ilk olarak bu noktaya değinmektedir:

“Sıkça alıntılanan bu ifade, yanlış tercüme edilmiştir. Almanca olan Idiotismus kelimesi (Manifesto’nun yazıldığı dönemde) ‘aptallık’ (Idiotie) anlamına gelmiyordu ve (günümüzde de bu anlama) gelmez; bu, genellikle Fransızca kökenli idiotisme gibi ‘idiom’ (deyim) anlamına gelir. Ama burada (Manifesto’da) bu anlamların her ikisinden de farklıdır. On dokuzuncu yüzyılda Alman dili, kökeni idiotes kelimesine dayanan kalıpların orijinal Yunanca anlamını hâlâ koruyordu: kamusal (ortak) meselelerden uzak, topluluğun büyük kısmından yalıtılmışlığın orijinal anlamında apolitik olan müstakil/yalnız bir kişi.”[26]

Bu yanlış anlaşılma ve yanlış çeviriye, İngilizce kaynaklarda değinen ilk isim, Draper’dır. Konuyu ilk olarak 1978 yılında yayımlanan Karl Marx’s Theory of Revolution – Vol. 2: The Politics of Social Classes[27] adlı eserinde ele alan Draper, yukarıdaki alıntıda yer alan satırlara ek olarak, Marx’ın kastettiği anlamın “kır hayatının aptallığı” olarak çevrilmesini oldukça şüpheli bulmaktadır.[28].

Draper daha sonra, 1984’te yayımlanan The Annotated Communist Manifesto[29] adlı kitabında paragraf paragraf Komünist Manifesto’da yer alan kavramları ve söz öbeklerini açıklamıştır; 28. paragrafın ilk söz öbeği de “idiocy of rural life”dır. Bu açıklamalı ve oldukça faydalı eser, yeni başlıklar eklenerek 1994 yılında The Adventures of the Communist Manifesto[30] adıyla yeniden basılmıştır; açıklamalı kısım sonuna eklenmiştir. Bu çalışma kapsamında, eserin 2004 yılındaki dördüncü basımından faydalanılmıştır.

Bu basımın “Önsöz”ünde Draper, “Paralel Metinler” adını taşıyan İkinci Bölüm’ündeki Komünist Manifesto’nun yeni çevirisinde dört metinden yararlandığını belirtmektedir: Bunlardan ilki, Komünist Manifesto’nun 1848 tarihli orijinal Almanca basımı, ikincisi Helen Macfarlane tarafından çevrilen 1850 İngilizce Basımı (ilk İngilizce çeviri), üçüncüsü 1888’de basılan Yetkili İngilizce Çeviri (The Authorized English Translation-Samuel Moore çevirisi) ve dördüncüsü de yeni İngilizce çeviridir.[31] Draper, bu metinleri çapraz-referansı (cross-reference/bir dizinde bir konu ya da addan bir diğerine gönderen yönlendirme) kolaylaştırmak için karşılaştırmalı olarak vermiştir.

Komünist Manifesto’daki görüşleri tartışmadan önce Komünist Manifesto’da yazanları bilmek gerektiğine dikkat çeken Draper, bunun göründüğü kadar kolay olmadığını vurgulamakta ve karşılaşılan zorlukları yine “Önsöz”de sıralamaktadır. İlk olarak, dilsel zorlukların üstünde durmaktadır. Eğer Almanca bilmiyorsanız, bu, başlı başına bir sorundur. Almanca bilseniz dahi bu defa da orijinal 1848 baskısından bu yana gerçekleşen bazı metinsel değişikliklerle ilgili sorunlar yaşarsınız. İkinci olarak, eserin 19. yüzyılın ilk yarısında yazılmasıyla ilgili sorunlar bulunmaktadır. Bu dönemde bazı Almanca kelimelerin anlamlarının hâlâ değişmeye devam ettiğini belirten Draper, örnek olarak da idiotismus kelimesini vermektedir. Üçüncüsü, bu dönemde siyasetin dili de hızlı ve yoğun bir biçimde değişmektedir ve bu bütün ulusal diller için geçerlidir; sosyalizmin dili ise doğuş sürecindedir. Draper, bu duruma örnek olarak da “demokrasi” kelimesini göstermektedir. Sonuncu sorun alanı ise Marx ve Engels’in, söylediklerini anlamaları beklenen çağdaşları için yazdıklarının gözden kaçırılmasıdır. Draper, günümüzün iyi-kötü eğitimli okuyucularının dahi buna dikkat etmediklerini belirtmektedir. Dolayısıyla yapılması gereken, Komünist Manifesto’yu anlamaya, açıklamaya, eleştirmeye ya da tartışmaya başlamadan önce; okumayı başarabilmektir. Bunu yapabilmek için eserin ilk basımını, orijinal dilini, yazıldığı dönemi, yazıldığı dönemdeki dilsel özellikleri ve kelimelerin taşıdığı anlamları, dönemin siyasi gelişiminin seyrini ve yazarların o dönemde hitap ettiği okuyucunun algı düzeyini hesaba katmak gerekmektedir.

Draper’ın da söylediği gibi, bu, hiç de kolay bir iş değildir. Genelde metnin tamamında, özelde ise “the idiocy of rural life” ifadesinin çevirisinde dikkat edilmesi gereken tüm bu hususlar, göz ardı edilmiştir.

Draper, hem metinleri karşılaştırmalı olarak çevirdiği, tercümede hem de yukarıda bahsi geçen hususların bilincinde olduğu için açıklamalı kısımda son derece değerli bir işe imza atmıştır. “The idiocy of rural life”ı açıklarken de Nimtz’in sözleriyle, “yanlış çeviri olduğunu ikna edici bir şekilde savunur”.[32] Bu savunu, bizi dikkat edilmesi gereken ikinci noktaya getirmektedir. Hobsbawm’ın yukarıdaki alıntısının sonunda da geçen “Marx’ın aksine, taraftarları klasik eğitim almayan akımlarda, bu asıl anlam ortadan kalkmış ve yanlış yorumlanmıştır” sözleriyle dikkat çektiği çok önemli bu meseleyi Draper, hem Marx hem de Engels açısından açıklamıştır. Bu iki ismin idiotismus’un orijinal Yunanca anlamını bilmemelerine imkân yoktur.

Bu ifade Manifesto’da, Yunan felsefesi üzerine olan tezini daha yeni yazmış ve Aeschylus’u orijinal dilinde okumayı seven bir bilim insanı tarafından kullanılmıştır. Bu nedenle, kırsal nüfusun kurtarılması gereken mesele, toplum genelinden yalıtılmış bir yaşam biçiminin özelleştirilmiş bölünmüşlüğü olmuştur: köylü yaşamının tipik durağanlığı. İngilizcedeki “idiocy” (aptallık; akıl noksanlığı/ y.n.) kelimesini bu düşünceye zerk etmek, bir keşmekeşe yol açmıştır. İngiliz dilinde, bu terimin orijinal Yunanca anlamı yüzyıllar önce kaybolmuştur; oysa 19. yüzyıla gelindiğinde Almancada “deyim; diyalekt” anlamı yanında, orijinal anlamı hâlâ canlılığını korumaktaydı.

Bilindiği üzere Marx, 1841 yılında Jena Üniversitesi Felsefe Fakültesi’nde sunduğu Demokritos ve Epikuros’un Doğa Felsefeleri Arasındaki Fark[33] isimli teziyle doktor unvanı almaya hak kazanmıştır. Bu kitaptaki alıntıların çoğu Yunanca ya da Latincedir. Türkçeye Demokritos ve Epikuros’un Doğa Felsefeleri (2000) adıyla çevrilen kitabın içinde dahi bazı alıntılar Türkçeleştirilmemiş ve Yunanca olarak bırakılmıştır. Dolayısıyla Marx, “klasik eğitim almıştır” ve “Yunanca metinleri orijinallerinden okumaktadır”. Her ne kadar Fransızcanın etkisiyle, 19. yüzyıl Almancasında idiotismus kelimesi “deyim, diyalekt” anlamlarını kazandıysa da “yalıtılmışlık; kapalılık ya da durağanlık” olarak tercüme edilebilecek Yunanca ilk anlamını da taşımaya devam etmektedir ve Marx’ın bunun bilincinde olmaması gibi bir olasılık yoktur.

İngilizcede idiocy kelimesinin Yunanca anlamının yüzyıllar öncesinde kaybolduğunu belirten Draper, Komünist Manifesto’nun Yetkili İngilizce Çevirisi’nin tercümanı Moore’un büyük bir olasılıkla böyle bir sorunun varlığından haberdar olmadığını; Engels’in ise bunu muhtemelen 40 yıl öncesinden bildiğini belirtmektedir. Konuyu, Engels’in Komünist Manifesto’dan önce yazdığı İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu ve sonrasında yazdığı Konut Sorunu eserleri ile örneklendirmektedir:

“[Engels] Bunun ardında yatan fikre aşinaydı: İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu (1845) eserinde kırsalda yaşayan dokumacılardan ‘insanlığın evrensel menfaatlerine karşı duyarsız bir kayıtsızlığa (apathetic indifference) batmış olarak kalan’ bir sınıf şeklinde bahsetmiştir. (Marx ve Engels, Seçilmiş Eserler 4: 309). Engels 1873’te ‘idiocy’ sözünü kullanmadan Manifesto’daki maksadı açıklamıştır: köy-kent karşıtlığının ortadan kaldırılması, ‘kırsal nüfusu, binlerce yıldır neredeyse hiç değişmeden içinde hareketsiz yaşadığı yalıtılmışlık (isolation) ve uyuşukluktan (stupor) kurtarabilecektir.” (Konut Sorunu, 3. Bölüm).”[34]

Yukarıdaki alıntıdan da anlaşılacağı üzere Engels de kırsal kesimin “aptallık” ya da “ahmaklık” içinde bulunduğunu düşünmemektedir. Ona göre durum “yalıtılmışlık”, “kayıtsızlık” en fazla “uyuşukluk” diyebileceğimiz bir duruma tekabül etmektedir. Nimtz, Komünist Manifesto tamamlanmak üzereyken, “küçük köylülük”ü proletaryanın müttefiklerinden biri olarak gören Engels’in İsviçre üzerine yaptığı bir değerlendirmedeki şu sözlerine dikkat çekmektedir:

“‘[Köylüler] burjuvazi gibi mülk sahibidir ve şimdilik çıkarları burjuvazinin çıkarlarıyla aynıdır.’ Bu geçici ittifaka dairse, ‘gün gelecek, köylülüğün soyulup yoksul düşürülen kesimi, o zaman gelişmiş olacak olan proletaryayla birleşip burjuvaziye savaş ilan edecektir…’ diyordu”.[35]

Sonuç olarak Engels köylülüğü ne görmezden gelmekteydi ne de onu aşağılamaktaydı. Buna ek olarak, Marx gibi Engels’in de felsefe eğitimi aldığı göz önünde bulundurulduğunda, idiotismus kelimesinin orijinal Yunanca anlamından habersiz olduğunu düşünmek de mümkün değildir.

John Bellamy Foster, “the idiocy of rural life”ın geçtiği pasajda Marx ve Engels’in tıpkı Alman İdeolojisi’nde olduğu gibi kır ve kent arasındaki ayrımı kastettiklerini; bu tabiri kullanmaları nedeniyle de bazen anti-ekolojik bir konumda karakterize edildiklerini belirtmektedir.[36] Foster’a göre de klasik eğitim almış olan Marx’ın idiocy’nin anlamını bilmemesi olanaksızdır:

“Marx, klasik eğitim almıştı ve bu nedenle ‘idiot’un Antik Atina’da kamusal hayattan uzaklaşmış yurttaş anlamındaki ‘idiotes’ten geldiğini biliyordu ve bu yurttaş kamusal hayatı (polis hayatını), kamusal toplantılara katılan yurttaşa göre daha dar, daha sınırlı bir bakış açısıyla görmesi nedeniyle ‘idiotic’ti.”

Draper, Hobsbawm ve Curtis gibi Foster da idiot’un kökeni olan idiotes’e dikkat çekmekte ve bu ifadeye daha dikkatli bakmayı önermektedir. Bu noktada önem kazanan bir durum, idiotes’in kökeni ve idiot’un bu kökten geldiği bilinse dahi, yüzyıllar boyunca uğradığı anlam kaybı neticesinde çeviri yapılırken karşılaşılan zorluktur. Bu durumu, Foster’ın yukarıda bahsi geçen kitabının Türkçe çevirisinden izlemek mümkündür. Çeviride, Komünist Manifesto’nun ilgili pasajının sonunun verildiği ve “kırsal hayatın aptallığı” olarak tercüme edilen alıntıdan sonra, Foster’ın yukarıdaki sözlerinin geçtiği yer şu şekilde çevrilmiştir:

“Birincisi, Marx klasik eğitim almıştı ve bu yüzden ‘aptal’ kelimesinin antik Atina’daki anlamının ‘İdiotes’, yani, kamusal hayattan uzaklaştırılmış yurttaş kelimesinden kaynaklandığını biliyordu. Böyle bir yurttaş, kamu hayatını (yani polis hayatını) kamu toplantılarına katılma hakkı olan yurttaşlara göre daha dar ve sınırlı bir açıdan görebilir, bu yüzden ‘aptallaşır’dı.”[37]

Görüldüğü üzere, idiocy aptallık, idiot aptal, idiotic ise aptallaşmak olarak çevrilmiştir. Alıntıda geçen ‘biliyordu’ kelimesinden sonra dipnot verilmiş, açıklamaya çevirenin şu notu eklenmiştir: “İngilizcede aptal kelimesinin karşılığı ‘idiot’tur.” Oysaki Foster kitabın orijinalinde aynı sayfada Türkçe çevirisinde ise bir önceki sayfada (s. 183) “the subjugation of nature to man” (Komünist Manifesto’daki tam ifade “the subjugation of nature’s forces to man’dir/y.n.-doğa güçlerine boyun eğdirilmesi) ve “the idiocy of rural life” (kır hayatının yalıtılmışlığı) gibi ifadelerin bağlamlarından koparılmaları ve yüzeysel bir şekilde anlaşılmaları yüzünden Komünist Manifesto’nun haksız yere, Benton ve Giddens gibi düşünürler tarafından Prometeusçuluk suçlamasıyla karşı karşıya kaldığından bahsetmektedir. Dahası, yukarıdaki alıntıdan da anlaşılacağı üzere, idiocy’nin neden “aptallık” olarak anlaşılmaması gerektiğini açıkladığı bir yer, “aptal” ve “aptallaşmak” karşılıklarıyla tercüme edilmiştir. Dolayısıyla idiotes’in Yunanca kökeni bilinse de idiot’un anlamı verilse de ya da bu ifadenin bağlamından kopuk değerlendirildiği üzerinde durulsa da sonuç olarak, aynı hataya düşülmektedir. Demek ki bu açıklamaların olmadığı yerlerde, çeviriyi hatalı yapmak olağan karşılanmalıdır; çünkü günümüz sözlüklerini açıp baktığımızda karşımızda “aptal” ve “aptallık” kelimeleri vardır. Peki bu kelimeler, sadece bu anlama ne zaman ve nasıl evrilmişlerdir? Curtis, bu konuyu Patrick McDonagh’ın Idiocy-A Cultural History[38] adlı kitabından oldukça açık bir şekilde özetlemiştir:

“Patrick McDonagh, idyosi üzerine yaptığı harika çalışmasında, Yunanca idiotes kelimesinin orijinal anlamının, İngiltere’de Şansölye Mahkemesi’nin idiot tabirini yalnızca özel olarak kendi hesabına çalışabilen ve bir kamu kurumunda çalışması artık uygun olmayan kişiyi belirten hukuki bir terim olarak kullanıldığı döneme, yani en azından 14. yüzyıla kadar muhafaza edildiğini ifade eder (s. 6). O zamandan beri kelimenin orijinal anlamı kaybolmuş ve kelimenin, her biri farklı dönemlerde dışlanmanın ve hapsedilmenin gerekçesi olacak şekilde klinik vakaları teşhis etmek için kullanılmış safdillik, embesillik, zekâ geriliği ve engellilik gibi bir dizi durum ve özelliğe gönderme yapan küçümseyici kullanımı, hâkim kullanım hâline gelmiştir.”[39]

Bu bilgiler doğrultusunda, İngilizcede idiot’un anlamını, Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’yu yazmadan 500 yıl önce kaybettiği anlaşılmaktadır. Eski Yunanca bilmeyen ve tarihsel olarak bu bilgilere sahip olmayan birinin de kelimeyi “aptal” olarak çevirmesi normal karşılanmalıdır. Normal olmayan, az sayıda olsa da 40 yıldan fazla süredir (Draper’ın konuyu ilk dile getirdiğinde yıl 1978’dir) yürütülen tartışmaların görmezden gelinmesi ve çevirilerin hâlâ “kırsal yaşamın aptallığı” ya da “köy hayatının ahmaklığı” şeklinde yapılmasıdır. Bu hatanın sebebini en güzel Sungur Savran açıklamıştır: “Teorik dil, üç dil arasında bir iletişimdir. Kaynak dil, hedef dil ve o alanın teorik dili.”[40] Burada ihmal edilen, kaynak dilin kökeni ve tarihsel arka planı olduğu kadar Marksizmin de dilidir.

Savran, hem çok başarılı bir çevirmen olan hem de Marksizmi çok iyi bilen Nail Satlıgan’ın vefatından sonra kaleme aldığı “Marksizmin Kuyumcusu” adlı makalede; “the idiocy of rural life”ın yanlış çevirisine ve Satlıgan’ın, dünyada bu çeviriyi doğru yapan ender insanlardan biri olduğuna dikkat çekmektedir. Kapital’i ve Komünist Manifesto’yu çeviren Satlıgan’ın birçok dile hâkim olması, çevirileri yaparken bu dillerden karşılaştırmalı olarak yararlanması, Türkçeyi derinlemesine bilmesi ve Marksizmin teorisyenlerinden biri olması nedeniyle yukarıda bahsi geçen (kaynak dil, hedef dil ve teorik dil) “üç dili de konuşturduğunu” belirtmektedir. Bu ustalığını Komünist Manifesto’daki birçok dile “kırsal hayatın ahmaklığı” olarak çevrilen “the idiocy of rural life”ın Satlıgan çevirisinde “kır hayatının yalıtılmışlığı” olarak verilmesi üzerinden örneklendiren Savran, konunun önemini “bu ifade, Manifesto’nun yazarlarının köylülüğü küçümsediği, devrimci bir güç olarak görmedikleri yolunda yanlış bir yargının delillerinden biri olarak kullanılagelmiştir” sözleriyle özetlemektedir.[41] Gerçekten de Marx ve Engels’in en çok eleştirildikleri noktalardan biri olan bu tabir, Türkçeye, Satlıgan dışında kimse tarafından doğru çevrilmemiştir.

Türkçe Çevirilerdeki Durum

Komünist Manifesto, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çok sayıda kişi tarafından çevrilen bir eserdir. İlk çevirinin ne zaman, kim tarafından yapıldığına baktığımızda, karşımıza iki isim çıkmaktadır: Mustafa Suphi ve Dr. Şefik Hüsnü. Mustafa Suphi’nin çevirisi bitmemiş ve yayımlanmamış, Dr. Şefik Hüsnü’nün çevirisi ise 1923’te yayımlanmıştır.[42] Bunun yanı sıra Dr. Şefik Hüsnü çevirinin başına eklediği “Birkaç Söz” başlığında, Ermenice bir çevirinin de yayımlandığını söylemiş; Engels ise Komünist Manifesto’ya 1890’da yazdığı ‘Önsöz’de Ermenice bir çevirinin yapıldığını, ama yayımlanmadığını yazmıştır. Daha sonraki yıllarda, dönem dönem siyasi baskılara maruz kalsa da onlarca yayınevi tarafından onlarca çevirisi yapılan eser, her zaman önemini korumuştur. Buna karşın farklı isimler tarafından onlarca defa Türkçeye çevrilmiş olması, doğru çevrildiği anlamına da gelmemektedir. Bazı çeviriler topyekûn hatalarla doluyken, bazıları belirli kavramlar hususunda, bazıları da bizim çalışmamamızın konusu olan “the idiocy of rural life” özelinde sorun teşkil etmektedir. Tüm diğer sorunları bir kenara bırakıp, Komünist Manifesto’nun bazı Türkçe çevirilerinde “the idiocy of rural life’ın nasıl tercüme edildiğine baktığımızda ortaya çıkan durum aşağıdaki tablo sunulmuştur:

Tablo 1: Çeşitli Çevirilerde “The Idiocy of Rural Life”ın Tercümesi


Eserin tüm çevirileri elbette ki bu tabloda bulunmamaktadır. Bazı çevirilere ulaşmak mümkün olmamıştır. Diğerleri ise “aptallık, miskinlik, alıklık, bönlük ya da budalalık” gibi tabloda var olan şekillerde tercüme edildikleri için, liste uzatılmak istenmemiştir. Sonuç olarak, en azından ulaşılabilen çeviriler itibariyle, tablodaki çevirmenlerden Nail Satlıgan dışında herkesin aynı hataya düştüğünü söyleyebiliriz.

Satlıgan’ın çevirisi ilk olarak 2008’de yayımlanan Komünist Manifesto ve Hakkında Yazılar adlı kitapta yer almış, daha sonra 2013’te ayrı bir kitap olarak basılmıştır. Daha önce de bahsedildiği gibi Satlıgan’ın; birçok dil üzerindeki hâkimiyeti, entelektüel geçmişi, çeviriyi eserin orijinal dili olan Almancadan yapmış olması ve Marksist teoriye dair derin bilgisi hem Kapital’in hem de Komünist Manifesto’nun muazzam çevirilerini Türkçeye kazandırmasına olanak sağlamıştır. Nimtz’e atıfla, Draper’ın bu yanlış çeviri üzerinde durduğunu, buna rağmen İngilizce çevirilerde hala hata yapıldığını belirten Savran “şu anda herkesin (oldukça yanlış bir şekilde) düşünsel hayatın Kâbesi gibi gördüğü anglo-sakson dünyasının aydınları Manifesto’yu böyle öğreniyor” demekte; Türk okuyucunun ise Satlıgan sayesinde “Marx ve Engels’in gerçek meramına uygun bir Manifesto” okuduklarına vurgu yapmaktadır.

Bu noktada üzerinde durulması gereken son konu, en azından bizim ulaşabildiğimiz kadarıyla, Sungur Savran dışında Türkçe yazında kimsenin bu duruma değinmemiş olduğudur. Konuyla ilgili kitap ve makaleler tarandığında, İngilizce yazında sadece konunun bir parçası olarak “the idiocy of rural life”ın anlamı üzerinde duran makalelere[43] ya da doğrudan bu tabiri konu edinen makalelere[44] rastlamak mümkündür. Oysaki Türkçede tabiri, konunun bir parçası ya da konunun kendisi olarak ele alan bir çalışma bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra geçtiği yerlerde ise yanlış çeviri ya da yanlış çeviriye dayalı yanlış anlama göze çarpmaktadır: “Köysel yaşam, onlar için ‘aptalca’ bir yaşamdır (idiocy of rural life)”[45]; “Marx bu bağlamda ‘kırsal yaşamın budalalığından’ bahsetmiştir”[46]; “Marksizme göre köylülük ve kırsal yaşam geri, anlamsız ve aptalca bir yaşam biçimini temsil eder.”[47]

Sonuç olarak diyebiliriz ki Türkçe çeviriler, tüm dünyada olduğu gibi, “the idiocy of rural life”ın tercümesi açısından sorunludur. Aynı şekilde Türkçe yazın da gerek konuyu ele almamaları gerekse de yanlış çeviriye dayalı hatayı sürdürmeleri nedeniyle yetersizdir. Çeviriyi doğru yapan tek isim olan Nail Satlıgan ve konuya değinen tek isim olan Sungur Savran, büyük birer övgüyü hak etmektedirler.

Sonuç Yerine: Kapitalizm, Kent ve “Kır Hayatının Yalıtılmışlığı”

The idiocy of rural life”ın doğru anlamına ulaşmak, 19. yüzyılda kapitalizmin ve üretim tarzının gerçekliğinin önündeki paravanı kaldırmayı amaçlayan Komünist Manifesto’da nasıl ve ne ölçüde açıklandığını görmemizi, anlayabilmemizi ve yorumlayabilmemizi sağlayacaktır. Böylece “kır hayatının yalıtılmışlığı” nitelemesi üzerinden kırdan kente muazzam düzeyde yaşanan akışın anlamı ve kapitalist kentin büyümesindeki etkisi daha kolay görülebilecektir. Bu dönemde “Avrupa’da kent nüfusu 1800 ile 1910 yılları arasında altı kat artmıştır. Bu iki bileşene ayrılabilir: toplam nüfus iki kat artarken, kent olarak tanımlanmış alanlarda ise üç kat artmıştır.”[48] Sayısal olarak ifade etmek gerekirse 1750 yılında 676 bin olan Londra’nın nüfusu, 1910 yılına gelindiğinde 4 milyon 522 bine çıkmış; aynı dönemde Paris’in nüfusu 560 binden 2 milyon 888 bine yükselmiş ve yine aynı dönemde Berlin’in nüfusu 113 binden 2 milyon 71 bin kişiye ulaşmıştır.[49]

Bu dönemde ayrıca, Avrupa’daki hemen hemen tüm sınırlamalar sona ermiş ve kapitalist gelişme için temel sağlanmıştır. Böylece yeni, para temelli kapitalist ekonominin kırsal alandaki ilişkilerin içine nüfuz etmesi mümkün kılınmıştır. Uzmanlaşma ve işbölümünün gelişmesi ile ticari kapitalizmden sanayi kapitalizmine doğru olan dönüşüm hızlanmıştır. Kapitalizmin siyasi ve hukuki ilişki biçimleri de ortaya çıkan ulus-devletler aracılığıyla Avrupa’da kırsal alanı egemenliği altına almaya başlamıştır. Kapitalizmin ortaya çıkan biçimleri, başarılı olmak için özel mülkiyetin yasal teminatlarını talep ederek metalaşma sürecine ivme kazandırmıştır. Yeni yeni pazarların biçimlemesi ve var olanların genişlemesi ile birçok insan daha çok para sahibi olma olanağına kavuşmuştur.

Toprağı parselleyerek, satışa konu eden yeni bir piyasa ortaya çıkmıştır. Bağımlılık ve karşılıklılık biçimindeki feodal ilişkiler, kapitalizm tarafından kırılmış ve parasal birikim amacı çerçevesinde çok sayıda insan, kırsal çiftçilik alanlarından emek piyasasında emeklerini satmak mecburiyetinde kalacakları kentlere doğru gitmeye zorlanmıştır.

Batı Avrupa’nın sanayi kenti, sınıfların çatışma alanıdır. Marx (Kapital Cilt 1), zamanının aşırılıklarını ve kapitalizmin fabrika rejiminin çalışan sınıfın yaşamı üzerindeki bütünsel tahribatı gözlemlemiş ve sınıf mücadelesinin tarihin yönlendirici gücü olacağını öngörmüştür. Marx Kapital’de, “kent ile kırın ayrılması, her tür gelişkin ve meta mübadelesinin aracılık ettiği işbölümünün temelidir. Toplumun bütün iktisadi tarihinin, bu karşıtlığın hareketinde özetlendiği söylenebilir” demekle birlikte “… burada konu üzerinde daha fazla durmayacağız” ifadesini eklemektedir.[51]

Kapitalizm etkisiyle kentsel büyümeyi ve eşitsiz gelişmenin yapısını açık bir biçimde belgelemek ise Engels’e kalmıştır. Engels, İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu adlı eserinde Manchester’da burjuvazinin ve proletaryanın yerleşimlerinin ayrışmasını, kentin yerleşim alanına bitişik devasa fabrikalardan gelen kirliliği ve göçmen işgücünün yerleşim alanını betimleyerek anlatmaktadır. Engels’in açıkça ortaya koyduğu gerçek, yeni sanayi kentinde düzinelerce aileyi barındıran büyük ve harap konutlar ve 19. yüzyılda sanayileşmenin yarattığı zenginliğin ortasındaki yoksulluktur.

Marx ve Engels’in değerlendirmelerinden yola çıkarak; kentin kapitalizmin bir yansıması olmasının yanında, kentleşmenin gelişiminin de sosyalizme geçişin gerekli bir koşulu olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Bu yöndeki eğilimler büyük kentlerde gelişmekte, sermaye karşıtı etkili mücadelenin koşulları burada olgunluğa erişmektedir.

Raymond Williams[52] tarafından da belirtildiği gibi, burada iki zıtlığın kaynağı olarak kent bir taraftan kapitalizmin kötülüklerinin yoğunlaşmasını temsil ederken aynı zamanda bunun üstesinden gelecek işçi hareketinin gelişiminin zorunlu koşullarını da oluşturmaktadır. Kırsal alanın yaşam koşulları burjuvaziye karşı tutarlı bir sınıf mücadelesini sağlayamaz; çünkü “izole/kapalı yerleşimler yerleşim alanının ve çevrenin istikrarı ve sonuç olarak düşüncenin/ zihniyetin sabitleştirilmiş niteliği” tüm bu gelişmeler için olumsuzluk kaynağıdır.

Marx’ın Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i adlı eseri, siyasal bilinç ile kentsel mekân arasındaki ilişki bağlamında, modern kapitalist kent için oldukça açıklayıcıdır. Marx’a göre, belirli tarihsel koşullar altında kentsel proletarya, kırsal çiftçiler “kır hayatının yalıtılmışlığından” zayıf düşmüşken, devrimci bir sınıf bilinci kazanabilir. Marx, 19. yüzyılın ortalarında Fransa üzerine yazarken, küçük çiftçilerin sınıf bilincini aşağıdaki alıntıda ortaya koymaktadır:

“Küçük çiftçiler, üyeleri aynı durumda yaşayan, ama kendi aralarında çok yönlü ilişkilere girmeyen devasa bir kitle oluşturur. Üretim biçimleri, onları karşılıklı ilişkilere sokmak yerine, birbirlerinden yalıtır. Fransız ulaştırma araçlarının zayıflığı ve köylülerin yoksulluğu bu yalıtılmışlığı artırır. Üretim alanı olan tarla, işlenmesi sırasında, işbölümüne, bilimin kullanılmasına izin vermez, dolayısıyla da gelişmenin çok yönlüleşmesine, yeteneklerin farklılaşmasına, toplumsal ilişkilerin zenginleşmesine fırsat tanımaz. Her bir köylü ailesi neredeyse kendine yetecek durumdadır, tükettiklerinin büyük bölümünü dolaysız olarak kendisi üretir ve böylece, geçim araçlarını elde etmesinin yolu, toplumla ilişki kurmaktan çok, doğayla değiş tokuş yapması olur. Tarla, köylü ve aile; onun yanında başka bir tarla, bir başka köylü ve bir başka aile. Bunların bir yığını bir köyü ve bir yığın köy de bir ili oluşturur. Fransız ulusunun büyük kitlesi işte böyle, aynı adlı büyüklüklerin basitçe birbirine eklenmesiyle, bir çuval patatesin bir patates çuvalı oluşturmasına benzer şekilde oluşturulur.”[53]

Bu alıntıda dikkat çeken ilk nokta, köylülerin hem birbirlerinden hem de çevrelerinden yalıtılmış bir halde olduklarıdır. Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i adlı eserden daha önce yazılan Komünist Manifesto’da, Marx ve Engels’in bu durum için geliştirdikleri argümana göre; burjuvazi işçilerin hareketine, onları “nüfusun önemli bir bölümünü kır hayatının yalıtılmışlığından kurtarmak” üzere büyük kentler oluşturarak hizmet etmektedir. Böylece, kentsel yaşam, halkı kırsal yaşamın sınırlamalarından uzaklaştırarak kolektif güçlerini deneyimleme olanağı sağlamaktadır.[54] Potansiyel olarak devrimci koşulların gelişmesi, kapitalizmde içsel olan bir yönelimdir.

Alıntıda dikkat çeken ikinci nokta ise “bir çuval patates” benzetmesidir. Marx ve Engels’in köylülüğe ya da köylülere yönelik aşağılayıcı ve küçümseyici bir tavır takındıkları, sıklıkla dile getirilen bir iddiadır. Bu iddianın en büyük dayanak noktalarından ilki, bu çalışmanın da konusu olan Komünist Manifesto’da geçen ve değişen anlamı nedeniyle yanlış anlaşılan ya da yanlış çevrilen “kırsal yaşamın aptallığı”; ikincisi ise Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i adlı eserde yer alan “bir çuval patates” ifadesidir. Bu dayanak noktaları, bazen ayrı ayrı eleştirisi konusu edilmektedirler; ama çoğunlukla birlikte dile getirildiklerini söyleyebiliriz. Örneğin Dworkin konuyla ilgili görüşlerini “Marx köylüleri, onları bir çuval patatese benzeterek ve ‘kırsal yaşamın aptallığı’ndan bahsederek, işe yaramaz bir sınıf olarak görmektedir”[55] şeklinde ifade etmektedir. Marksist literatürün dogmalarla dolu olduğunu düşünen Armah da “köylü mantıksızlığı dogmasının kanıtları patates çuvalı benzetmesi ve daha açık olarak ‘kırsal yaşamın aptallığı’ ifadesidir. […] Köylüyü doğuştan aptal olarak görmek ve köylü sınıfını işçi sınıfı olarak değerlendirmedeki isteksizlik, mantıksızdır”[56] satırlarıyla bu iki ifadeyi kanıt olarak sunmaktadır.

Bu çalışmanın hedefi, bu iddiaları çürütmek değildir, bunun için kuşkusuz ki daha kapsamlı bir analize ihtiyaç vardır. Buna karşın, bahsi geçen iki ifadenin de bu iddiayı kanıtlamak ya da desteklemek için kullanılamayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Çalışmanın başından itibaren açıklamaya çalıştığımız üzere, “kırsal yaşamın aptallığı” Almancada idiotismus, İngilizcede ise idiocy kelimesinin yüzyıllar içinde değişen anlamı nedeniyle yanlış çevrilmiş ve çoğunluk tarafından yanlış anlaşılmıştır. “Bir çuval patates” benzetmesi ise köylülerin, “kendi için sınıf” oluşturacak özelliklerden yoksun olduklarına işaret etmektedir. Marx, yukarıdaki alıntının yer aldığı paragrafın devamında şöyle yazmaktadır:

“Milyonlarca ailenin, onların yaşam biçimleri, çıkarları ve eğitimleri açısından diğer sınıflardan ayıran ve bu sınıflarla düşmanca karşı karşıya gelmelerine yol açan iktisadi varlık koşulları altında yaşaması ölçüsünde, bir sınıf oluştururlar. Küçük çiftçiler arasında yalnızca yerel bağlantıların bulunması, çıkarlarının aynılığının aralarında hiçbir birliktelik, hiçbir ulusal bağ, hiçbir siyasal örgütlenme yaratmaması ölçüsünde, bir sınıf oluşturmazlar.”[57]

Dolayısıyla köylüler, “kendinde sınıf” olmak için gerekli nesnel varlık koşullarına sahiptirler; ama bu nesnel koşullar “kendi için sınıf” olmak adına yeterli değildir. Başka bir deyişle “kendinde sınıf” olmaları, bir sınıf bilincine eriştikleri anlamına gelmemektedir. Köylülerin yaşam tarzları “kendi için sınıf” olmalarının önünde engel teşkil etmektedir. Onları “bir çuval patates” olarak nitelemek, aşağılamak ya da küçümsemek için yapılan bir benzetme değildir; bu durumu açıklamak için başvurulan bir metafordur.

Biz bu tartışmada; herhangi bir çalışma yaparken, “kırsal yaşamın aptallığı” ifadesinden yola çıkarak kelimelerin ya da kavramların etimolojik anlamlarının ve doğru çevrilmelerinin önemine; “bir çuval patates” örneğinden hareketle de kavramların içinde yer aldıkları bağlamdan koparılmadan değerlendirilmelerinin zorunluluğuna dikkat çekmekle yetinelim.

Komünist Manifesto, yazıldığı dönemden günümüze kadar güncelliğini yitirmemiş bir eserdir. Hem metni ve Marx ile Engels’in fikirlerini savunanlar hem de metne ve Marx ile Engels’in fikirlerine karşı çıkanlar için sıkça başvurulan, atıf verilen ve alıntı yapılan bir çalışmadır. Komünist Manifesto’yu ister övsünler ister yersinler, tüm çalışmalarının dikkat etmesi gereken ilk husus; doğru bir okumanın yapılmasıdır.

Eserin orijinal dili olan Almanca bilmeyenler için doğru bir okuma yapmanın ilk koşulu da doğru çeviri yapılmasıdır. Kaldı ki Almanca aslı dahi kelimelerin yüzyıllar içinde değişen ya da çoğalan anlamları nedeniyle yanlış anlamalara açıktır. Dolayısıyla başta da belirtildiği üzere, Komünist Manifesto üzerinden Marx ve Engels’in kırsal yaşama atfettiği niteliğin “aptallık” hali olmaktan kurtarılması için doğru bir okumanın yapılması, kır-kent ayrımı bağlamında kırsal emeğin, kentin entelektüel yaşamından “yalıtılmışlığı” üzerinden değerlendirilmesi ve kapitalist kentleşme bağlamında kırsallığın burjuvazi ile doğru biçimde ilişkilendirilmesi gerekmektedir.

M. Burcu Bayrak
Arif Erençin

26 Temmuz 2019
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Kitabın ilk basımı 1848 yılında yapılmıştır. Bu ilk baskının kapağında yazar ismi bulunmamaktadır. İlk baskısı için bkz. Marx K ve Engels F (1848). Manifest der Kommunistischen Partei. Londra: Office der “Bildungs –Gesellschaft für Arbeiter”.

[2] Aijaz Ahmad, “Kendi Zamanında ve Bizim Zamanımızda Komünist Manifesto”, Komünist Manifesto ve Hakkında Yazılar içinde, Çev. Şükrü Alpagut, 2018, İstanbul: Yordam Kitap, s. 215.

[3] Marx K ve F Engels, Komünist Manifesto, Çev. N Satlıgan, İstanbul: Yordam Kitap, 2016, s. 46.

[4] Marshall Berman, Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor. Çev. Ü Altuğ ve B Peker, 2013, İstanbul: İletişim Yayınları, s. 131.

[5] David Mitrany, Marx Against The Peasant: A Study in Social Dogmatism. 1951, Chapel Hill: University of North Corolina Press.

[6] David Mitrany, Communism and the Peasants. The Annals of the American Academy of Political and Social Science, 276, 1951, Lessons From Asia, s. 99-104.

[7] Eski Yunanca-Türkçe Sözlük, Haz. Güler Çelgin, İstanbul: Kabalcı Yayınevi., 2011: s. 325.

[8] Merriam-Webster’s Collegiate Dictionary, Massachusetts: Merriam-Webster Inc., s. 575.

[9] The Concise Oxford Dictionary, Yayına Hazırlayan: J Pearsall, New York: Oxford University Press, 2001: s. 705.

[10] Petit Larousse, Troisiéme Tirage, Paris: Librairie Larousse. 1960: s. 530.

[11] Merriam-Webster, s. 575.

[12] The Concise Oxford Dictionary, s. 705.

[13] Neal Curtis, İdiotizm-Kapitalizm ve Hayatın Özelleştirilmesi, Çev. Mehmet Ratip, İstanbul: İletişim Yayınları. 2015: s. 24.

[14] Merriam-Webster’s Collegiate Dictionary, 1998: s. 576; The Concise Oxford Dictionary, 2001: s. 705.

[15] Eski Yunanca-Türkçe Sözlük, 2011: s. 325.

[16] A.g.e.

[17] Neal Curtis, a.g.e., s. 27.

[18] Merriam-Webster’s Collegiate Dictionary, 1998: s. 575; The Concise Oxford Dictionary, 2001: s. 705.

[19] Merriam-Webster’s Collegiate Dictionary, 1998: s. 576; The Concise Oxford Dictionary, 2001: s. 705.

[20] Eric Hobsbawm, “Introduction”. K Marx ve F Engels, The Communist Manifesto-A Modern Edition içinde, Londra ve New York: Verso, 11-12.

[21] Meyers Großes Konversationslexikon (1902). Woerter. Erişim Tarihi: 21 Nisan 2019.

[22] Goethe-Wörterbuch, 1999. Woerter. Erişim Tarihi: 21 Nisan 2019.

[23] Almanca-Türkçe Büyük Lügât, Haz. A. C. Denker ve B. Davran, İstanbul: Kanaat Kitabevi. 1973: s. 341.

[24] Petit Larousse, 1960: s. 530.

[25] Fransızca-Türkçe Sözlük, 1962: s. 320.

[26] Hal Draper, The Adventures of the Communist Manifesto. Alameda: Center for Socialist History. 2004, s. 220.

[27] Kitabın ilk basımı için bkz. Draper H. (1978). Karl Marx’s Theory of Revolution-Vol 2 The Politics of Social Classes. New York: Montly Review Press.

[28] Hal Draper, Karl Marx’s Theory of Revolution-Vol 2 The Politics of Social Classes. Delhi: Aakar Books. 2011: s. 344.

[29] Bkz. Draper H (1984). The Annotated Communist Manifesto. Berkeley: Center for Socialist History.

[30] Kitabın ilk basımı için bkz. Hal Draper, The Adventures of the Communist Manifesto. Berkeley: Center for Socialist History. 1994.

[31] Hal Draper, The Adventures of the Communist Manifesto, s. 1.

[32] August H. Nimtz, Demokrasi Savaşçıları Olarak Marx ve Engels, Çev. C Saday, İstanbul: Yordam Kitap, 2012.

[33] Tezin orijinali için bkz. Karl Marx, 1902. “Differenz der Demokritischen und Epikureischen Naiurphilosophie.: Aus dem literarischen Nachlass von Karl Marx”, Friedrich Engels und Ferdinand Lassalle içinde, Yayına Hazırlayan: Mehring, 4 Cilt, Stuttgart.

[34] Hal Draper, a.g.e., s. 220.

[35] Nimtz, a.g.e., s. 98.

[36] John Bellamy Foster, Marx’s Ecology- Materialism and Nature. New York: Montly Review Press. 2000, s. 136.

[37] John Bellamy Foster, Marx’ın Ekolojisi- Materyalizm ve Doğa. Çev. E Özkaya, Ankara: Epos Yayınları. 2001: s. 184.

[38] Bkz. Patrick McDonagh, Idiocy-A Cultural History. Liverpool: Liverpool University Press, 2015: s. 27-28.

[39] Neal Curtis, a.g.e., s. 27-28.

[40] Sungur Savran, “Marksizmin Kuyumcusu”, Devrimci Marksizm, 19, 2013-2014: s. 47.

[41] Sungur Savran, a.g.e., s. 48.

[42] Rasih Nuri İleri, “Türkçede Manifesto”, Komünist Manifesto ve Hakkında Yazılar içinde, İstanbul: Yordam Kitap, 2018: s. 15.

[43] Bkz. Kanishka Goonewardena, Urban Space and Political Consciousness, 2004: s. 156-158.

[44] Kafui Attoh, “Public Transportation and The Idiocy of Urban Life”, Urban Studies, 2017, 54 (1), s. 196-213.

[45] Ruşen Keleş, Kentleşme Politikası, 2008, Ankara: İmge Kitabevi, s. 135.

[46] Oya Köymen, Kapitalizm ve Köylülük- Ağalar Üretenler ve Patronlar. İstanbul: Yordam Kitap, 2008: s. 43.

[47] Hacı Kurt, Türkiye’de Kent-Köy Çelişkisi. Ankara: Siyasal Kitabevi, 2003, s. 25.

[48] Hohenberg ve Lees, The Making of Urban Europe: 1000-1994. Cambridge: Harvard University Press,1995: s. 217.

[49] Hohenberg ve Lees, a.g.e., 227.

[50] Le Galés, European Cities: Social Conflicts and Govarnance. Oxford: Oxford University Press. 2002: s. 58-59.

[51] Karl Marx, Kapital Cilt I. Çev. M Selik ve N Satlıgan, İstanbul: Yordam Kitap. 2011, s. 341.

[52] Raymond Williams, The Country and The City. New York: Oxford University Press. 1975: s. 216.

[53] Karl Marx, “Louis Bonaparte’nin 18 Brumaire’i”, Fransız Üçlemesi içinde, Çev. E Özalp, İstanbul: Yordam Kitap, s. 237.

[54] Ira Katznelson, Marxism and the City. Oxford: Oxford University Press. 1992: s. 36; John Rennie Short, Urban Theory: A Critical Assessment. Houndmills: Palgrave Macmillan. 2006: s. 23.

[55] Dennis Dworkin, Class Struggles. Harlow: Pearson Longman. 2007: s. 196.

[56] Ayi Kwei Armah, “Masks and Marx: The Marxist Ethos vis-à-vis African Revolutionary Theory and Praxis”, Présence Africaine, Nouvelle Série, Sayı. 131, 1984: s. 56.

[57] Karl Marx, “Louis Bonaparte’nin 18 Brumaire’i”, s. 237.

[*] Kitabın kapağında “Almancadan Çeviren Nail Satlıgan” yazmasına ve Yordam Kitap’ın çevirmeni Satlıgan olarak sunmasına rağmen; kitabın içinde “Çeviri: Nail Satlıgan ve Tektaş Ağaoğlu” yazmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder