Pages

25 Ocak 2023

Konuşma


Hintli komünist Manabendra Nath Roy’un [21 Mart 1887-25 Ocak 1954] Komintern’in Üçüncü Kongresi’nde, Dünya İktisadi Krizi ve Komintern’in Yeni Görevleri başlıklı bölümde yaptığı konuşma:


Yoldaşlar, dünya ekonomisini ve kapitalist üretim sisteminin bugün maruz kaldığı krizi tartışırken, kendimizi sadece Avrupa ve ABD ile sınırlayamayız. Bu ülkelerin sınırlarına tabi olmamalıyız, zira her ne kadar bahsi geçen ülkeleri mesken tutup onları merkez kabul ediyor olsa da kapitalizm, dünyanın birçok farklı bölgesine yayılıyor, ayrıca o, Avrupa dışı ülkelerin önemli bir bölümünü nüfuzu altına almış durumda.

Emperyalist ve sömürgeci yayılma konusunda duyulan bu yoğun dürtü, tüm halkları uzun zamandır hâkimiyeti altında tutuyor ve epeydir önemli bir rol oynuyor, zira bu dürtü sayesinde kapitalist düzen, hayatta kalmak için verdiği mücadeleleri dâhilinde kıymetli bir yardıma kavuşuyor.

Bugün kapitalizmin oldukça tehlikeli bir krizin içine sürüklendiğine hiç şüphe yok. Ama kapitalizmin mevcut konumunu ve mevziini hiç direnmeden teslim edeceğine inanmak, tümüyle yanlış olacaktır. Kapitalistler, bu güçlükler karşısında bir çıkış yolu bulmak ve yaşanan bu krizden kurtulmak için ellerinden gelen tüm çabayı ortaya koyuyorlar. Dünya proletaryasının bu krizi dünya devrimini gerçekleştirip kapitalist sistemi yok etmek amacıyla kullanması, tabii ki mümkün. Ama öte yandan, kapitalistlerin çıkış yolu bulmak için çabaladıklarını, kapitalist sistem eski istikrarlı günlerine geri dönsün diye ellerinden gelen her şeyi yapacaklarını bilmek gerekiyor.

Dünya savaşı, kapitalizmin iki merkezini, Britanya ve ABD’yi mahvetti. Bugün dünya, iki devlet arasında bölüşülmüş durumda. ABD, Yeni Dünya’nın tamamını ilhak ederken, tüm Asya ve Afrika kıtası İngilizlerin nüfuzu altında kaldı. Geri kalan Avrupalı güçlerse bu iki emperyalist devletten birine ekonomik açıdan bağımlı ülkeler derekesine düştüler.

Bu nedenle bugün bizim, kapitalizm içerisinde hâkim konuma gelmeleri sebebiyle, bu iki büyük devletin kendi kapitalist yapılarını somuta taşımak zorunda kalacağını görmemiz gerekiyor. Almanya’nın ve Alman sanayiinin paramparça olması, İngiliz sanayiini de ABD’nin sanayiini de epey etkiledi. Savaştan önce Almanya, Britanya’ya, ABD’ye ve diğer ülkelere muazzam miktarda sınai ürün temin ediyordu. Savaşın ardından bu pazarlar, ABD, Britanya ve Japonya’nın eline geçti, böylelikle bu ülkeler, Almanya’daki ekonomik çöküş sonucu yaşanan zararların önemli bir kısmını telafi etme imkânı buldular.

Büyük kapitalist devletler, Versay Anlaşması’nın akıl dışı olduğu gerçeğini adım adım kabul ediyorlar. Artık bu devletler, söz konusu anlaşmanın dayattığı şartların sadece Almanya’yı yok etmekle kalmadığını, kendilerini de çöküşe sürüklediğini gördüler. Bugün dargörüşlülük neticesinde içine düştükleri bu karışıklıktan kurtulmak için uğraşıyorlar. Bunun için Almanya’nın sanayiini diriltmek ve istikrara kavuşturmak için her türden çabayı ortaya koyuyorlar.

Britanya, sadece kendi kaynaklarına bağımlı olsaydı, Almanya’nın diriltilmesi amacını güden programı yürürlüğe koymazdı. Britanya’nın mevcutta sahip olduğu ekonomik ve sınai yapı, ülkenin geniş sömürge topraklarından gelen o muazzam büyüklükteki kaynaklar olmadan Almanya’yı desteklemesine veya diriltmesine izin verecek düzeyde değil. Britanya, bugün gücünü sadece ekonomik yapısından değil, elindeki geniş sömürge topraklarından ve başka ülkelerdeki mülklerinden alıyor.

Netice itibarıyla bugün beynelmilel kapitalizmi diriltme amacı üzerinden gündeme gelen sömürgeci ve emperyalist yayılma dürtüsü, dünya kapitalizminin hareketinin ayrılmaz parçası.

Savaşa dek uzanan dönemde büyük sömürge ülkelerde İngilizlerin uyguladığı politika, tarımsal yapıyı değiştirmemeyi öngörüyordu, çünkü böylelikle İngilizler, sınai ürünlerini kabul edecek pazarlar meydana getirebiliyor, bir yandan da önemli bir hammadde kaynağını elinin altında bulunduruyordu.

Gelgelelim, İngilizler bu politikadan vazgeçtiler, çünkü Çin ve Hindistan gibi büyük ülkelerdeki sınai gelişme, Britanya’nın ürettiği sınai ürünler için büyük pazarların açılmasını sağladı. Bugün Britanya’daki sanayi sistemini belirleyen aşırı üretim pratiği, en azından şimdilik, ülke ekonomisini harap eden bir zafiyet olarak görülemez.

Sömürge ülkeler, gelişmekte olan sanayilere sahipler. Bunun neticesinde bu ülkelerde nüfusun belirli bir kısmının yaşam koşulları iyileşiyor. Tüm sanayileşmiş ülkelerde ücretler ne kadar düşük olursa olsun, buralardaki yaşam koşulları diğer ülkelerdekinden daha iyi durumda. Bugün dünya pazarına giriş yapan ülkelerin sanayisi gelişiyor, bir yandan da bu ülkelerin halkının alım gücü de artıyor.

Sanayideki kriz, büyük ölçüde, sermayenin önemli bir kısmından faydalanılamamasını beraberinde getiren aşırı üretim üzerinden elde edilen artığın bir sonucudur. Eğer kapitalistler, bu sermayeyi kendilerine yararlı olacak şekilde yatırıma dönüştüremezlerse, kötü sonuçlarla karşılaşacaklar, çünkü sermaye, o vakit başka sanayileşmiş ülkelere yatırılacak. Sermaye, merkez ülkeden diğerlerine akıyor, böylece o ülkelerin gelişiminde pay sahibi oluyor. Bu amaç doğrultusunda büyük askeri güçler devreye sokuluyor, aynı askeri gücü hükümetler, işçi hareketini korkutmak için kullanıyor. Elde edilen büyük kârlarla işçi liderleri satın alınıyor, onlara rüşvet veriliyor, yüksek işsizlik yardımları, emeklilik maaşları ödeyerek, işsiz kitleler içinde uykuda olan kudretli devrimci güçler pasifize ediliyor.

Dolayısıyla, ben burada beynelmilel kapitalizmin istikrara kavuşturulmasında sömürgelerin oynadığı önemli rolün tezlere eklenmesini öneriyorum. Bu maddede, Komünist Enternasyonal’in görevinin emperyalistlerin elindeki birer mülk olarak sömürgelerin kapitalist sistem tarafından, eski gücüne kavuşmak için başvurulan kaynaklar olduğu hususu net bir biçimde izah edilmeli.

Manabendra Nath Roy
21 Haziran 1921
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder