I. Sorgulamıyorsanız, Konuşmaya da Hakkınız Yok
Bir
sorunu sorgulamıyorsanız, o sorunla ilgili laf etme hakkından
da mahrum kalırsınız. Bu tespitim ağır mı geldi? O kadar da ağır değil aslında.
Bir sorunu, mevcut olguları ve o sorunun hikâyesini derinlemesine
incelemiyorsanız, hiç şüphe yok ki ağzınızdan dökülen her kelime, anlamsız
olacaktır. Herkesin de bildiği gibi, anlamsız laflar etmekse hiçbir sorunu
çözmez, o hâlde, böyle bir kişiyi konuşma hakkından mahrum etmek, neden
adaletsizlik olsun? Sayıları az da olsa, bazı yoldaşlarımız, her daim gözlerini
kapayıp saçma sapan laflar ediyorlar ki bu, bir komünist için utanç verici bir
durumdur. Bir komünist, nasıl gözlerini kapayıp, saçma laflar edebilir?
Edemez!
Edemez!
Meseleleri
sorgulamak zorundasınız!
Saçma
sapan laflar etmemelisiniz!
II. Bir Sorunu Araştırmak, Onu Çözmektir
Bir
sorunu çözemiyor musunuz? O zaman oturun, mevcut olguları ve sorunun hikâyesini
inceleyin! Sorunu tüm yönleriyle araştırdığınızda, onu nasıl çözeceğinizi de
bilirsiniz. Sonuçlar, tahkikatın ardından elde edilirler, öncesinde değil. Tek
bir tahkikat yürütmeden “bir çözüm bulacağına” veya “bir fikri geliştireceğine”,
ancak bir aptal inanabilir. Bu noktada tahkikat yürütmeden, meseleleri
sorgulamadan fikir geliştirmenin etkin bir çözüm sunmayacağı, hayırlı herhangi
bir fikir geliştiremeyeceği gerçeği üzerinde durulmalıdır. Başka bir ifadeyle, tahkikat
yürütmeyen, sorgulamayan kişi, en sonunda yanlış bir çözüme ve yanlış bir fikre
ulaşacaktır.
Göreve
yeni gelen gerilla liderleri ve kadrolar gibi kimi yoldaşlarımız, teftiş yapma
gereği duymuyorlar. Bu insanlar, çalışma yürütecekleri yere geldiklerinde,
politik açıklamalar yapmayı seviyorlar ve burada caka satıp kimi hususları
eleştiriyorlar, bazı hususları mahkûm ediyorlar, ama sadece meselelerin zarfına
veya ufak detaylara takılıyorlar. Bu türden alabildiğine öznel, saçma lafların,
esasında mide bulandırıcı oldukları görülmeli. Bu insanlar, bir çuval inciri
berbat etmekten başka bir işe yaramazlar, böylelikle kitlelerin güvenini
kaybederler ve herhangi bir sorunu çözme kabiliyetinden mahrum olduklarını
ispatlayıp dururlar.
Bu
kişiler, zor meselelerle yüzleştiklerinde, o meseleleri çözüme
kavuşturmadıkları gibi, sadece oturup of çekmekle yetinirler. Sabırsızlık
tuzağına düşüp, “becerim yok, bu işi yapamıyorum” derler ve başka bir göreve
getirilmelerini isterler. Bunlar, korkakların laflarıdır. Yerinizden kalkın,
emriniz altındaki her bir seksiyonu dolaşın ve Konfüçyüs gibi gidin “her şeyi
soruşturun.”[1] Becerinizin az olup olmadığına bakmaksızın, sorunları ancak bu
şekilde çözüme kavuşturabilirsiniz. Kapıdan çıkmadan önce kafanızın içi boş
dahi olsa, odanıza illaki bir şeyler öğrenmiş olarak döneceksiniz, sorunların
çözümü için gerekli her türden malzemeyi edinmiş olacaksınız. Sorunlar, ancak
bu şekilde çözülür. İlle de o odadan çıkmanız mı gerekiyor? Hayır. Zor olduğunu
bildiğiniz sorunun kaynağını belirlemek ve bugünkü durumunu öğrenmek için fiili
durumu bilen insanlarla olguların tespiti için bir toplantı düzenleyebilir,
böylelikle, o sorunu kolayca çözüme kavuşturabilirsiniz.
Tahkikat
aylar sürer, ama sorun bir günde çözülür. Esasında bir sorunu sorgulamak, onu
çözmektir.
III. Kitap Tapınıcılığına Karşı Çık
“Kitapta yazan her şey doğrudur”: işte bu, kültürel açıdan
geri konumdaki Çin köylülerinin zihniyetidir. Tuhaf olan şu ki komünist
partide, bir tartışma dâhilinde, “göster bakalım, bu söylediğin kitabın
neresinde yazıyor?” diye soran insanlara rastlanmaktadır. Liderlik kadrosunun
üst bir organından gelen talimatın doğru olduğunu söylediğimizde, onun doğru
olmasının sebebi, “liderlik kadrosunun üst bir organı”ndan geliyor olması
değil, talimatın içeriğinin mücadelenin hem nesnel hem de öznel koşullarını,
ayrıca mevcut şartlarını karşılıyor olmasıdır. Biçimci bir tavır takınmak ve
üst organdan geliyor diye mevcut koşulların ışığında söz konusu talimatları
tartışıp incelemeksizin körü körüne tatbik etmek, alabildiğine yanlış bir
tutumdur. Kitleler arasında parti taktiklerinin ve çizgisinin neden
derinleşmediğini, söz konusu biçimciliğin yol açtığı zarar gayet iyi izah
etmektedir. Bir üst organın talimatını körü körüne ve zahiren, herhangi bir
ihtilaf olmaksızın, tatbik etmek, ilgili talimatı gerçek manada tatbik etmek
demek değil, o talimata karşı çıkmanın veya onu sabote etmenin en sinsi
biçimidir.
Sosyal bilimleri sadece kitaptan tahsil etmek
epey tehlikelidir ve kişiyi karşı devrim yoluna sokabilir. Bunun en açık
kanıtı, kendilerini sosyal bilimler tahsiliyle sınırlandıran tüm Çinli komünist
grupların süreç içerisinde karşı devrimcileşmesidir. Marksizmin doğru olduğunu
söylediğimizde, bu söz, Marx “kâhin” olduğundan değil, onun teorisinin bizim
mücadelemizde ve pratiğimizde doğru olduğunun kanıtlanmış olmasından ötürü dillendirilmektedir.
Mücadelemiz dâhilinde Marksizme muhtacız. Onun teorisini kabul edişimizde, “kehanet”in
zihinlerimize her sızışında ortaya çıkan mistik anlayışa ait biçimciliğe yer
yoktur. Marksist kitapları okuyan birçok kişi, devrim davasından dönmüştür,
oysa okuma-yazması olmayan işçiler, çoğunlukla Marksizme daha sıkı
sarılmışlardır. Elbette Marksist kitapları tahsil etmemiz gerekir, ama bu
eğitim, ülkemizin mevcut koşullarıyla bütünleştirilmelidir. Kitaplara
ihtiyacımız vardır, ama bizim insanı mevcut durumdan kopartan kitap
tapınıcılığını da aşmamız şarttır.
Peki, kitap tapınıcılığını nasıl alt ederiz?
Bunun yegâne yolu, mevcut durumu sorgulamak, tahkik etmektir.
IV. Fiili Durum Sorgulanmadığında,
Sınıf Güçleri Bir İdealist Gibi Değerlendirilir, İş Sürecini İdealizm
Yönlendirir, Bu da Ya Oportünizme Ya da Darbeciliğe Yol Açar
Bu
çıkarıma dair şüphesi olan var mı? Gerçekler, kafanıza vura vura bu tespiti
size kabul ettireceklerdir. Bunun için gidin, tek bir tahkikat yürütmeden,
politik durumu değerlendirmeye çalışın veya mücadeleye yön vermeyi deneyin, o
vakit böylesi bir değerlendirmenin de rehberliğinde temelsiz ve idealist
olduğunu, bu eksikliğin sizi oportünizm veya darbecilik gibi hatalara
sürükleyeceğini göreceksiniz. Bu, kaçınılmaz bir sondur. Burada sebep, eyleme
geçmeden önce dikkatle kimi planlar hazırlayamamak değil, Kızıl Ordu’muza bağlı
gerilla birliklerinde sıklıkla görüldüğü biçimiyle, planları hazırlamadan önce toplumsal
durumu inceleyememektir. Li Kuei[2] türü subaylar, suç işlediklerinde
adamlarını cezalandırırlarken ayrım gözetmezler. Sonuçta da suçlular,
kendilerine zulmedildiğini, adaletin tesis edilmediğini düşünürler,
tartışmaların ardından, liderler itibarlarını yitirirler. Bu, Kızıl Ordu’da da
sıklıkla başımıza gelen bir şey değil mi?
Kitleleri
kazanma ve düşmanı yere serme konusunda başarıya ulaşmadan önce içimizdeki
idealizmi söküp atmalı, tüm oportünist ve darbeci hatalara karşı kendimizi
korumayı bilmeliyiz. İdealizmi içimizden söküp atmanın yegâne yolu ise çaba
harcamak ve mevcut durumu sorgulamaktır.
V. Toplum ve Ekonomi, Sınıf Güçlerini Doğru
Değerlendirebilmek, Ardından da Mücadele İçin Doğru Taktikler Formüle Etmek Amacıyla
Sorgulanır
Bizim
“Toplumsal ve ekonomik koşullar neden sorgulanmalı?” sorusuna verdiğimiz cevap
budur. Buna göre, yürüttüğümüz soruşturmanın konusu, toplumun bir parçasını
teşkil eden belirli bir olgu değil, tüm toplumsal sınıflardır. Son günlerde Kızıl
Ordu’ya bağlı Dördüncü Kolordu’daki yoldaşlarımız, sorgulama pratiğine özel bir
önem vermişler[3], lâkin bu noktada birçoğu yanlış yöntemi uygulamışlardır. Bu sebeple
yürüttükleri tahkikat, bir manavın hesap defteri kadar değersizdir, neticede bu
tahkikatın dağların doruklarından şehre inmiş birinin görüşlerinden ya da şehre
gelen bir köylünün işittiği tuhaf masallardan bir farkı yoktur. Bu tür bir tahkikatın
kimseye bir faydası olmaz ve hiçbir amaca ulaştırmaz. Bizim amacımız, farklı toplumsal
sınıfların politik ve ekonomik durumunu öğrenmektir. Sorgulama pratiğimiz, her
bir sınıfın mevcut durumuna, bu sınıfın gelişme sürecindeki iniş çıkışlara dair
bir resim sunabilmelidir. Örneğin, köylülüğün mevcut bileşimini incelerken,
sadece mülk sahibi köylülerin, yarı mülk sahibi köylülerin ve kiralama pratiği
üzerine kurulu ilişkilere göre farklılık arz eden yarıcıların sayısı yanında,
küçük, orta ölçekli ve büyük tüccarların sayısını da bilmeliyiz. Sadece her bir
işkolunun mevcut durumunu değil, o işkolundaki sınıfsal ilişkileri de
incelemeliyiz. Farklı işkolları arasındaki ilişkilerin yanında, farklı sınıflar
arasındaki ilişkiler de tahkikatın konusu olabilmelidir. Bizim temel soruşturma
yöntemimiz, farklı toplumsal sınıfları tefrik edip, sınıfların birer müttefik
olarak dâhil oldukları devrimci mücadelede hangi sınıfların asli gücü teşkil
ettiklerini, hangi sınıfların alt edileceklerini belirlemek, buradan da
mücadele için gerekli doğru taktikleri formüle etmektir. Bizim yegâne amacımız
budur.
Sorgulamaya
hangi toplumsal sınıflar ihtiyaç duymaktadırlar:
Sanayi
proletaryası
Zanaat atölyesi işçileri
Çiftlik emekçileri
Yoksul köylüler
Kent yoksulları
Lümpen proletarya
Zanaat ustaları
Küçük tüccarlar
Zengin tüccarlar
Toprak ağaları
Ticaret burjuvazisi
Sanayi burjuvazisi.
Sorgulama
pratiği dâhilinde tüm sınıf ve katmanlara önem verilmelidir. Bugün çalışma
yürüttüğümüz alanlarda bir tek sanayi proletaryası ve sanayi burjuvazisi
eksiktir. Ama diğer sınıf ve katmanlarla sürekli karşılaşılmaktadır. Mücadelemizin
dayandığı taktikler, tüm bu sınıf ve katmanlarla ilişki dâhilinde geliştirilmişlerdir.
Geçmişte
yürüttüğümüz tahkikatın diğer bir önemli kusuru da anlamsız bir biçimde kıra
vurgu yapılıp şehirlerin ihmal edilmiş olmasıdır. Birçok yoldaşımız, bu
sebeple, kent yoksullarına ve ticaret burjuvazine yönelik olarak geliştirilecek
taktikler konusunda net bir tutum sergileyememiştir. Mücadelenin gelişmesi
sayesinde dağlardan düz ovaya inebildik.[4] Bedenen aşağıya indik, ama aklımız
hâlen daha dağlarda. Bugün kır kadar şehri de anlamak zorundayız. Aksi takdirde
devrimci mücadelenin ihtiyaçlarını karşılayamayız.
VI. Çin’deki Devrimci Mücadelenin Elde Edeceği Zafer, Çinli
Yoldaşlarımızın Çin’in Koşullarını İdrak Etmelerine Bağlıdır
Mücadelemizin
amacı, demokrasi aşamasından geçip sosyalizme ulaşmaktır. Bu görev dâhilinde
ilkin demokratik devrim adımı atılmalı, bunun için işçi kitlelerinin büyük bir
kısmı örgütlenmeli, köylü kitleleri ile kent yoksulları, toprak ağaları sınıfı,
emperyalizm ve Komintang rejiminin yıkılması amacıyla ayaklandırılmalıdır. İkinci
adımda, söz konusu mücadelenin gelişmesi ardından, sosyalist devrim
gerçekleştirilecektir. Bu büyük devrimci görevin ifası, basit ve kolay bir iş
değildir, tümüyle proleter partinin geliştireceği doğru ve sağlam taktiklere tabidir.
Eğer mücadelenin dayandığı taktikler yanlışsa, ikircimliyse ve tereddütlü bir
ruh hâlinin eseriyse devrim geçici mağlubiyetler yaşar. Burjuva partilerinin de
mücadeleleri dâhilinde sürekli taktik tartıştıkları, akıldan çıkartılmamalıdır.
Burjuva partileri, işçi sınıfı içerisinde reformizmin nüfuzunu artırmanın yollarını
ararlar, böylelikle bu sınıfı yanlış yöne yönlendirip, onu Komünist Parti
liderliğinden kopartmaya çalışırlar, zengin köylüleri kendi saflarına çekip
yoksul köylülerin gerçekleştirdikleri ayaklanmaları bastırmak için uğraşırlar,
devrimci mücadeleleri ezmek adına çeteleri örgütlemeye gayret ederler. Sınıf
mücadelesinin derinleştiği, boğaz boğaza aşamasına geçtiği durumda proletarya,
zafere ulaşmak için, kendi partisi olan Komünist Parti’nin geliştirdiği doğru
ve sağlam mücadele taktiklerine tabi olmalıdır. Komünist partinin doğru ve hedefini
asla şaşırmayan taktikleri ise bir büroda oturan bir avuç insan tarafından geliştirilemez.
Bu taktikler, ancak kitle mücadelesinin cereyan ettiği süreç dâhilinde, yani fiili
deneyim üzerinden üretilebilirler. Bu nedenle, bizim her daim toplumsal
koşulları incelememiz ve pratikte soruşturmalar yürütmemiz gerekir. Esneklikten
uzak, tutucu, biçimci, hiçbir temele dayanmaksızın alabildiğine iyimser olan
yoldaşlarımız, bugünkü mücadele taktiklerinin kusursuz olduğunu, partinin altıncı
ulusal kongresinin ürettiği “belgeler kitabı”nın[5] kalıcı bir zaferi güvence
altına aldığını, sadece kullanımda olan yöntemlere bağlı kalarak zafere ulaşılabileceğini
düşünüyorlar. Bu tür fikirler kesinlikle yanlıştır ve komünistlerin kendi lehlerine
olacak yeni durumları ancak mücadele yoluyla yaratabileceğine dair fikirle
çelişmektedirler. Bu fikirler, tutucu çizgiyi temsil etmektedir. Bu çizgi tümüyle
ortadan kaldırılmadığı takdirde, devrimin büyük kayıplar yaşamasına neden
olacak, bu yoldaşlarımıza zarar verecektir. Kızıl Ordu’muz içerisinde bazı
yoldaşlarımız, her şeyi olduğu gibi muhafaza etme yanlısı, mevcut gidişattan ve
hâlden gayet memnunlar. Bu yoldaşlar, tam da bu sebeple, olgular ve gerçekler
konusunda kapsamlı bir anlayışa ihtiyaç duymuyorlar, temelsiz bir yaklaşım
üzerinden aşırı iyimser bir tutum sergiliyorlar, üstelik bir de bu tutumun “proleter”
olduğuna dair yalanın yaygınlaşmasını sağlıyorlar. Onlar, tek bir adım atmadan,
çıkıp soruşturma yürütmek adına kitlelerin arasına karışma gereği duymadan, tüm
gün bürolarında pinekleyip karınlarını doyuruyorlar. Ne vakit ağızlarını
açsalar, oradan dökülen yavan sözler insanların midesini bulandırıyor. Bu yoldaşları
uykularından uyandırmak için sesimizi yükseltip, onlara şunları haykırmamız
gerekiyor.
Hiç
vakit kaybetmeden, sizdeki o tutucu fikirleri terk edin!
Onların
yerine ilerici ve militan komünist fikirleri benimseyin!
Mücadeleye
iştirak edin!
Kitlelere
gidin, gerçekleri soruşturun!
VII. Araştırma Tekniği
1.
Bilgi toplama amaçlı toplantılar düzenleyin, araştırmayı tartışmalar üzerinden
yürütün.
Hakikate
yakınlaşmanın yegâne yolu budur. Sonuçlara ancak bu sayede ulaşılır. Tartışma aracılığıyla
yürütülecek araştırma için, bilgi toplama amaçlı toplantılar düzenlemezseniz,
sadece kendi deneyiminiz üzerinden bağ kurduğunuz bir kişiye bel bağlarsanız, kolaylıkla
yanlışa düşersiniz. Tartışma için önemli soruları sormak yerine gelişigüzel
sorular sorarsanız, bu tür toplantılarda doğru bir sonuca asla ulaşamazsınız.
2.
Bilgi toplama amaçlı toplantılara ne tür insanlar katılmalıdır?
Bu
tür toplantılara toplumsal ve ekonomik koşulları bilen insanlar katılmalıdır. Yaş
meselesi önemlidir. Yaşlı insanların katılması en hayırlı olanıdır, çünkü bu
insanlar zengin bir deneyime sahiptir, sadece olan biteni bilmekle kalmazlar,
ayrıca yaşananların sebeplerini ve sonuçlarını da idrak ederler. Mücadele deneyimi
olan gençler de toplantılara dâhil edilmelidirler, zira bu insanlar, ilerici
fikirlere ve keskin gözlere sahiptirler. Meslek bakımından ise işçiler, köylüler,
tüccarlar, aydınlar, nadiren olsa askerler, hatta bazen aylak kişiler
toplantılara dâhil edilebilirler. Belirli bir konu incelendiği vakit, onunla
hiçbir alakası olmayan kişilerin toplantıya katılmasına gerek yoktur. Örneğin köylülerin,
işçilerin ve öğrencilerin ticaret konusunun soruşturulduğu bir toplantıya
katılmasına ihtiyaç duyulmaz.
3.
Geniş katılımlı bir toplantı mı yoksa dar katılımlı bir toplantı mı daha
hayırlıdır?
Bu
sorunun cevabı, araştırmayı yürüten kişinin toplantıyı gerçekleştirme becerisine
göre değişir. Eğer bu kişi bu işte iyiyse, toplantıya on, yirmi, hatta daha
fazla insan çağrılabilir. Büyük toplantının kimi avantajları söz konusudur:
alınan cevaplar sayesinde doğru bir istatistik tutmanıza yardımcı olur (örneğin
toplam köylü nüfusu içerisindeki yoksul köylülerin oranını bu sayede tespit
edebilirsiniz) ayrıca doğru sonuçlara ulaşmanıza katkıda bulunur (örneğin
toprağın eşit olarak dağıtılmasının doğru bir adım olup olmadığı bu sayede
anlaşılır). Elbette, büyük toplantının kimi dezavantajları da vardır: Bu tür
toplantılar düzenleme konusunda gerekli beceriye sahip değilseniz, düzeni
sağlamak güçleşir. Dolayısıyla, bir toplantıya katılan insanların sayısı, tahkikatı
yürüten kişinin kabiliyetine bağlıdır. Ancak toplantıya katılan kişi sayısı
asgari üç olmalıdır, aksi takdirde elde edilen bilgi, gerçek durumu izah etme
noktasında çok sınırlı kalacaktır.
4.
Tahkikat için detaylı bir çerçeve hazırlayın.
Detaylı
çerçeve önceden hazırlanmalı, tahkikatı yürüten kişi, bu çerçeveye göre
sorularını yöneltmeli, toplantıda bulunan kişiler bu çerçeve uyarınca
cevaplarını vermelidir. Kapalı kalan veya hakkında şüphelerin oluştuğu konular
tartışılmalıdır. Detaylı çerçeve, ana konu başlıklarını, alt başlıkları, ayrıca
detaya ilişkin hususları içermelidir. Örneğin ana konu başlığı ticaret olsun. Bu
ana başlığın altına konfeksiyon, hububat, başka türden ihtiyaçlar ve ilâç
yapımında kullanılan bitkiler gibi alt başlıklar sıralanabilir. Ayrıca konfeksiyon
başlığının altına da patiska, evde dokunmuş kumaş, ipek ve saten kumaş gibi detaya
ilişkin hususlar yazılabilir.
5.
Kişisel katılım.
Kent
idaresinin başkanından merkezî hükümetin başkanına, birlik liderinden
başkumandana, parti herhangi bir şubesinin sekreterinden genel sekretere sorumluluk
sahibi olan herkes, belirli toplumsal ve ekonomik koşulları şahsen sorgulamalı,
sadece rapor okumakla yetinmemelidir. Sorgulama pratiği ve rapor okuma, tümüyle
farklı şeylerdir.
6.
Derinlemesine inceleyin.
Tahkikat
işinde yeni olan herkes, hububat veya döviz sorunu gibi belirli bir sorunun
görüldüğü köy ya da şehir türünden belirli bir yere dair eksiksiz bilgiye sahip
olmak adına bir ya da iki kez kapsamlı tahkikat yürütmelidir. Belirli bir yeri
veya sorunu derinlemesine incelemek, ileride başka yerler veya sorunlar
konusunda yürütülecek sorgulama pratiklerini kolaylaştıracaktır.
7.
Bizzat not tutun.
Tahkikatı
yürüten kişi, sadece bilgi toplama amaçlı toplantılara katılmakla ve orada
olanlara gerekli talimatları vermekle yetinmemeli, ayrıca kendi notlarını
tutup, sonuçları kayıt altına almalıdır. Bu işleri başkalarına yaptırmak,
kişiye hiçbir fayda sağlamaz.
Mao Zedung
Mayıs
1930
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Bkz.: Confucian Analects, III. Kitap, “Pa Yi”: “Konfiçyüz ecdada ait
tapınağa girdiğinde her şeyi sorguladı.”
[2]
Li Kuei Çin’de herkesin bildiği Bataklıkların Kahramanları isimli romanın kahramanlarından
biridir. Kitap, Kuzey Sung Hanedanlığı’nın (960-1127) sonuna doğu yaşanan köylü
savaşını anlatmaktadır. Li Kuei, basit, sözünü esirgemeyen, köylülerin devrimci
davasına bağlı olan, ama öte yandan kaba ve düşüncesiz bir kişidir.
[3]
Mao Zedung Yoldaş, tahkikat meselesine her zaman önem verir, toplumun araştırılmasını
en önemli görev ve liderliğin yürüttüğü işler dâhilinde siyasete karar verecek
zemin olarak görürdü. Tahkikat denilen iş, Mao’nun müdahalesi ve öncülüğüyle
Kızıl Ordu’ya bağlı Dördüncü Kolordu dâhilinde kademeli olarak geliştirildi.
Mao, toplumun araştırılması işinin olağanlaşıp, düzenli olarak yürütülmesini şart
koştu, bu noktada, Kızıl Ordu’ya bağlı siyaset departmanı, kitle mücadelesinin
durumu, gericilerin içinde bulunduğu koşullar, halkın ekonomik hayatı ve kırsal
bölgelerde her bir sınıfın elindeki toprağın miktarı gibi başlıkları içeren
detaylı formlar hazırladı. Kızıl Ordu gittiği her yerde önce yerellikteki
sınıfsal durumu bilince çıkarttı, ardından da kitlelerin ihtiyaçlarına uygun
düşecek sloganlar formüle etti.
[4]
Burada Kiangsi ve Hunan eyaletlerinin sınırı boyunca uzanan Çingkang dağlık
bölgesindeki dağlardan bahsediliyor. “Ova”dan kasıt ise Güney Kiangsi ve Batı
Fukien’deki ovalar. Ocak 1929’da Mao’nun liderliğinde hareket eden, Kızıl Ordu’ya
bağlı Dördüncü Kolordu’nun esas gücü iki büyük devrimci üs bölgesi kurmak
amacıyla, Çingkang Dağları’ndan Güney Kiangsi ve Batı Fukien’e indi.
[5]
“Belgeler Kitabı”, Temmuz 1928’de Çin Komünist Partisi altıncı ulusal kongresi’nde
benimsenen, politika, köylü sorunu, toprak sorunu, politik gücün örgütlenmesi
gibi konularla ilgili kararları içeriyordu. 1929 yılının başlarında Kızıl Ordu’ya
bağlı Dördüncü Kolordu emrinde hareket eden cephe komitesi, bu kararları kitap
hâlinde yayımlayıp Kızıl Ordu içerisindeki parti örgütlerine ve yerelliklerdeki
parti örgütlerine dağıttı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder