Prof. Christiane Nüsslein-Volhard Söyleşisi
Chantal Louis
22 Ağustos 2022
Prof.
Nüsslein-Volhard, Federal Hükümet içerisinde lubunyaları temsil eden isim olan
Sven Lehmann, iki cinsiyetin bulunduğunu söyleyen görüşün bilim dışı olduğunu,
çok sayıda cinsiyetin bulunduğunu iddia ediyor.
Asıl
bu görüş bilim dışı! Galiba Bay Lehmann, hiç temel biyoloji dersine girmemiş.
O
zaman dersi burada verelim mi?
Olur.
Tüm memelilerde iki cinsiyet vardır ve insan memelidir. İki X kromozomuna sahip
yumurtaları bir cinsiyet üretir. Buna “dişi” denir. Bir de bir X ve bir Y
kromozomuna sahip olan spermi üreten cinsiyet vardır. Buna da “erkek” denir.
Bir yumurta spermle birleşince, yeni bir varlık meydana gelir.
İnsanlar,
çok sayıda cinsiyetin varolduğunu ispatlamak için hayvanlar âleminden örnekler vermeyi
seviyor. Örneğin salyangozlarda durum nasıl?
Salyangozlar
hermafrodit. Onlarda hem sperm hem de yumurta hücreleri var. Bu da onların
kendi kendilerini döllemelerine imkân sağlıyor. Ancak salyangozlar, genelde
başka bir salyangozla çiftleşiyorlar. Çünkü çiftleştiklerinde doğan yavru, kalıtsal
olarak benzer oluyor. İki farklı organizma genetik malzemelerini
harmanladıklarında bir dizi değişiklik yaşanıyor, böylelikle yavrunun yaşama
imkânı artıyor. Doğadaki hâkim ilke bu. Ama gerçek şu ki hermafroditler, yumurta
ve sperm diye iki üreme hücresi, dolayısıyla iki cinsiyet olduğu gerçeğini
hükümsüz kılmıyorlar.
Fakat
Federal Anayasa Mahkemesi 2017’de “kadın” ve “erkeğe” ek olarak hünsa olan
kişiler için “özel” bir üçüncü cinsiyet kaydının olması gerektiğine karar
verdi.
Hünsalık,
kromozom kümesinde nadir görülen sapmaların bir sonucu. Fakat bu tür kişiler de
her iki cinsiyetin özelliklerine sahiptirler, ama üçüncü bir cinsiyet değildirler.
İyi
ama tek biyolojik cinsiyet içerisinde farklılıklar gözlemlenebiliyor.
Tabii.
“Dişi” erkekler olduğu gibi fazla “erkek” olan kadınlar da var. Bu, sadece
kültürel faktörlerle alakalı bir durum da değil, farklı hormon düzeyleri gibi
başka olguların bir sonucu. Ortada muazzam bir spektrum var ve bu, çok heyecan
verici.
Fakat
politik doğruculuk dilinde “kendisini kadın gibi hisseden biyolojik erkekler”den
söz edilmiyor. Toplum ve kanun koyucuların kişinin istediği cinsiyeti yaşama
fırsatı sunması gerektiğini söyleyen yaklaşım dâhilinde, artık bu kişiye erkek
değil, “kadın” deniliyor.
İyi
de bu çok saçma! Bu, hüsnü kuruntudan başka bir şey değil. Cinsiyetini değiştirmek
isteyen, ama değiştiremeyen insanlar var. Bu insanlarda kromozom yapısı XY veya
XX olarak kalmaya devam ediyor. Asıl önemli olan da Y kromozomlu kişinin hamilelik
esnasında embriyonun gelişimine, tabii ki yetişkinlik evresinde etki edip edemediği
meselesidir. Erkek çocuklar, kızlardan farklı cinsiyet özelliklerine
sahiptirler ve bu durum terse çevrilemez. İnsanlar, cinsiyetlerini ölene dek
muhafaza ederler. Tabii hormon düzeni değiştirilebilir. Bir kıza testosteron
verilerek onun sesini kalınlaştırabilirsiniz, sakallarının çıkmasını sağlayabilirsiniz.
Ama bu kızın bedeninde testis çıkmasını ve o testisin sperm üretmesini
sağlayamazsınız. Biyolojik erkekler de yumurta üretemezler, hormon verilmek
suretiyle erkeklerin çocuk doğurmaları sağlanamaz. Dolayısıyla, geriye dönüşsüz
müdahaleler kimi sorunlara yol açar. Ameliyatlar sorunludur. Ayrıca o bedende
olmaması gereken hormonu bedene ekliyorsunuz. Hormon da fiziksel ve psikolojik
düzeylerde bedende ciddi sıkıntılara sebep olur. Uygun düzeylerde her vakit
hormon olmak, gerçekten de sıra dışı ve cüretkâr bir adımdır. Beden, bu durumla
uzun vadede asla baş edemez. Her hormonun yan etkileri vardır. Hormon almak,
temelde tehlikelidir.
Gelecekte
14 yaşın üzerindeki gençler, kendi cinsiyetlerini belirleyebilecekler.
Bu
delilik! Ergenlik sebebiyle 14 yaşındaki birçok kız mutsuzdur. O yaştayken ben
de mutsuzdum ve erkek olmayı tercih ederdim. Pantolon giymeme, saçlarımı
kestirmeme bile izin verilmiyordu. Kendime hep lanet okur, “keşke erkek
olsaydım” diye düşünürdüm. Erkeklerin hâkim olduğu bir yerde bir iş yapmak
istiyorsanız, erkek olmanız gerekir. Kendinizi kanıtlamak için bir çıkış yolu
bulmak istersiniz. Bu sebeple kızlara tavsiyeler verilmeli, onlara destek
olunmalıdır.
Kanun
koyucuların insanlara cinsiyetlerini değiştirme imkânı vermek gibi bir hakka
sahip olduğunu düşünüyor musunuz?
Kanun
koyucular, cinsiyetin yeniden tayinine imkân sağlayamazlar. Bir kadın artık
erkek, bir erkek de kadın olduğunu iddia edebilir. Ama biyolojik temel, asla
değiştirilemez. Bir erkek kadın olduğunu iddia edip kadınlarla birlikte spor
yapmak için kulübe giderse, bu soruna yol açar. Ondaki erkeklik hormonları
sebebiyle bu kişi, daha güçlüdür ve daha hızlı koşar. Bu, dopingden farksızdır.
Kendi kafanıza göre kendinize cinsiyet atayıp o cinsiyette olduğunuzu
söylemenize izin verilmezse, böyle bir işe girişemezsiniz.
Anayasa
Mahkemesi cinsiyet/toplumsal cinsiyet kavramını ele alan, transseksüellik veya
interseksüellik konusunda bir dizi hüküm verdi. 2017’de verilen kararda şu
söyleniyordu: “Tıpta ve psikososyal biliminde cinsiyetin sadece
genetik-anatomik-kromozomlarla alakalı özelliklere göre belirlenemeyeceğine,
hatta bu özellikler üzerinden inşa edilemeyeceğine, burada toplumsal ve
psikolojik faktörlerin de belirleyici olduğuna dair yaygın bir uzlaşma söz
konusu. Bir biyolog ve Nobel ödüllü bir bilim insanı olarak bu konuda ne
söylersiniz?
Bu,
saçma sapan bir cümle. İnsanın duyguları toplumsal ve psikolojik koşullar üzerinden
değiştirilebilir. Fakat biyolojik cinsiyet değiştirilemez. Meselemiz bilimse,
bu, itiraz edilemeyecek bir gerçekliktir.
Bu
formülü ilkin Alman Tıp Derneği dillendirmişti.
Burada
da cinsiyet ve toplumsal cinsiyet arasındaki ayrım göz ardı ediliyor. Toplumsal
cinsiyet farklılık arz edebilir, ama biyolojik cinsiyet, sadece kadın ve erkekten
oluşur. Nokta. Tabii ki bir kız, kendisinin bir erkek ismiyle anılmak
isteyebilir. “Beş Arkadaş” filminde bir kız, kendisine “George” diyordu mesela.
Biyoloji
alanında doktora çalışması yapan Marie-Luise Vollbrecht, Humboldt Üniversitesi’nde
yürütülen “Bilimlerin Gecesi” çalışması dâhilinde biseksüellik üzerine ders
vermek isteyince protestolarla karşılaştı. Bunun üzerine üniversite dersi iptal
etti.
Bunlar
galiba biyoloji sınıflarını da ortadan kaldıracaklar. Artık kim olduğumuzu,
cinsiyetimizin nasıl belirlendiğini bilmek istemiyoruz. Kötü görülen bu tür
konuları artık öğrenmememiz gerekiyor diye düşünülüyor sanırım. Hatırladığım kadarıyla,
seksenlerin sonunda Y kromozomunda cinsiyeti tayin eden geni keşfeden
araştırmacıya karşı karalama kampanyası yürütülmüştü. Bu kişi, o günlerde
insanlık için kötü bir şey yapmakla suçlanmıştı, çünkü bu bilim insanı, testosteron
üretimini teşvik eden geni keşfetmişti. Bu saldırı, delilikten başka bir şey
değildi ve ben epey korkuya kapılmıştım! Bugün de karşımızda biyolojiye dair
tek bir fikri bile olmayan insanlar var. Bu sahadaki eğitim eksikliği, çok kötü
durumda.
Olgulara
ve bilime yönelik bu türden bir düşmanlığı siz de tecrübe ettiniz mi?
Tabii.
Zaten embriyo üzerine araştırmanın kendisi, sizi kötü bir insan yapıyor. Çünkü herkes
sizin aklınızda, embriyoya müdahale etmekten gayrı bir şey olmadığını imalı
olarak söylüyor. Tek yaptığım şey, ağzımı açıp embriyo, üstelik sinek embriyosu
üzerine araştırma yaptığımı söylemekti. Hemen saldırıya geçtiler! Bugün Almanya’da
bilime yönelik düşmanlık, kendisine epey yol buluyor. Korona döneminde bilime
yönelik ilgi bile onun konumunun iyileşmesini sağlamadı. Bu dönemde birçok
insan, bilime kulak verilmesi gerektiğini gördü. “Virüs yoktur, çünkü ben
olmasını istemiyorum” diyen kimse çıkmadı.
Bugün
yeni bir eşiğe gelip dayandık. Artık ne tür bir bilim yapmamıza izin verildiği
değil mesele. Mesele, bilimsel bilgiye büyü üzerine kurulu düşünce yapısının baskın
gelmesi.
Temelde
kimse, bir dersi bir kişi onu sorunlu görüyor diye iptal edemez. Verdiğiniz örnekte
doktora öğrencisi, her ders kitabında olan bir şeyi izah etmek istemiş. Duygular
ve kibir cehaletle birleşince, öldürücü olabiliyor.
Biyolojik
olgulara yönelik inkârın kapsamı şaşırtıcı bir biçimde epey genişlemiş durumda.
Kısa süre önce bir trans aktivist, “kadın sünneti” ifadesinin kullanılmamasını
istedi. Gerekçesini de şu şekilde dile getirdi: Vulva (dişilik organı) aslında
kadın bedeninin bir parçası değildir.
Vulva,
tabii ki kadının cinsel organıdır! Bu insanları ciddiye almak zorunda mıyız?
Öyle
görünüyor.
Tabii
ki translara ayrımcılık yapılmamalıdır. Onlara kötü muamele edilmesi
kötülüktür. Fakat translar da kendi fikirlerini tüm insanlara birer gerçekmiş
gibi dayatamazlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder