Kaldıraç
Gezi
sonrası süreçte Ankara’da düzenlenen bir 2 Temmuz mitingine, Kaldıraç,
kendisine bağlı dernekle birlikte, beş bini bulan bir kitleyle katıldı. Ertesi
sene, bu sayıdan aldığı güçle, başka örgütleri de yanına alarak, kendi belirlediği bir toplanma
yerine çağrıda bulundu. Ama CHP, kitlesini başka bir yere götüreceğini, bu
mitinge katılmayacağını söyledi. Halkevleri de yan çizerek, yeni belirlenen yere gitti. Bir yıl önce beş bin kişilik kitleyle eylem
alanına gelen Kaldıraç’ın kortejinde, o mitingde sadece on beş kişi vardı.
Miting, diğer örgütlerle yan yana durup, anlamsız yere CHP’ye sitem ederek sona
erdi.
Bugün
de TİP-TKP, Sol Parti gibi yapıların CHP kitlesiyle şişirilmiş yelkenlerine
kimse aldanmasın. Anketlerde çıkan, "bir hayalimiz var" diye övünülen yüzde ikilik oy oranına kimse kanmasın. Yüzde
bir oy hesabı yapan TKP’nin bu türden hesapları başına çalınsın!
Çünkü
CHP, desteğini çektiğinde o yelkenler bir bir inecektir. Emlâk bürosu ve
burjuva kültürü ofisi olarak açılan semtevleri, tek tek kapanacaktır. Sonra halka
küfür merasimleri düzenlenecek, küçük burjuva duygular tatmin edilecek,
kadehler yuvarlanacaktır. Bu sosyalist örgütlerin, halkın, işçi sınıfının ve yoksulun sorumluluğunu alma istidadı, derdi ve niyeti yoktur.
CHP’nin
sosyalist hareketle ilişkisinin karşı-devrimci bir nitelik arz ettiği gerçeğini
gizlemeye çalışan küçük burjuva şefler, kitleleri boş hayallerle kandırmak için uğraşıyorlar.
CHP, Luxemburg’un katledilmeden önce yazdığı yazıda bahsini ettiği “sahte
sosyalizm bayrağını sallayıp proleter kitleleri sıkı bir kontrol altında tutan”
ve “manevi etkileri aracılığıyla devrimi ve sosyalizmi boğan” güçlerin devamcısıdır.[1]
CHP’den asla hayır gelmeyeceğini idrak edememiş bir sosyalist, gerekli devrimci
eşiği aşamamış, düzen içerisinde nemalanmayı tercih etmiş demektir.
Halk
Nedir?
Mahir
Çayan, bu soruya şu cevabı veriyor:
“Halk, soyut bir kavram
değil. Halk, ülkenin içinde bulunduğu devrim aşamasında çıkarları devrimde olan
sınıf ve tabakalardır.”[2]
Peki
CHP nedir?
O,
tam da bahsi edilen devrime karşı örgütlenmiş, o halkı düzen adına terbiye ve disipline etmek için uğraşan bir yapıdır. Bugün CHP şahsında cumhuriyetin
ve halkın anlamının değiştirilmesi de devrim olasılığı ile alakalıdır. Mevcutta
süren kayıkçı kavgasında, devrime ve devrimci mücadeleye değmiş tüm içerik ve
biçim, tasfiye edilmektedir. CHP, devrimci olanı tasfiye etmeden yaşayamaz. O,
sermayenin ve devletin yıllar içerisinde geliştirdiği bir panzehirdir. Bu gerçek
idrak edilmeden yapılan her türden CHP analizi, boştur.
“AKP
mülkün, metanın iktidarı, Fethullah paranın demokrasisi peşindedir. AKP
devletin şirket gibi, Fethullah, şirketin devlet gibi yönetilmesidir.”[3] Fethullah’a örgütlenen
CHP’nin koltuk altına giren sosyalist hareket, nereye örgütlendiğinin gayet net
bilincindedir.
Bu koşullarda, artık herkes CHP’lidir. Dolayısıyla, “devrim”, “aşama”, “sınıf ve tabakalar” gibi kavramlar, bireyin çıkarları adına silinip gitmiştir. Marx, Engels, Lenin gibi yükler atılmıştır. Bu, CHP ile kurulan ilişkinin emridir.
Küçük
burjuva siyaset, herkesi kendisine mecbur etme çabası üzerine kuruludur. Bu anlamda,
CHP’nin şefleri, karşı-devrimci bir yapı olduklarının bilincindedirler. Sosyalist örgütlerdeki
şefler, “sahte sosyalizm bayrağı”nı sallama ve “kitleleri kontrol altında tutma”
misyonu uyarınca varlıklarına izin verildiklerini bilmektedirler. Tayyip diye
salınan korku, bu gerçeklerin üzerindeki sis tabakasıdır.
Bu
açıdan, “Temel vaadi, parlamenter demokrasiye dönüş olan, son aylarda Globexit ve
neoliberal birikim rejimine bağlılığını, dindar muhafazakarların ‘kazanımlarına’
dokunmayacağını ilan eden, halkın derin yoksullaşmaya ve
burjuva kliklere servet transferlerine karşı öfkesini kontrol edip, seçim
sandığına yönlendiren”[4] CHP’yi eleştiriyormuş gibi yapıp, tek siyaseti CHP
adayına oy toplamak olan solcuların yalan söyledikleri görülmelidir. Bu imaj
çalışmasının ardındaki gerçek, sorgulanmalıdır. HDP ve CHP'ye birlikte işmar ederek, hangisinden daha fazla milletvekili kopartırım hesabı yapanlardan halka ve işçi sınıfına zerre hayır gelmez.
Aynı yalanı, “TİP, HDP ile CHP arasındaki boşluğa yerleşen bir partidir”[5] diyenler de söylemektedir. Onların da CHP adayına oy toplamak dışında bir siyasetleri yoktur. Sallanan sahte sosyalizm bayrakları ve kitleleri kontrol eden dizginler, mücadelenin konusudur.
Kapitalizmin pompaladığı veganizmin
sınıfsallığını görmeyenler, yoksulun üç gram etine sütüne göz koyanlar, sınıfın kardeşi değil, düşmanıdırlar. Ayrıca, Kürt ve Müslüman
düşmanlığını sosyalist siyaset diye yutturanların halk düşmanı oldukları
görülmelidir. Bunların da ölçüsü, birey-yurttaş-seçmendir, “sınıf ve tabakalar” değil.
Fetih
Rousseau’dan
beri toplum sözleşmesi, iki eşit unsur arası mübadeleyi esas alıyor.[6] Toplum,
demokrasicilerin de cumhuriyetçilerin de ana kutsal kurgusudur ve sadece
bireyler toplamından ibarettir. Bireyi dışı ve ötesi, haramdır.
Kitleleri
kendisine mecbur etme derdinde olan küçük burjuva solun bir kısmı devletle,
diğer bir kısmı da sermayeyle eşitlik ilişkisi kurarak kitleleri kandırma derdindedir. Bir taraf, devletin koltuğu altına sığınıp sermayeye; bir diğer tarafsa sermayenin koltuğu
altına sığınıp devlete saldırıyormuş gibi yapıyor. Bireyler, bu yalandan
saldırı dâhilinde kurulan eşitlik masası üzerinden ikna ediliyorlar. Her
iki anlayış da halka, işçi sınıfına ve ezilene karşıdır. Olmak zorundadır.
Bu
düşmanlık, bugün CHP gibi önemli bir sığınağa kavuşmuştur. Çünkü CHP, son grup
toplantısındaki “Freud sürçmesi” dâhilinde, “ülkelerini sevdiğini” söyleyen
Kılıçdaroğlu’dur. Bu ülkeler, bir bir ziyaret edilmiştir. O, bu ülkelerce
yeniden inşa edilmiştir. Ziyaret edilen ülkeler, CHP’ye yeni bir içerik ve
biçim armağan etmişlerdir. Bu, Türkiye’nin ekonomik, politik ve askeri varlığı
ile ilişkilidir. Doğu’nun fethi için AKP; Batı’nın fethi için CHP şarttır. Sosyalist hareket, küçük burjuvazi üzerinden fethedilmiştir.
Yenilenme
10
Ocak 2023 günü meclisteki grup toplantısında okunan bildiri, Fethullahçılara
aittir.[7] Fethullahçılar, on yıl önce MHP’yi merkeze çekmekten
bahsediyorlardı, şimdi sıra CHP’dedir. Kılıçdaroğlu’nu CHP’li zannetmek,
ahmaklıktır.
Neticede
Fethullah, devletin küçük burjuvaziyi örgütleme yöntemidir. O küçük burjuvazi,
halka, sınıfa, ezilene düşmanlık etme imkânını ararken, CHP’yi bulmuştur.
Bugün
AKP’nin ilk dönemindeki hâline dönüştürülen CHP, solcuları da örgütlemiştir. O
dönemde de AKP, aynı solun desteğini almıştır. Misal, ESP gibi yapılar,
Tarafçılık üzerinden, AKP’ye bağlanmışlardır. Bu tür örgütlerin şefleri,
kadrolarını Taraf okumaya, Taraf’ta yazmaya teşvik etmişlerdir.
Bugünse CHP, “zorlandık ama dönüştük” diyerek o günlere atıfta bulunmaktadır:
“İnanın, hiç kolay olmadı.
Ama önemli olan, zoru başarmaktı ve biz zoru başardık. Şimdi CHP, gerçek anlamda
halkın partisidir. Statükoyu bıraktık, değişimden yana olduk, özgürlüğü
savunduk. […] Dün eleştirdiği her şeye şimdi bizzat kendisi dönüştü. Korkunç
bir tiran oldu. Militarizmin savunucusu oldu. Artık söylemleri statükocu
söylemlerin ötesine gitmiyor. Korkunç yapılarla hizalandı. Değişimin önüne
büyük bir engel olarak çıktı. Öyle bir sistem kurdu ki dün beni siyasal olarak
eleştirirken kendisini askerlere alkışlatır oldu. Askerlerin kendisini
alkışlaması, şahsen hiç umurumda değil. Ama devlet açısından büyük bir
çürümüşlüğün göstergesidir. […] Siyaset, askerin işi değildir. […] Biz değiştik,
biz halkın partisiyiz. Biz, hangi yanlışları terk ettiysek, artık Saray tam
odur. Statükocu, antireformcu, anti-özgürlükçü Kenan Evren kafasına geldiler
bunların tamamı.”
Kılıçdaroğlu’nun kekeleyerek, dili sürçerek okuduğu bu metin, sosyalist hareketin geleceğine dair de çok şey söylemektedir. Devlete sırtını yaslayıp sermayeyle eşitlenerek, onunla boy ölçüşenlerin, ona horozlananların karşısında, sermayeye sırtını yaslayıp devletle eşitlenerek, onunla boy ölçüşenler, ona horozlananlar durmaktadır.
Sosyalist hareket, devletle ve
sermayeyle mücadeleden kaçıp CHP’ye, rant ve çıkar ilişkilerine teslim
olmuştur. Odalar, dernekler, sendikalar ve AB fonları üzerinden sosyalist
hareket, düzenin oyuncağı hâline gelmiştir. O, liberalizmin ardındaki faşizme de, faşizmin ardındaki liberalizme de kördür.
Seçmen
Solun
bir kesimi, devleti tarihi böldüğü, bir kesimi de sermayeyi toplumu böldüğü
için eleştiriyor.[8] Ama her ikisi de ölçü olarak Çayan’ın “sınıf ve tabakalar”ını
değil, soyut burjuva birey kurgusunu alıyor. O birey kurgusu, burjuvazinin
ve devletinin ihtiyaçları uyarınca “seçmen olmaya” hapsediliyor. İradesi ve
aklı, seçmenliğin sınırlarına tabi kılınıyor. Bir vakitler, işçinin, yoksulun
eline silâh vermek zorunda kalan egemenler, onlardaki iradeyi ve aklı
törpülemek zorunda kalıyorlar. Sandık, bu işi görüyor.
Bugün
solun tamamı için mutlak özne ve mutlak irade, seçmendir. Sınıf ve tabakalarla
düşünmek, haramdır. “İşçi sınıfına elveda” diyen akıl, bugün “küçük burjuva da
işçileşti” diyen akıl birdir. Bu türden laflarla küçük burjuva siyasetlerine kılıf örmeye çalışmalarının[9] sebebini
bu seçimci siyasetlerinde aramak gerekmektedir. Liberal kurgu dâhilinde, bu solcuların
kafasında, seçim yapamayan, tercihte bulunamayan, özgür olamayan kişi, insan
değildir.
Seçmen,
neticede oyu çobanın oyuyla bir olmayandır. Sol, çocuğuna ecnebi memleketlerde doğru
telaffuz edilebilecek isimler koyan, onun yurtdışında, Kılıçdaroğlu’nun
“ülkeler”inde rahat etmesini isteyen küçük burjuvaların safındadır. İsmi Zeynep
olan kızını market kasasına, Mehmet olan oğlunu fabrikaya yollamaya mecbur
olana ise düşmandır. Yoga yapan, pandemide kitap listeleri yayınlayan, yoksula
mikrop yayıyor diye öfkelenen, Avrupa tatili planları yapan, 1 Mayıs'ı balkonda kutlayan çevreye dosttur.
Yerimdar
Bir
ara Şevket Yerimdar diye bir dizi vardı. Bugün bu dizinin neticesi
ve sebebi, İyi Parti’dir. Onun için çekilmiştir. Türkiye’nin ekonomik ve
politik yönelimleri uyarınca MHP çizgisi, yeni döneme uyarlanmıştır. Liberal âlemde
sınırlar kalkmıştır. Bu tür diziler, geçmişte sosyalist hareket için de
çekilmiştir. Hepsi, aynı operasyonun parçasıdır.
Kılıçdaroğlu’nun “değiştik” dediği açıklama, esasen HDP ile ilgilidir. HDP’siz HDP, seçim için şarttır. Boşa düşürüldüğünü gören HDP, oy hesabı yapmayı siyaset zannettiği için, aday çıkartacağını söylemiş, nasılsa emekçi olduğunu söyleme ihtiyacı duymuştur. Bu açıdan, dostlar alışverişte görsüncü, zevahiri kurtaralımcı bir adım olarak bağımsız aday yapılan Çetin Eren, HDP'nin hiçbir vakit düzen güçlerinden bağımsız bir siyasi iddiası olmadığını görmemekte, HDP'de söz sahibi olma çabasını komünist siyaset diye yutturmaya çalışmaktadır.[10] Komünist hayata, seçmen, birey ve yurttaş ölçüsüyle bakamaz.
Sol, seçmen-birey-yurttaş ölçüsü dışında duran her şey törpülenmeli, tasfiye edilmeli diye düşünmektir. Asıl tasfiyeci olan, bu düşüncenin kendisidir.
Kılıçdaroğlu, o konuşmasıyla, ördek avlamak derdindedir.
Aynı ördek avını, Sinan Ateş’i sahiplenen HKP de yürütmektedir. Bu sahiplenmeyle
ülkücülerden birkaç oy almanın derdinde olan, ama CHP’nin avukatlık bürosu
olmaktan başka bir vasfı olmayan HKP, işçi emekçileri CHP siyasetine bağlamakla
meşguldür. Tek siyaseti seçim olan, sandıktan bir iki oy fazla çıkartmak için
türlü ideolojik taklalar atan pratik, sert bir dille eleştirilmelidir. Bu pratiğin neleri katlettiği, görülmelidir.
“Yurttaş
olarak kamuya dâhil olduğunu”[11] söyleyen, Kaypakkaya’yı kendisiyle birlikte
düzene bağlamaya çalışan bir yazar olarak Metin Kayaoğlu’nun bugün “devrim değil, CHP’dir
güncel olan”[12] olarak özetlenebilecek bir yazı yazmış olması, solun bu
gerçekliğinde gayet olağandır. Yurttaş, seçmen ve birey olma bilincine sahip küçük
burjuvalar, ölçü ve ölçeği aşan her türden sosyalist ve proleter yönelimi
tasfiye etmekle yükümlü olduklarını gayet iyi bilmektedirler. Bu kesimlerin
ölçüsü, “çıkarları devrimde olan sınıf ve tabakalar” değil,
yurttaş-seçmen-bireydir. Krizi, açlığı, yoksulluğu, "aha bu sefer oyları düştü" tespiti üzerinden ele almalarının sebebi buradadır. Bu yüzden anketlerle AKP’yi yıkıyorlar, anketlerle
oyalanıyorlar, anketlerle kendilerini ve halkı kandırıyorlar. Bu
sosyalist hareket, AKP ve CHP merkezine başkanın koltuğu altında yön veren anket firmalarının
uzantısıdır. O firmalarsa geçmişte ABD’de Sovyetler ve sosyalizm karşıtı
faaliyetler için kurulmuşlardır. Halkla ilişkiler, sosyoloji gibi disiplinlerin
ardında antikomünizm vardır.
Bugün
herkes, “CHP’nin güncelliği” anlayışına teslim olmuştur. AKP’nin ilk dönemine
öykünen bir CHP’yle engin denizlere yelken açılmıştır. Fethullah’ın tuttuğu
ritimle dans edenler, hâllerinden memnundurlar. Tek rahatsızlıkları, CHP'nin oy toplamak için sağa dümen kırmış olmasıdır, bu konu da sızlanmayla ve sitemle geçiştirilmektedir. Bu küçük burjuva gevezelikler karşısında bize düşen, kulağa kar suyu
kaçırmak, ayakkabıların içini taşla doldurmaktır.
Eren Balkır
13
Ocak 2023
Dipnotlar:
[1] Rosa Luxemburg, “House of Cards”, 13 Ocak 1919, MIA.
[2]
Mahir Çayan, Bütün Yazılar, Boran Yay., s. 34.
[3]
Eren Balkır, “Parti Devlet vs. Cemaat Demokrasisi”, 21 Aralık 2013, İştiraki.
[4]
Ali Ekber Doğan, “TİP’in Yükselişi ve Sosyalist Strateji”, 12 Ocak 2023, İleri. Bu TİP denilen örgütün her yerde reklamı yapılıyor. Ergenekon'un avukatı, vekil olarak ona armağan ediliyor, bugün gene bir Ergenekoncu'nun oğlu, örgütün reklamını yapıyor ve kimse, bu durum karşısında huylanmıyor, rahatsız olmuyor. Yirmi vekil pazarlığı iddiaları da kimseyi rahatsız etmiyor. Kürde yönelik tasfiye operasyonunun çokboyutlu olduğu, görülmüyor.
[5]
Zülal Kalkandelen, “Sosyalist Soldaki Bölünmüşlük”, 11 Ocak 2023, Cumhuriyet.
[6]
Bruno Bosteels, “Introduction: This People Which Is Not One”, Alain Badiou,
Pierre Bourdieu vd., What is a People? içinde, Columbia University
Press, 2016, s. 6.
[7]
Kemal Kılıçdaroğlu’nun 10 Ocak 2023 tarihli CHP grup toplantısı konuşması, Youtube. Konuşmada düşman olarak gösterilen
İşçi Partisi “sopa”, Kılıçdaroğlu CHP’si “havuç”tur. İkisi de aynı egemen
güçlere aittir.
[8]
Eren Balkır, “HDP-TKP Notları”, 9 Mart 2019, İştiraki.
[9]
Arif Koşar, “Beyaz Yakalılar ve Orta Sınıflar”, 19 Ocak 2023, TE.
[10] Çetin Eren, 12 Ocak 2023, Twitter.
[11] Metin Kayaoğlu, “Savunmamdır”, 15 Kasım 2021, TP. İşin ilginci, bu zat, kendi arkadaşına “TKP,
ortalama uygar yurttaşa kendisiyle aynı gemide olduğunu duyurmuş oldu”
cümlesini yazdırabilmektedir. [Ali Pınarbaşı, “TKP’nin Şiddetsizlik İlkesi”, 15
Kasım 2022, TP.] Oysa bu yazarın şefi, kamuya dâhildir,
yurttaştır ve aynı gemidedir. Yalandan şiddet goygoyu yapması, onu farklı kılmamaktadır.
[12]
Metin Kayaoğlu, “Devrimcinin Bayramıdır ‘Devrimin Güncelliği’”, 8 Ocak 2023, TP.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder