1
“Klasik
işçi hareketi, hiçbir vehme, bilhassa bu hareketin geriye, hareketin
hatalarından başka bir miras bırakmamış olan politik ve sözde teorik vârisleri
ile ilgili herhangi bir vehme kapılmadan, yeniden incelenmelidir. Bu hareketin
elde ettiği başarılar, aslında reformizm veya devlet bürokrasisinin kuruluşu
gibi temel hataları iken, Paris Komünü ve 1934 Asturya İsyanı türünden yaptığı hatalar
ise bizim ve gelecek açısından bugüne dek hareketin elde ettiği en ümit verici
başarılardır. (Internationale Situationniste, Sayı 7 [Kötü günler bitecek])
2
Komün,
on dokuzuncu yüzyılın en büyük bayramıydı. 1871 baharında yaşanan olayların
temelinde, isyancıların kendi tarihlerinin efendisi olduklarına dair hissiyat
yatar. Bu efendi olmayla ilgili tespit, “yönetsel” politika değil, daha çok
gündelik hayat düzeyinde geçerli bir olgudur. (Örneğin isyancılar, ellerindeki
silâhlarla oyunlar oynamaktadırlar ki aslında bu, onların iktidarla oynadıkları
anlamına gelmektedir.) Marx’ın “Komün’ün toplumsal düzeyde aldığı en önemli
tedbir, bizatihi eylem hâlindeki varoluşuydu” sözünü bu bağlamda anlamak
gerekir.
3
Proletarya
adına proletarya üzerinde tesis edilen farklı devlet diktatörlüğü biçimlerini
idrak etmek, bu anlamda proletarya diktatörlüğünün ne olmadığını görmek için
Engels’in “Paris Komünü’ne bakın. O proletarya diktatörlüğü”ydü sözü,
ciddiyetle ele alınmalıdır.
4
Komün’ün
kendi içinde uyumlu bir örgütsel bir yapıdan mahrum olduğuna dair, haklı olduğu
apaçık ortada olan, eleştirilerde bulunmak kolaydır. Politik yapıların Bolşevik
tipte örgüt fikrinin varisi olduğunu iddia edenlerin tespit ettiğinden daha
karmaşık bir nitelik arz ettikleri koşullarda bugün Komün’ü yaptığı tüm
yanlışları kolaylıkla aşılabilecek, devrimci primitivizmin modası geçmiş bir
örneği değil de tüm hakikati henüz keşfedilmemiş ve tam anlamıyla uygulamaya
dökülmemiş pozitif bir deney olarak incelemenin vaktidir.
5
Komünün
liderleri yoktu. Üstelik bu özelliğe, işçi hareketi içerisinde liderlerin
zaruri olduğu fikrinin herkesçe kabul edildiği bir dönemde kavuşmuştu. Onun
çelişkilerle yüklü başarılarının ve başarısızlıklarının ilk sebebi buydu. Komün’ü
resmiyette örgütleyenler, Marx, Lenin, hatta Blanqui ile kıyaslandığında, hiç
de ehil insanlar değillerdi. Ama öte yandan, kendi döneminin ürünü olan devrimci
hareketin sürdürülmesi için o momentte birilerinin “sorumsuzca” hareket etmesi
gerekiyordu (üstelik mevcut koşullar, tüm pratikleri alabildiğine yıkıcı sonuçlar
doğurabilecek bir düzeye taşıyordu. Ele geçirdiği burjuvanın “ben ömrüm boyunca
siyasetle hiç ilgilenmedim ki!” lafına, “ben de tam da bu yüzden öldüreceğim
seni” cevabını veren isyancı, bu yıkıcılığın en bilinen örneğidir.)
6
Halkın
silâhlandırılmasının sahip olduğu hayatî önem, kendisini hareketin başından
itibaren hem pratikte hem de semboller düzeyinde ortaya koydu. Genel anlamda
halkın iradesini güç kullanarak dayatma hakkı, hiçbir özel birliğe teslim ve
terk edilmedi. Silâhlı grupların sahip oldukları, herkese örnek teşkil edecek
özerklikleri, koordinasyon eksikliği dâhilinde bu grupların aleyhine döndü:
Versay’a yönelik sürdürülen savunma veya saldırı amaçlı mücadelenin hiçbir
noktasında halkın güçleri askerî açıdan belirli bir etkiye hiçbir vakit kavuşamadılar.
Bu noktada şu husus akıldan çıkartılmamalı: İspanyol devrimi, son tahlilde bir
iç savaş olarak, askerî birliklerin “cumhuriyet ordusu”na dönüştürüldüğü aşamada
kaybedilmişti. Özerklik ve koordinasyon arasındaki çelişki, büyük ölçüde
dönemin teknolojik düzeyiyle bağlantılı bir husustu.
7
Komün,
bugüne dek esasen devrimci kentçiliğin uygulanmasını ifade eder. O, hayatın
hâkim güçlerce örgütlenmesine dönük pratiklerine, o güçlerin diktiği taştan
heykellere ve sütunlara saldırmış, toplumsal uzamı politik açıdan ele almış, anıtların
ve sütunların masum olduğu fikrini kabul etmeye hiçbir zaman yanaşmamıştır. Bu
saldırıyı “lümpen proleterin nihilizmi” ve kimi “kundakçılar”ın sorumsuzluğu
olarak görüp hor görenler, bugünkü toplumda pozitif değere sahip, korunmaya
değer şeylerin neler olduklarını ortaya koymak zorundadırlar. “Düşman neredeyse
tüm mekânı işgal etmiştir. […] Hakiki kentçilik, belirli alanlarda bu işgal
silindiği vakit ortaya çıkacaktır. Bize göre inşaat faaliyeti, tam da bu
noktada başlayacaktır. Modern fiziğin geliştirdiği ‘pozitif boşluk’ kavramı, neyi
kastettiğimizi açık bir biçimde ortaya koymaktadır.” (Üniter
Kentçiliğin Temel Programı, Internationale Situationniste,
Sayı: 6.)
8
Paris
Komünü, silâhtan çok alışkanlıklarının sözünü dinledi. Paraya fena hâlde
ihtiyaç duydukları aşamada, Fransız Ulusal Bankası’nın ele geçirilmesi için
topları kullanmayı reddetmeleri, bu zafiyetin en berbat tezahürlerinden
birisiydi. Komün’ün ayakta kaldığı tüm dönem boyunca banka, Versay Sarayı’nın
Paris içerisinde kullandığı bir tür kale olarak işlev gördü, oysa banka, sadece
bir iki tüfekle korunuyor, mülkiyetin ve hırsızlığın yarattığı gizemden
besleniyordu. Diğer ideolojik alışkanlıkların da her durumda aynı ölçüde
felâketlere yol açabilecek hususlar oldukları görüldü (Jakobenizmin dirilişi, 1848
devrimlerinin hafızaya kazıdığı, barikatlarda tatbik edilen ve yenilgiyle
sonuçlanan stratejiler vs.)
9
Komün,
eski dünyayı savunanların şu veya bu şekilde devrimcilerin, bilhassa sadece
devrimi düşünen, ama zamanla sadece devrimi savunmaya aklı kesen devrimcilerin suç
ortaklıklarından nasıl istifade ettiğini ortaya koyan bir örnektir. Bu suç
ortaklıkları ile eski dünya, ideoloji, dil, âdetler, lezzetler gibi belirli
alanlarda kendi düşmanları içerisinde sahip olduğu imkânları muhafaza eder ve
bu alanları kaybettiği toprakları yeniden fethetmek için kullanır. (Bu durumdan
kurtulmamızı, ancak devrimci proletaryanın doğal bir vasfı olan eylemdeki
düşünce sağlar: o vergi bürosu, tam da bu sayede yakılabilmiştir.) Mücadeleye
zarar veren “beşinci kol” faaliyetleri, esas olarak devrimcilerin zihinlerinde
yürütülürler.
10
Komün’ün
son günlerinde Notre-Dame’ı yakmak için yola çıkan, bu sırada karşılarında
Komün’e bağlı sanatçılardan oluşan silâhlı müfrezeyi bulan kundakçıların
hikâyesi, doğrudan demokrasinin alabildiğine kışkırtıcı örneklerinden biridir. Bu
hikâye, her türden sorunun konseylerin gücü üzerine kurulu bakış açısı
dâhilinde çözülmesi gerektiği hususunda bize bir fikir vermektedir. O
kundakçıların karşısına dikilen sanatçılar, ebediyete dek orada olacak olan
estetik değerler, en nihayetinde, müze kültürü adına o katedrali savunma konusunda
haklılar mıydı, yoksa asıl haklı olan, bu yıkım işlemi üzerinden canını
sessizliğe ve nisyan teslim etmek üzere olan topluma yönelik başkaldırısını o
zafer anında ortaya koymak isteyenler miydi? Komün’ün uzman edasıyla ortalığa
dökülen partizan sanatçıları, yabancılaşmaya karşı verilen mücadelenin en uç
biçimiyle çatışma içine girmek zorunda kalıyorlardı. Bu noktada komünarlar, ellerindeki
silâhların tümünü kullanarak, iktidarın totaliter terörüne cevap verme cüreti
gösteremedikleri için eleştirilmelidirler. Her şey, o dönemde fiiliyatta Komün’ün
kendi pratiği dâhilinde yazdığı şiiri dile döken şairlerin silinip gittiklerini
ortaya koyuyor. Komün’ün başarısızlıkla neticelenmiş eylemleri, attığı her
türden ikircikli adımın “zulüm”le neticelenmesine neden oluyor, böylelikle, bu
eylemlere dair hafıza bir biçimde sansürleniyor. Saint-Just’ün “Devrim yapanlar
her işi yarım yaparlarsa, kendi mezarlarını kazarlar” sözü, kendisindeki sessizliği
de izah ediyor.
11
Bu
hareketin tarihini klasik romanlarda rastlanan türden, Tanrı misali her yeri ve
her şeyi gören bir yerden inceleyen teorisyenler, Komün’ün nesnel planda yenilmeye
mahkûm olduğunu, başarılı bir biçimde tekemmül ettirilemeyeceğini kolaylıkla
ispatlayabiliyorlar. Ama bu teorisyenler, Komün’ü tecrübe edenler açısından kâmilliğin
zaten orada bulunabileceği gerçeğini unutuyorlar.
12
Komün’deki
cüret ve yaratıcılık, içinde bulunduğumuz dönemle ilişkisi dâhilinde değil,
kendi dönemindeki politik, düşünsel ve ahlakî yaklaşımlar, tuz buz ettiği tüm
yaygın önermeler arasındaki fiili dayanışma açısından ölçüme tabi tutulmalıdır.
Bugün sağda ve solda hâkim olan önermeler arasındaki kapsamlı dayanışma
pratiği, bize günümüzde Komün’le kıyaslanabilecek bir patlamayı beklememizi
mümkün kılacak yaratıcılık konusunda bir fikir vermektedir.
13
Komün’ün
belirli bir evrede verdiği toplumsal mücadele, bu mücadelenin yüzeysel
koşulları önemli oranda değişmiş olsa da, bugün hâlâ verilmektedir. “Komün’ün
bilinçsizce yol açtığı eğilimlerin bilincine varma” görevi (Engels) dâhilinde
henüz son söz söylenmedi.
14
Fransa’da
neredeyse yirmi yıldır Stalinistler ve solcu Hristiyanlar, Almanya’ya karşı
kurdukları ulusal cepheye dair hatıraları üzerinden, Komün’de sadece yara almış
bir yurtseverlik ve ülke geneline hâkim olan düzensizliği görüyorlar. (Bugünkü
Stalinist çizgi, “Fransız halkının o günlerde daha iyi yönetilmek için talepte
bulunduğunu, nihayetinde burjuvazinin yurtsever olmayan sağ kanadının ihaneti
yüzünden ağır tedbirlerle yüzleştiğini” söylüyor.) Bu tür saçmalıkları çürütmek
için, Komün’e dövüşmeye gelmiş olan yabancıların oynadığı rolden söz etmek
yeterli olacaktır. Marx’ın da ifade ettiği biçimiyle Komün, “kaçınılmaz bir
muharebeydi, partimizin Avrupa genelinde 23 yıl boyunca verdiği mücadelenin
zirvesiydi.”
Guy Debord
Attila Kotányi
Raoul Vaneigem
18 Mart 1962
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder