Şurası
kesin ki Endonezya Komünist Partisi’nin kitle hareketine hâkim olma konusunda
gösterdiği başarının asıl sebebi, ondaki militanlık düzeyiydi, zira o dönemde halk,
sadece statükoya karşı aktif bir biçimde karşı çıkan politikayla ilgileniyordu.
Sarekat
İslam, belirli ölçüde ideolojik tutumu sebebiyle geriledi, çünkü örgütün
liderleri, her ne kadar geniş kitlelerin dinine seslense de EKP’nin bu
kitlelere yabancı olan, proleter bir öğretiyi savunduğu koşullarda, Sarekat
İslam, pratikte daha dar bir kitle tabanını tercih ediyordu.
Örgüt
içerisindeki ayrışma, aslında bir bakıma Endonezya siyasetindeki eski ayrışma
anlamında, seküler/dindar ayrışması üzerinden gerçekleşti. Rakip hizipler,
kendilerini “kızıl” ya da “ beyaz” olarak tarif ediyorlardı. Bu noktada söz
konusu tarif, esas olarak hiziplerin kendilerini Cava’daki iki büyük dinî
cemaatle tanımlamasının bir sonucuydu. Avrupa’daki devrimci harekette de benzer
bir ayrışmaya tanık olunmaktaydı.
Cava
dilinde “aban”, Endonezcede “merah” kırmızı veya kahverengi anlamına
gelirken, “kaum abangan” Kızıllar demek oluyor; Cava dilinde “putih”
beyaz anlamına geliyor, kentteki dinî cemaati ifade eden santriler için kullanılan
“kaum putihan” ifadesi, “Beyazlar” demek oluyor.
İslam
öncesi inançlarla İslamî inancı harmanlayan ve köylüler arasında baskın olan
cemaati ifade eden abangan cemaati, ilgili süreçte kentli dindarların (santrilerin)
nispeten bireyci ve rekabetçi değerlerinin yanında katı bir İslam yorumunun
kendi dünya görüşlerini tehdit ettiğini düşünüyordu. Bu sebeple ilgili cemaat,
din konusunda “tarafsız” kalan politik hareketleri tercih etti.
Sömürge
tarihi boyunca Cava’da sömürgecilere hizmet etmiş olan ailelerden gelen ve elit
kesimi ifade eden Priyayi’nin kurduğu, genel anlamda abangan
cemaatinin değerlerini paylaşan Budi Utomo [“Ana Felsefe”] isimli örgüt,
EKP’nin dine yaklaşımı ile Sarekat İslam’ın yaklaşımı arasında bir tercihte
bulunmak zorunda kalsa, komünistlerin yaklaşımını tercih edeceğini söylüyordu.[1]
Öte
yandan, Sarekat İslam’ın [“İslam Birliği”] dinî yaklaşımı da santrilere,
yani dini saf hâliyle yaşayan dindar kesime sıcak gelmiyordu. Merkezî İslam
Birliği, kendisini Muhammediye Hareketi’nin görüşleriyle tanımlıyordu.
Muhammediye,
1924’te İslam ile komünizmin uyumsuz olduğunu, gerçek bir Müslüman’ın asla
EKP’ye giremeyeceğini söyledi.[2] O dönemde hareket, Cava İslam’ının sözcüsü
durumundaydı. Dinî yorumları herkesçe kabul gören hareket, Abangan-santri
hattında yerel geleneğe bağlı İslam’ın saflaştırılmasını arzuluyordu. Hareket,
ağırlıklı olarak kentlerdeki santriler arasında güçlüydü. Ama zaman
içerisinde birçok santri, Muhammediye’nin dinî görüşünü kabul etmedi ve
Beyaz İslam Birliği’nin, Kızıl İslam Birliği’nin sekülerizmine kıyasla,
değerlere daha fazla zarar verdiğini düşündü. Bu karşıtlık, EKP’nin yürüttüğü
radikal protesto hareketi üzerinden derinleşti. Bu dönemde birçok santri,
partiye destek verdi ve komünist bir İslam’ı savunmaya başladı. 1965-66’da yüz
binlerce komünistin katledildiği süreçte, katliama öncülük edenlerin önemli bir
bölümü santriler olacaktı. Komünistler, o dönemde abanganlar
içerisinde örgütlüydüler.
Cava’da
İslamî komünizm, bilhassa Surakarta bölgesinde güçlüydü. Aşağıdaki metin, yerli
halka, İslam’a ve Marksizme ait kimi unsurları içeren bir metin:
“Geçmiş yüzyıllarda
insanlar, adaleti en önemli ihtiyaç kabul ederlerdi. Onun yürürlüğe konulması
krala bağlıydı, kral, bir hâkim olarak tüm ahlâkî değerlerin üzerindeydi, kitle
ise tümüyle ona tabiydi. Ancak birçok insan, zenginlerin peşi sıra gidip,
birbirleriyle rekabet etmeye başladıkça, adalet hükmünü yitirdi. Suç işleyen
bir zengin, tanıklara rüşvet veriyor, kendisini aklayabiliyordu. Artık kralın
doğru karar vermesi mümkün değildi. İnsanlar, dürüstlüklerini yitirip, hileli
yollara tevessül ettiler, böylelikle insanın günahı daha da arttı, dünya
zulümle doldu.
Zenginler, Allah’ın
bahşettiği araçlarla, O’nun insanı olan Peygamber’i kullanarak, dinî öğretiler
formunda, kâr elde ediyorlardı. Onların din eğitimi alma fırsatı varken,
proletarya, tüm gününü ekmeğini taştan çıkarmak için harcamak zorundaydı.
Zenginler, din işlerinin kendi çıkarlarına olduğunu görünce, politikayı din
eğitimine soktular. Peygamber’in vefatı ardından servetlerini güvence altına almak
için din üzerindeki etkilerini kullanma imkânını buldular. Dinî liderler,
rahipler ve hocalar, maaşlarını kapitalistlerden aldılar, bu sayede
kapitalistler, kendi çıkarlarını halkın çıkarları üzerinde tutabildiler.
İslam’ın emrettiği zekât
ve fitre, insanın refahının malların refahının üzerinde tutulması gerektiğini
söyler. Oysa İslam önderlerinin ashabdan çıkmaması ile birlikte, bu vecibelere
uyulmaz oldu. Birçok zengin, artık zekâtı aklının ucuna bile getirmiyordu.
Birçoğu, dünyanın diğer bölgelerinde haram olan malların ticaretiyle meşgul
oldular. Onlara göre, bu ticaret aracılığıyla mallar haram olmaktan
kurtuluyorlardı. Bu sayede günahkâr kapitalizmin doğmuş olması şaşırtıcı değil.
Bugün hâlâ, Rusya dışında, hiçbir yerde kapitalizm aleyhine tek bir kanun bile
çıkartılmıyor. Bu sebeple, bugün işçilerin ve köylülerin, kapitalizmin ne denli
kötü olduğunu anlamasının ve sahip oldukları haklar ile edebiyle yaşamak için
ona karşı yürütülen ajitasyona iştirak etmelerinin tam vaktidir.”(22 Mayıs
1922)[3]
Bu
itikadın baş hocası, Surakarta’da batik tüccarı olarak çalışan bir adamın oğlu
olan Hacı Misbah idi. Kanunla başı ilk kez 1915’te evinin tamir edilmesine karşı
çıkması üzerine girdi. Bu direnişi sergilemesinin sebebi, o dönemde hükümetin ev
inşaatı ve bakımı konusunda kimi şartlar dayatıyor olmasıydı. Halk sağlığını
geliştirmek gibi bir amaca hizmet eden bu politikası, her ne kadar takdire
şayan olsa da birçok Endonezyalı, bu politikayı kavrayamadı ve onun özel
işlerine müdahale olarak algıladı. Hem radikal hem de gelenekçi bir isim olarak
Misbah, bu rahatsızlığı herkesten daha fazla hissetti. Ağır bir para cezası
ödeyecek olmasına rağmen, evinde hükümetin şart koştuğu değişiklikleri yapmayı
reddetti. Hiçbir sonuç alamayınca, evden ayrıldı.
Daha
kurulalı birkaç yıl olmuş olan Sarekat İslam’a giren Misbah, Surakarta bölgesinde
çıkan gazetelerde yayın yönetmenliği yaptı. Sarekat İslam’ın liderlerinden Tjokroaminoto’nun
İslam’a hakaret edenlerle mücadele etmek için kurduğu Bala Tentara Nebi
Muhammed [“Hz. Muhammed’in Ordusu”] isimli örgüte katkı sundu.
Sonrasında
yoksulları ve dini dert edinen Misbah, 1910’ların ortasında Surakarta
bölgesinde toplumsal eylemlerin asli aracı hâline gelen ve Sarekat İslam
denilen sendikanın yerini alan İnsulinde’ye [“Milliyetçi Hint Adaları
Partisi”] katıldı.
Misbah,
1919’da köylülerin toprak ağalarına sundukları angarya hizmetine karşı yürütülen çalışmalara liderlik etti. Gözaltına alınan Misbah, aynı yılın
Ekim ayı içerisinde serbest bırakıldı. Ancak sonra, Mayıs 1920’de ifade
hürriyeti kanununu ihlal ettiği için tekrar hapse girdi.
Ağustos
1922’de hapisten çıkan Misbah, hâlihazırda Müslüman komünistlerin görüşlerini aktaran
Medan Müslimin [“Müslüman Meydan”] ve İslam Bergerak [“Müteharrik
İslam”] isimli gazetelerin liderliğini üstlendi.
Bu
dönemde Sarekat İslam’ın parti disiplini ile ilgili kararına karşı çıkan Misbah,
Sarekat İslam’ın 1923 tarihli kongresi sonrası EKP’ye katıldı. Hollandalı kimi
isimler, o dönemde Misbah’ı az sayıda Endonezyalıda görülen bir vasfa sahip
olduğunu, esasen onun kariyerist bir hırsla değil de belirli bir ülküyle
hareket ettiğini söylüyorlardı. Surakarta bölgesinde epey popüler olan Misbah’ın
ilgi gören öğretileri, onun oldukça önemli bir sima hâline gelmesini sağladı.
Bu
gelişme, devleti alarma geçirdi. Devlet, bilhassa onun kendi toprağına dair
sözlerini tehlikeli buluyordu. Aynı yılın sonlarında Surakarta’da bir bomba
atılması sonrası, devlet, fırsatı değerlendirip, Misbah’ı suçladı ve onun “Sabotaj”
isminde terörist bir örgüt kurduğunu söyledi. Dava sürecinde yalancı şahitler
de işe yaramadı. Bu hamle, şikâyetlere sebep oldu. Devlet, suçlamanın altını bir
türlü dolduramadı. Mahkeme, elindeki olağanüstü yetkileri kullanarak, onu Yeni
Gine’ye sürmek istedi. Bu karar, hem Endonezya meclisinde hem de Hollanda
meclisinde protesto edildi. Zira sürgün edileceği yer, sağlıksız bulunmuştu.[4]
Bu
durumu, Endonezya ve İslam toplumuna önemli bir jestte bulunmak için fırsat
olarak gören Hollandalı komünistler, Misbah’ı 1925’teki meclis seçimlerinde
aday gösterdiler. Meclise aday gösterilen ikinci Endonezyalı olan Misbah,
seçimde başarısız oldu.[5]
Ruth T. McVey
1965
[Kaynak:
The Rise of Indonesian Communism, Equinox Publishing, 2006, s. 170-173.]
Dipnotlar:
[1] Boedi Oelamo, 13, 17 ve 20 Mayıs 1924, IPO içinde, Sayı. 21 ve 22, 1924. s.
314-315, 319. Budi Utamo’ya göre Cava’da üç tip İslam mevcuttu: Muhammediye
tarikatının İslam anlayışı ki Sarekat İslam sendikası kendisini bu anlayış
üzerinden tarif ediyordu; gelenekçilerin İslam anlayışı ve Müslüman
komünistlerin İslam anlayışı. Üçü de Kur’an’ı temel alıyordu, ama hiçbirisi hakikate
sadece kendisinin vakıf olduğunu söylemiyordu. Budi Utomo, Muhammediye’nin
kendi yorumlarını dayatmasına karşı çıktı, aynı zamanda tarikattaki
bireyciliği, kapitalizmi ve emperyalizmi redde tabi tuttu. Muhtemelen “emperyalizm”
derken Pan-İslamist eğilimler kastedilmekteydi. Beyaz Sarekat İslam’ın kabul
ettiği dinî kısıtlamalarla ilgili yorumlar konusunda bkz.: Bijlage van het
algemeen verslag over 1924; politiek overzicht [“1924 Tarihli Genel Rapor’a
Ek: Politik İnceleme”] (1925’te Semarang yetkilisi tarafından imzalanmış daktilo
metni), s. 7. Yirmilerde EKP, her ne kadar abangan cemaatinin partisi değilse
de Endonezya devriminden itibaren komünistler ara sıra Sarekat İslam içindeki
muhalifler tarafından “abangan” olarak nitelendirildiler. Örneğin bkz.: Muhammed
Osman, Neratja içinde, 20 Eylül 1922, IPO içinde, Sayı 39, 1922, s. 477.
[2]
Sinar Hindia, 7-8 Mayıs 1924, IPO içinde, Sayı. 20, 1924, s. 274; Boedi
Oetomo, 13 ve 17 Mayıs 1924, IPO içinde, Sayı. 21, 1924, s. 314.
[3]
Islam Bergerak, 20 Mayıs 1922, IPO içinde, Sayı. 29. 1922, s. 206-207.
[4]
Bijlage Semarang, s. 12-13, lndische Courant, 23 Şubat 1924, Bataviaasch
Nieuwsblad, 2 Temmuz 1924; Algemeen lndisch Dagblad, 1 Haziran
1926; Soerabajaasch Handelsblad, 29 Ekim 1925 ve 26 Mayıs 1926; Koch, Verantwoording.
s. 155, “Communisme,” s. 534, col. a, Java Bode, 26 Mayıs 1926.
[5] Api, 22 ve 26 Mayıs 1925. Misbah, Haziran 1924’te Kuzey Yeni Gine’deki Manokwari şehrine sürgün edildi. İlk başlarda hareketle temasını sürdürdü, Cava’da çıkan Müslüman komünist gazetelere makalelerini gönderdi ve Yeni Gine’de Sarekat İslam örgütünden ayrılan Kızıl Sarekat İslamcıların kurduğu Sarekat Rakjat [“Halkın Birliği”] örgütü adına örgütleme faaliyet yürüttü. Neticede devlet, mektuplaşma imkânlarını elinden aldı. Sonradan yanına gelen eşi 1925’te vefat etti. Ardından hükümete dilekçe yazan Misbah kendisine Hollanda’da ikamet izni verilmesini talep etti. Bu izin kendisine verildi, ama cepte para olmadığı için yola çıkamadı. Devreye EKP girdi, ama o da yeterince para toplayamadı. Misbah, 1926 yılının başlarında öldü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder