Cedric Robinson’ın Siyah Marksizmi:
Karşı-Devrimci Bir Proje İçin Üretilmiş Gerici Bir Çalışma
Bilgi
üretimi denilen sürecin politik ekonomisi, uluslararası düzlemde işliyor, zira
fikirler ve teorik tartışmalar, birçok yönden maddi gerçekliğin belirlenimi
altında.
Bazı
kavramlar geniş bir alana yayılırken, bazıları daha baştan göz ardı ediliyorlar.
Bazı radikal teorik kurgular, ABD üniversitelerinde yoğun bir destek görürken,
bazıları “radikal” olduğu söylenen teorik kılıflar üzerinden karikatürize
edilip şeytanlaştırılıyorlar.
Örneğin
Gabriel Rockhill’in eleştirel teoriyle ilgili son kaleme aldığı araştırmayı ele
alalım. Rockhill, orada “liberal bir kılıf içerisinde ipe sapa gelmez
eleştirileriyle Frankfurt Okulu’nun ürettiği teoriye katkı sunan eleştirel
teori alanının liderlerindeki ideoloji ve onların tabi oldukları maddi koşullar
sebebiyle ilgili teorinin Marksist temellerinin nasıl silindiğini” anlatıyor.
Rockhill’e göre bu teorisyenler, kapitalizmin ötesinde kurulacak dünyayı ve
demokrasiyi sadece imkânsız görmekle kalmayan, aynı zamanda bunları istemeyen
ideolojik uzlaşma zeminine potansiyel radikallerin çekilmesi gibi bir işleve
sahipler.[1] Rockhill çalışmasında, eleştirel teorisyenlerin gerçekte varolan
sosyalizmin yol açtığı tehdide karşı, “onu gölgede bırakacak, komünist olmayan,
uyumlu olan bir solun oluşturulmasına katkıda bulunmak suretiyle emperyalizme
hizmet ettiklerini” söylüyor.[2]
Teorideki
bu sınıf savaşı, birçok biçimde ve birçok farklı cephede sürüyor. Bu cephelerden
biri de maalesef ki uzun zamandır, yoğun bir mücadelenin neticesinde bizzat
Marksistler, Leninistler, Panafrikanistler, Siyah Milliyetçileri ve diğer
devrimciler eliyle üniversiteye sokulan Siyah Çalışmaları ve Radikal Siyahi Gelenek.
On
yıl içerisinde bu alan, devrimci köklerinden arındırıldı, bir tür kültüralizme
indirgendi. Söz konusu teori alanında Siyahilik, “radikalizm karşıtlığının
elindeki devletçi teknikler aracılığıyla, mülksüzleştirme sürecinin maddi,
politik ekonomik ve yapısal şartlarından kopartıldı, kültürel açıdan özgül ve
kendine kapalı bir olguya dönüştürüldü.”[3] Bu süreci Ford Vakfı’ndan gelen paralardan
tutun da STK’ların çalışmalarına, oradan sol içi ayrışmalara ve kariyerizme
varana dek birçok şey hızlandırdı.
Siyah
Çalışmaları alanındaki sağ sapmanın filizlendiği toprağın en önemli gübresi,
dün olduğu gibi bugün de Cedric Robinson’ın Black Marxism: The Making of The
Black Radical Tradition [“Siyahi Marksizm: Siyahi Radikal Geleneğin Oluşumu”]
isimli çalışma.
Siyah
Çalışmaları’nın Ardındaki Güçler
Siyah
Çalışmaları’nı meydana getiren güçler, esasen ezilen sınıfların zalimlerin ayaklarına
taktıkları prangaları söküp attıkları ve dünyaya yeniden biçim verdikleri 1945’ten
başlayıp seksenlerin başına dek uzanan dönemde tüm dünya genelinde tanık
olunmuş olan devrimci mücadelenin somut karşılıkları idi. Büyük kayıplar yaşamış
olmasına rağmen Sovyetler Birliği, İkinci Dünya Savaşı’ndan ikinci büyük dünya
gücü olarak çıktı, Avrupa, Afrika ve Asya’da halkların kurtuluşuna katkıda
bulunan ülke olarak önemli bir konuma sahip oldu. Avrupalı emperyalistlerin
yenilmesi ve Sovyetler’den gelen yardımla birlikte dünya genelinde ulusal
kurtuluş mücadeleleri ve devrimler, bir dalga misali her yanı sardı. Kore,
Vietnam, Küba, Nikaragua, Angola, Mozambik, Irak, Suriye, Endonezya ve Afganistan’da
önemli devrimci değişimler yaşandı. Tüm bu mücadelelerin arkasında ekonomik,
politik ve askeri yardımlarıyla Sovyetler Birliği vardı.
Ama
seksenlerin sonundan itibaren dünya, bir karşı-devrim sürecinin içine girdi. Küresel
kapitalizm ve beyaz üstünlükçülüğü, ezilen sınıflara tüm güçleriyle saldırmaya
başladı. Bu saldırının hedefinde sosyalist, milliyetçi veya ABD’nin emirlerine
boyun eğmek isteyen tüm hükümetler vardı.
Robinson’ın
Siyahi Marksizm kitabı, tam da tüm dünya genelinde karşı-devrimciliğin
hüküm sürdüğü dönemin ürünüydü. Robinson’ın kitabı, kasten devrimsiz devrim
denilen uzlaşmacılığı ortaya koymak için kaleme alınmış veya kurgulanmış değil.
Fakat gene de kitap, bu bağlam içerisinde ele alınmalı.
Siyah
Çalışmaları’nı analiz eden Jonathan Fenderson, kültürün ve fikirlerin nasıl
belirleyici hâle geldiğini, bir yandan da “Afrikalı diasporası”nı özcü bir yerden
ele alan yaklaşıma yol açtığını” söylüyor. Robinson’ın bu kadar çok kişiye
ulaşmasının sebebi, kitabın günümüzde Afrikalı Amerikalı Çalışmaları dâhilinde belirgin
olan eğilimlerle ondaki sınıfı terk eden ideolojik yaklaşımın gayet iyi örtüşmüş
olması.[4] Muhtemelen kitap, tam da bu içeriği yüzünden, ABD’de 2020 gibi tarihsel
açıdan önemli bir momentte yaşanan ırkçılık karşıtı ayaklanmaların hemen
ardından tekrar basıldı.
Devrime
Karşı İsyan
Eleştirimin
amacı, o “büyük” Marx’ı savunmak değil, genel ve ne idüğü belirsiz isyanlar
lehine devrimi çöpe atan argümanlarnı ve genellemeci çıkarımların iç yüzünü
ortaya koymak. Cedric Robinson’ın kitabı, radikal laf ebeliğini ve yalan yanlış
Marksizm eleştirilerini, kültüralizmini ve reformizmini teyit etmek için
kullanıyor, bunu yaparken, Siyah Çalışmaları’nın radikal köklerini budayıp onu
liberalizme mahkûm ediyor. Robinson, “Siyahi Radikal Geleneğin, Marksizmden de
devrimci sosyalist mücadelelerinin ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin
tarihinden de kopması gerektiğini” söylüyor. Marksizmin Siyahi radikallerin eylem
alanına girerken kullandıkları bir kapı olduğunu, ama artık onun “tarihe dair,
kültürü temel alan, çokboyutlu teoriden ilham alan kolektif bir Siyahi direnişin
keşfi ve Siyahi radikalizmin temellendirilmesi konusunda yetersiz kaldığını”
iddia ediyor.[5]
Kitabın
son baskısına yazdığı önsözde Robin Kelly, kitabı devrimci bir metin olarak
takdim edip kurtarmak için uğraşıyor ve bu çabası dâhilinde, onun Marksist veya
anti-Marksist bir çalışma olmadığını, Siyahların isyanlarla geçen o uzun
tarihine yüzünü çevirmiş olan Marksizmin diyalektik eleştirisi olarak kaleme
alındığını, derdinin devrimin tümüyle özgün olan teorisini inşa etmek olduğunu
söylüyor. Ama yazısının sonunda da “Siyahi Radikal Geleneğin Marx ve Engels’in
tarihsel materyalizm teorisinden kopması şart” demeyi ihmal etmiyor.[6]
Marx’la
çok fazla haşır neşir olmamış, Marksizme karşı çıkan emperyalist akademyadan epey
beslenmiş bir isim olarak Robinson, “Marksizmin epistemolojik düzeyde Batılı
bir kurgu olduğunu, felsefesinin Batı’dan kök aldığını, aynı şekilde analizi
dâhilinde dile getirdiği önermelerin de tarihsel bakış açılarının da
görüşlerinin de Batılı olduğunu” söylüyor.[7] Bu tespitinin doğru olmadığını
görmek gerekiyor.
Kimi
fikirler veya anlayışlar İngiltere’de edinildi diye bunların o ülkenin
sınırlarında işleyen tarihin ve yürütülen çalışmaların sonucu olduğunu söyleyemeyiz.
İngiltere’nin sınırları içerisinde dünyayı etkileyen gelişmeler yaşanıyor. Ayrıca
bir teorinin kökleri, belirli bir momente, yere ve topluma dayanıyor diye o teoriyi
o momente, yere ve topluma indirgeyemeyiz. Temelde genel bütünlüğün dışında
hiçbir epistemolojik sistem veya katman yoktur. Aslında Marksizmle dünyayı “Batı
ve Batı dışı” ya da “Batı ve Siyah” olarak bölen Robinson, Avrupamerkezci bir
tutum alıyor, Batı’yı merkeze koyuyor, o merkezin de Avrupa olduğunu söylüyor.
Robinson,
Siyahi olan veya ezilen ırklara ya da milliyetlere mensup olan, tıpkı Lenin ve
Marx gibi Siyahların kurtuluş mücadelesini sınıf mücadelesi bağlamında ele alan
komünistlerin teorik çalışmalarına hiç bakmıyor. Süreç dâhilinde o, Marksizmi
statik bir teori olarak ele alıyor. Onu canlı ve nefes alan bir eylem kılavuzu
olarak görmüyor. Beyaz veya Avrupalı Marksizmin neden gerici, hatta ırkçı
olduğunu sorgulamıyor, Walter Rodney ve Dr. Américo Boavida’dan Kim Il-Sung’a
oradan José Carlos Mariátegui’ye dek birçok ismin sunduğu katkıları görmezden
geliyor. Bir yandan da Robinson, Marx’ın eserlerini yanlış okuyor, sömürgecilik
karşıtı isyanlara verdiği desteği görmüyor, onun sömürgecilik karşıtı güçlerin
Britanya’da sosyalist devrimlere yol açacak devrimci bir öncü hâline
gelebileceğine dair görüşünü anlamaya çalışmıyor.[8]
Marx,
Kölelik ve Kapitalizm
Robinson,
“Marx’ın ‘ilkel birikim’ dediği süreci başlattığını” iddia ettiği köleliği uzak
geçmişe ait bir olgu olarak ele alıyor ve köle emeğini tarihin kapitalizm
öncesi bir aşamasında görülmüş bir pratik olarak takdim ediyor.[9] Devamında
Robinson, ABD’deki ırkçı köleliği kapitalizmle ilişkilendiremeyen yazar,
tarihsel materyalizmi ve “kapitalizm içi sınıf mücadelelerindeki diyalektiği” itibar
edilebilecek şeyler olarak görmediğini söylüyor.[10]
Oysa
ilkel birikimden söz eden Marx değil, burjuva politik ekonomistlerdi. Tam da bu
sebeple Kapital’in sekizinci bölümünün başlığı “Sözde İlkel Birikim”di. Kapital’in
zirve noktasını ifade eden bu bölümde Marx, burjuvazinin sömürü ve zulmü meşru
gösteren “yoksulun yoksul olmasının sebebi tembel ve müsrif olmasıdır, zenginse
zeki olduğu ve çok çalıştığı için zengindir” yalanının ardındaki gerçeği ortaya
çıkartıyor. Marx’a göre, İngiltere’de sermayenin o denli gelişkin olmasının
sebebi, ülkenin küresel güç dengesinde sömürgeci olarak öncü bir rol oynamasına
izin veren konumu. İngiltere bu kudrete, toprakları ve halkları zorla fethetmesine,
işlediği cinayetlere, uyguladığı terörizme, köleliğe, yağmaya, Afrika’daki köle
ticaretine vs. borçlu. Marx, bu sürecin sona ermediğini, fasit daire hâlini
aldığını, yani sermayenin kendi varlığına imkân veren önkoşulları sürekli
yarattığını, bir yandan da bu önkoşulları sürekli geçmişe havale etmeye
çalıştığını söylüyor.[11]
Marx,
köleliği salt kapitalizm öncesi döneme ait bir olgu olarak görmedi. Ona göre
kölelik ve sermaye, hep birlikte var oldu. Farklı üretim tarzları aynı zamanı
ve mekânı işgal etti.
Örneğin
Grundrisse’de Marx, ABD’yi kapitalizmin ve köleliğin birlikte varolduğu bir
ülke olmasına rağmen, “burjuva toplumunun en gelişkin varoluş biçimi” olduğunu
söylüyor.[12] Köleliğin ve kapitalizmin birlikte birer üretim tarzı olarak
varolduğunu söyleyen Marx, birkaç sayfa öncesinde ise bir ülkedeki üretimin (tıpkı
Amerika’nın güneyinde ve başka yerlerde görüldüğü üzere) köle emeğine izin
verecek bir yapıda olması gerektiğini, köle emeğine denk düşecek bir üretim
tarzının meydana getirilmesinin şart olduğunu söylüyor.[13]
Robinson
ise “kitabi Marksizm”in sınırlarına gelip dayandığımızdan, artık genel ve soyut
bir Siyahi radikal geleneğin inşasına başlamamız gerektiğinden söz ediyor, bu
bağlamda, karşımıza alabildiğine kapsamlı, çok sayıda Siyah’ı içeren, homojen
bir Siyahi halk resmi çıkartıyor, dünya tarihini ise “Siyahilerle onları
ezenler” arasındaki mücadele olarak takdim ediyor.[14] Siyahların mücadelesindeki
yükseliş momentlerini, parlama noktalarını öne çıkartması tabii kıymetli, ama
Robinson bu çabayı, esasında hakkında hiçbir şey öğrenmediğimiz “Siyahi
insanların Afrikalı kimlikleri”ni ve Siyahiliğin kendisini öze yerleştirip mülk
edinmek için ortaya koyuyor.[15] Böylelikle yazar, Marksist devrim projesini terk
edişine kılıf örüyor, bunu yaparken, yüzü bile kızarmadan, “maddi olanı değil
metafiziği yüceye yerleştiren, üstün gören bir epistemoloji” önerisinde
bulunuyor.[16] Özetle Robinson, kendi kültüralizmini, yeni geliştirdiği politik
bilgi ekonomisini siyasetin üzerine yerleştiriyor.
Komünist
Parti’nin “Antikomünist Üyesi Olarak Du Bois
“Kitabi
Marksizm”in sınırlarına gelip dayandığımızı söylerken Robinson, bu iddiasını
doğrulamak adına, en çok da W. E. B. Du Bois’e sarılıyor. Esasen bu yaklaşımı,
onun geliştirdiği projenin Marksizmi bölmek veya inşa etmekle değil, Siyahların
mücadelesini Marksizmden kurtarmakla ilgili olduğunu ortaya koyuyor.
Robinson,
Du Bois’in “komünistlerin göz ardı ettiği” çokuluslu birliğin şart olduğuna
inanan bir isim olduğunu söylüyor.[17] Bu anlatılan hikâyede Robinson, birkaç
yerde Daniell Bell’in sözünü aktarıyor. Oysa Bell, CIA parasıyla komünist ve
komünizm yanlısı düşüncelerle mücadele etsin diye kurulmuş antikomünist Amerika
Kültürel Özgürlük Komitesi’nin bir üyesi.[18] Bois’i bu antikomünist çizgi
üzerinden temellük etmeye çalışan Robinson, bu sayede onun Black
Reconstruction in America 1860-1880 [“1860-1880 Arası Dönemde Siyahiliğin
Yeniden İnşası” -1935] isimli kitabındaki Marksizme gözlerini kapatma imkânı buluyor.
Du
Bois’i ve çalışmalarını inceleyen akademisyenler, Charisse Burden-Stelly ve Gerald
Horne, onun 1900’lerin başından beri sosyalist olduğunu, “otuzlarda Marksizm-Leninizmi
yoğun bir çalışma dâhilinde incelemeye başladığını, Siyahların deneyimi ile ilgili
görüşlerini Marksizm-Leninizm çalışması üzerinden gözden geçirip güncellediğini,
tam da bu sebeple söz konusu kitabın Siyahi Marksizmin ana kitabı hâline
geldiğini” söylüyor.[19]
Robinson
çalışmasında, kendince “Marksizmle çelişen Siyahi aydın” mitini yaratmak adına,
Du Bois’in Komünist Parti üyesi olarak öldüğünden hiç bahsetmiyor. Sadece bir
yer de onun 1927’de ülkeyi ziyaret ettiği vakit Bolşevik Devrim karşısında
yaşadığı hayretten söz ediyor.
Sovyetler
Birliği’nde kapitalizmin ve ırkçılığın bulunmadığı koşulları ilk elden tecrübe
eden Du Bois, komünist mücadeleye hayran oluyor. Sovyetler’i ziyaret eden
Siyahi radikaller, burada eşitliği tecrübe ediyorlar ve bu tecrübelerle ırk
ayrımcılığının hüküm sürdüğü ABD’ye dönüyorlar.[20] Du Bois’in bu deneyim
ışığında Sovyetler’e verdiği destek öyle güçlü ki, 1956’da Macaristan’da
karşı-devrimci girişimi bastırmasını açıktan destekliyor.[21]
ABD
ve dünyadaki diğer Siyahi komünistler gibi Du Bois de sosyalist devletlerin Sovyetler’in
çöküşüne dek ezilenlerin özgürleşmesine ne tür katkılarda bulunduğunu, gerçekte
ne tür maddi kazanımlar elde edilmesini sağladığını bilen bir isimdi. Sovyetler,
Mısır, Libya, Angola, Gana ve Mozambik gibi Afrika ülkelerine eğitim, askeriye alanında,
ayrıca başka türden maddi konularda önemli destek sundu.
Aslında
Afrika’nın, Siyahilerin ve diğer ezilen sınıfların fiiliyatta somut ve gerçek
zaferler elde etmediği koşullar, bize çok şey öğretiyor olmalı. Daha iyi bir
dünya kavgasına girmek isteyen bizim gibi örgütçüler ve aydınlar, bu çok önemli
meseleyi her daim tartışmalı. Teorinin nereden neşet ettiğinin bir önemi yok. Önemli
olan, kazanmamıza katkıda bulunup bulunmaması. Hiçbir teori, kâğıt üzerinde
ispatlanamaz. Bu iş pratiğe düşer. Ayrıca bilgi üretimi sürecine ezilenlerin
gerçek kazanımları yön vermeli.
Derek Ford
13
Ocak 2023
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Gabriel Rockhill, “Critical and Revolutionary Theory: For the Reinvention
of Critique in the Age of Ideological Realignment,” Domination and
Emancipation: Remaking Critique içinde, Yayına Hz.: D. Benson (Lanham:
Rowman & Littlefield, 2021), s. 117-118.
[2]
Gabriel Rockhill, “The CIA & the Frankfurt School’s Anti-Communism,” The
Philosophical Salon (Haziran 2022): Salon (erişim tarihi: 9 Ocak 2023).
[3]
Charisse Burden-Stelly, “Black Studies in the Westernized University,” Unsettling
Eurocentrism in the Westernized University içinde, Yayına Hz.: J. Cupples
and R. Grosfoguel (New York: Routledge, 2019), s. 73).
[4]
Jonathan Fenderson, “Black Studies Post-Janus,” The Black Scholar 48, Sayı
4 (2018): s. 3.
[5]
Cedric J. Robinson, Black Marxism: The Making of the Black Radical Tradition,
3. Baskı. (Chapel Hill: The University of North Carolina Press, 1983/2020), s. 5.
[6]
Robin D.G. Kelley, “Foreword: Why Black Marxism? Why Now?” Cedric J. Robinson, Black
Marxism: The Making of the Black Radical Tradition içinde, 3. Baskı (Chapel
Hill: The University of North Carolina Press, 2020), s. xix.
[7]
Black Marxism, s. 2.
[8]
Lucia Pradella, Globalisation and the Critique of Political Economy: New
Insights from Marx’s Writings (New York: Routledge, 2015).
[9]
Black Marxism, s. 4.
[10]
A.g.e.
[11]
Karl Marx, Capital: A Critique of Political Economy (Cilt 1), Çev. S.
Moore ve E. Aveling (New York: International Publishers, 1867/1967), s. 667. Ayrıca
bkz.: Derek R. Ford, Teaching the Actuality of Revolution: Unlearning,
Aesthetics, and the Sensations of Struggle (Madison: Iskra, 2023), s. 27-46.
[12]
Karl Marx, Grundrisse: Foundations of the Critique of Political Economy
(Rough Draft), Çev. M. Nicolaus (New York: Penguin Books, 1939/1973), s. 104.
[13]
A.g.e., s. 98.
[14]
Robinson, Black Marxism, s. 168.
[15]
A.g.e., s. 166.
[16]
A.g.e., s. 169.
[17]
A.g.e., s. 197.
[18]
Edward Shils ve Peter Coleman, “Remembering the Congress of Cultural Freedom,” Society
46 (2009): s. 437.
[19]
Charisse Burden-Stelly ve Gerald Horne, W.E.B. Du Bois: A Life in American
History (Santa Barbara: ABC-CLIO, 2019), s. 203.
[20]
Peta Lindsay, “Black Bolsheviks and White Lies,” Storming the Gates: How the
Russian Revolution Changed the World içinde, Yayına Hz.: J. Cutter (San
Francisco: Liberation Media, 2017).
[21] W.E.B. Du Bois. “Socialism and Democracy: A Debate,” The American Socialist, Ocak (1957): s. 6-9.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder