Meselelere yüzeysel bakan her
gözlemci, Arjantin’de Maurcio Macri, Kolombiya’da Iván Duque, Ekvador’da Lenin
Moreno, Şili’de Sebastián Piñera gibi despotların ve diktatörlerin Latin
Amerika’daki siyaset sahnesinden silinmesini bir lütuf olarak görüyor ve bu
gelişmelerin demokratik seçimlere inançlarını artırdığını söylüyor.
Peki böyle düşünülebilir. Ama bu
ülkelerin daha güzel bir geleceğe sahip olabileceklerini söyleyebiliriz.
Bu dört ülkenin başına hangi
isimler geldi?
Arjantin: “ortanın solu” etiketiyle
Alberto Fernández;
Kolombiya: “sol” etiketiyle
Gustavo Petro;
Ekvador: “Son yirmi yıl içerisinde
ülkenin başına geçen ilk merkez sağcı cumhurbaşkanı” olarak tarif edilen Guillermo
Lasso; Söylenen yalan! Çünkü Moreno, sağcı bir isimdi. Hatta “faşist” olarak nitelemek
mümkün.
Şili: “solcu” etiketiyle Gabriel
Boric.
Latin Amerika genelinde bu “yeni
solcu” liderler listesine başkaları ekleniyor. “Demokratik seçimler”le
değiştirilmeyen isimlerse baskı ve “itaat ettirme” yöntemleriyle koltuklarını
veya canlarını koruyorlar. Nikaragua, böylesi bir örnek.
Yeni liderlerinin ortak bir özelliği
de Klaus Schwab’ın (Dünya Ekonomi Forumu) başında olduğu Genç Küresel Liderler
Akademisi’nden mezun olmuş veya orada ders veren isimler olması. Bu senenin
başında Schwab, dünya genelinde hükümetlere bu Genç Küresel Liderler Akademisi üzerinden
sızmakla övünüyordu.
O zaman Latin Amerika’daki değişimleri
bir kez daha düşünün. Bu ülkeler, artık bu “sol” veya “sosyalist”
hükümetleriyle daha iyi bir duruma mı geldiler? Pek öyle değil. Halkın iyiliğini
düşünen kişi anlamında kullandıkları “sol” etiketi bu liderlere pek yakışmıyor.
Bugünün dünyasında sol etiketi, tümüyle yalan.
Yirmi otuz yıl önce küreselleşmeciliğin
sahneye çıkmasıyla birlikte sağ-sol ayrımı, varlık imkânını yitirdi. Artık ortada
sadece küreselciler ve diğerleri var. Küreselcilerin dışında kalanlar çok
kalabalık. Bu sayının azaltılması gerek. Bunun için aşıyla alakası olmayan ve
insanlara zorla vurulan, kısa vadede ölümlere, ölüme sebep olacak hastalıklara
yol açan, doğal bağışıklık sistemini tahrip eden, doğurganlığı ortadan
kaldıran, daha birçok ölümcül sonuçlar doğuran Kovid iğnelerinden, bitmek bilmeyen
savaşlardan, muhtemel nükleer savaşlardan ve savaşların barışı getireceği
bahanesi üzerinden iklim savaşları ile azaltılması gerekiyor.
Bu distopyadan daha rahatsız edici
olansa halkın büyük bir bölümünün bu propaganda yalanlarını ve sloganlarını
satın alıyor olması. Bir şeylerin yanlış olduğunu bilseler bile bu propagandaya
teslim oluyorlar. Rahatlarının bozulmasını istemiyorlar. Bilişsel uyumsuzluk
sorunu çekiyorlar.
Bu kişiler, küreselcilerin dişine
gayet uygun isimler. Onlar, hayatta kalmak için hiçbir şeyi olmayan, ama mutlu
olan, dijitalleşmiş köleler hâline gelmeyi içlerine sindiriyorlar.
Latin Amerika ve Karayipler bölgesinde
ülkelerin başına gelen tüm ilerici liderler ve Schwab’ın gururu olan Genç
Küresel Liderler’i, insanlık karşıtı küreselci ajandanın savunulması için o
pozisyonlara getirildiler. Tabii hepsi de “demokratik seçimler”le işbaşına
geldiler.
Siber saldırıların hedefinde
olan, yapay zekânın yönlendirdiği seçim propagandası ve seçim hileleri denilen
işte öyle uzmanlaştılar ki bu hileleri artık kimse göremiyor, ortada kötülüğün
kol gezdiğini kimse fark etmiyor. Eskiden kalan derin bilişsel uyumsuzluk
küreselcilerin benimsediği formülün ayrılmaz parçası.
Bir “Demokrat” veya “ABD’de
solculuğa denk düşen” isim olarak Başkan Biden’ın halka bir hayrı oldu mu?
Kesinlikle hayır. O da Amerika’ya
kul olan Avrupalı liderler de küreselci. Bunlar halka ziyan. ABD ve Avrupa’yı
yok ediyorlar. Yapay enerji krizleri, gıda kıtlıkları, susuzluğa, kalan temiz
su kaynaklarının özelleştirilmesine ve su savaşlarına sebep olacak iklim
değişikliği ve/veya küresel ısınma ile ilgili yaptırımlarla halkı
mahvediyorlar.
Tüm günah, Çinlilerin ve Rusların
üzerine atılacak. Sahte bir imparator, her zaman hayatta kalmak için sahte bir
düşmana ihtiyaç duyar. Yalanlar ve aldatmaya dönük hamleler piramidi çöktüğü
ölçüde bu sahtelik de günışığına çıkmaktadır.
“Jeo-mühendislik” veya iklim
savaşı da denilen, insan yapımı iklim değişikliği politikası Biden’ın ve yeni
Latin Amerika-Karayip liderlerinin desteklediği 2030 Reset Ajandası’nın bir
parçası. Birleşmiş Milletler liderleri ve 193 BM üyesinin başındaki itaatkâr
kuklalar da bu ajandaya destek oluyor. Tüm bu isimler satın alındı, boyun
eğdirildi, şantajla teslim alındı.
Son aşamadayız. Yeni dünya
yönetimi konusunda geliştirilen bu ihanetle tanımlı yaklaşıma ancak bilinçli
kesim “dur” diyebilir.
Önce şu bilinmeli: Avrupa ve ABD
dâhil tüm dünyada hiçbir başkan veya başbakan Washington’ın onayı olmaksızın “seçilemez”.
ABD, Washington’ın ve dünyanın dizginlerini elinde tutan devasa dijital-finans
güçlerinin çıkarları için bir perde görevi görüyor.
BM’nin 193 üyesi ve BM’nin
kendisi, ona bağlı uzmanlık alanlarına ve teknik konulara göre ayrıştırılmış
alt örgütleri bu dijital-finans kompleksinin kontrolünde.
Bu noktada hafızalarımızı
tazeleyelim: Bu finans imparatorluğu piramidinin tepesinde BlackRock, Vanguard ve
StateStreet gibi şirketler var. İlk iki şirket arasında güçlü bir bağ söz
konusu, uygun koşulları bulduğunda tek bir varlık yöneticisi olarak hareket
edebiliyor. Aşağıya doğru indikçe karşımıza JPMorgan Chase, Goldman Sachs,
Citigroup, Morgan Stanley, UBS gibi nispeten küçük şirketler çıkıyor.
İlk üç şirket, gıda imalat
süreçlerini de içerecek biçimde Batı’daki tüm üretim sahasını doğrudan veya
dolaylı olarak elinde bulundurduğu hisseler eliyle kontrol altında tutuyor. Her
bir alanda bu şirketler, hisselerin büyük bir kısmına sahipler. Ellerindeki gücü
ve nüfuzu anlamadan olan bitenin arka planını anlamak mümkün değil.
Diyelim ki yanlış bir hesap
yapıldı ve bir ülkede yanlış bir isim başbakan veya başkan seçildi, o kişi,
hemen devrilir. Böylesi bir durumda bile halk, darbenin ülke içerisinde işletilip
gerçekleştirildiğini zanneder.
Pakistan başbakanı İmran Han
örneğini ele alalım. İmran Han, 2018’de ülkede oyların üçte ikisini alarak
iktidara geldi. O, halkın lideriydi, halktan yanaydı. Ülkesinin politik
egemenliğine yeniden kavuşmasını, Çin ve Rus gibi ittifakları özgürce
seçebilmesini istiyordu. İmran Han, 10 Nisan 2022 günü Washington’ın emri
uyarınca mecliste güvenoyu alamaması neticesinde devrildi. Yerine Washington’a
dost olan Şehbaz Şerif getirildi.
Washington’ın hamlelerine aykırı
tavır içerisinde olan veya Dünya Ekonomi Forumu’nun emirlerini yerine
getirmeyen, enformasyon teknolojisinin ve finans sektörünün oluşturduğu
kompleksin yarattığı dinin desteklediği ve yönettiği sürece karşı gelen herkes
koltuğundan olur.
Rejim değişikliği, renkli
devrimlerin farklı tonlarını alarak gerçekleşiyor. Başkan Putin ve Xi, bahsini
ettiğimiz dinin ve sahiplerinin hedef tahtasındaki isimler. Yalan üzerine
kurulu, bitmek bilmeyen kampanyalar ve savaş propagandası en nihayetinde
kamuoyunu Rusya’ya yönelik nükleer saldırının dünyaya barışı getirebileceğine
ikna edebilir. Savaş barıştır, barış da savaştır çünkü (1984, George Orwell).
Sigmund Freud’un yeğeni Edward
Bernays, savaş propagandası ve halkla ilişkiler denilen çalışmaların babası
kabul ediliyor. Onun ruhu hâlâ canlı ve hâlâ güçlü.
Bugün Latin Amerika, neoliberal
küreselciliği halka dost sosyalizm olarak satanların eline geçiyor.
İnsanlar, artık uyanın. Liderleriniz
sizden yana değil, size karşı. Aynı durum, Batı ülkeleri için de geçerli. Biz
halk olarak kendi başımızın çaresine bakmak zorundayız. Bilincimizle ve
öfkemizle hareket etmeliyiz. Aksi takdirde geberip gideceğiz.
Peter Koenig
16
Ekim 2022
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder