Şimdi
size Kılıçdaroğlu’nun ABD gezisinden bazı bilgiler aktaracağım. Tabii, bütün
uçaklardan kovulmuş bir gazeteci olarak, Kılıçdaroğlu'nun (tarifeli) uçağından
değil, evimizin oturma odasından. Bunu nasıl mı başardım? Tabii ki İsmail
Saymaz’ı izleyerek.
Evet, İsmail Saymaz, ile birlikte
ABD’ye giden gazetecilerden. Kendisi, Kılıçdaroğlu’nun gezisinden pek haber
çıkaramadı, ama ben, İsmail’in ABD gezisinden çok haberler çıkardım.
Şöyle ki İsmail, iki gündür Kılıçdaroğlu’nun
ABD ziyareti ile ilgili yazılar yazıyor ve Halk TV’deki haber ve programlara
çıkarak “izlenimlerini” anlatıyor. Bu akşam da Kadri Gürsel ile yaptıkları Konuşmasak
Olmaz (Konuşmazsak olacak) programına ABD’den katılarak, gerçekten bomba,
gerçekten akıllara sezâ bir haber verdi.
Kılıçdaroğlu, beraber götürdüğü
gazeteciler kendisini Washington'da beklerlerken, sekiz
saat süreyle ortadan kaybolmuş! Böyle olağanüstü bir durumda, yurtdışı gezisi
izleyen bir gazeteci -kendimden biliyorum ki- ne yapar biliyor musunuz? Büyük
panik olur. Kurumunun “hiçbir şeyi atlamayacaksın” sorumluluğunu yükleyerek, izlemekle
görevlendirdiği lider ortadan kaybolmuşsa, yana yana onu aramaya, nerede
olduğunu öğrenmeye girişir. Çünkü böyle bir şeyi atlarsa, ülkeye döndüğünde
kapının önüne konulacağını bilir.
Peki
bizim İsmail ne yapmış? Hiç, sadece oturup sekiz saat beklemiş. Programdan
sorumlu olanların yakasına yapışmamış, “Biz buraya tuzluk olarak mı geldik
kardeşim?” diye ortalığı yakmamış, kendi imkânıyla araba tutup Kılıçdaroğlu’nun
peşinden gitmemiş. “Nasıl olsa bir yerden çıkar” diye öylece oturup beklemiş.
Yani “yandaş gazetecilik” yapmış. “Büyüklerimiz ne derse biz onu yazarız"
demiş. Zaten kurumu da “İsmail, ne demek Kılıçdaroğlu kayboldu? Biz seni oraya
niye gönderdik oğlum?” dememiş.
Ben,
Tayyip Erdoğan’ı Varşova’da kaybettiğimde Star Gazetesi’nin Genel Yayın
Yönetmeni rahmetli Behiç Kılıç gece saat birde beni arayıp “Kızım, ya Tayyip
Erdoğan’ı bulursun, ya da gelme oradan, sığınma filan ayarla. Biz haberi
ajanstan alırız” demişti. Tabii Varşova’nın o burun kesen ayazında gece yarısı
Tayyip Erdoğan’ı affedersiniz eşek gibi arayıp bulmuştum. (Avrupa Konseyi
toplantısı için oradaydık, Erdoğan, gece İlham Aliyev’i otelinde ziyaret
etmiş).
Neyse,
bizim İsmail, bu kaybolma olayını gevrek gevrek gülerek anlatıyor. Meğer
Kılıçdaroğlu, gazetecileri “atlatıp” sekiz saat mesafedeki Washington’a
karayoluyla gitmiş! Bunlar da beklemiş... Sonra bakmışlar ki Kılıçdaroğlu, New
York’taki Turken Vakfı’nın önünden “Burası ABD’nin en pahalı iş muhiti. Buraya
tanıdığım bir ailenin gökdelenine hayırlı olsuna geldim” diye twit atıyor. Yani
Kılıçdaroğlu, gazetecileri atlatıp kendi haberini kendisi yapmış! İsmail de
bunu bir gazeteci olarak dert edip utanacağı yerde, Halk TV’ye çıkmış, “Çok
güzel, çok etkili bir hamleydi” diye BM gözlemcisi gibi yorum yapıyor.
Bitmedi,
peki o sekiz saatlik kaybolma sürecinde Kılıçdaroğlu başka ne yapmış? İsmail
onu da bilmiyor, hatta merak bile etmemiş. Onun yerine, Kadri Gürsel ile
birlikte, “AKP medyası gizli görüşme yaptı diye tezvirat yapıyor ama doğru
değil” diyerek, sanki CHP’nin basın sözcüleriymiş gibi açıklama yapıyor. Yahu
nereden biliyorsunuz? Adamı takip bile etmemişsiniz ki!
Size “Şurada
oturup bekleyin, soru da sormayın" demişler, siz de kuzu kuzu öyle
yapmışsınız. E hani biz yandaş gazetecilere benzemezdik?
Peki
Kılıçdaroğlu, Washington'dan New York’a gitmek için niye karayolunu tercih
etmiş? Bunu da Kadri Gürsel sordu ve yine kendisi cevapladı: “Güvenlik
sebebiyle olabilirmiş”. Dikkat edin, “olabilirmiş”. Yani İsmail, bunu da
kimseye sormamış. İsmail, cevabı bilmediği için Kadri Gürsel kendi sorusunu
kendisi cevapladı ve bu konuya son noktayı koydu. Hacivat ile Karagöz gibi
ikili program yaptıkları için kimse de “Madem güvenlik sorunu vardı, sekiz
saatlik karayolu yerine uçağa binmek daha güvenli değil miydi? Koskoca cumhurbaşkanı
adayımızı yolda gringolar kaçırsa, kırmızı urbalılar rehin alsa ne yapacaktık?”
diye soran da olmadı.
Bitmedi,
bir gazetecilik skandalı daha var.
Yine
Kadri Gürsel soruyor: “Programda Washington Büyükelçiliği’ni ziyaret yok muydu?”.
İsmail tabii ki bunu da bilmiyor. “Var mıydı bilmiyorum, bize ziyaret
edilmeyeceği söylendi” diyor. Yani yine gazeteci olarak görevini yapıp, bunu
diyenlere “Programda var mıydı? Yoksa niye yoktu? Vardı da siz mi iptal
ettiniz, yoksa onlar mı reddetti?” (ki Washington Büyükelçiliği reddetmiş ise
bu da önemli haberdir, Kılıçdaroğlu gitmek istememişse bu da haberdir) diye
sormak aklına gelmemiş. Haydi Kılıçdaroğlu tarafı bilgi vermiyor diyelim,
gazeteci İsmail, Washington Büyükelçiliği’ni arayıp sorma gereği de duymamış.
Bütün bu
gevşekliklerden sonra bize kimse “Gazeteciliği sadece Nagehan gibi, Sevilay
gibi, Abdülkadir gibi AKP yanlısı düşükler batırdı” demesin.
“Erdoğan
ailesinin Manhattan’da bina dikmesine sözün yok mu?” diyenler olacaktır. Var...
Var ve biz AKP döneminde yapılan her şeyi biliyoruz. Bunları yıllardır
birbirimize söyleyip durmaktan da çenemiz yoruldu. Kılıçdaroğlu’nun meramı, bu
binayı AKP seçmeninin gözüne sokmaktı ise bilsin ki bu binadan haberi
olmayanların çoğunluğu “Reis'e bak, New York’un ortasına bina dikmiş, helâl
olsun” diyecektir.
Tabii ki boşa konuşuyoruz. Kılıçdaroğlu,
seçmeni tanısaydı, başta “başörtüsü özgürlüğü” olmak üzere bir dizi saçma
çıkışı zaten yapmazdı.
Öte yandan, Kadri Gürsel ve
İsmail Saymaz, Kılıçdaroğlu adına ne kadar güvence verirse versin, sekiz
saatlik kaybolma olayı daha çok su kaldırır.
Neticede Erdoğan’ın en güçlü
olduğu başörtüsü alanına girip nakavt olduktan sonra, “F. Gülen ile görüştü”
iddiasına tavan yaptıracak bir şekilde ortadan kaybolmak, “hata”, “çapsızlık”, “beceriksizlik”,
“stratejisizlik” gibi kelimelerle açıklanacak bir şey değil. Başka bir durumla
karşı karşıyayız.
Gereksiz yere derin okuma
yapıyoruz. Birileri Kemal Bey’e “ABD’de bazı görüşmeler yapıp destek almadan
seçim kazanılmaz” dedi. O da inandı, ABD’yi ölmeden dünya gözüyle görmek
isteyen birkaç kişi de gezinin gazını verdi. Alt düzey birilerinden randevu
ayarlanıp bomboş dönüldü.
Fatma Sibel Yüksek
12
Ekim 2022
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder