Bugün
devrimimizin ana özellikleri, ulusal kurtuluş devriminden sosyalist devrime
geçişin damgasını vurduğu tüm o kendiliğinden hamlelerle birlikte aldığı o ilk
özgün biçimi üzerine kafa yormak gerekiyor. Devrim yürüyüşümüz, ilk başta
Moncada Kışlası’na saldırarak destan yazan ilk grubun içinde yer alan insanların
öncülük ettikleri, hızla geride kalan aşamalardan geçti. Moncada devrimini,
sonrasında Granma gemisinden inip, Küba Devrimi’nin sosyalist niteliğinin
herkese ilân edilmesi ile zirveye ulaşan devrim izledi. Yeni sempatizanların,
kadroların ve örgütlerin katılımıyla, hâlihazırda güçsüz olan yapımız güçlendi,
böylelikle devrimimiz, kitle zeminine kavuştu, devrimimize bu özelliği damga vurdu.
Küba’da
yeni bir toplumsal sınıfın iktidarı almasıyla, devletin tabi olduğu mevcut
koşullar sebebiyle, devlet iktidarı, önemli sınırlarla yüzleşti. Devrimciler,
devlet aygıtı, politik örgütlenme ve ekonomi cephesinde yürütülecek faaliyetler
dâhilinde yüzleşeceği çok önemli görevleri yerine getirecek kadrolardan
yoksunlardı.
İktidarın
alınmasından hemen sonra idarede görev alacak isimler, “üstünkörü” belirlendiler.
O noktada eski yapı parçalanmadığı için, hiçbir sorunla karşılaşılmadı. Eskiden
kalma, yavaş işleyen, ferini yitirmiş, dağılmış bir hâlde ilerleyen aygıt, gene
de belirli bir örgütsel yapıya ve eylemsiz kalarak varlığını sürdürmek için
yetecek koordinasyona sahipti. Bu aygıt, ekonomik yapıda yaşanacak değişim
sürecinin ilk aşaması olarak gündeme gelen tüm politik değişiklikleri küçük
görüyordu.
Örgütün
sağ kanadı ile sol kanadı arasında süren mücadeleler yüzünden eli kolu bağlanmış
olan 26 Temmuz Hareketi, inşa ile ilgili görevlerine yeterince vakit
ayıramıyordu. Öte yandan, uzun süre ağır saldırılara maruz kalmış, epeyce bir
zaman illegal faaliyet yürütmüş olan Halkın Sosyalist Partisi de yeni ortaya
çıkan sorumlulukları üstlenecek ara kadrolar üretemiyordu.
Devletin
ekonomiye yönelik ilk müdahaleleri esnasında kadro bulma sorunu, o kadar da
içinden çıkılmaz bir sorun değildi, çünkü bu kadroları, liderlik konumuna
gelebilecek asgari birikime sahip insanlar arasından seçmek mümkündü. Fakat
önce Kuzey Amerikalı işletmelerin, ardından büyük Kübalı işletmelerin millileştirildiği
sürecin hızlanması ile birlikte, idari planda görev alacak teknisyen eksikliği
sorunu ile yüzleşildi. Ayrıca devrim, Kuzey ve Güney Amerika’da faal olan
emperyalist şirketlerin önerdikleri pozisyonların cazibesine kapılıp ülkeyi
terk eden, üretim sahasında önemli görevlere sahip teknisyenlerin yol açtığı
boşluğu doldurma sorununu da çözmek zorundaydı. Politik aygıt, o dönemde yoğun
bir çaba ortaya koyup, bir yandan da devrime öğrenme hevesiyle iştirak etmiş
kitleleri ideolojik açıdan eğitme ve kendisine bir kitle inşa etme görevleriyle
de yüzleşti.
Hepimiz,
görevlerimizi elimizden geldiğince layıkıyla yerine getirmeye çalıştık, ama
bilinmelidir ki bu süreç, acılarla ve kaygılarla birlikte işledi. İcranın
başında olan isimler, idari görevlerini yerini getirirken, birçok hata yaptılar.
Büyük sorumluluklar üstlenmiş olan, millileştirilmiş işletmelerin başına geçen
yeni idareciler, önemli yanlışların altına imza attılar. Politik aygıt
içerisinde biz de büyük, maliyetleri yüksek bir dizi hata yaptık. Zamanla o politik
aygıt, meselelere kayıtsız olan, hâlinden memnun bürokratların eline geçti ve
kitlelerden tümüyle koptu, zamanla az çok önemli bürokratik görevler ve terfiler
için bir tür sıçrama tahtası olarak görülmeye başlandı.
Yaptığımız
hataların ana sebebi, belirli bir momentte gerçekliğe dair bilincimizin eksik
oluşuydu. Ancak eksikliğini hissettiğimiz algılama becerimizi körelten, partiyi
bürokratik bir yapıya dönüştüren, idare ve üretim sahasını tehlikeye sokan asıl
hata, ara kadrolar geliştirememiş olmamızdı. Zamanla görüldü ki kadro bulmak
için kitlelere gitmek, kitlelerle yeni bağlar kurmak gerekiyordu. Oysa ilk
aşamada devrim sayesinde kitlelerle sıkı bağlar kurabilmiştik. Artık faydalı
sonuçlar doğuracak başka türde bir mekanizmanın oluşturulması, bu anlamda
kitlelerin nabzına kulak verilmesi, politik açıdan onlara yol gösterilmesi
gerekiyordu. Biz, o dönemde bu yol gösterme işini, ancak Başbakan Fidel Castro
gibi devrim liderlerinin kişisel müdahaleleri aracılığıyla yapabiliyorduk.
Buraya
kadar aktarılan bakış açısı üzerinden, şimdi ne tür bir kadro istediğimiz
sorusuna geçebiliriz.
Kadro,
merkezî iktidarın kapsamlı talimatlarını yorumlayıp, o talimatları benimseyecek,
onları kitlelere yol göstermek için uygulayacak, aynı zamanda kitlelerin yapıp
ettiklerini onların arzularına ve içsel motivasyon kaynaklarına dair birer
işaret olarak algılayacak kişidir.
Kadro,
demokratik merkeziyetçiliği bilip uygulayan, mevcuttaki çelişkileri bu yöntemle
nasıl değerlendireceğini, onun birçok yönünden nasıl faydalanabileceğini,
kolektif tartışma ilkesini uygulayan, üretim süreci dâhilinde kendi kararlarını
alıp sorumluluk üstlenen kişidir.
Kadronun
sadakati her daim sınanır, fiziksel ve ahlakî cesareti ideolojisiyle birlikte gelişir,
böylelikle kadro, her türden çelişkiyle yüzleşecek iradeye sahip olur, hayatını
devrimin hayrına adar. Ayrıca kadro, gerekli kararları alabilmesini ve
disiplinle çelişmeyen bir üslup dâhilinde yaratıcı kimi adımlar atmasını
sağlayacak bir pratik olarak, sürekli kendisini analize tabi tutan kişidir.
Dolayısıyla
kadro, yaratıcı bir kişiliktir, yüksek ahlakî değerleri olan bir liderdir, politik
liderlik konumu üzerinden kitleleri geliştirebilen, diyalektik düşünerek üretim
alanında kendisini ilerletebilen, politik düzeyi gelişkin bir teknisyendir.
Herkese
örnek teşkil eden ve her gün karşılaştığımız bu insan, Küba halkında zaten
mevcut olan, o elde edilmesi zor erdemlere sahiptir. Asıl mesele, onun
geliştirilmesi için gerekli imkânları yaratmak, onu eğitmek, her bir insandan azami
faydayı elde edip, onu tüm milletin hayrına kullanmaktır.
Kadro,
her gün ifa edilecek, belirli bir sisteme bağlı olan görevler üzerinden
geliştirilir. Kadrolar, işinin ehli olan profesörlerce, özel okullarda
eğitilmeli, ideolojik gelişim konusunda teşvik edilmelidir.
Sosyalizmi
inşa etmeye başlamış bir rejimde politik gelişim düzeyi yüksek olmayan
kadrolarla yol alamazsınız. Politik gelişim ise Marksist teori işinde
ustalaşmakla ilgili bir meseledir. Biz, kişilerin eylemlerinin sorumluluğunu
almalarını istemek, onlardan her türden zayıflığı sınırlı düzeyde tutacak, ama
öte yandan inisiyatif almaya asla mani olmayacak disiplini talep etmek
zorundayız. Kadro, devrimin tüm sorunlarıyla sürekli meşgul olmalıdır. Kendisini
geliştirebilmesini güvence altına alabilmemiz için önce bizim, kitleler
içerisinden kadro seçme işinin dayanacağı ilkeleri belirlememiz gerekmektedir. Gelişime
açık olan kişiler, ancak kitlelerin içinde bulunmalı, bu kişiler, heyecanlarını
ortaya koymalı, fedakârlıklarda bulunacakları durumlarla sınanmalı, onlar için özel
okullar oluşturulmalıdır. Mümkün olduğu durumda bu kişilere, pratiklerde sınanmalarını
sağlayabilmek için büyük sorumluluk verilmelidir.
Biz,
son yıllarda gelişme kaydetmiş olan yeni kadroları, ancak bu sayede bulabildik.
Bu kadrolar, eşit bir biçimde gelişmediler elbette. Zira genç yoldaşlarımız,
partinin gerekli yönlendirmesi olmadan, devrimci yaratım sürecinin mevcut
gerçekliğiyle yüzleşmek zorunda kaldılar. Bazı yoldaşlarımız başarılı olurken,
bazıları, ya yarı yolda bıraktılar, ya bürokrasinin içinden çıkılmaz, labirente
dönmüş koridorlarında kayboldular ya da iktidarın cazibesine kapıldılar.
Devrimin
zaferini ve her yönden kendisini tahkim etmesini sağlayacak araçları güvence
altına almak adına biz, farklı tipte kadrolar geliştirmek zorundayız. Bizim
politik kadrolarımız, kitle örgütlerimizin asli zemini olabilmeli, Partido
Unido de la Revolucion Socialista’nın [Birleşik Sosyalist Devrim Partisi’nin]
ortaya koyacağı eylemler üzerinden o kitle örgütlerine yön verebilmelidir. Hâlihazırda
ülke ve eyaletler genelinde Devrimci Eğitim Okulları, çalışma programları ve
her düzeyde çalışma grupları üzerinden bu tür bir zemini oluşturmaya başladık.
Bize
ayrıca askerî kadrolar da lazım. Bu tür kadrolara sahip olabilmek için biz, savaşın
eleğinden geçmiş genç savaşçılarımızdan istifade edeceğiz. Hâlen hayatta olan
bu savaşçılar, derin bir teorik bilgiye sahip olmasa bile mücadelenin en zor
koşullarında ateşin sınavından geçmiş isimler. Çünkü bu devrimciler, devrimci
mücadelenin içine doğdular ve Sierra’da gerillanın girdiği ilk çatışmalardan
beri devrimle birlikte geliştiler.
Ayrıca
ekonomi sahasında da, sosyalist devletin yaratıldığı bu türden momentlerde, onu
örgütleme ve en genel anlamda planlama gibi önemli ve zor görevleri üstlenecek
kadrolar geliştirmeliyiz.
Bugün
gelişim sürecinin hızlanmasını güvence altına alacak ideolojik coşkunun dilini
bilime kazandıracak çalışmalar dâhilinde, önemli teknik işleri yürütmeleri konusunda
gençleri teşvik edecek uzmanlara ihtiyacımız var. Ayrıca bizim bir idari ekip
oluşturmamız gerekiyor. Başkalarına ait özel teknik bilgiden nasıl istifade
edeceğini bilen bu ekip, işletmeler ve devlete bağlı diğer kurumlar, devrimin o
güçlü ritmiyle uygun adım ilerleyebilsin diye gerekli koordinasyonu sağlayıp, o
işletmelere ve kurumlara rehberlik edecek.
Tüm
bu kadroların ortak paydası, politik netlik olmalıdır. Burada kadrolar,
devrimin fikirlerini onların üzerine zerre kafa yormadan desteklemekten vazgeçmeli,
o fikirleri akıl temelinde destekleyebilmelidirler.
Devrimin
zengin teorisine ve pratiğine her düzeyde, kesintisiz bir biçimde katkı sunacak
diyalektik analiz becerisi ve fedakârlıkta bulunma becerisi, kadroların olmazsa
olmazıdır. Yoldaşlarımız, kitleler içerisinden, sadece “en iyi olan öne çıksın”
ilkesi uyarınca seçilmeli, en iyi olan kadrolara gelişmeleri konusunda en iyi
imkânlar sunulmalıdır.
Farklı
cephelerde mücadele yürütüyor olsalar da kadrolar, esasen aynı işlevi görürler.
Kadro, devrimin partisini bir kılan ideolojik motorun ana unsurudur. Onu aynı
zamanda ideolojik motorun dinamik vidası olarak adlandırmak mümkündür. Bu vida,
gördüğü işlev açısından ideolojik motorun doğru işlemesini sağlar. Bu anlamda
kadro, sloganları veya talepleri aşağı ya da yukarı ileten basit bir aktarıcı
değil, kitlelerin gelişimine ve liderlerin bilgilenme sürecine katkıda bulunan,
kitlelerle liderlerine temas kurmasını sağlayan yaratıcı bir unsurdur. Kadronun
en önemli görevi, devrimin o büyük ruhunun yok olmamasını sağlamak, o ruhun
dinginleşmesine, ölgünleşmesine, ritmini yitirmesine mani olmaktır. Kadro,
kitlelerden geleni partiye aktaran, kitleleri partinin yoluna sokandır.
Dolayısıyla
bugün kadroların geliştirilmesi, asla ertelenemeyecek bir görevdir. Devrimci hükümet,
belirli ilkeleri temel alan burs programları, işçiler için geliştirilmiş,
onlara teknolojik gelişimi sağlamak için fırsatlar sunan eğitim programları, lise
ve üniversitelerin geliştirilmesi, yeni iş imkânlarının yaratılması ile
birlikte kadrolar geliştirme işini büyük bir hevesle üstlenmiştir. Devrimci
hükümet, aynı zamanda devrime gelecekte öncülük edecek kadrolar da dâhil, her
türden kadroyu bünyesinde barındıran Genç Komünistler Birliği üzerinden, tüm
ülke genelinde devrimci teyakkuz için gerekli tüm çalışmaları yürütmekte,
gerekli eğitimleri vermekte, bu ihtiyaç duyulan işleri üstlenmektedir.
Kadro
kavramı, fedakârlıkta bulunma becerisiyle sıkı bir ilişkiye sahiptir. Devrimin dillendirdiği
hakikat ve şiar, kadronun şahsiyetinde karşılık bulur. Politik liderler olarak
kadrolar, eylemleriyle işçilerin saygısını kazanmalıdırlar. Kadroların
yoldaşlarının saygısına ve sevgisine güvenebilmeleri, o sevgi ve saygıya
sırtlarını yaslamaları gerekir. O yoldaşlar, öncü partinin çizdiği yolda o kadroların
rehberliğinde ilerleyeceklerdir.
Neticede
kitlelere örnek olacak işçileri seçen meclislerde kitlelerin belirlediği
kadrolardan daha iyi kadro bulmak mümkün değildir. Birleşik Sosyalist Devrim
Partisi’nin eski üyelerinin yanında aramıza, gerekli elemelerden geçmiş eski Organizacion
Revolucionaria Integrada [“Birleşik Devrimci Teşkilât”] üyeleri de
katılmıştır. Bu isimler, başta küçük bir parti meydana getirecekler, işçiler
arasında muazzam bir etkiye yol açacaklar, sonrasında ise sosyalist bilinç, halkın
davasına bağlılığı ve çalışmanın kendisini zaruret hâline getirdikçe bu parti büyüyecek.
İlgili kategoride yer alan ve ara kadrolar içerisinden çıkan liderlerle biz, yüzleştiğimiz
o zor görevlerin üstesinden, daha az hata yaparak geleceğiz.
Kafa
karışıklığıyla ve işe yaramaz yöntemlerle heba ettiğimiz o dönemin ardından,
artık hiç terk etmeyeceğimiz, haklılığını ispatlamış bir politikaya ulaşmış
bulunuyoruz. Devrimci dürtüsünü sürekli yenileyen bir işçi sınıfına, Birleşik Sosyalist
Devrim Partisi’nden gelen kadro enerjisine ve partimizin güçlü liderlik
meziyetlerine sahip olarak biz, bugün devrimimizin hızla gelişmesini güvence
altına alacak kadroları oluşturma görevini tümüyle üstlenmiş bulunuyoruz. Bu
yönde ortaya koyacağımız tüm çabalarda başarılı olmak zorundayız.
Ernesto Che Guevara
Eylül
1962
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder