Pages

30 Temmuz 2021

Mustafa Ebu Ali


Altmışların sonunda Filistin kurtuluş mücadelesine kendilerini adamış bir grup genç Arap kadın ve erkek, direnişe film çekerek, Filistinlilerin hayatlarını, umutlarını ve adalet kavgalarını kayıt altına alarak katkıda bulunmayı seçti. Kurgu ve belgesel alanında çalışmalar yürüten bu insanlar, Filistin’in hikâyelerini anlatmaya ve yeni bir tür sinema yaratmaya çalıştılar.

Bu grup, Mustafa Ebu Ali, Süleyfa Cedellah ve Hani Cevheriye tarafından kurulmuştu, ayrıca Hatice Ebu Ali, İsmail Şammut, Refik Hiccar, Nebihe Lütfi, Fuad Zentut, Jean Chamoun ve Samir Nimr gibi isimleri içeriyordu. Büyük bir kısmı mülteciydi, Filistin’deki evlerinden uzakta, sürgünde yaşıyordu.

Bazı Arap arkadaşları onlarla dayanışma ilişkisi içine girdiler, çalışmalarını adil bir davaya adadılar. Bu insanların çektikleri filmler, Arap coğrafyasının ve dünyanın birçok noktasında gösterime girdi, ama Filistin’de hiç gösterilmedi. Bu yönetmenlerin hiçbirisine Filistin’e giriş izni verilmedi. Filmleri, İsrail diye bilinen yerde, tek bir perdede bile kendisine yer bulamadı.

Otuz yıldan fazla bir zaman geçti, ama Filistinliler kendi vatanlarında bu filmleri izleyemediler. 2003’te Filistin’de düzenlenen Bir Ulusun Düşleri isimli film festivalinin sanat yönetmenliğini üstlendim. O günlerde bu cesur yönetmenlerin eserlerini onurlandırmak adına Filistin’in kalbinde, Kudüs’te festivalin açılışını bu filmlerle yapmanın doğru olacağını düşündüm.

Birkaç yıl bu filmlerin ve yönetmenlerin peşine düştüm. Kais Zübeyde’yi ancak 2000 yılında bulabildim. Bahsini ettiğim yönetmen grubunda yer alan Zübeyde, Berlin’de yaşıyor. Filistin: Bir Halkın Kaydı (1984) isimli filmini New York’taki ilk Filistin filmleri festivalinde gösterme imkânı bulmuştuk. Aynı zamanda editör olan Zübeyde kameramanlık da yapıyor, ayrıca kendisinin Filistin sineması üzerine araştırmaları bulunuyor.

1982’de İsrail ordusu Lübnan’ı işgal edince buradaki Filistin sinemasına ait arşivler de ortadan kayboldu. FKÖ’nün geride bıraktığı kültürel mirastan kalanlar, bu filmlerle birlikte silinip gitti. Zübeyde, yıllarca kayıp filmleri aradı. Bulabildiği az sayıda filmi bugün Berlin’deki arşivinde muhafaza ediyor.

Beyrut’taki Filistin filmleri arşivi 1982’de kayboldu. Kimilerinin dediğine göre bu filmler imha edildi, kimileri de filmlerin İsrail ordusunca alıkonduğunu, hâlen bir yerlerde tutulduğunu söylüyor. Zübeyde, Filistin’deki ilk gösterim için elindeki filmleri hiç tereddüt etmeden bize verdi.

Seçtiğim iki filmden ilki, Kasım Havval’ın Hayfa’ya Dönüş (1981), diğeri de Mustafa Ebu Ali’nin Yoklar (1974) idi. İki filmin de merkezinde bizim sinemamızın tarihi duruyordu.

Gassân Kenefani’nin romanına dayanan ve tümüyle FHKC’nin Filistin halkından topladığı parayla çekilen Hayfa’ya Dönüş filmi, genelde “Filistin’in ilk kurgu filmi” olarak anılıyor. Oysa aslında filmin yönetmeni Filistinli değil.

Film için gereken parayı Lübnan’ın kuzeyinde bulunan mülteci kamplarındaki Filistinliler temin ediyor. Yönetmenin de ifade ettiği biçimiyle, “mülteci kampları filme sermaye, yardım ve yüreklerindeki coşkuyu aktarıyor.” Filmin çekimleri Trablus bölgesinde gerçekleştiriliyor. Çekimden üç ay önce prodüksiyon ekibi, Nahru’l Barid ve Bedevi kamplarında kapsamlı bir bilinçlendirme çalışması yürütüyor. Meydanlarda, işyerlerinde, hatta Cuma namazları sonrası camilerde halka bilgi veriliyor. Sadece filmin açılış sahnesi için her yaştan üç-dört bin figüran bulunuyor, döneme uygun yüz çeşit kıyafet dikiliyor, Filistinliler kamplardan eski kıyafetlerini, otomobillerini, onlarca kayığı getiriyor (Lübnanlı balıkçılar kendi teknelerini kiralıyorlar). 23 Ağustos 1981 sabahı “her şey hazır hâle getirildiğinde sanki bir mucize gerçekleşmiş gibi bir ortam oluşuyor, çünkü film setinin kurulduğu Trablus limanı, olduğu gibi 1948’deki Hayfa’ya benziyor.”

İkinci film, 1974’te Mustafa Ebu Ali tarafından çekiliyor. Film ismini, Filistinlilerin olmadığını söyleyen Golda Meir’in ifadesinden alıyor. İlk Filistinli yönetmenlerden ayrıca FKÖ’nün sinema bölümünün kurucusu olan Ebu Ali, film çekmeye Süleyfa Cedellah ve Hani Cevheriye ile birlikte 1968 yılında Ürdün’de başlıyor. Kara Eylül sonrası Ebu Ali ve diğer isimler Ürdün’den ayrılmak zorunda kalıyorlar, direniş filmlerini çekmeye Lübnan’da devam ediyorlar.

47 yıllık sürgün hayatının ardından Ebu Ali, Oslo Anlaşması’nın imzalanması sonrası Filistin’e mülteci olarak dönme imkânı buluyor. Fakat İsrailliler, Kudüs’ün ilçesi olan memleketi Meliha’da kalmasına, hatta burayı ziyaret etmesine bile yasak getiriyorlar. Bu sebeple Ebu Ali, 15 kilometre uzaktaki Ramallah’ta yaşamak zorunda kalıyor.

Meliha, 1948 Temmuz’unda saldırıya uğramış bir yer. Siyonist güçler bölgeyi kısmen imha etmiş. Ebu Ali dâhil tüm halk, göç etmek zorunda kalmış. Şimdi bu mültecilerin evlerine dönmelerine izin verilmiyor. Bugün İsrailliler burayı Malcha AVM veya Kenion olarak biliyor.

Ebu Ali sadece Filistin sinemasına değil, uluslararası sinemaya da önemli katkılarda bulunmuş bir isim. Her daim ruhunun Filistinli olduğunu söyleyen Jean-Luc Godard’ın ünlü Burada ve Başka Yerde [Ici et Ailleurs] filminde çalışmış. Ebu Ali, Godard’ı büyük bir yönetmen olarak anıyor ve onun kendisini sanatına adamış, yaratıcı, hayal gücü yüksek biri olarak tanımlıyor, ayrıca şu tespiti yapıyor: “İkimizin de derdi, özgürlük mücadelesi için uygun bir sinema dili bulmaktı.”

Doğal olarak ben de Ebu Ali’nin filminin Kudüs’teki ilk gösterimine katılmasını istedim. Ebu Ali’nin 15 kilometrelik yolu kat edip Kudüs’e gelmesine izin vermesi için İsrailli yetkililere izin başvurusu yaptım. İzin verilmedi. Bir daha izin istedik ama gene verilmedi.

Ne olursa olsun onu getirmeye karar verdik.

Ebu Ali’yi alıp kontrol noktalarından geçirebilmek için birkaç araba ayarlandı. Bir araba onu alacak, diğeri kontrol noktasına getirecekti. Yabancı gazeteci olarak Ramallah’ta bulunan bir arkadaşımdan yolculuk boyunca Ebu Ali’ye eşlik etmesini, aynı zamanda İsrail ordusundan gelebilecek tehlikeler karşısında onun güvenliğini sağlamasını istedim. Yaşanan bazı sorunlar yüzünden gecikmeler yaşandı. Yirmi dakika sürecek yolculuk birkaç saat sürdü. Ebu Ali ve gazeteci arkadaşım bariyerleri geçti, tarlaları, tepeleri aştı, en nihayetinde Kudüs’e vardı. O an Ebu Ali bir an soluklanıp şunu söyledi: “Eskiden ‘sanat mücadele içindir’ diyorduk, şimdi ‘mücadele sanat için’ diyoruz.”

Kudüs’te seyirci ve etkinliği organize edenler, gergin bir şekilde Ebu Ali’yi bekliyorlardı. Bir gazetecinin yaptığı haberde dile getirdiği biçimiyle, “belgeselci Ebu Ali, 1974 tarihli Yoklar filminin gösterileceği açılış gecesine katıldı. Film, Doğu Kudüs’teki Genç Hristiyanlar Derneği’nde kurulan sinemada gösterildi.” Dernekte gösterim yapmamızın sebebiyse İsrail devletinin seksenlerdeki ilk intifada esnasında sinema salonlarını kapatmış olmasıydı.

Açılış gecesine katılmak üzere Kudüs’e gelen Ebu Ali, biraz bitap düşmüş bir hâlde ve ama tüm o ışıltısıyla salona girdi. Ebu Ali, o kalabalığın içerisinde kendi filmini yirmi yıl sonra izleme imkânı buldu. Muhtemelen o an aklına, “militan sinema için yeni bir dil geliştirmeye çalıştığı yetmişli yıllar gelmişti.”

Kudüs’te film izlemek, onun “aklına bile gelmeyecek bir şeydi.” Şuan altmış üç yaşında olan Mustafa Ebu Ali [1940-30 Temmuz 2009] kendi şehrine yasadışı yollardan ama başı dik bir biçimde girmişti.

Kasım Havval ve diğer birçok isim gibi Ebu Ali de Filistin topraklarına ayak basamıyor ama filmi Filistin’e girebildi. Vatanına dönmesine izin verilmeyen, sürgündeki bir Filistinli yazarın kitabını perdeye aktaran bu film, bir şehre dönüşün hikâyesini kayıt altına alıyor.

Hayfa’ya Dönüş filmini izlemenin sahip olduğu anlam, filmi Kudüs’teki perdede izlediğinizde zerre azalmıyor. Kudüs, kitaplarımızın yasaklı, tiyatrolarımızın kapalı olduğu, hâlen daha askerî işgalin nefesini kestiği bir şehir.

O gece sinema salonunda olağandışı bir ruh hâli hâkimdi. Çekimlerinin üzerinden otuz yıldan fazla bir zaman geçmiş iki filmi, Filistin direniş sinemasının en önemli iki filmini Filistin’de ilk kez gösteriyorduk. Filmler nihayet vatanlarına dönmüştü.

Annemarie Jacir
2003
Kaynak


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder