Hintli
komünist Manabendra Nath Roy’un [21 Mart 1887-25 Ocak 1954] Komintern’in Üçüncü
Kongresi’nde, Dünya İktisadi Krizi ve Komintern’in Yeni Görevleri başlıklı
bölümde yaptığı konuşma:
Yoldaşlar,
dünya ekonomisini ve kapitalist üretim sisteminin bugün maruz kaldığı krizi
tartışırken, kendimizi sadece Avrupa ve ABD ile sınırlayamayız. Bu ülkelerin sınırlarına
tabi olmamalıyız, zira her ne kadar bahsi geçen ülkeleri mesken tutup onları
merkez kabul ediyor olsa da kapitalizm, dünyanın birçok farklı bölgesine yayılıyor,
ayrıca o, Avrupa dışı ülkelerin önemli bir bölümünü nüfuzu altına almış
durumda.
Emperyalist
ve sömürgeci yayılma konusunda duyulan bu yoğun dürtü, tüm halkları uzun
zamandır hâkimiyeti altında tutuyor ve epeydir önemli bir rol oynuyor, zira bu dürtü
sayesinde kapitalist düzen, hayatta kalmak için verdiği mücadeleleri dâhilinde
kıymetli bir yardıma kavuşuyor.
Bugün
kapitalizmin oldukça tehlikeli bir krizin içine sürüklendiğine hiç şüphe yok. Ama
kapitalizmin mevcut konumunu ve mevziini hiç direnmeden teslim edeceğine inanmak,
tümüyle yanlış olacaktır. Kapitalistler, bu güçlükler karşısında bir çıkış yolu
bulmak ve yaşanan bu krizden kurtulmak için ellerinden gelen tüm çabayı ortaya
koyuyorlar. Dünya proletaryasının bu krizi dünya devrimini gerçekleştirip
kapitalist sistemi yok etmek amacıyla kullanması, tabii ki mümkün. Ama öte
yandan, kapitalistlerin çıkış yolu bulmak için çabaladıklarını, kapitalist
sistem eski istikrarlı günlerine geri dönsün diye ellerinden gelen her şeyi
yapacaklarını bilmek gerekiyor.
Dünya
savaşı, kapitalizmin iki merkezini, Britanya ve ABD’yi mahvetti. Bugün dünya, iki
devlet arasında bölüşülmüş durumda. ABD, Yeni Dünya’nın tamamını ilhak ederken,
tüm Asya ve Afrika kıtası İngilizlerin nüfuzu altında kaldı. Geri kalan
Avrupalı güçlerse bu iki emperyalist devletten birine ekonomik açıdan bağımlı
ülkeler derekesine düştüler.
Bu
nedenle bugün bizim, kapitalizm içerisinde hâkim konuma gelmeleri sebebiyle, bu
iki büyük devletin kendi kapitalist yapılarını somuta taşımak zorunda
kalacağını görmemiz gerekiyor. Almanya’nın ve Alman sanayiinin paramparça
olması, İngiliz sanayiini de ABD’nin sanayiini de epey etkiledi. Savaştan önce
Almanya, Britanya’ya, ABD’ye ve diğer ülkelere muazzam miktarda sınai ürün
temin ediyordu. Savaşın ardından bu pazarlar, ABD, Britanya ve Japonya’nın
eline geçti, böylelikle bu ülkeler, Almanya’daki ekonomik çöküş sonucu yaşanan zararların
önemli bir kısmını telafi etme imkânı buldular.
Büyük
kapitalist devletler, Versay Anlaşması’nın akıl dışı olduğu gerçeğini adım adım
kabul ediyorlar. Artık bu devletler, söz konusu anlaşmanın dayattığı şartların sadece
Almanya’yı yok etmekle kalmadığını, kendilerini de çöküşe sürüklediğini gördüler.
Bugün dargörüşlülük neticesinde içine düştükleri bu karışıklıktan kurtulmak
için uğraşıyorlar. Bunun için Almanya’nın sanayiini diriltmek ve istikrara
kavuşturmak için her türden çabayı ortaya koyuyorlar.
Britanya,
sadece kendi kaynaklarına bağımlı olsaydı, Almanya’nın diriltilmesi amacını güden
programı yürürlüğe koymazdı. Britanya’nın mevcutta sahip olduğu ekonomik ve
sınai yapı, ülkenin geniş sömürge topraklarından gelen o muazzam büyüklükteki
kaynaklar olmadan Almanya’yı desteklemesine veya diriltmesine izin verecek
düzeyde değil. Britanya, bugün gücünü sadece ekonomik yapısından değil,
elindeki geniş sömürge topraklarından ve başka ülkelerdeki mülklerinden alıyor.
Netice
itibarıyla bugün beynelmilel kapitalizmi diriltme amacı üzerinden gündeme gelen
sömürgeci ve emperyalist yayılma dürtüsü, dünya kapitalizminin hareketinin
ayrılmaz parçası.
Savaşa
dek uzanan dönemde büyük sömürge ülkelerde İngilizlerin uyguladığı politika,
tarımsal yapıyı değiştirmemeyi öngörüyordu, çünkü böylelikle İngilizler, sınai
ürünlerini kabul edecek pazarlar meydana getirebiliyor, bir yandan da önemli
bir hammadde kaynağını elinin altında bulunduruyordu.
Gelgelelim,
İngilizler bu politikadan vazgeçtiler, çünkü Çin ve Hindistan gibi büyük
ülkelerdeki sınai gelişme, Britanya’nın ürettiği sınai ürünler için büyük
pazarların açılmasını sağladı. Bugün Britanya’daki sanayi sistemini belirleyen
aşırı üretim pratiği, en azından şimdilik, ülke ekonomisini harap eden bir
zafiyet olarak görülemez.
Sömürge
ülkeler, gelişmekte olan sanayilere sahipler. Bunun neticesinde bu ülkelerde
nüfusun belirli bir kısmının yaşam koşulları iyileşiyor. Tüm sanayileşmiş
ülkelerde ücretler ne kadar düşük olursa olsun, buralardaki yaşam koşulları diğer
ülkelerdekinden daha iyi durumda. Bugün dünya pazarına giriş yapan ülkelerin sanayisi
gelişiyor, bir yandan da bu ülkelerin halkının alım gücü de artıyor.
Sanayideki
kriz, büyük ölçüde, sermayenin önemli bir kısmından faydalanılamamasını
beraberinde getiren aşırı üretim üzerinden elde edilen artığın bir sonucudur. Eğer
kapitalistler, bu sermayeyi kendilerine yararlı olacak şekilde yatırıma
dönüştüremezlerse, kötü sonuçlarla karşılaşacaklar, çünkü sermaye, o vakit
başka sanayileşmiş ülkelere yatırılacak. Sermaye, merkez ülkeden diğerlerine akıyor,
böylece o ülkelerin gelişiminde pay sahibi oluyor. Bu amaç doğrultusunda büyük
askeri güçler devreye sokuluyor, aynı askeri gücü hükümetler, işçi hareketini
korkutmak için kullanıyor. Elde edilen büyük kârlarla işçi liderleri satın
alınıyor, onlara rüşvet veriliyor, yüksek işsizlik yardımları, emeklilik
maaşları ödeyerek, işsiz kitleler içinde uykuda olan kudretli devrimci güçler
pasifize ediliyor.
Dolayısıyla,
ben burada beynelmilel kapitalizmin istikrara kavuşturulmasında sömürgelerin
oynadığı önemli rolün tezlere eklenmesini öneriyorum. Bu maddede, Komünist
Enternasyonal’in görevinin emperyalistlerin elindeki birer mülk olarak
sömürgelerin kapitalist sistem tarafından, eski gücüne kavuşmak için başvurulan
kaynaklar olduğu hususu net bir biçimde izah edilmeli.
Manabendra Nath Roy
21 Haziran 1921
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder