Kapitalizm,
göç eden insan sayısının milletlerin belirli bir biçim altında gerçekleşen göç
süreci dâhilinde artmasına sebep oldu. Makineleri kapsamlı bir biçimde kullanan
ve dünya pazarından geri kalmış ülkeleri kovan, bu süreçte hızla gelişme
kaydeden sanayileşmiş ülkeler, kendi içlerinde ücretleri ortalama düzeyin
üzerine çıkartıyorlar ki geri kalmış ülkelerden daha fazla işçiyi
çekebilsinler.
Bu
sebeple, yüz binlerce işçi, yüzlerce-binlerce kilometre yol kat etmek durumunda
kalıyor. İleri kapitalizm, bu işçileri zorla yörüngesine sokuyor, yaşadıkları o
geri kalmış bölgelerden kopartıyor, onları dünya açısından tarihsel öneme sahip
harekete dâhil ediyor, bu işçileri güçlü, birlik içinde hareket eden
beynelmilel fabrika sahipleri sınıfının karşısına dikiyor.
Hiç
şüphe yok ki insanları kendi özyurtlarından ayrılmaya o ağır sefalet koşulları
mecbur ediyor, kapitalistler, göçmen işçileri en utanmaz arlanmaz hâlleriyle
sömürüyorlar.
Milletlerin
bugün gerçekleştirdiği göçün ilerici bir anlama sahip olduğu gerçeğine
gözlerini ancak gericiler kapatabilir. Sermayenin boyunduruğundan, kapitalizm
gelişmeden, bu gelişimi temel alan sınıf mücadelesi verilmeden kurtulmak mümkün
değildir. Kapitalizm de tüm dünyanın emekçi kitlelerini tam da bu mücadelenin
içine çekmekte, o kitleler, kendi ülkelerindeki köhne ve eskimiş
alışkanlıklarından bu sayede kopmakta, ulusal engellerden ve önyargılardan bu
sayede kurtulmakta, tüm ülkelerden gelen işçiler, Amerika ve Almanya gibi
ülkelerin büyük fabrikalarında ve madenlerinde bu süreç dâhilinde bir araya
gelebilmektedirler.
Amerika,
işçi ithal eden ülkeler sıralamasında başı çekmektedir. Aşağıda Amerika’ya
yönelik göçe ilişkin rakamlar verilmektedir:
Göçün
hacmi giderek büyümekte, göç eden işçi sayısı zamanla artmaktadır. 1905–1909
dönemini kapsayan beş yıllık kesitte Amerika’ya giriş yapan (ki burada sadece
ABD kastediliyor) ortalama göçmen sayısı yıllık bir milyonu aşmıştır.
İlginç
olan şu ki Amerika’ya göç eden insanların geldikleri ülkelerde bir değişiklik
yaşanmıştır. 1880’e dek uzanan dönemde ise Büyük Britanya, Almanya, kısmen de
İsveç gibi eski medeni ülkelerden göç alınmıştır. 1890’a dek uzanan dönemde
Büyük Britanya ve Almanya’dan gelenler, toplam göçmenlerin yarısından fazlasını
teşkil etmektedir.
1880
ile birlikte Doğu ve Güney Avrupa’dan, Avusturya, İtalya ve Rusya’dan gelen
yeni göç dalgasıyla birlikte gelen insan sayısında hızlı bir artış
gözlemlenmiştir. Bu üç ülkeden ABD’ye göç eden insan sayısı şu şekildedir:
Bu
sebeple, eski dünyadaki en geri kalmış ülkeler, toplumsal hayatın her
veçhesinde feodalizmi başka ülkelere göre daha fazla tecrübe eden ülkeler,
medeniyet konusunda zorunlu bir eğitimden geçmişlerdir. Amerikan kapitalizmi
(1891-1900 döneminde ülkeye 594.000, 1900-1909 arası dönemde ise 1.410.000
insan gönderen Rusya gibi) geri kalmış Doğu Avrupa’dan ülkelerinden milyonlarca
işçiyi maruz kaldıkları yarı feodal koşullardan kopartıp, onları proletaryanın
ileri ve beynelmilel ordusunun saflarına katmıştır.
Epey
aydınlatıcı olan ve geçen yıl İngilizce olarak yayımlanan Göç ve Emek kitabının
yazarı Hourwich, ilginç kimi gözlemlerde bulunuyor. Amerika’ya göç eden insan
sayısı, bilhassa 1905 Devrimi sonrası artmış (1905: 1.000.000; 1906: 1.200.000;
1907: 1.400.000; 1908 ve 1909: 1.900.000). Rusya’da bazı grevlere katılmış olan
işçiler, Amerika’yı bu süreçte kitle grevinin o cesur ve saldırgan ruhu ile
tanıştırdılar.
Rusya
zamanla iyice geriye düştü, en iyi işçilerinin bir kısmını yabancı ülkelere
kaptırdı; Amerika, bu süreçte daha hızlı ilerleme kaydetti, tüm dünyadaki işçi
nüfusunun en zinde ve en sağlıklı kesimlerini bünyesine kattı.[1]
ABD
ile az çok aynı hızda ilerleyen Almanya ise başka ülkelere işçi gönderen ülke
olmaktan çıkıp, yabancı ülkelerden işçi alan ülke hâline geliyor. 1881-1990
arası dönemi kapsayan on yıllık kesitte Almanya’dan Amerika’ya gelen göçmen
sayısı 1.453.000 iken 1901-1909 arası dönemi kapsayan dokuz yıllık kesitte bu
rakam 310.000’e düştü. Öte yandan 1910-1911’de Almanya’daki yabancı işçi sayısı
695,000 iken bu sayı 1911-1912’de 729.000’e çıktı. Bu göçmenleri mesleklerine
ve geldikleri ülkelere göre tasnif ettiğimiz şu türden bir tablo elde ediyoruz:
Geri
kalmış ülke, başka ülkelere ancak “vasıfsız” tarım emekçi temin edebiliyor.
Gelişkin ülkeler, işçilere en yüksek ücretlerin ödendiği mesleklerin icra
edildiği yerler. Buna karşılık, yarı barbar ülkelerde en düşük ücretlerin
ödendiği meslekler icra ediliyor. Genel anlamda Avrupa Almanya’ya 157.000 işçi
temin etti, bu işçilerin beşte dördünden fazlası (157.000 işçinin 135.000’i)
sanayi işçisi. Geri kalmış bir ülke olarak Avusturya, sanayi işçilerinin sadece
beşte üçünü (263.000 işçinin 162.000’ini) temin etti. Tüm ülkeler içerisinde en
geri kalmış ülke olan Rusya’dan gelen işçilerse sanayi işçilerinin ancak onda
birini (308.000 işçi içerisinde 34.000’ini) teşkil ediyor.
Bu
anlamda Rusya geri kalmışlığıyla her konuda ve her yerde cezalandırılıyor. Öte
yandan nüfusun geri kalan kısmıyla kıyaslandığında, Rusya’dan gelen işçiler
geri kalmışlık ve barbarlık hâlinden diğer ülkelerin işçilerine kıyasla daha
fazla uzaklaşıyor, kendi özyurtlarına ait bu “hoş” özelliklerle herkesten daha
fazla mücadele ediyor, özgürleşme pratiğinin oluşturduğu tek beynelmilel güç
içerisinde diğer tüm ülkelerin işçileriyle birleşmeye herkesten daha fazla
yakın duruyor.
Burjuvazi,
bir millete mensup işçileri diğer milletlerden işçilere karşı kışkırtıyor,
böylelikle o işçilerin birleşmesine mani olmak için uğraşıyor. Kapitalizmin tüm
ulusal sınırları kaçınılmaz olarak sileceğini bilen, bunu ilerici bir gelişme
olarak gören sınıf bilinçli işçiler, geri kalmış ülkelerden gelen dost
işçilerin aydınlatılıp örgütlenmesine katkıda bulunmaya çalışıyorlar.
V. I. Lenin
29 Ekim 1913
Kaynak
Dipnot:
[1] Amerika kıtasındaki diğer ülkeler de ABD ile birlikte hızla gelişme
kaydediyor. Geçen yıl ABD’ye giriş yapan göçmen sayısı 250.000 civarında iken
bu rakam Brezilya’da 170.000, Kanada’da 200.000’in üzerindeydi. Yıllık toplam
bu hâliyle 620.000’e ulaşmıştı. -Lenin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder