Pages

24 Ocak 2023

Cedric Robinson’ın Siyah Marksizmi


Cedric Robinson’ın Siyah Marksizmi:

Karşı-Devrimci Bir Proje İçin Üretilmiş Gerici Bir Çalışma


Bilgi üretimi denilen sürecin politik ekonomisi, uluslararası düzlemde işliyor, zira fikirler ve teorik tartışmalar, birçok yönden maddi gerçekliğin belirlenimi altında.

Bazı kavramlar geniş bir alana yayılırken, bazıları daha baştan göz ardı ediliyorlar. Bazı radikal teorik kurgular, ABD üniversitelerinde yoğun bir destek görürken, bazıları “radikal” olduğu söylenen teorik kılıflar üzerinden karikatürize edilip şeytanlaştırılıyorlar.

Örneğin Gabriel Rockhill’in eleştirel teoriyle ilgili son kaleme aldığı araştırmayı ele alalım. Rockhill, orada “liberal bir kılıf içerisinde ipe sapa gelmez eleştirileriyle Frankfurt Okulu’nun ürettiği teoriye katkı sunan eleştirel teori alanının liderlerindeki ideoloji ve onların tabi oldukları maddi koşullar sebebiyle ilgili teorinin Marksist temellerinin nasıl silindiğini” anlatıyor. Rockhill’e göre bu teorisyenler, kapitalizmin ötesinde kurulacak dünyayı ve demokrasiyi sadece imkânsız görmekle kalmayan, aynı zamanda bunları istemeyen ideolojik uzlaşma zeminine potansiyel radikallerin çekilmesi gibi bir işleve sahipler.[1] Rockhill çalışmasında, eleştirel teorisyenlerin gerçekte varolan sosyalizmin yol açtığı tehdide karşı, “onu gölgede bırakacak, komünist olmayan, uyumlu olan bir solun oluşturulmasına katkıda bulunmak suretiyle emperyalizme hizmet ettiklerini” söylüyor.[2]

Teorideki bu sınıf savaşı, birçok biçimde ve birçok farklı cephede sürüyor. Bu cephelerden biri de maalesef ki uzun zamandır, yoğun bir mücadelenin neticesinde bizzat Marksistler, Leninistler, Panafrikanistler, Siyah Milliyetçileri ve diğer devrimciler eliyle üniversiteye sokulan Siyah Çalışmaları ve Radikal Siyahi Gelenek.

On yıl içerisinde bu alan, devrimci köklerinden arındırıldı, bir tür kültüralizme indirgendi. Söz konusu teori alanında Siyahilik, “radikalizm karşıtlığının elindeki devletçi teknikler aracılığıyla, mülksüzleştirme sürecinin maddi, politik ekonomik ve yapısal şartlarından kopartıldı, kültürel açıdan özgül ve kendine kapalı bir olguya dönüştürüldü.”[3] Bu süreci Ford Vakfı’ndan gelen paralardan tutun da STK’ların çalışmalarına, oradan sol içi ayrışmalara ve kariyerizme varana dek birçok şey hızlandırdı.

Siyah Çalışmaları alanındaki sağ sapmanın filizlendiği toprağın en önemli gübresi, dün olduğu gibi bugün de Cedric Robinson’ın Black Marxism: The Making of The Black Radical Tradition [“Siyahi Marksizm: Siyahi Radikal Geleneğin Oluşumu”] isimli çalışma.

Siyah Çalışmaları’nın Ardındaki Güçler

Siyah Çalışmaları’nı meydana getiren güçler, esasen ezilen sınıfların zalimlerin ayaklarına taktıkları prangaları söküp attıkları ve dünyaya yeniden biçim verdikleri 1945’ten başlayıp seksenlerin başına dek uzanan dönemde tüm dünya genelinde tanık olunmuş olan devrimci mücadelenin somut karşılıkları idi. Büyük kayıplar yaşamış olmasına rağmen Sovyetler Birliği, İkinci Dünya Savaşı’ndan ikinci büyük dünya gücü olarak çıktı, Avrupa, Afrika ve Asya’da halkların kurtuluşuna katkıda bulunan ülke olarak önemli bir konuma sahip oldu. Avrupalı emperyalistlerin yenilmesi ve Sovyetler’den gelen yardımla birlikte dünya genelinde ulusal kurtuluş mücadeleleri ve devrimler, bir dalga misali her yanı sardı. Kore, Vietnam, Küba, Nikaragua, Angola, Mozambik, Irak, Suriye, Endonezya ve Afganistan’da önemli devrimci değişimler yaşandı. Tüm bu mücadelelerin arkasında ekonomik, politik ve askeri yardımlarıyla Sovyetler Birliği vardı.

Ama seksenlerin sonundan itibaren dünya, bir karşı-devrim sürecinin içine girdi. Küresel kapitalizm ve beyaz üstünlükçülüğü, ezilen sınıflara tüm güçleriyle saldırmaya başladı. Bu saldırının hedefinde sosyalist, milliyetçi veya ABD’nin emirlerine boyun eğmek isteyen tüm hükümetler vardı.

Robinson’ın Siyahi Marksizm kitabı, tam da tüm dünya genelinde karşı-devrimciliğin hüküm sürdüğü dönemin ürünüydü. Robinson’ın kitabı, kasten devrimsiz devrim denilen uzlaşmacılığı ortaya koymak için kaleme alınmış veya kurgulanmış değil. Fakat gene de kitap, bu bağlam içerisinde ele alınmalı.

Siyah Çalışmaları’nı analiz eden Jonathan Fenderson, kültürün ve fikirlerin nasıl belirleyici hâle geldiğini, bir yandan da “Afrikalı diasporası”nı özcü bir yerden ele alan yaklaşıma yol açtığını” söylüyor. Robinson’ın bu kadar çok kişiye ulaşmasının sebebi, kitabın günümüzde Afrikalı Amerikalı Çalışmaları dâhilinde belirgin olan eğilimlerle ondaki sınıfı terk eden ideolojik yaklaşımın gayet iyi örtüşmüş olması.[4] Muhtemelen kitap, tam da bu içeriği yüzünden, ABD’de 2020 gibi tarihsel açıdan önemli bir momentte yaşanan ırkçılık karşıtı ayaklanmaların hemen ardından tekrar basıldı.

Devrime Karşı İsyan

Eleştirimin amacı, o “büyük” Marx’ı savunmak değil, genel ve ne idüğü belirsiz isyanlar lehine devrimi çöpe atan argümanlarnı ve genellemeci çıkarımların iç yüzünü ortaya koymak. Cedric Robinson’ın kitabı, radikal laf ebeliğini ve yalan yanlış Marksizm eleştirilerini, kültüralizmini ve reformizmini teyit etmek için kullanıyor, bunu yaparken, Siyah Çalışmaları’nın radikal köklerini budayıp onu liberalizme mahkûm ediyor. Robinson, “Siyahi Radikal Geleneğin, Marksizmden de devrimci sosyalist mücadelelerinin ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin tarihinden de kopması gerektiğini” söylüyor. Marksizmin Siyahi radikallerin eylem alanına girerken kullandıkları bir kapı olduğunu, ama artık onun “tarihe dair, kültürü temel alan, çokboyutlu teoriden ilham alan kolektif bir Siyahi direnişin keşfi ve Siyahi radikalizmin temellendirilmesi konusunda yetersiz kaldığını” iddia ediyor.[5]

Kitabın son baskısına yazdığı önsözde Robin Kelly, kitabı devrimci bir metin olarak takdim edip kurtarmak için uğraşıyor ve bu çabası dâhilinde, onun Marksist veya anti-Marksist bir çalışma olmadığını, Siyahların isyanlarla geçen o uzun tarihine yüzünü çevirmiş olan Marksizmin diyalektik eleştirisi olarak kaleme alındığını, derdinin devrimin tümüyle özgün olan teorisini inşa etmek olduğunu söylüyor. Ama yazısının sonunda da “Siyahi Radikal Geleneğin Marx ve Engels’in tarihsel materyalizm teorisinden kopması şart” demeyi ihmal etmiyor.[6]

Marx’la çok fazla haşır neşir olmamış, Marksizme karşı çıkan emperyalist akademyadan epey beslenmiş bir isim olarak Robinson, “Marksizmin epistemolojik düzeyde Batılı bir kurgu olduğunu, felsefesinin Batı’dan kök aldığını, aynı şekilde analizi dâhilinde dile getirdiği önermelerin de tarihsel bakış açılarının da görüşlerinin de Batılı olduğunu” söylüyor.[7] Bu tespitinin doğru olmadığını görmek gerekiyor.

Kimi fikirler veya anlayışlar İngiltere’de edinildi diye bunların o ülkenin sınırlarında işleyen tarihin ve yürütülen çalışmaların sonucu olduğunu söyleyemeyiz. İngiltere’nin sınırları içerisinde dünyayı etkileyen gelişmeler yaşanıyor. Ayrıca bir teorinin kökleri, belirli bir momente, yere ve topluma dayanıyor diye o teoriyi o momente, yere ve topluma indirgeyemeyiz. Temelde genel bütünlüğün dışında hiçbir epistemolojik sistem veya katman yoktur. Aslında Marksizmle dünyayı “Batı ve Batı dışı” ya da “Batı ve Siyah” olarak bölen Robinson, Avrupamerkezci bir tutum alıyor, Batı’yı merkeze koyuyor, o merkezin de Avrupa olduğunu söylüyor.

Robinson, Siyahi olan veya ezilen ırklara ya da milliyetlere mensup olan, tıpkı Lenin ve Marx gibi Siyahların kurtuluş mücadelesini sınıf mücadelesi bağlamında ele alan komünistlerin teorik çalışmalarına hiç bakmıyor. Süreç dâhilinde o, Marksizmi statik bir teori olarak ele alıyor. Onu canlı ve nefes alan bir eylem kılavuzu olarak görmüyor. Beyaz veya Avrupalı Marksizmin neden gerici, hatta ırkçı olduğunu sorgulamıyor, Walter Rodney ve Dr. Américo Boavida’dan Kim Il-Sung’a oradan José Carlos Mariátegui’ye dek birçok ismin sunduğu katkıları görmezden geliyor. Bir yandan da Robinson, Marx’ın eserlerini yanlış okuyor, sömürgecilik karşıtı isyanlara verdiği desteği görmüyor, onun sömürgecilik karşıtı güçlerin Britanya’da sosyalist devrimlere yol açacak devrimci bir öncü hâline gelebileceğine dair görüşünü anlamaya çalışmıyor.[8]

Marx, Kölelik ve Kapitalizm

Robinson, “Marx’ın ‘ilkel birikim’ dediği süreci başlattığını” iddia ettiği köleliği uzak geçmişe ait bir olgu olarak ele alıyor ve köle emeğini tarihin kapitalizm öncesi bir aşamasında görülmüş bir pratik olarak takdim ediyor.[9] Devamında Robinson, ABD’deki ırkçı köleliği kapitalizmle ilişkilendiremeyen yazar, tarihsel materyalizmi ve “kapitalizm içi sınıf mücadelelerindeki diyalektiği” itibar edilebilecek şeyler olarak görmediğini söylüyor.[10]

Oysa ilkel birikimden söz eden Marx değil, burjuva politik ekonomistlerdi. Tam da bu sebeple Kapital’in sekizinci bölümünün başlığı “Sözde İlkel Birikim”di. Kapital’in zirve noktasını ifade eden bu bölümde Marx, burjuvazinin sömürü ve zulmü meşru gösteren “yoksulun yoksul olmasının sebebi tembel ve müsrif olmasıdır, zenginse zeki olduğu ve çok çalıştığı için zengindir” yalanının ardındaki gerçeği ortaya çıkartıyor. Marx’a göre, İngiltere’de sermayenin o denli gelişkin olmasının sebebi, ülkenin küresel güç dengesinde sömürgeci olarak öncü bir rol oynamasına izin veren konumu. İngiltere bu kudrete, toprakları ve halkları zorla fethetmesine, işlediği cinayetlere, uyguladığı terörizme, köleliğe, yağmaya, Afrika’daki köle ticaretine vs. borçlu. Marx, bu sürecin sona ermediğini, fasit daire hâlini aldığını, yani sermayenin kendi varlığına imkân veren önkoşulları sürekli yarattığını, bir yandan da bu önkoşulları sürekli geçmişe havale etmeye çalıştığını söylüyor.[11]

Marx, köleliği salt kapitalizm öncesi döneme ait bir olgu olarak görmedi. Ona göre kölelik ve sermaye, hep birlikte var oldu. Farklı üretim tarzları aynı zamanı ve mekânı işgal etti.

Örneğin Grundrisse’de Marx, ABD’yi kapitalizmin ve köleliğin birlikte varolduğu bir ülke olmasına rağmen, “burjuva toplumunun en gelişkin varoluş biçimi” olduğunu söylüyor.[12] Köleliğin ve kapitalizmin birlikte birer üretim tarzı olarak varolduğunu söyleyen Marx, birkaç sayfa öncesinde ise bir ülkedeki üretimin (tıpkı Amerika’nın güneyinde ve başka yerlerde görüldüğü üzere) köle emeğine izin verecek bir yapıda olması gerektiğini, köle emeğine denk düşecek bir üretim tarzının meydana getirilmesinin şart olduğunu söylüyor.[13]

Robinson ise “kitabi Marksizm”in sınırlarına gelip dayandığımızdan, artık genel ve soyut bir Siyahi radikal geleneğin inşasına başlamamız gerektiğinden söz ediyor, bu bağlamda, karşımıza alabildiğine kapsamlı, çok sayıda Siyah’ı içeren, homojen bir Siyahi halk resmi çıkartıyor, dünya tarihini ise “Siyahilerle onları ezenler” arasındaki mücadele olarak takdim ediyor.[14] Siyahların mücadelesindeki yükseliş momentlerini, parlama noktalarını öne çıkartması tabii kıymetli, ama Robinson bu çabayı, esasında hakkında hiçbir şey öğrenmediğimiz “Siyahi insanların Afrikalı kimlikleri”ni ve Siyahiliğin kendisini öze yerleştirip mülk edinmek için ortaya koyuyor.[15] Böylelikle yazar, Marksist devrim projesini terk edişine kılıf örüyor, bunu yaparken, yüzü bile kızarmadan, “maddi olanı değil metafiziği yüceye yerleştiren, üstün gören bir epistemoloji” önerisinde bulunuyor.[16] Özetle Robinson, kendi kültüralizmini, yeni geliştirdiği politik bilgi ekonomisini siyasetin üzerine yerleştiriyor.

Komünist Parti’nin “Antikomünist Üyesi Olarak Du Bois

“Kitabi Marksizm”in sınırlarına gelip dayandığımızı söylerken Robinson, bu iddiasını doğrulamak adına, en çok da W. E. B. Du Bois’e sarılıyor. Esasen bu yaklaşımı, onun geliştirdiği projenin Marksizmi bölmek veya inşa etmekle değil, Siyahların mücadelesini Marksizmden kurtarmakla ilgili olduğunu ortaya koyuyor.

Robinson, Du Bois’in “komünistlerin göz ardı ettiği” çokuluslu birliğin şart olduğuna inanan bir isim olduğunu söylüyor.[17] Bu anlatılan hikâyede Robinson, birkaç yerde Daniell Bell’in sözünü aktarıyor. Oysa Bell, CIA parasıyla komünist ve komünizm yanlısı düşüncelerle mücadele etsin diye kurulmuş antikomünist Amerika Kültürel Özgürlük Komitesi’nin bir üyesi.[18] Bois’i bu antikomünist çizgi üzerinden temellük etmeye çalışan Robinson, bu sayede onun Black Reconstruction in America 1860-1880 [“1860-1880 Arası Dönemde Siyahiliğin Yeniden İnşası” -1935] isimli kitabındaki Marksizme gözlerini kapatma imkânı buluyor.

Du Bois’i ve çalışmalarını inceleyen akademisyenler, Charisse Burden-Stelly ve Gerald Horne, onun 1900’lerin başından beri sosyalist olduğunu, “otuzlarda Marksizm-Leninizmi yoğun bir çalışma dâhilinde incelemeye başladığını, Siyahların deneyimi ile ilgili görüşlerini Marksizm-Leninizm çalışması üzerinden gözden geçirip güncellediğini, tam da bu sebeple söz konusu kitabın Siyahi Marksizmin ana kitabı hâline geldiğini” söylüyor.[19]

Robinson çalışmasında, kendince “Marksizmle çelişen Siyahi aydın” mitini yaratmak adına, Du Bois’in Komünist Parti üyesi olarak öldüğünden hiç bahsetmiyor. Sadece bir yer de onun 1927’de ülkeyi ziyaret ettiği vakit Bolşevik Devrim karşısında yaşadığı hayretten söz ediyor.

Sovyetler Birliği’nde kapitalizmin ve ırkçılığın bulunmadığı koşulları ilk elden tecrübe eden Du Bois, komünist mücadeleye hayran oluyor. Sovyetler’i ziyaret eden Siyahi radikaller, burada eşitliği tecrübe ediyorlar ve bu tecrübelerle ırk ayrımcılığının hüküm sürdüğü ABD’ye dönüyorlar.[20] Du Bois’in bu deneyim ışığında Sovyetler’e verdiği destek öyle güçlü ki, 1956’da Macaristan’da karşı-devrimci girişimi bastırmasını açıktan destekliyor.[21]

ABD ve dünyadaki diğer Siyahi komünistler gibi Du Bois de sosyalist devletlerin Sovyetler’in çöküşüne dek ezilenlerin özgürleşmesine ne tür katkılarda bulunduğunu, gerçekte ne tür maddi kazanımlar elde edilmesini sağladığını bilen bir isimdi. Sovyetler, Mısır, Libya, Angola, Gana ve Mozambik gibi Afrika ülkelerine eğitim, askeriye alanında, ayrıca başka türden maddi konularda önemli destek sundu.

Aslında Afrika’nın, Siyahilerin ve diğer ezilen sınıfların fiiliyatta somut ve gerçek zaferler elde etmediği koşullar, bize çok şey öğretiyor olmalı. Daha iyi bir dünya kavgasına girmek isteyen bizim gibi örgütçüler ve aydınlar, bu çok önemli meseleyi her daim tartışmalı. Teorinin nereden neşet ettiğinin bir önemi yok. Önemli olan, kazanmamıza katkıda bulunup bulunmaması. Hiçbir teori, kâğıt üzerinde ispatlanamaz. Bu iş pratiğe düşer. Ayrıca bilgi üretimi sürecine ezilenlerin gerçek kazanımları yön vermeli.

Derek Ford
13 Ocak 2023
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Gabriel Rockhill, “Critical and Revolutionary Theory: For the Reinvention of Critique in the Age of Ideological Realignment,” Domination and Emancipation: Remaking Critique içinde, Yayına Hz.: D. Benson (Lanham: Rowman & Littlefield, 2021), s. 117-118.

[2] Gabriel Rockhill, “The CIA & the Frankfurt School’s Anti-Communism,” The Philosophical Salon (Haziran 2022): Salon (erişim tarihi: 9 Ocak 2023).

[3] Charisse Burden-Stelly, “Black Studies in the Westernized University,” Unsettling Eurocentrism in the Westernized University içinde, Yayına Hz.: J. Cupples and R. Grosfoguel (New York: Routledge, 2019), s. 73).

[4] Jonathan Fenderson, “Black Studies Post-Janus,” The Black Scholar 48, Sayı 4 (2018): s. 3.

[5] Cedric J. Robinson, Black Marxism: The Making of the Black Radical Tradition, 3. Baskı. (Chapel Hill: The University of North Carolina Press, 1983/2020), s. 5.

[6] Robin D.G. Kelley, “Foreword: Why Black Marxism? Why Now?” Cedric J. Robinson, Black Marxism: The Making of the Black Radical Tradition içinde, 3. Baskı (Chapel Hill: The University of North Carolina Press, 2020), s. xix.

[7] Black Marxism, s. 2.

[8] Lucia Pradella, Globalisation and the Critique of Political Economy: New Insights from Marx’s Writings (New York: Routledge, 2015).

[9] Black Marxism, s. 4.

[10] A.g.e.

[11] Karl Marx, Capital: A Critique of Political Economy (Cilt 1), Çev. S. Moore ve E. Aveling (New York: International Publishers, 1867/1967), s. 667. Ayrıca bkz.: Derek R. Ford, Teaching the Actuality of Revolution: Unlearning, Aesthetics, and the Sensations of Struggle (Madison: Iskra, 2023), s. 27-46.

[12] Karl Marx, Grundrisse: Foundations of the Critique of Political Economy (Rough Draft), Çev. M. Nicolaus (New York: Penguin Books, 1939/1973), s. 104.

[13] A.g.e., s. 98.

[14] Robinson, Black Marxism, s. 168.

[15] A.g.e., s. 166.

[16] A.g.e., s. 169.

[17] A.g.e., s. 197.

[18] Edward Shils ve Peter Coleman, “Remembering the Congress of Cultural Freedom,” Society 46 (2009): s. 437.

[19] Charisse Burden-Stelly ve Gerald Horne, W.E.B. Du Bois: A Life in American History (Santa Barbara: ABC-CLIO, 2019), s. 203.

[20] Peta Lindsay, “Black Bolsheviks and White Lies,” Storming the Gates: How the Russian Revolution Changed the World içinde, Yayına Hz.: J. Cutter (San Francisco: Liberation Media, 2017).

[21] W.E.B. Du Bois. “Socialism and Democracy: A Debate,” The American Socialist, Ocak (1957): s. 6-9.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder