-1.
Yazı
Sınıf
mücadelesini oluşturan ekonomik, siyasi, ideolojik mücadelenin ekonomik
boyutunu sendikalar oluşturmaktadır. Sendikaların yürüttüğü mücadelenin
ekonomizmden ibaret olmaması, bu üç boyutun birbirinden ayrıştırılmamasından
geçmektedir. Marx ve Engels, Komünist Parti Manifestosu’nda her sınıf
mücadelesinin aynı zamanda siyasi bir mücadele olduğunu belirtir. Sendikaları
bu durumda birbirinden ayıran en belirgin nokta, yürüttükleri mücadelenin
ideolojik niteliğidir.
Sendikalar
tarihinde kızıl ve sarı sendikalar mevcuttur. Sarı sendikalar, bilindiği üzere,
egemenlerin ve burjuvazinin lehine hareket ederek, üyelerini ve sınıfı pasifize
etme üzerine kurulu anti-sendikacılığın ürünüdür. İki renk, aynı zamanda iki
ideolojinin temsilidir. Renklerle ideolojilerin ilişkisi sendikalar tarihine “kızıl”
ve “sarı sendika” kavramlarıyla aksetmektedir.
Bugün
üçüncü bir sendikacılık türü tedavüldedir: Turuncu sendikacılık. “İki ideoloji
iki renkle temsil ediliyorsa ve üçüncü bir ideoloji de yoksa o zaman üçüncü sendikacılık
biçimi mümkün mü?” sorusunun bu yazıya yöneltilmesi gayet doğaldır ve yerinde
bir sorudur. Temel mesele de üçüncü bir ideoloji olmadığı hâlde üçüncü renge
sahip sendikacılığın ne’liği üzerinedir. Araf gibidir, yani ne cennet ne
cehennem durumu söz konusudur, fakat bir ceza vardır ki o da şudur: Cennete mi
cehenneme mi gidileceğinin belirsizleşmesinin arafta bekleyene yarattığı kaygı.
Kırmızı
ve sarının karışımı turuncuyu ortaya çıkarmaktadır. Bu da demektir turuncu, her
iki rengi bünyesinde barındırmaktadır. Turuncu bir geçiş rengidir ki sarıyı
boca ederseniz, kırmızının etkisini en aza indirebilirsiniz.
Turuncu
sendikacılık, 1970 sonrasının neoliberal dönemin emek tarihine “armağanı”dır.
Kızıldan dönmedir. Zamanla sarı eklene eklene turunculaşmaktadır. -Maktadır,
çünkü süreç henüz bitmemiştir, turuncuyu da terk edip sarılaşma süreci
günümüzde hâlen sürmektedir. Neoliberal dönemin ürünüdür, çünkü sınıfı değil,
kutsadığı bireyi sendikalı yapmak ister. Bireyle sendika mı olunur? Bireylerin
yan yana gelişiyle oluşan birliktelik esas alınır. Kimliklerle ayrışan
bireyleri kendi bünyesinde “kitle sendikacılığı” adı altında “sınıf” adına
birleştirmek ister. Bu, meselenin görünen yüzüdür. Gerçek öyle değildir. Çünkü
genel olarak turuncu sendikaların özelliği şu şekildedir:
1.
Kızıldan dönmedir. Kurucu iradesi kızıl hareket/lerden oluşmaktadır. Daha açık
ifade edersek, 2000 öncesi dönemde solcuların kurduğu sendikalardır. Bu yüzden “bir
sendika nasıl ‘solcu’ (kulağa hoş gelen kavram) olmaz” denmemesi için arada ya
da sürekli o günlerin mirası üzerinden bugünü var etmeye çalışır. Aslında
liberaldir bugünü. Solcu da olur yeri geldiğinde, çünkü meclisin solunda
oturana “solcu” denir.
2.
Tüzüklerinde işçi-emekçi sınıfın programı vardır, kızıldır. Neoliberal çağın
etkisinden olsa gerek, göstergeler sadece sözlü yapılardır, gerçekte bu
göstergelerin arkaik bir bağı kalmamıştır, içi boşaltılmıştır. O yüzden bol bol
kullanılmasında sakınca yoktur. Fiili yürütülen program, sivil toplumculukla eş
olan postmarksizmdir. Bu programa göre, emek-sermaye çelişkisi geri plandadır
ve tüm yaşamı belirleyecek olan ezilen kimliklerin radikal demokrasi talebiyle
bir araya gelerek uygarlıklı egemenlere karşı mücadele etmektir. Bu da demektir
ki burjuva sınıfını temsil eden birinin sahip olduğu kimliğin ezilen kimlikle
“kesiştiği” noktada ezilenin onu da kardeşi görmesidir. Hem bireyin kendi
parçalarıyla kesişmesi hem de mücadelesini verdiği kimliğe mensup bireylerle
kesişip karşılaşması çok önemlidir. Sınıfa bakınca bireyi görür, bireye bakınca
onun kimliğini: etnisite, cinsiyet, antitürcüler, mezhep, yaşam tarzları vs.
3.
Kendini bireyle var eder, çünkü öznel deneyimlere önem verir. Öznelerin
parçalanmış kimliklerinin her bir parçasına ayrı önem atfeder. O, her bir parçayı
taşıyan bireyler varsa onların mücadelesini kendi içinde birleştirmeye mesai
harcar. Hazır bir kitle varsa onunla ilgili sekreterlikler ya da komisyonlar
oluşturur. Çağın “gerekliliğine” hâkimdir, çünkü o gün veganlar kitleselleşirse
onlara alan açar, kadın hareketi yükselişteyse ona yanaşır, eşcinsellerin
dinamizmi varsa onların peşine takılır. Yanılır, çünkü o kitleyi kendi
yaratmamıştır, o yüzden de o kitlelerin turuncu sendikaya ihtiyacı o kadar da
yoktur, yani bu kitleler sendikaları deforme etmez. Turuncu sendika, bu
kitleleri sömürmeyi hedefler, onların imkânlarıyla var olmak ister, çünkü
sınıfa güveni yoktur.
4.
Temel sloganı özgürlük ve demokrasidir ki işçi-emekçi sınıfların özgürlük diye
bir mücadelesi ve talebi olmayacağını yok sayar. Sınıflar mücadelesinde
özgürlük kazanımlarla elde edilir, temel mücadele eşitliktir ve özgürlük de
mutluluk gibi bir yanılsamadır.
5.
Atölye çalışmaları yapar. Atölyeler beden, yoga, dans, enstrüman, bireyci
yazarların söyleşisi üzerine hazırlanır. Sınıfa dayalı bir atölyesi yoktur,
olamaz da çünkü sınıf yok üye vardır, o üyenin öyle bir bilinci ve talebi
yoktur. Öyleyse sınıf mücadelesi talep edilmiyorsa sendikacılık yeniden inşa
edilebilir, bunda bir beis yoktur, adı sendika, özü STK olabilir. Yer yer
siyasi parti gibi de hareket edebilir.
6.
Bülten, dergi, broşürler gibi yayınlar hazırlar, fakat burada emek, sınıf,
sermaye düzeni adına bir yazı bulunmaz. Film önerileri, kitap tanıtımları,
siyasi figürlerle yapılan röportajlar önem taşır. Muhteva, demokratik mücadele
ve kimliklere uygulanan baskılara karşı çıkış üzerinedir.
7.
Grev hakkını savunmaz, onun için mücadele yürütmez, ama grev ilan eder. Grevi
iş yerlerinden değil, tepeden örer, bürokrattır. Grevi gündemde kalmak için ya
da yakın olduğu siyasi partilerin taleplerine göre başka gerekçeler için grev
yapıyormuş gibi sınıfı ve üyeyi yanıltarak gerçekleştirir. Grev bir protesto
aracıdır, bu yönüyle de anarşisttir. Grev bildirisini iş yerlerinde değil,
meydanlarda dağıtır çünkü o sınıf ve kitle sendikacılığını (!) esas alır, o
yüzden sınıfın durumu “zayıf”tır, öyleyse kitleye yönelinmelidir. Her şey
kameraya ve medyatikliğe ibadete dönüşür, çünkü arafta kalma biterek cennete
kavuşulmalıdır.
8.
Bugün için düşünüldüğünde üyeyle sendikal bağı whatsapp imkânları dahilinde
mümkündür. İş yerlerinin adresini bilmeyen yönetimler kurar, çünkü bu, çok
doğaldır. Üye de bilinçli olsun gelsin sendikaya değil mi! Doğru, kutsal birey,
doğuştan sendikal bilinçle gelip sendikaya üye oldu!
9.
İlke yok talep vardır, talep çokça birey tarafından dile getirilirse talebin
anti-sınıfsal özelliğinin ehemmiyeti yoktur, çünkü o talebin yürütücüsü
olunursa gündemde kalınabilir, “en” sendikacı ve radikal demokrat olarak sınıfa
ağalık konumu “kazanılmış” olunur.
10.
Sendika üyesi, sendikal eylemci değil bir aktivisttir. Her etkinliğe katılan
aktivist, makbul üye profilidir. Aktivist bulunamazsa yöneticiler sendikal
eylem yapar.
11.
Demokrattır, ezilen kimliğin sendikal alan sözcüsüdür. Acılarla ve travmalarla
dolu mücadelelerin bileşeni bireylerin toplamıdır. Bu yüzden ideolojik
tartışmalardan kaçar, çünkü travma köşesine çekildiği an tartışmayı onunla
sürdürmek insani boyutu zorlar. Yani siyaset üstülük konumuna geçildiği an
aslında burjuva ideolojisinin safına geçilmektedir, çünkü siyaset üstü denen
şey, siyasetin sorumluluğu üzerinden atmak istediği düzlemdir. İdeolojik
tartışmaya girmeden ideolojik mücadeleyi bu şekilde yürütürler.
12.
Emperyalizmle bir çelişkisi yoktur, ama emperyalizmi değil “emperyalistler”
denen bulanık söylemi yaygınlaştırır. Demokrasi adına emperyalist işgali
onaylar, gerekirse grev ilan eder; demokrasinin tesis etmesi bir an önce
gerçekleşmelidir. Bu yüzden emperyalist bir ülkenin kurum ve kuruluşlarından
fon almakta sakınca görmez. “Sendikaların tek fonu üyesinin aidatıdır” ilkesini
geri bulur. Kendisi fon alamazsa da fon alan, kimlik mücadelesi yürüten
kitlelerle ortak etkinlik yürütür. Emperyalizm çağında anti-emperyalizmi
ulusçulukla, toplumsal cinsiyet tartışmasını fobilerle ve kadın-lgbt
düşmanlığıyla, tarihi erkekle, değerleri gerilikle ve yobazlıkla eşitler. Tüm
bütünlük parçalanıp yapı bozuma uğratılmalıdır. Aile, kültür, halk geri
kavramlardır; bunların yerine biricik bireyin yaşamının kurulması için mücadele
verilmelidir. Mümkünse o birey de postmodern olmalıdır. Yapılar değil, yan yana
gelmeler hayata geçirilmelidir.
13.
Disiplinsizdir, disiplin, eski çağın otoriter anlayışının ürünüdür. Bu yönüyle
de yarı-anarşisttir.
14.
Üyelerin iradesini hiçe sayar, ama demokrasi söylemini her daim savunmak
programatik bir görevdir. Hiçbir şekilde doğrudan seçimle yönetim belirleyemez,
çok basamaklı seçmeme sistemiyle hareket eder. Bu da radikal demokrasinin
gereğidir, çünkü farklı anlayışlara yer olan bir mutabakat oluşturulmalıdır ki
oydaşımcılık gereği demokrasi kültürüne güç katılmalıdır! Diğer türlüsü
“kapitalizmin rekabet kültürü”dür(!). Sendikal bir anlayışın yönetim seçimini
kazanarak sendikayı yönettiğinde hesap verebilmesi böylece bitirilir, çünkü
hesap verilebilirlik mutabakatla sınıfa karşı geliştirilen suç ortaklığının
pekiştirilmesidir. Anlayışlar mutabakat kuramazsa dar kitleye sahip bir
anlayışı hâkim anlayış mutabakata dâhil eder ki yeni suç ortağı hazırdır.
Şubelerinden genel merkezine kadar meclislerle karar alır ki bu da hesap verilebilirliği
ve başarısızlığı yönetimin yükümlülüğünden çıkarır.
15.
Kendiliğindenciliği esas aldığından üyenin bilinçlenmesi ve sınıfın ideolojik
olarak güçlendirilmesini önemsiz bulur, çünkü burjuvazinin ve egemenlerin
sınıfı hizaya sokunca kendisine muhtaç olmasını bekler.
16.
Lügatinde sınıfın anlamayacağı kavramlar doludur: gaslighting, kesişimsellik,
patriyarka, patriarşi, nonbinary, cisfobi, heteronormatif vs.
17.
Zafer değil propaganda yaparak var oluş, asıl hedeftir. Kitle geri
çekilmelidir, kameranın kadrajına giren birey sayısının yakalanması yeterlidir.
18.
Meydanları değil sosyal medyayı kürsüye dönüştürerek, medyanla meydanı mübadele
eder.
19.
Etnisite ve ten rengi ayrımı yapar, Avrupa özelinde Batı emek mücadelesinin
atlasından ibarettir.
Turuncu
sendikacılık; sarı sendikacılığın en aldatıcı, en gelişmiş hâli olarak sınıflar
mücadelesinde baldaki zehirdir. Turuncu sendikacılık, postmarksizmin ürünü
olduğundan, sol saflarda kızıl sendikacılık yapıyormuş gibi hareket ederek söz
sahibi olmaktadır. İdeolojik mücadele yürütülmesi gereken çizginin
temsilcisidir, onun sahip olduğu sarı, açığa çıkarılarak yenilgiye
uğratılmalıdır. Turuncu sendikacılık tartışmasına giriş niteliğindeki bu yazı
daha ayrıntılı olarak sürdürülecektir. Genel hatlarıyla bu şekildedir.
Turuncu
sendikaların yönetimini oluşturan mutabakatlar “sınıf mı yoksa sınıf ve kitle
sendikacılığı mı esas alınmalıdır?” noktasında ayrışırlar. Sınıf
sendikacılığında sınıf partisine bağlılık esasken (sendika=volan kayışı) sınıf
ve kitle sendikacılığında siyasi partilerden bağımsız toplumsal hareketin
lokomotifi (sendika=lokomotif) olma anlayışı hâkimdir. Bu noktada şu
belirtilmelidir ki ülkemiz özelinde söylersek, turuncu sendikalarda yer alan
iki çizgi de sivil toplumcu ve liberaldir. Sınıf ve kitle sendikacılığını
savunan farklı anlayışların sınıf sendikacılığını reddetmesinin sebebi, her bir
sendikal anlayışın yakın olduğu bir siyasi parti olmasıdır. “Sınıf ve kitle
sendikacılığı” adı altında siyasi partilerden bağımsızlaşma iddiasında
bulunularak parti bağı yokmuş algısı hâkim kılınmak istenmektedir. “Sendikalar
siyasileşmesin” diyen geri bilinçle bu anlayışlar aynı noktadadır. Hülâsa, her
iki çizgi arasında ayrım yapmak ülkemiz özelinde anlamsızdır. İki çizgi de
bürokrattır ve üye iradesini hiçe saymaktadır. Birinin volan kayışı koptu,
diğerinin lokomotif perte çıktı.
Turuncu
sendika/cılık üzerine hazırlanan yazı dizisinin ilk bölümünü bitirmeden önce “turuncu
sendikalar neler yapmaz?” sorusuna yanıtlar oluşturmak gerekir ki böylece
meselenin teorik boyutu somutlanabilir:
1.
Ortalama kira gideri asgari ücreti aşarken asgari ücretle çalışan işçinin bağlı
olduğu işçi sendikası herhangi bir sendikal kampanya başlatmaz.
2.
Enerji alanında yapılan zamlardan dolayı doğal gaz metreküp kullanımı konut
bazında bir önceki yıla göre düşüşe geçtiği hâlde bununla ilgili çalışma yapıp
burjuvaziye karşı mücadele edip sınıfın çıkarını savunmaz. Doğal gazın yüzde
kaçının konutlarda kullanıldığından bihaberdir, bu yüzden gelen zamlarla
sınıfın kimin faturasını ödediğini bilmez. Aynı şekilde kömürün ton ücretini
bilmez.
3.
Neoliberalizmin bir ürünü olan market zincirlerinin serbest piyasayı
güçlendirmesine karşı bir sendikal mücadelesi yoktur.
4.
Eğer ki bir küresel salgın yaşanıyorsa tek talebi tam kapanmadır, tam kapanmayı
meydandan değil, sosyal medyadan yapar. “Bilim” ve ilaç tekelleri salgının yayılım
riski artıyor diye beş yıl bunu dillendirirse turuncu sendika da beş yıl
meydanlara çıkmaz. Temas değil mesafe önemlidir. Mesafe, turuncu sendikacılığın
anlayışının motivasyonudur.
5.
Meydan ve alana çıkmaz.
6.
Üyeyle yürümez.
7.
Doğrudan seçimle yönetim belirlemez.
8.
Demokratik merkeziyetçi değildir.
9.
Turuncu sendikaların sonunu ideolojik mücadele yürütülemezse ne getirir?
Yerinde sayar sadece mikrofon, megafon, medya onun için yeterlidir. İlerlemez,
yerinde dururken geriler ya da sınıf üzerinde etkisini tamamen yitirir;
eleştiriyi hakaret sayar, eleştirenin aidiyetine odaklanır. Bar-meyhane, kredi
kartı, internet elinden alınsa vay hâline…
S. Adalı
14
Aralık 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder