Sosyalistlerin
eleştirel yaklaşması gereken mRNA aşıları, “iklim krizi” ve trans tartışmaları
gibi önemli meseleler, hep bir taraf seçmeyle son buluyor. Sonuçta seçilen
taraf da bana göre yanlış oluyor.
mRNA
aşıları konusunda hemen hemen tüm sol, “aşı karşıtlığı”nı göze alamayıp, egemen
bilim ve ilâç sektörüyle ortak tavır aldı. Bu aşıların eleştirisi ise Dillipak
ve avanesine kaldı.
Oysa
en başından beri biraz bilinçli bir insanın bile fark edebileceği bir “bilimsizlik”
söz konusuydu. Bu aşıların hiçbirisi, yeterli sürede teste tabi tutulmamıştı.
Geçmişleri kitlesel felâketlerle dolu ilâç şirketlerinin kârından başka, bu
aşıların onaylanmasının koşulu olan protokollerin hemen hemen tamamı es geçilmişti. Sonuçlarını görüyoruz.
Şimdi
de karşımıza bir bütün olarak LGBT sorunu konuluyor.
Bu
konuda bilimin söylediği ise çok nettir: hiçbir çocuk, ergenlik öncesi cinsel
duygularını ve yönelimini bilemez. 14 yaşından önceki tüm tercihler, çocuğun
çevresini taklit etmesinden kaynaklanır. Ergenlik tamamlanmadan önce,
ergenliğin bastırılmasına yönelik tıbbi müdahaleler, tercih ne olursa olsun,
çocuğun cinselliğini geriye döndürülmesi mümkün olmayacak bir biçimde sakatlar.
Gerisi, bir insan hakları meselesidir.
Gay,
lezbiyen, queer, trans, heteroseksüel, herkesin yaşam hakkı, toplumda eşit bireyler
olarak yer alma hakkı savunulmalıdır. Ancak bu savunma şemsiyesinin altına, aslında kastrasyondan başka bir anlamı olmayan “trans çocuklar”a dair “tıbbi
uygulamalar” da girince işin rengi değişiyor, tuhaflaşıyor.
Sol,
bu konuları açık bir biçimde hiçbir zaman tartışmaya açmadı. Varolan ikilem
içinde bir tercih yaptı.
Şimdi
ise karşımızda “iklim krizi” sorunu var. Türk ve Kürt solu, bu konuda da
tercihini yapmış gözüküyor: atmosferde %0.04 oranında bulunan ve aslında
yaklaşık 4.000 yıldır azalma eğiliminde olan bir gaza insan faaliyetlerinin
%0.01 oranındaki katkısının bir çevre felâketine yol açacağı söyleniyor ve bu
nedenle işçi sınıfının tüm yaşam kaynakları yok ediliyor, çiftçilerin üretim
olanakları ellerinden alınıyor, büyük bir enerji bolluğu içinde olmamıza rağmen,
kışın ısınmaları ve seyahat etmeleri engelleniyor. İşçi sınıfı, kendisine
yönelik saldırının farkında, ama plandemide olduğu gibi, başına gelen felâketi
önce bir örgütlenmeye sonra da bir direnişe çevirecek yapıdan yoksun.
Ben,
hâlâ solu “işbirlikçi” diye yaftalamaktan kaçınıyorum, ama yeter artık!
Murat Karadeniz
18
Eylül 2022
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder