O kan gölünün ve katledilmiş “Spartakistler”in cesetlerinin
arasında uzanan harabelerin üzerindeki duman henüz daha kalkmamışken, “düzen”in
kahramanları, yeni kurdukları yönetimin etrafına alelacele siperler kazdılar.
Ebert hükümeti, kendi iktidarını takviye etmeye dönük coşkulu çabası ve enerjisiyle
yola koyuldu. O, bundan böyle ülkeyi süngüyle yönetecek. Sezar gibi Ebert de muhafızlarını
resmi geçitte yürütüyor, sonra da o askerlere hitap ediyor. Berlin sokaklarını
ölü ve yaralıların kapladığı günlerde Ebert, hükümeti adına cesur askerlerine
şükranlarını iletiyor ve onlara ulusal meclisi silâh zoruyla koruma görevi
veriyor.
Ocak ayının 11’inde “yüce komutan” Noske, o herkesin
bildiği, Hindenburg, von Kessel ve Hohenzollern rejiminin tüm görevlilerinin
derlediği istihbarat bilgilerine başvurdu: “Doğuda ellerinde tabancalar,
arabalara doluşmuş onca Spartakist, tek tek evleri yağmalıyor. Ortada politik
bir hareket olduğunu söylemek yanılgı olur. İsyanın yegâne amacı, hırsızlık ve
yağma.” Hükümetin sabrı tükeniyor, şimdi artık “ağır topçu birlikleri” ve
makineli tüfekler sözünü söyleyecekler. Bu eli kanlı küstah siyasetçi, sözünün
sonunda şunu söylüyor. “İşçi sınıfı, hep birlikte Spartakist Birliği’ne karşı
çıkmalıdır.”
Scheidemann gibiler, iktidarlarını bu şekilde,
karşı-devrimci ordunun maddi yardımıyla, burjuvazinin manevi desteğiyle ve
devrimci Berlin işçilerinin cesetleri üzerinde tesis etmek istiyor.
Ne var ki bu hesaplamada bir hata var. Bugün elini
kire bulaştırmadan Ebert ve Scheidemann’a yardım eden ordu ve burjuvazi, kan
döke döke topladıkları mahsulün tadına varmak istiyor. Bu unsurlar, “sosyalist”
hükümete sahte sosyalizm bayrağını sallayıp proleter kitleleri sıkı bir kontrol
altında tuttuğu, “manevi” etkileri aracılığıyla devrimi ve sosyalizmi
boğabildikleri sürece destek sunarlar. Fakat gelgelelim o büyü bozuldu. Geçen hafta
Ebert hükümeti ile devrim arasındaki mesafe iyice açıldı. Bugün artık tüm
çıplaklığıyla görülüyor ki Ebert ve Scheidemann, ülkeyi ancak süngüyle yönetebilir.
Fakat mesele eğer buysa, o süngü, ülkeyi Ebert ve Scheidemann olmadan da yönetecektir.
Bugün burjuvazi, kılıcın diktatörlüğünü açıktan ilân etmeye hazırlanıyor,
amacı, eski “düzen”i tümüyle yeniden tesis etmek. Tägliche Rundschau,
gazetesi şunu yazıyor: “İsyancılar askeri mahkemeye çıkartılmalı, sonrasında
hapse atılmalı. Biri bile dışarıda kalmamalı. Ülkenin her bir karış toprağında
asayiş yeniden tesis edilmeli. 9 Kasım’dan beri ortalıkta görünmeyen polis,
yeniden eski düzeyine ve önemine kavuşmalı, polis gücü, tekrar silahlandırılıp gerekli
tüm yetkilere kavuşturulmalı.”
Noske’nin muhafızlarının lideri Albay Reinhardt da sıkıyönetim ilân edeceğini söylüyor. “Ben
askerim ve tek başına karar alacağım” diyen Reinhardt, kimseden, hatta hükümetten
bile emir almaya ihtiyaç duymadığını söylüyor. Üçüncü Muhafız Alayı kendi
sorumluluğu üzerinden Ulusal Meclis’i silâh zoruyla bizatihi meydana getirmeye
kararlı olduğunu açıkça dillendiriyor. Berlin ve kenar mahallelerinde subaylar,
keyfi bir tutum içerisinde, kendi sorumlulukları kapsamında insanları gözaltına
alıyorlar.
Bu sebeple, karşı-devrimci subay kolordusu, Ebert
hükümetine karşı başkaldırıyor ve tüm gidişatın aksi yönde bir seyir içerisinde
olduğunu herkesin bilmesini sağlıyor: Ebert ve Scheidemann, sobanın üzerindeki
burjuvaziye ait kestaneleri topluyor. Burjuvazinin “sosyalist” hükümeti
devrimci işçilerin elinden kurtarmak zorunda kalması durumunda o vakit oyun
sona erer ve burjuvazi, ortada herhangi bir sebep dahi olmadan, Ebert ve Noske
gibi iki yeni siyasetçisi yerine kılıcın diktatörlüğü için ellerinde daha mahir
adaylar olduğunu düşünür.
Bir de üçüncü taraf var: Haase partisi, “tüm sosyalist
eğilimler”i içeren bir koalisyon hükümeti kurmak için mevcut krizi kullanmaya
çalışıyor. Bu politika, Haase’nin devrimin tüm iç çelişkilerini ayrımların
görünmediği bir çorbanın içinde boğmaya dönük gizli politikasıyla uyumlu. Söz
konusu politika, tüm çelişkileri gizlemeyi, iğrenç bir taviz siyaseti dâhilinde
kitlelerin kavgaya yönelik enerjilerini yok etmeyi amaçlıyor. Buna göre sahne,
sadece “tavizde bulunan” Ebert, Scheidemann, Landsberg ve Noske gibi isimlere
kalmalı. Scheidemann’ın politikaları yürürlükte kalmalı, sadece personel değiştirilmeli,
böylelikle “tüm sosyalist eğilimler”, bu personelle ortak bir hükümet kurmalı.
Bugün katledilen proleterlerin cesetleri ve
Scheidemann gibilerin kan üzerine kurulu sefahat âlemleri karşısında “Spartakistler”in
öfkesi, on kat arttı, bugün onlar, yumruklarını o sefil uzlaşma siyasetini benimseyip
devrim davasına ihanet edenlerin karşısında sıkıyorlar. Haase ve etrafındaki
isimlerin “tüm sosyalist eğilimler”in oluşturacağı koalisyon hükümetine dair
boş sözleri, gerçekte Scheidemann ve Bağımsızlar’dan oluşan eski o bilindik
ikilinin pratikte yeniden sahneye çıkmasından başka bir şeye denk düşmüyor. Almanya
Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi’nin (USPD) pratikte “birleşme süreci”
konusunda yaptığı en önemli şey, Ebert-Haase hükümetini personeldeki
değişiklikle birlikte yeniden diriltmekti. Ebert ve Scheidemann, USPD’nin gazetesi
Freiheit’ta hasımlarına yönelik dillerini sertleştirdikçe, bu yalandan gerçekleştirdikleri
bombardıman, partinin rezil bir biçimde çöküşe sürüklenmesine neden oldu. Yaşadıklarından
çıkarttığı onca derse ve 28 Aralık günü Scheidemann gibilerle kurduğu
ortaklıktan ayrılmak zorunda kalmasına karşın parti, bugün yeni şirket
yöneticileri idaresinde, bu yeni düzene geçiş yapmak istiyor.
Bu anlamda, mevcut kriz, üç seçeneğin gündeme
gelmesine neden oluyor:
* Ebert ve Scheidemann, burjuvazinin süngülerinin
desteğini alarak, statükoyu sürdürmek ve iktidarlarını muhafaza etmek istiyor.
* Almanya Bağımsız Sosyal Demokrat Parti, kimi
isimleri değiştirerek, 9 Kasım’da yaşanan gelişmeye, Ebert-Haase hükümetine
geri dönmek istiyor.
* Son olarak, burjuvazi ise 9 Kasım öncesi döneme,
kılıcın o aleni diktatörlüğüne geri dönmek istiyor.
Tüm bu seçenekler ve ilgili kişilerin ortaya koyduğu
tüm çabalar boş, çünkü bu çabalar, miadını doldurmuş, artık geride kalmış
tarihsel aşamaları temel alıyorlar. Devrim yolu, gerisin geri 9 Kasım’a
döndürülemez, çevrilemez, hatta 9 Kasım’dan önceki o muhteşem döneme bile geri
dönülemez. Ayrıca açmaza sürüklendiği koşullarda Ebert’in saltanatının altındaki
toprağın kaymaması imkânsız.
Geçen haftaki kriz, kendisine karşı olan unsurlar attığı
her adımı takip ediyor olsa da, devrimin içteki gücüyle ve mantıksal
gelişimiyle proletaryayı iktidarı fethetmeye itmesi, sosyalizmin gerçekleşme
imkânı bulması sebebiyle belirli bir politik öneme ve tarihsel içeriğe
sahiptir. Devrime karşı olan bu unsurlar, kaba güçle belirli bir süre üstünlük
sağlasa bile, gelişme sürecinin akışını durduracak, devrimin zafer yürüyüşüne mani
olacak güçten yoksundurlar.
Bu gerçeğin en yalın yansıması, bu haftanın
yıkıntıları üzerinde hiçbir seçeneğin yaşama şansının bulunmuyor oluşudur. Yarın
ya da ertesi gün kriz ne tür bir sonuç üretirse üretsin, ona ne tür bir çözüm
bulunursa bulunsun, atılacak tüm adımlar geçici ve boş olacaktır. Bırakalım makineli
tüfeklerin o çıplak gücü veya USPD’nin kitleleri aldatmayı öngören planı galebe
çalsın, en kısa sürede devrimin o ilkel gücü, yani ekonomik mücadeleler, tüm bu
oyunlara bir son verecektir.
Devrim, emekle sermaye arasındaki genel hesaplaşma
denilen temel meseleyi tekrar tekrar ön plana çıkartacak. Bu hesaplaşma, iki
can düşmanı arasında dünya tarihi boyunca yaşanan çatışmayla ilgilidir ve bu
çatışma, ancak göğüs göğse yaşanan, bu iki düşmanın birbirlerinin gözlerinin
içine baktığı uzun bir iktidar mücadelesi dâhilinde çözüme kavuşturulabilir.
Devrim, yorulmak nedir bilmeden, günbegün yürüttüğü
çalışmaya yeniden başladığı vakit, son dönemin tanık olduğu yıkıntılar ve ceset
yığınları, az çok ortadan kalkmış olacak. “Spartakistler”, geçmişte
belirledikleri ve zihinlerine mıh gibi çaktıkları gayeleri doğrultusunda yollarını
yürümeye devam edecekler. Biliyoruz, her hafta toprağa verdiğimiz yoldaşlarımızın
sayısı artıyor, ama bir yandan da destekçilerimizin sayısı da yüz kat artıyor.
Savaş koşullarında yürürlükte olan sıkıyönetimde yoldaşlarımız zindanları ve
hapishaneleri doldurdu. Ebert ve Scheidemann’ın “sosyalist” hükümetlerinde ise
Friedrichshain Mezarlığı’ndaki çukurları dolduruyorlar. Buna karşılık, proletarya,
büyük kitleler hâlinde, kararlılıkla sürdürülen devrimci mücadelenin bayrağı
altında toplanıyor. Bugün “birlik” palavrasının ve demagojik gevezeliklerin
iğvasına kapılan, bunlara esir olan insan sayısı artık çok az. Bu da demek
oluyor ki yakın dönemde yaşanmış hayal kırıklıkları ve gözlerdeki perdenin
kalkmasına neden olan gelişmelerin ardından yarın proleter kitleler, taviz
nedir bilmeyen, yalpalamayan, yüzleşeceği düşmanların ve tehlikelerin sayısına
takılmayan, sağa sola bakmadan tarihin çizdiği yolu zafere dek yürüyen partiye
daha sıkı ve daha büyü bir inançla sarılacaklar.
Rosa Luxemburg
13 Ocak 1919
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder