Josie Fanon
26 Aralık 1964
11
Aralık 1964 günü Birleşmiş Milletler’de konuşma yaptıktan sonra Che Guevara
Afrika’ya gitti. Cezayir ziyareti esnasında Frantz Fanon’un dul eşi Josie Fanon
ile bir söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşi 26 Aralık 1964 günü Révolution
Africaine dergisinde yayımlandı.
* * *
Cezayir
ziyaretinizin sebebi nedir?
Ziyaret
sebebim çok basit. Birkaç gün içerisinde bir dizi Afrika ülkesine ziyaret gerçekleştireceğim,
önce Cezayir’e gelmem gerekiyordu. Ayrıca buradan ayrılmadan önce, elde
ettiğimiz imkân dâhilinde, Cezayir hükümeti içerisindeki yoldaşlarımızla
uluslararası sorunları ve Afrika’nın sorunlarını tartışmayı düşünüyoruz.
Muhtemelen Cezayir’de iki üç kalacağız.
Küba
hükümetinin bir bütün olarak Afrika ile ilişkisi konusunda neler
söyleyeceksiniz?
Afrika,
dünyada varolan her türden sömürüye, emperyalizme, sömürgeciliğe ve yeni
sömürgeciliğe karşı mücadele yürütülen tüm sahalar içerisinde en önemlisi
olmasa bile, önemli sahalardan birisidir. Afrika’da başarı ihtimali yüksek
olduğu gibi, bu kıtada mücadele, birçok tehlikeyle karşı karşıyadır. Olumlu
yönlerden bahsedecek olursak, Afrika gençliğinden, sömürgeciliğin halkların
zihinlerine kazıdığı nefretten, Afrikalı ile sömürgeci arasında varolan
farklılıklar konusunda halkın ulaştığı net bilinçten ve sömürgeciyle onun
ülkeleri terk etmesi dışında samimi bir dostluk ilişkisi kurulamayacağına dair
inançtan söz edilebilir. Başka olumlu yönlerden de bahsedilebilir: örneğin
sosyalist ülkelerin sundukları yardım sayesinde, bugün kimi ülkeler hızla
kalkınmaktadır. Öte yandan, belirli koşullarda bazı kapitalist ülkeler de yardım
sunmaktadır (ama bu yardımlar konusunda ihtiyatlı olunmalıdır.)
Bizim
Afrika için başlıca tehlike olduğunu düşündüğümüz şey, bugün sürekli arttığı
görülen, Afrika halkları arasındaki bölünme ihtimalidir. Bir tarafta,
emperyalizmin uşakları, diğer tarafta kendilerini uygun yollarla kurtarmaya
çalışan bir halk var. Bu tehlikeden korkmamız için somut nedenler mevcut. Ortada,
sanayileşmiş ülkeler ile iktisadî açıdan bağımlı ülkeler arasındaki eşitsiz
mübadeleler diye bir olgu söz konusu. Bu eşitsiz ilişki, kendisini en vahşi
biçimde, sömürgecilikte ortaya koyuyor. Tam bağımsız ülkeler bile kapitalist
pazarın hapishanesine tıkılma riskini yaşıyorlar, zira büyük sanayileşmiş
ülkeler, yüksek teknoloji sahasında yaşadıkları gelişmeler aracılığıyla, bu
esareti dayatma imkânı buluyorlar. Gelişmiş büyük ülkeler, kurtulan ülkeleri
mıknatısın demir tozlarını kendisine çekmesinde olduğu gibi, kendisine bağlıyor.
Birkaç yıl sonra azgelişmiş ülkelerin sanayileşmiş milletlerin siyasal
hegemonyası altına girmelerinin koşulları bir kez daha olgunlaşıyor.
Afrika’da
burjuvazinin bugün hâlâ oynayacağı bir rolü olduğuna inanıyoruz. Afrika’daki milli
burjuvazinin durumu, onun emperyalizmin vesayetine tümden boyun eğmekten başka
seçeneği bulunmayan Latin Amerika’daki milli burjuvazinin durumundan çok
farklı. Birçok bağımsız Afrika ülkesinde burjuvazi, başlangıçta gelişme ve
“nispeten” ilerici bir rol oynama imkânına sahip. Bu sınıf, “antiemperyalist
mücadele” sloganı altında halkı ve sol güçleri bir süreliğine seferber edebilse
de burjuvazinin ve onu temsil eden hükümetin sonunda bir açmaza sürüklendiği an
kaçınılmaz olarak gelip çatacaktır.
Özü
gereği burjuvazinin kitlelerinin yolunu izlemesi mümkün değildir. Ona açık bırakılan
tek yol, emperyalizmle işbirliği ve halkın ezilmesidir. Uzun lafın kısası,
dünyanın bu bölgesinde var olan kaynaşma sebebiyle Afrika’da büyük imkânlar,
aynı zamanda da unutmamamız gereken gerçek tehlikeler olduğu söylenebilir.
Hatırdan asla çıkarmamamız gereken, önemli kimi iktisadî sorunlar mevcut. Uluslararası
mübadelelerde eşitsiz ilişkiler ülkeleri, emperyalizme taviz vermenin ve kısa
süreliğine hizmet ediyormuş gibi göründükleri halkı ezmenin çok kolaylaştığı
bir açmaza sürüklüyor.
Size
Afrika ülkelerine hangi iktisadî kalkınma yolunun uygun olduğu sorulsaydı,
cevabınız ne olurdu?
Küba
Sanayi Bakanı olarak tavsiyem ya da daha doğrusu görüşüm sorulsaydı, kalkınma
sürecine yeni girmiş olan bir ülkenin ilk dönemde en başta örgütlenmek için
çalışması ve pratik sorunlara “kendi kafasını kullanarak” yaklaşması gerektiğini
söylerdim. Bu, soyut ve oldukça belirsiz bir görüş gibi görünebilir, ama çok
önemli bir şeydir.
Birçok
ülkenin bugünden millileştirme politikasını yoğun olarak uyguladığı Afrika
kıtasında belirli ürünlerden mahrum olan ülkeler için bu ürünleri üretecek
işletmeler açılabilir. Burada karşılıklı yarar sağlama ruhuyla çalışmak
esastır; bunun için de birbirini daha iyi tanıyarak, güvene dayalı ilişkiler
kurulmalıdır. Başlangıçta bu, çok basit şeylerle sınırlı kalmalıdır. Zaman
zaman az sayıda işçi istihdam eden son derece makineleşmiş işletmeler yerine,
çok sayıda işçi gerektiren ve çok fazla işsize iş sağlayan küçük işletmeler
kurmak gerekebilir. Bazı örneklerde, bir sektörün hızla makineleşmesi
gerekirken, başka örneklerde bu şart değildir. Esasında şurası açık ki kalkınma
yoluna girmiş olan bir ülkede çoğu sorun tarım ve madencilikten kaynaklanmakla
birlikte, her ülkede bu sorunların farklı bir biçimde ortaya konulması ve en
başta özel gerçekliklere dikkat edilmesi gerekir. Bu nedenle, tüm Afrika
ülkelerine uygulanabilecek genel bir formül sunmak imkânsız.
Sizce
Latin Amerika’daki devrimci mücadele konusunda ne tür bakış açıları
geliştirilebilir?
Sizin
de bildiğiniz gibi, devrimci mücadele, benim asıl ilgilendiğim konu, en büyük tutkumdur.
Biz, devrimci mücadelenin çok uzun, çok zor bir mücadele olduğuna inanıyoruz.
Tek ülkede devrimin elde edeceği münferit bir zafer, inanılması güç bir şeydir,
ama şurası açık ki böylesi bir zaferin imkânsız olmadığı görülmüştür.
Emperyalizm,
yıllardır Latin Amerika halklarını örgütlü bir biçimde ezmeye hazırlanıyor.
Farklı ülkeleri ezmek için birlikte bir enternasyonal meydana getirdiler. Tam da
böylesi bir dönemde Latin Amerika’nın İspanyol boyunduruğundan kurtulmak için
verdiği son kavgaya sahne olan Peru’da askerî tatbikatlar düzenleniyor. Peru’nun
Ayakuço bölgesinde ABD tarafından düzenlenen tatbikatlara muhtelif ülkeler
katılıyor. Bugün bu bölgede doğrudan uygulanacak olan baskı politikaları için
hazırlıklar yürütülüyor. Peki, neden bu tatbikatlar, tam da Peru’nun bu dağlık
bölgesinde, bu sık ormanlarla kaplı kuşakta yapılıyor? Çünkü Ayakuço,
devrimcilerin teşkil ettikleri önemli üs bölgelerine yakın bir yer. Bu anlamda,
Ayakuço tesadüfen seçilmiş değil.
Kuzey
Amerikalılar, gerilla savaşı meselesine çok kafa yoruyorlar. Bu konuda oldukça
ilginç şeyler kaleme aldılar. Tamamen doğru olarak ortaya çıktığı anda tasfiye
edilmediği takdirde, gerilla savaşını tasfiye etmenin son derece zor olduğunu
kavradılar. Şimdi tüm stratejileri, iki hedef üzerine kurulu: ilk hedef
devrimcileri ezme; ikinci hedefse devrimcileri ana kitle tabanından
(köylülerden) kopartıp tecrit etmektir. ABD kaynaklı bir belgede Mao Zedung’un
kullandığı “Halk arasında devrimciler sudaki balık gibidir” cümlesine yer
veriliyordu. Kuzey Amerikalılar, gerillanın gücünün burada yattığını
kavradıkları gibi, mücadeledeki sürekliliğe son vermek için her şeyin yapılması
gerektiğini de anladılar.
Şurası
açık ki tüm bu faktörler mücadeleyi daha da zorlaştırıyor. Devrimi ezmek için
kurulan enternasyonal, ortak düşmana karşı proleterler ve köylülerce verilen enternasyonal
devrimci mücadelenin kaçınılmaz ve doğal cevabıyla yüzleşecek. Bu sebeple biz,
emperyalizme ve yerli müttefiklerine karşı kıtasal mücadeleyi örgütlemeyi öngörüyoruz.
Bu cephenin örgütlenmesi uzun zaman alacak; ancak cephe oluştuğunda,
emperyalizme çok sert bir darbe indirilecek. Bunun nihai darbe olup olmayacağını
bilemem; fakat çok sert bir darbe olacağı kesin. İşte bu nedenle, şu temel
ilkeyi öne sürüyoruz: Özgürlük mücadelesi, emperyalizme karşı verilen, sadece
savunmayı değil, saldırıyı da öngören bir mücadele olmalıdır.
Bu
tespitlere şu hususu da eklemek lazım: ABD’de işçi sınıfının yüksek yaşam
standardına sahip olması sebebiyle, ABD toplumunda var olan çelişkileri net bir
biçimde göremiyor. ABD işçi sınıfı açısından silik olan bu çelişkiler, idrak
edilemez şeylermiş gibi görünüyorlar, bu anlamda işçiler, ABD emperyalizminin
kurduğu ziyafet sofrasından dökülen kırıntıları almaya devam ettikçe, sömürü
konusunda net bir bilince kavuşamayacaklar.
[Kaynak: Che Guevara Speaks, Pathfinder, 2005, s. 120-124.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder