İşsizlik
ve Pahalılıkla Savaş Derneği neden kuruldu?
Devletin
resmi ağızlarının 7,5 milyon gizli ve 25 milyona yakın açık işsiz bulunduğunu
söyledikleri ve pahalılığın gün günden ağırlaştığı bir ülkede böyle bir soru
gereksiz bile görünür. Türkiye’nin bugünkü aşamasını iyi ve doğru
değerlendirmek için bu soru üzerinde derinliğine durmak gene de yararlı olacak.
Türkiye
niçin geri kalmış ülkedir? Çünkü Batı’nın büyük endüstrisi ve ileri tekniği
Türkiye’ye hem girmiş, hem de güç ve az girmiştir. Büyük endüstri ve ileri
teknik, Türkiye’ye niçin hem geç, hem güç, hem az girmiştir? Çünkü işveren
sınıfımız, makine kullanmaktan ise ucuz iş eli kullanmayı daha kârlı bulmuştur.
Batıda büyük makine endüstrisi ve ileri teknik gelişim neden olmuştur? Batılı
işverenlerin Türkiye’deki işverenlerden daha akıllı ya da yurtsever, yahut daha
iyi dilekli olmalarından mı? Hayır. Batılı çalışan yığınlar, kendi haklarını
almakta direndikleri için, Batılı işverenler, insanı hayvanca sömürme yolunda
daha ileri gidememişlerdir. İnsanı doğrudan doğruya soymaktansa makineleri
geliştirerek, işletme metotlarını ilerleterek dolaylı yoldan sömürmenin
yollarını bulmuşlardır.
Demek
yüzyıllardır “batı batı” dedikçe batışımız, batılı ile aramızdaki uçurumu biraz
daha derinleştirmemiz, ana çizgisi ile batı uygarlığının gelişim manivelasını
tersine anlayışımızdan ileri gelmiştir. Sosyal sınıflara bölünmüş bir toplumda
biz, sosyal sınıfların ilişkilerini, çelişkilerini inkâr ve yasaklama yoluyla
ilerleyebileceğimizi ummuş, böylece de ancak nüfusun %30’unun işsiz olduğu ve
10 milyondan fazla insanın yılda 500 lirayla geçinmek zorunda kaldığı
Türkiye’ye varmışızdır. Biz, lira kazanana karşı 21.000 lira kazananların
bulunduğu, görülmemiş kertede adaletsiz bir millî gelir dağılımı ortaya çıkmış;
gündelik gazetelerde, bir yandan yoksulluk ve çaresizlikten gözünü, ya da
ciğerini satılığa çıkaranların, öte yandan da köpeğinin doğum günü partisi için
150.000 lira, kızının nişanı için, yalnızca yabancı memleketlerden
getirtilebilen havai fişeklere 170.000 lira harcayanların resimlerinin
yayınlanması, olağan işlerden sayılır olmuştur.
Sosyal
sınıflı bir toplumda teknik, kendi kendine ilerleyemez. İnsanların tek yanlı
akıllılıkları, yurtseverlikleri, iyi dilekleri ile de ilerleme olmaz. Sınıflı
toplumda ileri teknik ve endüstri, ancak ve yalnız, çalışan insanların kendi
sınıfsal haklarını, kendi sınıfsal güçleriyle almayı bilmeleriyle olur. Demek
ki çalışan sınıfların haklarını almak ve sınıfsal bilinçlerine kavuşmak yolunun
kapatılması, geri kalmışlığımızın nedeni olarak, yurdumuza yapılan en büyük
kötülük ve ihanet olmuştur. Gerçek yurtseverlik ise bu yolun açılması ve
ülkenin ileri teknik ve endüstriye kavuşmasının itici gücü olarak, çalışan
sınıfların sınıfsal bilinçleri ile haklarını almalarının sağlanmasıdır.
Örneğin
Türkiye’de son yıllara kadar grev hakkı ve emekçilerin sınıfsal örgütlenmeleri,
parti ve sendika kurmaları, şiddetle yasak iken, batıda, hem de savaşlardan
yanıp yıkılarak çıkmış ülkelerde, kitlece grevler oluyor, emekçi yığınlarının
en yoğun savaşları yapılıyor ve bu durum, ülkemizin egemen sınıflarınca ve
şartlanmış kafalarınca, bu memleketlerin neredeyse batacakları biçiminde
gösteriliyordu. Sonunda görüldü ki bu savaşların verildiği ülkeler,
tekniklerini ve endüstrilerini geliştirip ön safa geçmişler ve savaşa girmeyen
Türkiye ise geri kalmışlığın bunalımı içinde bocalayıp durmaktadır. Sosyal
sınıflı toplumlarda egemen bulunan işveren sınıfını daha ileri bir teknik
kullanmaya itecek güç, memleketi gerçekten kalkındırma yörüngesine zorlayarak
oturtacak biricik güç, halkın hakkını arama gücüdür.
Kapitalist
toplumda işsizlik doğaldır. Çalışan yığınlara sürekli baskı yapabilmek için
toplumda işsizler ordusunun bulunması işverenler için bir güvenlik öğesidir.
Kapitalist toplumda, daha çok kâr eğiliminin yarattığı pahalılık eğilimi de
doğaldır. Ama bizim ülkemizde görülen işsizlik ve pahalılık, bu soydan bir
işsizliğin ve pahalılığın ötesinde ve üstündedir. Çünkü bu işsizlik ve
pahalılık, geri bırakılmış bir ülkede, normal kapitalizmin serbest rekabetçi
çağını boğmuş olan tefecilik ve bezirgânlık temeli üzerinde, bankacılık
kılığına bürünerek faizcilik, komisyonculuk, spekülasyon oyunlarıyla
kuduzlaşmış Finans-Kapital’in yarattığı işsizlik ve pahalılıktır.
En
kodaman bankacıları, en kodaman tüccar ve bezirgânları, en kodaman
sanayicileri, en kodaman tefeci ve hacıağaları, en kodaman toprak ve emlâk
beylerini bir arada domuz topu edip kaynaştırmış ve memleketin başına belâ
etmiş olan bu Finans-Kapital soygunu. Türkiye’nin bir türlü kalkınamamasında,
kalkınmanın en büyük baltalayıcısı olan ateş pahalılığına düşmesinde ve az
üretimle ölçüsüz kazanç parolasının yarattığı alabildiğine işsizlikle
kavrulmasında baş rolü oynamaktadır. Vurguncular o sayede karunlaşırlar, Her
mahallede bir milyoner bu yoldan türetilir. İşlenebilen toprakların büyük
çoğunluğu pek küçük bir grup toprak ağasının elinde kalsın, buna karşılık büyük
köylü yığınları ekecek bir karış toprağa kavuşamasın, yani bu kahrolası düzen
değişmesin diye, en basit toprak reformu tasarıları bile on yıllardan beri
uyutulur. İşsiz köylü yığınları büyük şehirlere, hattâ yabancı ülkelere akın
eder, çoğu kez gene de işsizlikten kurtulamaz, sürünürler. Her Türk emekçisi,
bu yükün çatlayacağı kadar uzun süre, az bir kazançla, bu düzen sürüp gitsin diye
ölesiye çalıştırılır. Memleket de hiçbir zaman gerçek bir kalkınma yüzü görmez.
Zaten emperyalist ülkelerden farklı olarak, sömürgeleri soymak yoluyla sermaye
birikimi yapmamış olan memleketimizde, üstelik yabancı tekeller elinde kaymağı
alınan yerli endüstri, halkımıza ne ekmek verebilir, ne bir karış toprak.
Dapdaracık ve havacıva işletmelerle genişlemesi kıyasıya önlenen iş hacmi,
Türkiye’de her yıl %3 artan nüfus çoğalışı de başa baş geldi mi bütün gelişme
yolları tıkanır. İş bulma imkânları, her gün biraz daha sıfıra doğru düşer.
İşsizlik, alır yürür. Bugün iktidar bakanlarının bile gizleyemedikleri gibi,
tarımda 900.000 işsizimiz, boynunu büküp cenneti özleye özleye açlıktan
kırılır. 300.000 işçi, yabancı ülkelere iş aramaya kaçar. İş Bulma Kurumu’nda
600.000 işçimiz, yabancı ülkelere kaçmak için sıra bekler. Ve fukara halkımız,
para babalarının elinden bir dirhem sadaka düşürürüm umuduyla, bütün gerici
eğilimlere sağanak sağanak oyunu satar.
İşte
memleketi bugünkü durumuna sokan bu Finans-Kapital oligarşisidir ki,
uluslararası Finans-Kapital’in bir bölümü olarak el koyduğu ülkemizde, milli ve
yurtseverce olan her şeyin karşısına dikilmiştir ve bu güzel yurdu yabancı
üsler ülkesi olarak, bir nükleer savaşın ilk yok edilecek ve 33 milyon insana
mezar olacak hedefi durumuna düşürmüştür.
Böylece
görülür ki bizde emperyalizm pahalılıktır, bizde emperyalizm işsizliktir. Bizde
feodalizm pahalılıktır, bizde feodalizm işsizliktir. Ve bugün memleketi
pahalılıktan ve işsizlikten kurtarmak, 1919 yılında Yunanlıların İzmir’e,
Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı günlerdeki kadar ulusal, hayati bir
seferberlik konusudur, Bugün CHP’nin eski Kuvayi Milliyeci lideri bile,
Türkiye’nin şimdiki açmaza getirilip Sivas’ta reddedilen Amerikan mandasına,
müttefiklik ve üsler biçiminde görmek acısıyla sola dönmüştür. Artık CHP,
tefeciliği bir numaralı düşman saymaktadır.
İşte
İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği, yurdumuzun bu tarihsel döneminde,
memleketin kurtuluşu için, halkımızı böylece bilinçlendirmek amacıyla kurulmuş,
siyasî parti niteliğinde olmayan ve hiçbir siyasî partiye bağlı bulunmayan bir
örgüttür.
Neden
siyasî partiler dışında böyle bir örgüt kurulması gerekli olmuştur?
Şüphesiz
ülkenin kurtuluşu, ancak ve ancak emekçi halkın siyasî savaşta zafer kazanıp
iktidara geçmesiyle sağlanabilir. Yani asıl olan, siyasî parti olarak
örgütlenme ve bilinçlenme yoluyla iktidara geçmedir. Ancak siyasî parti olarak
örgütlenme, hiçbir zaman, hiçbir yerde zaferin kazanılmasına tek başına
yetmemiştir. Dünyanın bütün ülkelerinde siyasî partilerin dışında, emekçi halkı
aydınlatma, bilinçlendirme örgütleme yoluyla, yürüdükleri büyük hedefe doğru
sevk ve idare edecek, siyasi parti niteliğinde olmayan örgütler de kurula
gelmiştir. Böylesi örgütler bulunmadıkça, emekçi halkın iktidarı elde etme
savaşında başarıya ulaştığı görülmüş şey değildir. Ancak Türkiye’de durum,
bundan da ayrı olarak bu cins örgütlere öncelikle önem vermemizi gerektirmektedir.
Açıklıkla söyleyelim ki Türkiye’de halkımızı siyasi eyleme tam bir çıkar ve
sınıf bilinci ile yöneltmekten henüz uzağız. Ve daha önemlisi, halkın gerçek
çıkarlarının doğrudan doğruya siyasi parti yolundan göstermek ve onu bilince
kavuşturmak yolu bin bir güçlükle, engelle doludur. Bu güçlüklerin en önemlisi,
halkın siyasi eyleme bir sürü önyargı ile sokulması ve onun bu önyargılardan
süresiz kurtulmaması için egemen sınıfların var güçleriyle çaba
göstermeleridir. Onun için bizde halkın siyasi partilere karşı tutumu ya
kulüpçülük merakı gibi soysuzlaşmış bir tutkuya, ya da umacı korkusuyla sinme
ezikliğine dönüştürülmüştür. Böyle baskılı bir ortamda, sürekli olarak
karanlıkta bırakılmış bir halkın, yalnız böylesine kısırlaştırılmış bir parti
eylemiyle doğru yolu bulma yeteneğine kavuşacağını beklemek, hayalcilikten de
öteye bir şey olur.
İşte
bu bakımdan, memleketimizin bugünkü aşamasında, siyasi parti niteliğinde
olmayan bir örgütle girişilecek eylem, emekçi halkın yanlış önyargısına ve
zararlı çekingenliğine değinmeksizin bilinçlenmesini sağlama bakımından en
yararlı yol olarak ortaya çıkmaktadır, Hele bu eylem, işsizlik ve pahalılık
gibi halkımızın acısını ta ciğerinde duyduğu somut ve apaçık bir şeyse, başarı
şansı daha büyük görünür. Böylece işsizlik ve pahalılığın nedenlerinin
bilincine varacak olan halk yığınları, yurdumuzun gerçek hastalığını da
kavramış ve çektiklerimizin nedeninin de tam bilincine varmış olacaklardır.
Önemle
belirtelim ve tekrarlayalım ki İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği, gerçekten
ve tam bir içtenlikle siyasi parti niteliğinde olmayan, hiçbir siyasi partiye
bağlı bulunmayan ve emperyalizmle feodalizmin sonucu olan işsizlik ve
pahalılıkla savaş amacını güden herkese, parti farkı gözetmeksizin açık olan
bir örgüttür. Çünkü sun’î olarak bölünmüş ve hattâ birbirlerine düşürülmüş
fukara yığınlarımız, milletimizin en büyük çoğunluğu, hangi partiden olursa
olsun, ancak böyle bir örgütte, önyargılardan kurtularak, kendi öz çıkarlarının
bilincine varabilir, kurtuluşa giden yolu bulabilir.
İşte
İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği’nin kuruluş nedenleri ve gerekçesi budur.
Hikmet Kıvılcımlı
22
Ekim 1968
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder