Burjuvazinin Özel Dini
“Özgürlük” tılsımlı sözcük. Belirgin bir kutsiyeti
var. O kutsiyet ise burjuvazinin özel, kendisine has diniyle alakalı.
Kim özgürlükten söz ediyor, sermayeye işmar ediyordur.
Sermaye ile bedeni veya aklı arasında kısa devre yapıyor, ikisi arasında
özdeşlik kuruyordur. İdeolojik yataklar, bu özdeşliğin seviyesine göre
şekillenir. Solun büyük kısmı, “demokrasi, özgürlük” gibi talepleri sermaye ve
gelişim için ister. Kendisine bu oyunda ancak bu türden replikler düştüğünü her
solcu bilir. Gerisi, sadece solculuktan nemalanmak, onun yağını çıkartıp ekmeğe
sürmekle ilgilidir.
“Beyler!
O soyut ‘özgürlük’ sözcüğü sizi aldatmasın. Burada kimin özgürlüğünden
bahsediliyor, asıl soru bu. Bir kişinin bir başkasıyla ilişkisinde sahip olduğu
özgürlükten değil, sermayenin işçiyi ezme özgürlüğünden bahsediliyor.”[1]
Mesele, sermayenin işçiyi ezme özgürlüğü olduğundan,
solcu bir örgüt, yayın organında işçinin adını anmadan, komünizm masalları
anlatır ve “komünizmin ve hakikatin kurucu gücü olarak gençlik”ten söz eder.[2]
Çünkü gençliği avlamanın yolu, bu tür masallar
anlatmaktan geçer. Gençlik ahmak ve toy olarak görülür, onun ancak bu tür
masallarla kandırılabileceğine inanılır. O gence işçinin, işçiliğin esaret ve
zulüm olduğu söylenmelidir. Ondan uzak durulmalıdır. Ekmeğini üretmeyi ve
bölüşmeyi bilmeyen, bilmek de istemeyen bir kısım gence oyalanacak oyunlar
öğretilmelidir. Sol, artık bu oyunların ortak adıdır.
Gençlik Komiteleri’nin yazısında işçinin adı geçmez. Komünist
Manifesto, Devlet ve Devrim çöpe atılır. Sadece sermayenin özgürlüğü
kutsaldır. Komünizm, burjuvazinin yaşam tarzına göre, bir ütopya olarak inşa
edilmeli, her ezilen, her işçi, böylece o burjuvaya kul köle edilmelidir.
Sınıftan ve sınırdan azade birey putunun karşısında el açıp dualar eden yazar,
bizi kendi liberalizmine örgütleme derdindedir. Liberalizmini “ama komünizm
bu!” deyince satabileceğini düşünür.
Hayal Âlemi
Raoul Vaneigem, altmışlarda Marksizmi anarşizm aşısı
ile ıslah etme girişiminin adı olan Sitüasyonist hareketin liderlerindendir.
Kitabında, “sosyalizm, liberalizmi içine düştüğü çelişkiden kurtarmanın
yoludur” diyor. Kitabı yayımlayan ve arka kapağına tanıtım yazısı yazan
Devyolcular, orada “haz da haz!” diye bağırıyorlar ve “kölesiz efendiler olmak
istiyoruz!” naraları atıyorlar.
Köle sahibi Thomas Jefferson’ın kurduğu hayalin peşine
düşen Silikon Vadisi, Devyolcuların istediği düzeni kuruyor. Tüm dünyayı
Jefferson’ın plantasyon ekonomisini ileri teknoloji üzerinden yeniden inşa
ediyor.[3] Jefferson, mutfaktaki hizmetçi köleleri görmemek, onlara muhtaç
olduğu gerçeğini ötelemek için mutfak asansörü icat eden bir isim. Devyolcular,
kendisiyle bu tiksinti ve nefrette ortaklaşıyorlar.
Kölesiz efendiler, aslında kölelerden nefret
ediyorlar. Kölesiz efendiliğin imkânsızlığını ispatlıyorlar. Köleden tiksinip
efendi olma imkânına tapıyorlar.
Bugün o kölelere yönelik nefret örgütlüyor solu.
Devyolcu örgütler ve başkaları, yoksuldan, işçiden tiksinmeyi sosyalizm
zannediyorlar. O nedenle yoksulun, işçinin, ezilenin adının geçmediği ütopik
yazılar yazıyorlar. O nedenle HDP, bürosunda bir faşist eliyle katledilen çaycı
kadını ve suretini tanımıyor, o yüzden dostlar alışverişte görsün diye
yaptıkları bir iki basın açıklamasında kadına ait olmayan bir resmi
kullanıyorlar, o resmi bir de sosyal medyada dolaşıma sokuyorlar, buna bir de “feminizm”
diyorlar.
Bugün Gençlik Komiteleri türünden solcu örgütlere göre
burjuvaziyi rahatsız etmeyecek işler yapılmalı, işçilik aşağılanmalı, bu
işlerin kılıfı için Fransa’dan bir örgütün yayını çevrilmeli, ortalıkta devrimci
pozları kesilmeli, her şey Tayyip denilen “şeytan”a indirgenip burjuvazinin
özel dini adına o şeytan taşlanmalı. Ama tabii ki sermayenin üniversitelerine
methiyeler düzülmeli, onların reklâmı yapılmalı, CHP’ye oy toplanmalı, sendika
ağalarının sırtı sıvazlanmalı. O sebeple, “komünizmin kurucu gücü gençlik” diye
yazılar yazılmalı. İşçiden, sınıftan bahsedilmemeli, sınıfa, bir yerde
geçerken, o da iğrenç bir kimlik olarak değinilmeli. Çünkü burjuvanın
özgürlüğü, kitlelere komünizm diye pazarlanmalı, yutturulmalı, Marx'ın sözleri
bağlamından çıkartılıp çarpıtılmalı. Çünkü sermayenin talebi budur. Bu
solcular, Koç öldüğünde ağıt yakanlardır. “İmamoğlu Dolar’a iyi geldi” veya “IMF
yoksullardan yana” diye manşet atıp Küba için timsah gözyaşları dökenlerdir.
“Kurucu güç gençlik” lafı, esasen Amerikan
istihbaratının beslediği bir isim olarak Murray Bookchin’in bir tespitidir.
Marx, “kömür çağının gericisidir” ona göre. “Mevcut dönem bolluk dönemidir, bu
dönemin asi gençliğini yüceltmek gerekir.”[4]
Gençlik Komiteleri de AKP döneminde bol para akışı ile
yetişmiş bireylere seslenen, kendisini kolektiften değil, burjuvaya öykünen
bireyliğinden kuran, inşa eden Z(engin) kuşağını örgütlemeyi hedef belirlemiş
bir örgüttür. Z Kuşağı ise toplumsal, kolektif, kamusal, her türlü hakkın,
pratiğin, ihtimalin, deneyimin çöpe atıldığı sürece ait basit bir mecazdan
başka bir şey değildir.
Bu süreç, bireyin kutsanması üzerine kuruludur. İçi
yumuşatılmış bir anarşizm ve dışı sertleştirilmiş bir liberalizm, ideolojik
birer salgı olarak, her yanı kuşatmıştır.
Lenin’in ifadesiyle, “tersten anarşizm, burjuva
bireyciliğidir.”[5] İşte Gençlik Komiteleri, o bireyciliğin popülerliğine
taliptir. Ama bu hâliyle “hayalî” ve “hayalci” kalmaya mahkûmdur. Gerçek
çelişkilere, somut dertlere, maddi ilişkilere asla temas edemez. Soma
Katliamı’nda “arkadaşım çıkmadı, beni bırakın, onu kurtarın, onun karısı
hamile” diyen işçinin duygusunu anlayamaz. Bu tür solcular, en fazla o işçiyle,
o duyguyu yok etmek için temas kurarlar. Sağa sola “biz de işçi çalışması
yapmasını biliriz”i göstermek isterler. Ancak üç beş sendika koltuğu için o
işçiyi kullanmayı bilirler. Özünde sadece CHP’ye oy toplamak için vardırlar.
Kuyrukçuluk
Neticede şu söylenmelidir: İşçi kuyrukçuluğu ve “Kürt”
kuyrukçuluğu, aynı madalyonun iki yüzüdür. Tüm sınıfın belirli bir bilinç
düzeyine çıktığına, o hâliyle öncü olacağına inanmak, kuyrukçuluktur.[6] İşçi
kuyrukçusu da Kürt kuyrukçusu da ilgilendikleri kitleyi verili mutlak, edimsiz,
edilgen, pasif kuru kalabalık olarak alır, öyle kalmasını ister, devrimci bir
bölüğü öne çıkartmasını istemez, neticede seçime endeksli burjuva siyasetine
göre düşünür. İkisi de kitlenin içindeki niteliksel dönüşümlere, kırılmalara
inanmaz; kuyrukçu, kuyruğundan tuttuğu vahşi atı bu suretle evcilleştirmek
ister. Burjuvazinin siyaset eşiğinden kimlerin geçeceğine, evcilleşmeyi
isteyenler karar verirler.
Bu tür solcuların “burjuvazinin sol kanadı” dediği Koç
ailesi ise işçileri sosyal mesafeyle iğdiş etmek, esirleştirmek için boynuna
tasma takma derdindedir.[7] İşçilere tasma takılan ülkenin komünist partisi ise
bugün o tasmanın üzerinde “Boyun Eğme” yazısının veya çark-çekiç logosunun
bulunduğu versiyonunu üretip satacak tıynettedir!
Bu solcuların ittifak yapmak için yanıp tutuştuğu Koç
ailesi, sahneye çıkıp güya AKP’ye sallıyor, ama perde gerisinde Mehmet Cengiz,
Ali Koç’a gidip, “sakın Fener başkanlığını bırakma, seneye arkandayız” diyor.
Onlar bir sınıf olarak hareket ediyorlar, küçük burjuvaziye ise bir sınıf
olarak hareket edecek kitleyi tasfiye etmek düşüyor.
Bu tür komiteler, gençleri birey olarak ikna odalarına
sokmakla, onları kolektif devrimci mücadeleden kopartmakla, bireysel hazlarına
göre yaşamaya ikna etmekle, piyasaya hazırlamakla meşgul oluyorlar.
Devletin ve sermayenin varlık mücadelesi, kesintisiz,
birikerek, öğrenerek ilerliyor. Sol, her dönemde dizginlerini, hayatı ve tarihi
kendisinden başlatan, her şeyi ve herkesi kendisine mecbur etmeye çalışan küçük
burjuvaların ellerine teslim ediyor. Her teslimatta kitlenin iradesi ve aklı
teslim oluyor. Mücadele ise asla özgürleşmiyor.
Eren Balkır
15 Haziran 2021
Dipnotlar:
[1] Raoul Vaneigem, The Revolution of Everyday Life, Rebel Press, 2001,
s. 187.
[2] “Komünizmin ve Hakikatin Kurucu Gücü Olarak
Gençlik”, 7 Mayıs 2021, GK.
[3] Richard Barbrook ve Andy Cameron, “Californian
Ideology”, 1 Eylül 1995, IF. Türkçesi: İştiraki.
[4] Eren Balkır, “Yer ve Gök Arasında”, 9 Nisan 2016, İştiraki.
[5] V. I. Lenin, “Anarşizm ve Sosyalizm”, 1901, İştiraki.
[6] V. I. Lenin, Collected
Works, “One Step Forward, Two Steps Back”, Progress Publishers, Cilt 7,
s. 258.
[7] “MESS’ten İşçilere Elektronik Pranga Dayatması”, 13 Mayıs 2020, YH.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder