Yaklaşık
15 yıl önce kendisiyle yapılan bir tartışmada, bir SDP yöneticisi şunu söylüyordu: “Biz, Ekim Devrimi
sonrası kurulan tek parti diktatörlüğüne karşıyız. Biz devrim yapınca,
eşcinseller de dâhil herkese parti kurma izni vereceğiz.”
Bu yüce gönüllü, lütufkâr tutumun sebebi, Avrupa’dır, Avrupa ideolojisidir. Bu laflar Avrupalı efendilere sinyal çakmak, işmar etmek için dilden dökülmektedir.
Avrupa,
bira sevenlerin dahi parti kurduğu, seçimlere girdiği bir coğrafyadır. Bu
rahatlığın, serbestiyetin ardındaki sömürgeciliği ve emperyalizmi görmeyen
akıl, ya kıttır ya da antikomünisttir. “Herkese parti izni” veren akıl,
burjuva aklıdır.
* * *
SDP şeflerinin Ekim ile ilgili yürüttüğü tartışma, bir tasfiye sürecinin dışavurumudur. Çünkü SDP dâhil birçok sol örgüt, Şubat Devrimi seviyesine gerilemiş, daha doğrusu, bu özelliklerini, yani Şubatçı olduklarını dışa vurma imkânı bulmuşlardır. Bu zemini hazırlayan, devlet ve sermayedir.
Sol örgütler, ezbere bir yaklaşım içerisinde olduklarından, “Şubat Devrimi varken Ekim Devrimi niye oldu?” sorusunu hiç sormamış, sadece başarılı olduğu için Ekim’le ilişki kurabilmişlerdir. Bu solcular, Şubat Devrimi ile ilişkilerinin sorgulanmasını hiç istememişlerdir.
Bugün sol örgütler, Lenin ve Bolşeviklerin
karşısında hizalananlar gibi düşündüklerini, hareket ettiklerini açıkça ortaya koyma
imkânı bulmuşlardır.
Ekim
öncesi ve sonrası sol örgütler içerisinde yapılan tartışmalara bakılacak
olursa, ana mesele, burjuva devrimidir. Ekim Devrimi, Bolşeviklerin kendisi
dışındaki sol örgütlerde ideolojik ve politik olarak varolan burjuva iktidarına
sallanan kılıçtır. O kılıç yoksa Ekim de yoktur.
“Ekim
Devrimi darbedir” veya “devrimci darbedir” türünden tespitler, devrimin
sınıfsal niteliğini ve gündeme getirdiği devrimci ayıracı görmezden
gelmektedirler. Nesnel tarihsel ilerlemeye iman eden, burjuvazinin ilerlemesine
ümit ve bel bağlayan solcular, Lenin’in kişisel, kariyerist, benmerkezci,
takıntılı bir üslupla devrimi “zorladığını” düşünmektedirler. Bu
solcular, bugün sadece “AKP kapitalist burjuva ilerlemenin önünde engeldir,
çünkü Ortaçağ’dır, çünkü Ortadoğu’dur” diyebilmekte, bu sayede kentli orta sınıfı
avlayabileceğini düşünmektedirler. O av başkalarının avıdır.
* * *
Bolşeviklerin
dışındaki örgütler, şu veya bu düzeyde burjuvazinin maddi varlığıyla veya onun
ideolojisi ve politikasıyla ilişkide olan, sosyalizmi bu ilişki üzerinden
tanımlayan, sadece burjuvaziyi özne kabul eden kişilerce yönetilmektedirler.
Bolşevikler içinse burjuvazi, eskiden sahip olduğu “devrimcilik” vasfını süreç
içerisinde yitirmiştir. Ezilenin, sömürülenin iktidarı, o “devrimcilik” vasfına
biat edilerek kurulamaz. Bolşeviklik, ezilenin-sömürülenin iradesine dair bir
arayıştır.
Şubatçılar, ezilenin-sömürülenin
iradesine edilmiş bir küfürdür. O iradeye asla inanmazlar, hatta onu tehlikeli
görürler. O yüzden Şubatçıdırlar. O Şubatçıların ağababaları Menşeviklerin bir lideri,
devrim sonrası şu gerçeği itiraf etmektedir:
“Şunu artık anlayın lütfen: karşımızda proletaryanın zaferle
taçlandırdığı bir ayaklanma var. Tüm proletarya, Lenin’i destekliyor ve
ayaklanmanın kendilerini toplumsal düzlemde kurtarmasını bekliyor.”[1]
Ezilenin-sömürülenin iradesini
görmeyenler, görmek istemeyenler, Şubatçı olmaya mecburdurlar. Proletaryanın zaferine mani olmak zorundadırlar.
Bugün sol örgütler, bu mecburiyet üzre hareket etmektedirler.
* * *
SDP’nin
bağlı olduğu Avrupa solculuğu, Ekim Devrimi’ni “doğu despotizminin yansıması,
bir tür sapma, ilkel ve geri bir yönelim” olarak görmüştür. Söz konusu örgüt,
bu sebeple 12 Eylül sonrası gittiği yerlerde, “işçi sınıfını demokrasi
konusunda terbiyelendirmek, eğitmek gerek. Biz, bu yüzden başarısız olduk”
demişlerdir. Bu tür sol örgütlerin Avrupa’ya hoş görünmek için demokrasi
meselesine vurgu yapmaları kaçınılmazdır. Türkiye içerisinde demokrasicilik
oynamalarının nedeni de bu hoş görünme çabasıdır. “Yaban ve geri işçi sınıfı”
ile ilgili tespitler, sınıf düşmanlığının dışavurumudur.
Gelgelelim,
örgütün demokrasiciliğinin pratikte bir karşılığı yoktur. “Eşcinseller de dâhil
olmak üzere herkese parti kurma izni vereceğini” söyleyen örgüt, sonrasında
rakip örgütün HDP üzerinden milletvekili elde etmesine mani olmak istemiş,
başka örgütlerle mahallelerde alan kavgasına tutuşmuş, içinde cereyan eden
taciz vakasını bile örtbas etmek istemiştir. Demokrasiciliğin de küçük burjuva
sınırları vardır.
* * *
Ekim
Devrimi’nin demokrasicilik üzerinden eleştirilmesi, burjuva bir yaklaşımın
ürünüdür. Aslında söz hakkı verilmek istenen, burjuvazi ve uzantılarıdır.
“Demokrasi”den kasıt, burjuvayla, burjuvazi için, burjuvanın tayin ettiği yolda
ilerleme iradesidir. Rusya, o yoldan ayrıldığı için başarısız bir sosyalizm
pratiğine sahne olmuştur. Burjuvaziyi koruyup kapitalizmi eleştirmekle,
kapitalizmi sahiplenip burjuvaziyi eleştirmenin arasında bir fark yoktur. Burjuvanın
yerine küçük burjuvanın üzerine giydirilmiş işçi gömleğini, kapitalizmin yerine
liberal veya sosyal demokrat öze sahip sosyalizmi getirme çabası, beyhude bir
çabadır.
* * *
Ekim
Devrimi sonrası sovyet kongresi ve kurucu meclis üzerinden kopan fırtına,
burjuvaların veya temsilcilerinin kendilerine yer bulup bulamayacakları ile
ilgilidir. Bolşevikler, savaşın, sömürünün, zulmün çilesini çekenlerin iradesi
olarak, bu tür istekleri boşa düşürmüştür. Küçük burjuva devrimi olarak Şubat,
karşısında proleter devrimi olarak Ekim’i bulmuştur. O proletere düşman
olanlar, burada başka ilişkiler içerisine girmişlerdir.
Örneğin
Kemal Okuyan, burjuva olanın pratik karşılığı ve örtmecesi olarak gördüğü
askerin mecliste yer almasını savunmaktadır. 28 Şubat’ta dinci ve milliyetçi
olanı ezen Asparti’ye övgüler dizmişlerdir. Asker liberalleştikçe, devlette
bürokrat, teknokrat, diplomat; şirketlerde güvenlik müdürü oldukça, sol
örgütler de o liberalizme bağlanmışlardır.
2017 tarihli
“Erdoğan Atatürkçü Olursa” başlıklı yazısında Kemal Okuyan, Erdoğan’a karşı
gerçekleştirilecek renkli devrimde Erdoğan’ın safında yer alacağını
söylemektedir.[2] Yazının altında Perinçek’in de imzası vardır, bu
görülmelidir. Bu yazı sonrası TKP’nin önü açılmıştır. “Yeniden cumhuriyet”
kavgası, bu açılan yolla alakalıdır. Semtevleri projesi, devletle kurulan
ilişki kapsamında gündeme gelmiş olmalıdır. Çünkü artık Erdoğan köşeye
sıkıştığında veya alt edildiğinde, bu duruma karşı çıkacak bir TKP var! TKP, artık Erdoğan’ın programına bakıp feyz alabildiği bir düşünce kuruluşudur!
Aradaki sınıfsal farklılıklar verili burjuva siyaset gerçekliğinde silinmiştir.
Espriyle karışık da olsa Hayri Kozanoğlu, Erdoğan’ın Marksist iktisadı tercih
edebileceğini bu düzlemde dillendirebilmektedir. Sular karışmıştır. Aşağıdaki TKP tviti, bir AKP reklamıdır.
Şirket
olarak batan TKP’nin “borçları kim ödeyecek” tartışması sonrası bölünmesinde CHP-AKP
arasındaki kayıkçı kavgası, o temaşa rol oynamıştır. TİP CHP; TKP AKP
gölgesinde ilerlemeye karar vermiştir. Şubat ve Ekim arasındaki sınıfsal
politik ayrımı idrak edemeyenler, bugün siyasi ömürlerini sağa sola savrularak
tüketmektedirler.
* * *
Ekim
Devrimi’nde gündeme gelen toprak, barış ve ekmek meseleleri, tali meselelerdir.
Bu meseleler, tümüyle, burjuvazinin iradesiyle ve yeriyle alakalıdır. Tartışma,
bu meselelerin çözümünde burjuvazinin ideolojik ve pratik ağırlığı üzerinden
yürümüştür. Sol örgütler, Bolşeviklerden koalisyon hükümeti kurulmasını
istemişlerdir. Buna yönelik itiraz, basit bir öznel rekabetin veya kariyerist
bir tutumun sonucu değildir. O koalisyon, burjuva ideolojisinin koalisyonudur.
Meclise burjuvaların girmesini ilericilik olarak görenler, karşılarında
proleter iradeyi bulmuşlardır. Lenin, devrim sonrası “biz burjuvazinin altmış
yılda yapamadığını altı ayda yaptık” lafını bu iradeye bağlılığı üzerinden
dillendirmiştir.
Bugün
burjuvayı, askeri, STK foncularını mecliste görme arzusunda olanların
proleterden ve iradesinden nefret ettiklerini görmek gerekmektedir. Sol
örgütlerin büyük bir kısmı, pandemi sürecini bu nefret ve tiksintiyle birlikte
yürütmüştür. Burjuvazinin bürokrasisine, teknokrasisine ve diplomasisine biat
etmelerinin nedeni budur.
“İşçi,
ezilen, yoksul, halk, sosyalizme hazır değil, biz, onları hazırlamak için varız.
Sosyalizme sadece biz layığız. Onlar, sosyalizmi anlayamayacak düzeydeler.
Fazla yaban ve kirliler. Evcil ve temiz kılınmaları gerekir.” Sol örgütlerin
programlarında bundan başka bir şey yazmamaktadır. Şubatçılar, örgütlerin büyük
bir kısmını ele geçirmişlerdir. Steril, arınık, işçi düşmanı bir sol ideoloji,
örgütlere galebe çalmıştır.
Eren Balkır
1 Kasım 2022
Dipnotlar:
[1] Aktaran: Brian S. Roper, “Rus Devrimi ‘Bolşevik Darbesi’ miydi?”, 7 Kasım
2018, İştiraki.
[2] Kemal
Okuyan, “Erdoğan Atatürkçü Olursa”, 31 Ekim 2017, Sol.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder