Bugünlerde
Amerikan kültürü içerisinde oluşmuş çukurlarda bir laf yankılanıyor. Avara,
vurdumduymaz gençlik, “Bir kere geliyoruz dünyaya”dan gayrı bir şey söylemiyor.
Haz arayışını meşrulaştırmak için kullanılan bu laf, küçük burjuvanın dünyasına
hâkim olan bireyci hedonizmi ortaya koyuyor.
Evet,
insan gerçekten de bir kez geliyor dünyaya. Komünistler, bu gerçek üzerinden
harekete geçip, emperyalizme karşı devrimi örgütlemek gibi kalıcı ve olumlu bir
tesir bırakmak için uğraşıyorlar. Bu gerçek bize, “boş işlerle vakit harcama,
hayatını belirli bir amaç doğrultusunda yaşa” diyor.
Ama küresel sömürüden pay alanlar, “Bir kere geliyoruz dünyaya” lafını farklı anlıyorlar, onu alınacak hazzın miktarını artırma çabalarını meşrulaştırmak için dile döküyorlar.
“Bana ne lan proletaryanın veya gelecek nesillerin mevcut
tüketimci toplum yüzünden ödedikleri bedelden. Ben, yeni bir iphone istiyorum,
sonuçta bir kere geliyoruz dünyaya” diyorlar. Küçük burjuva asalaklar, bu
ifadeyi “bir kere emiyoruz dünyanın kanını” şeklinde anlıyorlar.
Devrimci
Marksizm, dünyadaki sınıfsal yapıları tanımlamak, birinci dünyadaki küçük
burjuvazinin asalak ve gerici niteliğini ortaya çıkartmak için çok çaba
harcadı.
Gündelik
hayat içerisinde kitleler burjuvalaştırılıyor. Rüşvetle beslenen asalak
sınıflar, kişisel veya toplumsal sonuçlarına hiç bakmadan, “anı yaşamak” için
çabalarken, komünistler, kolektif çıkarları devrim aracılığıyla gerçekleştirmek
gibi ahlakî değerlere sarılıyorlar, bu noktada, sınıflı toplumun ilgası ile
birlikte kapitalizmin temel çelişkilerini çözüme kavuşturmak için uğraşıyorlar.
Evet,
bir kere geliyoruz dünyaya. Ama hangi amaçla geldiğimiz ve orada ne tür bir
tesir bırakacağımız, tümüyle bize bağlı.
Nikolai Brown
20
Eylül 2013
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder