İslamî
ve komünist söylem ve pratiklerden oluşan terkibin belki de en iyi tecessüm
ettiği isim, Hacı Misbah’tır. Misbah, hem Muhammediye tarikatı hem de 1907’de
kurulan Hint Adaları Partisi içerisinde önde gelen bir isimdir.[1] “Öğrenci
yeri” anlamına gelen, hocalarla öğrencilerin birlikte kaldıkları, dinî eğitim
verilen bir pesantren yatılı okulunda eğitim gören Misbah, 1910’ların
ortasından itibaren Muhammediye tarikatının tebliğ çalışmalarının önemli bir
parçası hâline geldi.
1912’de
Sarekat İslam [“İslam Birliği”] örgütüne giren Misbah, bu örgüt içerisinde
aktif bir çalışma yürütmedi, ama sonra, 1914’te Yerli Gazeteciler Birliği’ne
girerek, İslamî dünya görüşünden kök alan yeni politik faaliyet biçimleri ve
yeni medya çalışmaları içerisinde yer almakla ilgili isteğini ortaya koydu.
Misbah,
bilhassa Muhammediye tarikatının kurucusu olan, bir vakitler Sarekat İslam’a
danışmanlık yapan Ahmed Dahlen’e çok yakın bir isim olmasına karşın, 1918’de
Hint Adaları Partisi’ne bir propagandacı olarak katıldı. 1919’de Misbah,
Surakarta bölgesinde açığa çıkan köylü eylemleri dalgasını tetiklemekle
suçlandı ve bu sayede belirli bir şöhrete kavuştu.[2]
Misbah,
ayda bir yayınlanan iki gazete çıkarttı. İlkini 1915’te Medan Müslimin,
ikincisini de 1917 yılında İslam Bergerak adıyla çıkarttı. Bu gazeteleri
çıkartırken, Hint Adaları Partisi’nin yayın organı Dünya Bergerak’ta
edindiği tecrübelerden faydalandı. İçinde bulunduğu hareket, bilhassa
1910’larda ve 1920’lerde basın yayın hayatı dâhilinde oldukça verimli bir
hareketti. Misbah ve çağdaşları, sert bir dilin kullanıldığı bu dergi ve
gazeteleri sömürge devlete ait Edebiyat Bürosu’nun ürettiği veya onay verdiği, Malay dilinde yayımlanan edebiyat dünyasının dışında bir söylem geliştirmek
için bir tür araç olarak kullanıyorlardı.[3]
1910’ların
başında Misbah, Surakarta şehrinde Insulinde isminde bir yayınevi kurdu
ve buradan kendi çizgisine uygun edebiyat çalışmalarını yayımladı.[4] Ancak
binlerle ifade edilen rakamlarda satılabilen bu gazeteler, satış
rakamını aşan bir ilgi gördü. Toplu olarak okunan bu gazeteler, okuma
bilenlerin bilmeyenlere okumasıyla daha fazla kişiye ulaştı. Hatta birçok insan, abone olup bu yayınlara para aktardı.[5] Medan Moeslimin ve Islam
Bergerak gibi gazeteler, Marksist açıdan belirli bir sınıfa ait olmayan bir
dilin temsilcileriydi, ama öte yandan bu yayınlar, Hint Adaları’ndaki
Müslümanların belirli bir kısmının ortaklaştığı şikâyetleri dile getiriyorlardı.
Misbah,
Endonezya Komünist Partisi’ni destekleyen tek mütedeyyin Müslüman değildi. Hacı
Adnan’ın başta olduğu dönemde de EKP, Cava’daki Tegal ve Ponogoro şehirlerinde
İslamî komünist gruplarla zayıf da olsa belirli bağlar kurmuş, Ponogoro’da
toplanmış olan dinî okul öğrencilerinden destek almayı bilmişti.[6] Ayrıca o
dönemde Batı Sumatralı Müslüman modernist ve reformist isimlerden Hacı Datuk
Batuya da EKP’ye katıldı ve Batı Sumatra’da komünizm fikrinin yayılmasında önemli
bir sorumluluk üstlendi. Endonezya’nın ünlü milliyetçi şairi Hamka’nın
aktardığına göre, bir seferinde Batuya kendisine, “komünizme bağlılığımın
sebebi, Müslüman olarak sahip olduğum sorumluluktandır” demişti.[7] Asil bir
aileden gelen Batuya, hem hacı hem de cemaat lideriydi [Pengulu âdet].
O, bu vasıflarıyla EKP liderlerinden biri hâline geldi.[8]
Demiryolu
ve Tramvay İşçileri Sendikası’nın öncü isimlerinden Netar Zeynüddin ile
Sumatralı Öğrenciler isimli dinî hareket[9] içerisinde hocalık yapan Cemaleddin
Tamin’in yanında Batuya, Djago! Djago! [“Ayağa Kalk”] ve Pemandangan İslam
[“İslamî Görüş”] isminde iki yayın çıkarttı, ayrıca Uluslararası Tartışma Grubu
ve Marksist Toplum Çalışmaları Grubu içerisinde yer aldı.[10] Batuya, 1923’te
tutuklansa da o günden sonra EKP Sumatra’da dinî bir yapı olarak gelişme
gösterdi ve bu süreç boyunca alanını genişleten İslamî modernizmle ilişki
kurdu. Bu sayede parti, Cava’da ilişkileri sürekli sekteye uğratan Muhammediye
tarikatı ile parti arasındaki gerilimden azade kalmayı bildi.[11]
Misbah’ın
faaliyetleri, sömürge hükümetinin dikkatini çekti. Bu ilgi üzerine Misbah,
1919-1922 arası dönemde hapis yattı. Serbest kalınca Surakarta’ya dönen Misbah,
hem İslam’a hem de komünizme bağlı olduğunu herkese ilân etmeye başladı. Bunun
üzerine Muhammediye tarikatından kopup EKP’ye katıldı. 1922 yılının başlarında
yayımladıkları makalelerde Misbah’ın İslam Bergerak ve Sinar Hindia
gazetelerinde çalışan arkadaşları Muhammediye tarikatını “gerçek İslam” adına
eleştiriye tabi tuttular ve tarikatın politik sahada sessiz kalışının nedeninin
Hollandalıların aslında geçici olan iktidarından duydukları korku olduğunu, tarikat
liderlerinin Allah’tan çok Hollandalılardan korktuklarını, bu sebeple küfre
bulaştıklarını söylediler.[12] Tarikattan koptuğunu hapisten çıktığında yazdığı
ilk makalede ilân etmişti. Medan Müslimin gazetesinin 15 Ekim 1922
tarihli nüshasında “kendisine mümin diyenler, kendi iradeleriyle hakikati ve
cesareti pratiğe dökmek zorundadırlar. Ben bu duruşu tüm gücümle destekliyorum,
çünkü tespitime göre bu duruşu Kur’an emrediyor” diyordu.[13] Devamında,
Ekim ayının ortalarında Medan Müslimin ve İslam Bergerak
gazetelerinde çalışan Muhammediye üyelerini istifaya zorlayan Misbah, 1923
Mart’ında bir propagandacı olarak Endonezya Komünist Partisi’nin Bandung ve
Sukabumi’de düzenlediği kongrelere katıldı. Sonrasında dile getirdiği
argümanlar, sahip olduğu nüfuzun sınırlarını aşan gelişmeleri tetikledi.
1925-1926’dan itibaren Açe’de komünistlerin elindeki işçi sendikaları hızla
büyüdüler ve bu büyüme, sendikalar kapatılana dek devam etti. Ayrıca Palembang’da
EKP, Müslüman idarecinin başkan olacağı bir hükümeti vaaz etmesi sayesinde
önemli bir halk desteğine kavuştu. Mandailing gibi Batak kabilesinden
insanların yaşadığı bölgelerde EKP, İslamî bir devletin kurulmasını talep ediyordu.[14]
Öte
yandan Misbah, Kasım 1921-Ocak 1923 arası dönemde Sarekat İslam örgütünün
gerçekleştirdiği yürüyüşlere katılıp oralarda konuşmalar yapmayı, “Sarekat
İslam ile EKP arasındaki birliğin sürdürülmesi konusunda her iki tarafı teşvik
etmeyi, komünizmin İslam'la uzlaşma içerisinde olduğunu” söylemeyi sürdürdü.[15] Misbah,
Sarekat İslam ile EKP arasındaki ittifakın devamlılığını sağlamak için çok
çalıştı. Zira o, komünist hedeflerle İslamî hedeflerin uyuştuğunu, EKP’nin
sömürge devletle açıktan mücahede etmek isteyen az sayıda partilerden biri
olduğunu düşünüyordu. Birliği sadece o dillendiriyor, iki tarafın uyuştuğunu
bir tek o söylüyordu.
20
Mart 1923’te İslam Bergerak’ta Ahmed Şükrani (Sukarno), EKP’nin dine
küfür etmekle suçlanmasının yavan bir yaklaşım olduğunu söylüyordu. Yazısında
Şükrani, aynı zamanda ideoloji olarak komünizmle disiplinli parti kadroları
olarak komünistler arasında ayrım yapıyor, bağlanmak istedikleri dini seçmenin
komünistlerin hakkı olduğunu söylüyordu.[16]
Muhammediye
tarikatından koptuktan çok sonra Misbah, sömürge devletini ümmetin ezilmesi ve
İslam’ın yozlaştırılması düzleminde eleştirmeye devam etti. İslam Bergerak’ın
20 Kasım 1922 tarihli nüshasında Misbah şu tespiti yapıyordu:
“Halkın özgürlüğü yok
ediliyorsa, demek ki Allah’a iman da yok ediliyordur. […] Ben, burada sadece
kapitalizmin ve emperyalizmin açgözlülüğü ile ilgileniyorum. […] Özgürlüğümüz, hâlen daha sermayenin boyunduruğu altındadır.”[17]
Misbah,
Haziran 1923’te EKP’nin Surakarta şubesini kurdu. Bu çalışmasında Semarang,
Madiun ve Yogyakarta kentlerinde Mayıs 1923’te Demiryolu ve Tramvay İşçileri
Sendikası (VSTP) tarafından gerçekleştirilen grevin başarısızlıkla sonuçlanması
ardından sendikadan atılan birçok sendika üyesinden destek aldı. Misbah’ın
İslam ve komünizmi kaynaştıran söylemi, mevcut bağlam dâhilinde halktan ilgi
gördü. 1923 yılının sonunda Yogyakarta ve Surakarta şehirlerini kuşatan
bölgelerde EKP’nin tartışmasız en önemli lideri hâline geldi. Bu bölgelerde
Misbah, EKP liderlerinin katkısı olmaksızın, ciddi bir kitle desteğine
kavuştu.[18] Hacı Misbah, onun cihaddan söz etmesine onay vermeyen Darsono gibi
EKP liderlerinin kontrol dahi edemediği bir popülerliğe kavuştu. Bu liderler
onu kontrol edemediklerini gördüklerinde, bunun yerine Surakarta şubesini
doğrudan parti merkezine bağlama yoluna gittiler, ama bir yandan da Misbah’ın
merkezden bağımsız hareket edebilen bir lider olarak kalmasına izin
verdiler.[19]
Temmuz
1924’te tutuklanıp sürgüne gönderilmesinden sonra bile Misbah, Medan
Müslimin gazetesine mektup göndermeye devam etti. Bir mektubunda, sürgüne
gönderildiği Batı Papua bölgesinin başkenti olan Manokwari’ye varana dek
uğradıkları 16 limanda, o limanların bulunduğu şehirlerde mücadele yürüten
komünistlerce karşılandığından söz ediyordu. Onu dört liman şehri sıcak
karşılarken, üç limanda da komünistler onu yalnız bırakmadılar.[20] Misbah, Medan
Müslimin’de yayınlansın diye kaleme aldığı İslam ve Komünizm ile ilgili
yazılarına 1926’da ölene dek göndermeye devam etti. Bu yazılar, iki tarafı
uzlaştıran yaklaşımının neden halktan destek gördüğü, o dilin neden birçok
yerde karşılık bulduğu konusunda biraz olsun fikir veriyor.[21]
Medan
Moeslimin ve Islam Bergerak
Hacı
Misbah ve arkadaşları, gazete ve dergi çıkartma konusunda yoğun bir çalışma
yürüttüler, böylelikle hareketin fikirlerini ortaya koyacak, hayal
kırıklıklarını savuşturacak bir ortam yarattılar. Bu yayınlarda üzerinde en
fazla durulan konu, İslam ve komünizmin doğası gereği iç içe geçtikleri
anlayışıydı. Bu isimler, İslam’ın ve komünizmin adil toplumun kurulması ile
ilgili görüşlerini birbirinden ayırmıyor, Doğu Hint Adaları’nda Müslümanların
ekonomik çıkarlarının korunmasını onların manevi çıkarlarının savunulmasıyla
bir tutuyorlardı. Bu bağlamda bilhassa iki gazete öne çıkıyordu: 1915 yılında
kurulan Medan Müslimin, diğeri de 1917’de kurulan İslam Bergerak.
İki gazete de yirmili yıllar boyunca yayın hayatına devam etti.
Kuzey
Sumatra’nın Medan şehrinde iki haftalık gazete olarak basılan Medan Müslimin,
her sayıda Endonezce bölümü uzun tutuyor, Cavaca olan kısma daha az yer
veriyordu. Ayrıca okur mektuplarına yer veren gazete, hareketin ele aldığı
meselelerin tartışıldığı bir forum olarak iş görüyordu. Gazete, ayrıca reformist
Müslümanların yaklaşımlarını redde tabi tutuyor, onların Batılıların politika,
din ve topluma dair fikirleriyle hemhal olduklarını söylüyordu. İslam’ın Doğu
Hint Adaları’nda Hristiyanlık karşısındaki konumu ile ilgili kaygılara yer
verilen gazete sayfalarında 1921 yılından itibaren İslam’ın Hristiyanlık’la
ilişkisine dair tartışmayı içeren bir dizi makaleye yer verildi. Tartışmanın
bir tarafında M. A. Hamid, diğer tarafında Cava’nın Poerbolinggo şehrinde
faaliyet yürüten misyoner Dr. B. J. Esser duruyordu.
Tüm
mektuplar, gazetenin Endonezce kısmında yayımlandı ve bu yayın 1922 yılının ilk
iki sayısında da devam etti.[22] Diğer makalelerse, hilafetin yenilenmesi
ihtimaline ve Türkiye’de Atatürk’ün yaptığı reformlara dair değerlendirmeler
içeriyordu.[23] Medan Müslimin daha çok İslam âlemiyle ilgiliydi, bu
anlamda Doğu Hint Adaları’ndaki sorunları dile döküyor, bu sorunlara dair
bilgiler veriyordu. Gazetede üzerinde durulan konular, İslam’ın Hristiyanlıkla
ilişkili konumu, İslamî amellerle ilgili tartışmalar, çokeşlilik mevzuu,
Hristiyanlığa geçişlere dair kaygılar, İslam’ın ilerleme becerisi veya
ilerleyememesi, Doğu Hint Adaları’ndaki Müslümanların düşünce dünyasının
kapalılıkla ve katılıkla suçlanması gibi başlıkları içeriyordu.[24]
Medan
Müslimin, Misbah’la anlaşmayan kişileri bile etkilemeyi becerdi.
1925’te Muhammediye tarikatının kurucusu olan, bir vakitler Sarekat İslam’a
danışmanlık yapan Ahmed Dahlen, teşkilatının Misbah’taki Marksist etkiye karşı
duyduğu antipatiye rağmen, Vehhabiliğin ilkelerini izah edip eleştiren bir
makaleyle gazeteye katkıda bulundu.[25]. Bu katkı, Ferid ve Razif’in hareketin
yayın kültürünün melez, eklektik ve kolaylıkla kategorize edilmeye direnen bir yapıda
olduğuna ilişkin değerlendirmesini doğruluyor.[26]
İslamî
dünya görüşüne sahip olsalar da gazeteye katkı sunan isimler, Marksizmin
etkisinde olan, emperyalizmi ve kapitalizmi hedef alan eleştiriler kaleme
aldılar. 1918’de Medan Müslimin’de çıkan bir makalesinde Misbah, “Birçok
zengin Müslüman, dinlerinin emirlerini yerine getirmeyi hiç umursamıyor. Yani
bu insanlar, servetlerini İslam’ımızı güçlendirmek için kullanmaktan pek
hoşlanmıyorlar” diyordu.[27] Burada Misbah, esasen zekât meselesine eğiliyor,
Müslümanları yükümlülüklerini yerine getirmedikleri için eleştiriyordu.
Aynı
makalede şu türden ifadelere yer veriliyor:
“Hükümet, din işlerine
karışmıyor. Fakat biz biliyoruz ki burada Hristiyanlığa hükümet yardım etmiyor,
o en çok yardımı kapitalizmden, kapitalistlerden görüyor. Öte yandan bu
kapitalistler, hükümet tarafından korunuyorlar. Bu, gayet incelikli bir
hokkabazlık numarası değil midir?”[28]
Burada
Misbah, hem İslamî hem de komünist bir yaklaşım sergiliyor. Misbah, bir yandan
İslam’da sosyal adalet meselesine vurgu yapıyor, bir yandan da zenginleri
İslam’a destek olma konusunda yeterince bir şey yapmadıkları için eleştiriyor. O,
bu eleştirisini kapitalist çıkarların esiri olmuş sömürge devletine yönelik
eleştiriyle zenginleştiriyor (bu yaklaşımı dâhilinde Misbah, Müslüman benliğin
karşısına Hristiyan ötekiyi yerleştiriyor.)
Misbah’a
göre, sömürge devleti Müslüman köylüler ve emekçiler hilafına olacak şekilde
(Hristiyan) kapitalistlere imtiyazlar bahşetti. Dolayısıyla sömürge devletinin
İslam’a saygılı olduğu iddiası, tümüyle boş bir iddia. Misbah, Hristiyanlığın
kuşatması altında olan İslam denilen anlayışa atıfta bulunuyor, sermayenin ve
sömürge devletinin zulmü gizleme konusunda oynadığı sinsi rolü ortaya çıkartmak
için bu anlayıştan yararlanıyor.
Aynı
cihette, İslam Bergerak’ın 1 Ocak 1923 tarihli nüshasında bir makale
yayımlandı. O dönem Misbah tarafından çıkartılan gazete, sömürgeci
kapitalizmini halkın çektiği çilenin asli sebebi olarak belirliyordu. Makalenin
yazarı M. Sirac, halk anlamında “reaya” kelimesine başvuruyordu. Bu terimi Tan
Malaka gibi komünistler, o dönemde proletarya değil de “kitleler” anlamında
kullanıyorlardı.
Yazısında
yeni çağın gelmek üzere olduğunu söyleyen Sirac, bu kavramı İslam’ın kıyamet
anlayışına, hadis külliyatına atıfla kullanıyordu.[29] Bu makalede, eski çağ
kapitalist sömürüyle ilişkilendiriliyor, tarihin bir dönüm noktasına doğru
ilerlediğinden söz ediliyordu:
“Bu insanların geçim
kaynakları değişmeye başlıyor, böylelikle zaman da değişiyor. O vakit
insanların hayatı neden güçleşip kasvetli bir hâl alıyor? Bunun sebebi,
kapitalistlerin devrimi.”[30]
Sirac,
yazının devamında kapitalistleri bereketli toprakları satın alıp fabrikalar,
ticaret ofisleri, daha fazla gelir elde etmek için demiryolu, tramvay ve
telefon direkleri gibi altyapı unsurlarını inşa etmekle suçluyor.[31] Bu görüş,
temelde sömürge bürokratlarının “altyapı geliştirme çalışmaları” ve “ticaretin
kolay kılınmasına dönük çalışmalar” olarak nitelendirdiği işleri sömürü
imkânlarının artırılması olarak ele alıyor. Sirac, bilhassa ticari malların
nakledilmesi işi üzerinde duruyor ve bu işin ülkenin kaynaklarını sömüren
ülkenin inşa ettiği ekonominin ana özelliği olduğunu söylüyor.
Hem
kıyamet fikrine atıfta bulunduğu hem de ülkesindeki kır hayatına işaret ettiği
için esasen gerici olan bu eleştiri, o dönem gazetede epey karşılık bulan bir
görüşün ürünü.
Müdirü’l
Şah isimli bir yazarın 1921 yılında Medan Müslimin gazetesinde tefsirle
ilgili yazdığı bir köşe yazısının özel olarak üzerinde durmak gerekiyor. Bakara
suresinden alıntı yapan yazar, yazıda surenin 143. ayetinde geçen “insanlık tek
bir halktır/cemaattir” ifadesini Endonezce dilinde yorumluyor. Yazar, cümleyi
cemaati ve karşılıklı yardımlaşmayı merkeze koyarak ele alıyor ve bu iki
anlayışın İslamî kaidelerle uyumlu olduğunu iddia ediyor. Bu ayette insanların
aynı bedenin parçalarıymış gibi yaşamasından ve her bir insanın diğer
kardeşlerinin hayatını her daim düşünmesi gerektiğinden bahsedildiğini
söylüyor.[32] Sonuç bölümünde yazar, “karşılıklı yardımlaşma yoluna girilmeden
kemâle erilemez, ebedi hayata ulaşılamaz” diyor. İlginçtir, yazıda karşılıklı
yardımlaşma anlamına gelen “djalan tolong-menolong” ifadesinin yanına
parantez içerisinde “kolektivizm” yazılmış. Yazar, bu terimi Marksist anlamda
kullanıyor. Flemenkçeden aldığı kelime yerine karşılıklı yardımlaşma ve
işbirliği anlamına gelen “gotong royong” kelimesinden yararlanmıyor. Bu
da onun Kur’an’daki sosyal adalet anlayışını Marksist fikirlerle
ilişkilendirdiğini ortaya koyuyor. Yazar, kolektivizmi Kur’an’ın uyum ve dayanışma içerisinde yaşama ile ilgili talimatlarının yerine
getirilmesi olarak tarif ediyor, böylece komünist fikirleri dinî kelimelerin
suyuna yatırmak suretiyle, onları İslamî fikirlerle cem ediyor.
Onca
Marksist etkiye rağmen Medan Müslimin gazetesinin yayın yönetmenlerinin
ve ona katkı sunan yazarların İslamî kimliğini ilk önce her sayının baş sayfasında
gazetenin altındaki güzel yazıyla yazılmış Arapça kelimeler ele veriyor. İç içe
geçmiş iki halka olarak düzenlenmiş olan metnin iç halkasında Besmele, dış
halkada ise Saff suresinin 13. ayeti yazılı: “Seveceğiniz başka bir şey daha
var: Allah'tan yardım ve yakın bir fetih. Müminleri (bunlarla) müjdele.”
Bu
sure, Hz. Muhammed’in Mekke’yi fethi ve Müslümanlardan bir ümmet inşa edişi ile
ilişkili. Gazetenin başa bu hat yazısını koyması, İslamî kimliğinin ve Müslüman
okurlarının dertlerine dair çalışmaları sürdürme vaadine bağlı kalacağının
delili. Ayrıca Saff suresinden alınan ayet de Hz. Muhammed’in düşmanları
karşısında elde ettiği zafere atıfta bulunuyor. Böylelikle gazete, İslam’ın
O’na karşı gelen güçlere karşı kazanacağı zafere dair beklentisini ortaya koyma
imkânı buluyor. Bu zafer meselesi, Hacı Misbah’ın makalelerinde de sıklıkla
karşımıza çıkıyor.
İslam
Bergerak, aynı kumaştan kesilmiş iki dilli bir yayın. 1917’de kurulan
gazetede de Cavaca ve Endonezce bölümler mevcut. Hem İslam’a hem de Batılı
moderniteye ait ikonalara ve dile yer veren gazetenin baş sayfasının üst
kısmında çarpıcı bir görsele yer veriliyor. İçinde dünya resminin olduğu arka
planın üzerine ay yıldız yerleştirilmiş, dünyaya bir obüs, top, süvari kılıcı
ve davullar iliştirilmiş. Batı ordusuna ait görseller, sömürgeci ordunun gücünü
ve politik hâkimiyetini anlatmak için kullanılmış. Burada ya İslam, bu türden
güç sembolleriyle ilişkilendiriliyor ya da İslam’ın askerî ve politik hâkimiyet
karşısında ayakta kalacağına ve geçerliliğini asla yitirmeyeceğine vurgu
yapılıyor.
“Modernleşme”
ile ilgili bir başka ifade de 1 Ocak 1923 tarihli nüshasında yer alan makale.
Hem Flemenkçe hem de Endonezce dillerinde yayımlanan bu makalenin adı, “Pekalongan’da Sarekat İslam’ın düzenlediği halk toplantısına dair kısa
rapor”.[33] İslam Bergerak’ta çıkan bu makale, yeni politik faaliyet
biçimlerinin geliştirilmesine dair isteğini gayet cesurca dile getiriyor. Bu
noktada EKP’nin gerçekleştireceği yürüyüşlere ve toplantılara dair bilgiler
veriyor. 10 Mart 1923 tarihli nüshasında ise EKP’nin Bandung ve Sukabumi’de
gerçekleştireceği toplantıların (kongrelerin) yerlerine, tarihlerine ve saatlerine dair bilgileri
paylaşıyor.[34]
Yukarıda
bahsini ettiğimiz kısa raporda, Sarekat İslam’ın 23-24 Aralık 1922’de
gerçekleştirdiği bir toplantıdan bahsediliyor. Yazıda teşkilâtın içerisinde
İslam ve komünizmi uzlaştıran sözleri içeren bildiriler üzerinde duruluyor. Bilindiği
üzere, bir süre sonra teşkilâtın içindeki EKP üyeleri tasfiye ediliyorlar.
Raporda,
Sarekat İslam’ın Semarang şubesinin temsilcilerinden olan ve EKP’ye
yakınlığıyla bilinen S. Hardjowijoto’nun kendisini hem Müslüman hem de komünist
kabul etmesine dair bir değerlendirmeye yer veriliyor.[35] Bu temsilciye göre
komünizm, kapitalist iktidara, insanlığın yüzleştiği çok farklı türde güçlüklere sebep
olan kapitalist düzenlemelere karşı koyabilecek ilerici, dinamik bir bilgi
biçimi, bir “ilim”.[36] Yazarın bu “ilim” kelimesini komünizmi tanımlamak için
kullanması gerçekten ilginç, çünkü Arapçadan ödünç alınan bu kelime, İslamî
bilgi biçimleriyle ilişkili bir kavram aslında.
Konuşmasının
devamında Hardjowijoto, komünizmin hedefinin yoksulluğu ortadan kaldırmak olduğunu,
bu hedefin, aynı zamanda Doğu Hint Adaları’nda yaşayan kitleleri perişan eden
yoksulluk koşullarında, dindar insanların da asli hedefi olduğunu söylüyor.
Ayrıca İslam’ın komünizmle çatıştığını söyleyenlerin büyük bir yanlış
içerisinde olduğuna vurgu yapıyor.[37] Birçok çağdaşı gibi Hardjowijoto da
konuşmasında belirli konu başlıkları üzerinde duruyor: Bu noktada İslam’ın
sosyal adalet anlayışından, aynı zamanda Müslümanlarla komünistler arasında
kurulacak birliğin ihtiyaç olduğundan bahsediyor ve bu ihtiyacı belirledikten
sonra “Artık hareketlerimiz bir olsun, artık bundan sonra aramızda ihtilaf
olmasın!” diyor.[38]
Misbah
Sürgünde: “İslamcılık ve Komünizm”
Misbah,
İslam ile komünizmin uzlaştığına dair fikrini en yalın ve en samimi bir biçimde
ortaya koyduğu çalışma, bir dizi makaleden oluşan “İslamcılık ve Komünizm”
çalışması. Misbah’ın sürgünde olduğu Manokwari kentinde kaleme aldığı bu
çalışma, 1925 yılının iç üç ayı boyunca yayımlandı.[39] Komünist harekete ait
ifadelerin sergilendiği ilk kısmına Medan Müslimin gazetesinin 1 Ocak
1925 tarihli nüshasında yer verildi. Yazının üst kısmında, etrafında orak ve
çekicin bulunduğu, Misbah’a ait, üzerinde beyaz yakalı gömlek, başında türban
bulunan bir resmi paylaşılmaktaydı. Misbah’ın resminin üst kısmında ise hat
yazısı ile Arapça harflerle Malay dilinde yazılmış Medan Müslimin logosu
bulunuyordu. Burada bir açıdan İslam ile komünizm arasındaki yakınlaşmaya
işaret edilmekteydi.[40]
Serinin
ilk makalesinde Misbah, Muhammediye tarikatını ve Sarekat İslam’ı açıktan
eleştiriyor, bu noktada özellikle Sarekat İslam lideri Tjokroaminoto üzerinde
duruyor, bu insanların sadece kendi gündemlerine uyan İslamî kaideleri
uygulamaya döktüğünden bahsediyordu. Misbah’a göre, bu tür kişilerde İslam
sadece dildeydi. Dinî amellerden kaçınıyorlardı.[41] Devamında, o güçlü diliyle
Misbah, kapitalizmin nüfuzuna girenleri Şeytan’ın iradesine duçar olduklarını
söylüyor, “İslam ile komünizmin uyuşmadığını söyleyenler, ya gerçek Müslüman
değildir ya da İslam’ın gerçek konumunu anlamıyordur” diyordu.[42]
Esasen
eleştirilerini İslamî çerçevede dile getiren Misbah, dinle ideoloji arasındaki
ayrıma vurgu yapan diğer komünistlerden farklı bir yol tutturuyor, bu anlamda,
insanın hem İslam’a hem de komünizme bağlanma konusunda hür olduğunu
söylüyordu. Misbah, İslam ile komünizm arasındaki uyumluluğa vurgu yapan
yazılarında, bir yandan da Doğu Hint Adaları’ndaki Müslümanların dünyanın
genelinde ezilenlerle kurduğu dayanışma ilişkilerinden bahsetmekteydi.
Aynı
makalede halk hareketi içerisinde açığa çıkan ihtilafın, bu musibetin (ki bu
Arapçadan alınan kelime, ümmet içerisindeki uyumsuzluğa işaret etmek için
kullanılıyordu) ortadan kaldırılmasının zaruri olduğuna vurgu yapılıyordu.
İlginçtir, Misbah bir yandan da Avrupa’da meydana gelen insan ruhunun inşa
edilmesi gerekliliği üzerinde durmaktaydı. Bu yaklaşım, esasen Misbah’ın Doğu
Hint Adaları Müslümanları ile Avrupa işçi sınıfı arasındaki dayanışmaya verdiği
önemi ortaya koyuyordu. Zira her iki kesim de kapitalizmden kurtulma yolunda
ilerlemekteydi.[43]
“İslamcılık
ve Komünizm” çalışmasında, dünyadaki düzensizliğin sebeplerine dair yaklaşımını
özetleyen Misbah, dünya genelinde görülen yoksulluğun ana sebebinin kapitalizm
olduğunu düşünüyordu. Çünkü bir avuç azınlık için mülkiyet hakkı öngören
kapitalizm, sürekli kâr peşinde koşan bir bilme biçimiydi. Misbah, bu
görüşlerini aktardığı bölümü “kapitalizmi toprağa gömün!” diye bitiriyordu.[44]
Misbah’ın
iddiasına göre kapitalizm çağı, insanların ahlakî değerlerini ve insanlığını
tahrip etti, onları yozlaştırdı, ama bir yandan da gelişkin bilgiye kavuşma
imkânı sundu.[45] Öte yandan Misbah’ın zihninde hem kapitalizmin ekonomik
eleştirisi hem de onun ahlakî düzeyde yol açtığı tehlikeli sonuçlara dair
eleştiri mevcuttu. Misbah’ın eleştirisi, bu anlamda hem materyalist hem de
maneviyatçıydı.
Misbah’a
göre, kapitalistler halkın gerçekte ihtiyacı olandan fazla ürün üretiyor, bu da
nihayetinde yüzlerce işçinin işsiz kalmasıyla neticeleniyordu. Bunun sonucunda
da insanlık yozlaşıyor, ifsada meylediyor, dinî yükümlülükler ihlal ediliyor,
yoksulluk sebebiyle din bir kenara itiliyordu.[46]
Misbah,
bu düzlemde, altmış bin demiryolu ve tramvay işçisinin namaz kılamaması, oruç
tutamaması konusunda kapitalistleri suçlu buluyordu. Çünkü işçiler, karınlarını
doyurmak, geçinmek için çalışmak, açlıktan ölmemek için uğraşmak zorundalardı.[47]
Bir
yandan da Misbah, kapitalizmle sömürgecilik arasındaki ilişkiye bakıyor,
işlenmiş ürünleri sömürgecilerin elindeki pazara satan sömürge ekonomisinin
yıkıcı etkilerini tanımlıyordu: Ona göre, sanayi kapitalizminin fabrikada
ürettiği ürünler “şekil açısından incelikli, fiyat olarak ucuzdu”, ama bu
ürünler, en nihayetinde yereldeki işletmelerin kapanmasına neden oluyor, zaman
içerisinde sömürgede sefaletin iyice derinleşmesine yol açıyordu.[48]
Misbah’ın
dili, gazetesinin baş sayfasında yer alan o çarpıcı hat yazısı kadar militan
bir dildi. Ona göre kapitalistler eliyle işletilen “pazar sömürgeciliği”,
kapitalistlerle ezilenlerin savaşmasına neden oluyor, insanları katlediyordu. Bu
savaşta ilk önce kapitalistler ölmüyorlardı, ilkin o gariban halk kurban
oluyordu.[49]
“İslamcılık
ve Komünizm” çalışmasında ağırlıklı olarak Marx’a dair yorumlarından istifade
etmesine karşın Misbah’ın eleştirisinin kaynağı, sadece materyalizm değildi. O eleştiri,
aynı zamanda Müslüman okurların aşina oldukları maneviyatçı ifadelerden de
beslenmekteydi. Ona göre, kapitalizm kötüydü ve bu kötülük yüzünden insanlar
birbirlerinden nefret ediyor, birbirleriyle savaşıyorlardı.[50] Burada bir kez
daha Misbah fitneden, yani Kur’an ve Hadis’te hakkında sürekli ikazda
bulunulan, ümmet içerisindeki ihtilaflardan bahsetmekteydi.
Misbah,
bir yandan da kapitalizmin manevi açıdan insanı insanlıktan çıkartan sonuçları
üzerinde duruyordu. Neticede kapitalizm, parayı insanlığın asli hedefi hâline
getirmiş, insanları insanlığa karşı körleştirmiş, ruhları ve bedenleri paraya
kul etmişti.[51] Kapitalizm, esasında tüm dinleri kendi işine yarayan birer
araca dönüştürdüğü için eleştiriliyordu.
Dini
halkın afyonu olarak gören Marx’tan farklı olarak Misbah, İslamî pratiğin
tahrif edildiği, yozlaştırıldığı süreci kapitalizm üzerinden okuyordu.[52] Çalışmada
Müslümanların dertleri geri plana atılıp politik meselelere ağırlık verilmemekteydi.
Medan Müslimin’in editörleri, “İslamcılık ve Komünizm isimli makale
dizisinin nispeten kısa olan ve Misbah’ın elinden çıkan ilk makaleyi giriş
bölümü yaptılar ve buradan gazeteyle Misbah’ın öncelikli gördüğü hususları
okura aktarma imkânı buldular. Bu kısa makale, “Mekke ve Medine’ye Yolculuk”
başlığıyla gazetenin baş sayfasına konuldu. Bu makale, esasında 1924 yılında
çıkan 21. sayıda yer almış serinin devamı niteliğindeydi. Editörlerin bu
kararı, esasen Medan Müslimin gazetesinin öncelikleri konusunda bize bir
şeyler söylüyor. Kapitalizmi ağır bir dille eleştiren gazete, bu eleştiriyi
İslamî modernist bir açıdan yapıyor. Bu noktada Doğu Hint Adaları’ndaki Müslümanlar
için epey pahalıya patlayan hac vazifesinin hiç tanık olmadıkları fırsatlar
sunan yeni dönemde edindiği öneme vurgu yapıyor.[53]
Medine’ye
gidişiyle ilgili değerlendirmesinde Misbah, gece uyurken eşyalarının
çalındığından bahsediyor. Bu rahatsız edici tecrübenin sebebini kapitalizm
olarak belirliyor. Editör olarak yazdığı bir yazıda, kapitalizmin zehirli
meyveleriyle herkesi ve her yeri zehirlediğinden, Hicaz’da binlerce Müslüman’ı
mahvettiğinden, onları yoksulluğa sürüklediğinden, bu Müslümanların kalpsizleşip
hırsız, eşkıya, haydut ve dolandırıcı hâline geldiğinden bahsediyor.[54] Sona
doğru ise Müslümanların kapitalizmi toprağa gömmeleri gerektiğini söylüyor.[55]
Müslümanların
dünya genelinde kapitalizm yüzünden mağdur olan diğer insanlarla dayanışma
içerisinde olması gerektiğine vurgu yapan Misbah, bilhassa İslam’ın kalbi olan
Hicaz’ı yozlaştırdığı için kapitalizme öfke duyuyor. O, kendisini ümmetle
birlikte tanımlıyor, bu sebeple özellikle İslamî tecrübenin en kutsal yerlerine
nüfuz ettiği için kapitalizme diş biliyor.
Hongxuan Lin
2018
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Insulinde [Milli Hint Adaları Partisi] Avrasya’da hâkim olan radikal
milliyetçi Hint Adaları Partisi’nin devamıdır. Parti, Avrasyalı elitlerin başkanlık
edeceği bağımsız bir Endonezya’nın kurulması için çalışma yürütmüştür.
[2]
Takashi Shiraishi, An Age in Motion: Popular Radicalism in Java, 1912-1926.
Ithaca ve Londra: Cornell University Press. 1990, s. 128.
[3]
Hilmar Farid ve Razif, “Batjaan Liar in the Dutch East Indies: A Colonial Antipode.”
Postcolonial Studies 11(3): 277–92, 2008, s. 281.
[4]
Farid ve Razif, a.g.e., 280.
[5]
Farid ve Razif, a.g.e., 284.
[6]
Ruth T. McVey, The Rise of Indonesian Communism. Ithaca: Cornell
University Press, 1965, s. 174.
[7]
Luthfi Assyaukanie, Islam and The Secular State in Indonesia. Singapore:
Institute of Southeast Asian Studies. 2009, s. 42.
[8]
Pengulu âdet, geleneksel kanunları yorumlayıp uygulama yetkisine sahip
cemaat liderini ifade ediyor.
[9]
Vereniging van Spoor-en Tramwegpersoneel (VSTP) 1908’de Semarang’da
kuruldu. Ta başından beri Doğu Hint Adaları Sosyal Demokrasi Derneği ve
Endonezya Komünist Partisi ile güçlü bağlara sahipti. Semaun gibi önemli EKP liderleri politik faaliyetlerine
bu sendika içerisinde başladılar. Sumatralı Öğrenciler ise 1919’da kurulan
modernist İslamî okulları ifade ediyor. Burada dinî ve seküler eğitim birlikte
veriliyor. Doğu Hint Adaları’nda modernist İslam’daki dirilişin en önemli parçası
olan eğitim kurumları içerisinde en çok bilineni, Muhammediye okulları.
Sumatralı Öğrenciler ağına bağlı okullar konusunda daha fazla bilgi için bkz.: Taufik
Abdullah, Schools and Politics: The Kaum Muda Movement in West Sumatra
(1927-1933). Ithaca: Cornell Modern Indonesia Project, Cornell University, 1971,
s. 34–40.
[10]
McVey, a.g.e., s. 175.
[11]
McVey, a.g.e., s. 174–76.
[12]
McVey, a.g.e., 254–55.
[13]
Haji Misbach, 1922. “Untittled.” Medan Moeslimin.
[14]
McVey, a.g.e., s. 302.
[15]
Shiraishi, a.g.e., s. 261.
[16]
Soekirno, “Menghina Agama? Comunist Dan Communisme.” Islam Bergerak.
1923.
[17]
Shiraishi, a.g.e., s. 258.
[18]
Shiraishi, a.g.e., s. 271-274.
[19]
Shiraishi, a.g.e., s. 274.
[20]
Shiraishi, a.g.e., s. 274. İlginçtir, Misbah’ı sıcak karşılayan dört
liman kenti doğuda yer alan Ambon, Makassar, Ternate ve Sanomo. Bu kentlerin hiçbirisi
Cava ve Sumatra genelinde EKP’nin kalesi olarak görülebilecek yerler değil. Şurası
açık ki Misbah’ın İslam ve komünizmi birlikte savunması, bu yaklaşımıyla devlete
kafa tutması, kendi memleketinden çok uzak diyarlarda halktan destek görmesini
sağladı.
[21]
Shiraishi, a.g.e., s. 285–98.
[22]
B. J. Esser, “Surat Redacteur.” Medan Moeslimin, 1921; M. A. Hamid, “Surat
Redacteur.” Medan Moeslimin, 1921. Esser konusunda bilgi almak için
bkz.: Yayına Hazırlayan: Samuel M. Zwemer, The Moslem World. New York: The
Missionary Review Publishing Company, 1917, s. 217.
[23]
“Pengasah Hati”, Medan Moeslimin, 1922. Hilafet hareketi, Atatürk’ün
reformları ve Doğu Hint Müslümanları arasındaki ilişki konusunda bkz.: Chiar
Formichi, “Pan-Islam and Religious Nationalism: The Case of Kartosuwiryo and
Negara Islam Indonesia.” Indonesia (90): s. 23–25.
[24]
“Pengasah Hati”, a.g.e.
[25]
Achmad Dahlan, “Wahhabisme.” Medan Moeslimin, 1925.
[26]
Farid ve Razif, a.g.e., s. 282.
[27]
Shiraishi, a.g.e., s. 133.
[28]
Shiraishi, a.g.e., s. 134.
[29]
M. Siraj, “Peredaran Zaman.” Islam Bergerak, 1923. Hadis külliyatı içerisinde
Sahih Müslim ve Sahih Buhari kapitalizmin etkilerine benzer konularla ilgili
kimi hükümler aktarıyor. Örneğin riba (tefecilik) uygulaması ve paradan para
kazanma pratiği haram (yasak) kabul ediliyor.
[30]
Siraj, a.g.e.
[31] Siraj, a.g.e.
[32]
Moedhiroel-chak, “Kolom Tafsir.” Medan Moeslimin, 1921.
[33]
Islam Bergerak, “Verslag Pendek dari Openbare Openlucht Vergadering S.
I. Pekalongan”, 1932.
[34]
Makaleye göre bu toplantı, gece saat 12:30’da sona erdi. Bu durum, yeni birliktelik
biçiminin halktan destek gördüğünün bir delili olarak ele alınabilir. Yapılan politik
toplantıları Endonezya’da yaygın olan, kuklaların ve dansçıların kullanıldığı
tiyatro gösterileriyle (wayang) birlikte ele alan bir çalışma için bkz.:
Shiraishi, a.g.e., s. 65–66.
[35]
“Verslag Pendek”, a.g.e.
[36]
“Verslag Pendek”, a.g.e.
[37]
“Verslag Pendek”, a.g.e. Konuşması boyunca “din” kelimesini kullanan Hardjowijoto,
konuşmasının sonunda “her ne kadar komünist olsam da ben, aynı zamanda dinimiz
İslam’ın şartlarını da yerine getiriyorum” diyor. Bu sözüyle “din” derken hangi
dini kastettiği böylece netleşiyor.
[38]
A.g.e.
[39]
Haji Misbach, “Islamisme Dan Komunisme.” Medan Moeslimin, 1925.
[40]
Misbach, a.g.e., s. 1.
[41]
Misbach, a.g.e., s. 4.
[42]
Misbach, a.g.e.
[43]
Misbach, a.g.e.
[44]
A.g.e.
[45]
A.g.e. İlginç olan şu ki Misbah, Flemenkçe “moreel” kelimesi
yerine İngilizce “moral” (“ahlakî”) kelimesini kullanıyor, ardından da
kendi dilindeki hâlini veriyor (“Budi”). Bu kelime ise aslında zihni
veya karakteri ifade ediyor. Aynı şekilde Misbah, Arapçadan aldığı ifadeyle,
kapitalizmi bir tür “ilim” olarak tarif ediyor. Bu bağlamda İslamî eğitimin biçimci
ve tasavvufa meyletmiş biçimiyle bağ kuruyor. Bu anlamda Misbah, okurun
komünist kelime ve terimleri bilmemesi gerçeğini dikkate alarak, onların
anlaşılmasını sağlamak adına, İslamî karşılıklarıyla veya kendi yerel dilindeki
karşılıklarıyla aktarmayı tercih ediyor.
[46]
Misbach, a.g.e., s. 6.
[47]
A.g.e.
[48]
A.g.e.
[49]
A.g.e.
[50]
Misbach, a.g.e., s. 7.
[51]
A.g.e.
[52]
A.g.e.
[53]
Erlita Tantri, “Hajj Transportation of Netherlands East Indies, 1910-1940.” Heritage
of Nusantara: International Journal of Religious Literature and Heritage 2(1)
2013, s. 125.
[54]
Haji Misbach, “Perdjalanan Ke Makah-Madinah.” Medan Moeslimin, 1925.
[55] A.g.e.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder