Eskiden
sarı sendika/kızıl sendika ayrımı vardı. “Dördüncü sanayi devrimi”
koşullarında bu gerici, ilkel ayrım, hükmünü yitirmiş, ortadan kalkmıştır.
Bugün herkes, ya Halkevleri gibi turuncuya dönmüş ya da doğrudan sararmıştır.
Artık sol, bütünüyle sarıdır.
Dolayısıyla,
şafak sarıdır, sol şafaktan daha sarıdır.[1] Bu gencin kendi NATO destekli
ikbalini düşünmesine, kendi çıkarıyla solculuğunu harmanlamasına, bireysel
hazzını solculuk diye yutturabilmesine şaşmamalıdır. Örgütler, her gün yeni
şafak sarılar yetiştirecektir. Yeni dönem, bunu emretmektedir.
Örgütlerin
ekonomi politiği, sorunludur. Bu, sosyo-politiği de sorunlu kılmaktadır.
Örgütlerin nasıl geçindikleri, yarına nasıl çıktıkları, kadrolarını harekete
geçirirken hangi kaynakları kullandıkları, önemli meselelerdir. 2000’lerin
başından beri sol, Avrupa fonlarının kulu kölesi hâline gelmiştir.
ÖDP, bu fonların birliği idi. Avrupa Birliği ile ilişkiler dâhilinde suyun başını tutmalarına izin verilen örgütler, bir araya geldiler. Örneğin KOBİ’lere akacak paraları bu örgütler yönetmek istediler.
Ama bu pratik, para musluklarının
başına oturmak, sol örgütleri dönüştürdü. Dolayısıyla, 2001’de yaşanan krizle
birlikte ayağa kalkan KOBİ emekçilerinin derdini ve öfkesini hiç anlamadılar. O
dert ve öfke, ne yazık ki AKP olarak örgütlendi.[2]
Şimdi
o sol örgütler, pandemi vesilesiyle kendi kuramadıkları bağların AKP şahsında
kopması için göğe avuç açıyorlar. Krizle birlikte esnafın, zanaatkârın,
emekçinin AKP ile bağını kopartması için dua ediyorlar.
Diyalektiği
bildiğini, maddeye bilimle hükmettiğini sanan sol, hamle yapsa, devreye girse,
AB fonlarının kölesi olmasa, prangalarını kırıp o derde, öfkeye örgütlense AKP
diye bir şeyin olmayacağını görmüyor. Aslında içten içe gördüğü için bunları
yapmıyor. AKP’yi dipten derinden arzuluyor.
KOBİ’ler
veya başka konularla ilgili olarak AB’den gelecek fonlara kul-köle olan
örgütler, devletteki sermayeye veya sermayedeki devlete örgütleniyor. Bugün
NATO, IMF, Dünya Bankası, Avrupa Parlamentosu, tekellere ait vakıflar, sütten
çıkmış ak kaşık gibi görülüyorlar. Tüm bu yapılar, emperyalizmden azade,
tekellerin çıkarlarından arınmış, saf temiz birer sivil toplum kuruluşu, hayır
kurumu gibi ele alınıyorlar. Sol örgütlerin kadroları, kendilerine bu tür
yerlerden neden para geldiğini hiç sorgulamıyorlar. Paralar illaki partilerde,
barlarda, meyhanelerde eziliyor. Neticede “bu sola para verin” diyen Mehmet
Ağar’ın dediği oluyor.
AB
fonları solu bir kıvama getirmişse IMF’ye, NATO’ya ve vakıflara işmar eden sol
da başka bir içeriğe ve biçime kavuşacaktır. Çünkü Mehmet Şafak Sarı’nın örgütü
NATO’nun hazırladığı NATO 2030 belgesinde denildiği gibi, “Avrupa ve
Kuzey Amerika’nın demokratik hayatı ve güvenliği tehditlere karşı müdafaa
edilmelidir.”[3] Bunun için NATO’nun askerî bileşeni yanında politik boyutu da
desteklenmelidir. Politik boyutun desteklenmesi noktasında devreye AB
girecektir. Avrupa’nın kapısına bağlı olan sol, o politik boyutun parçası olmak
için efendilerine sürekli yalvaracaktır. Yeni isyanları göremeyecek, halkın
derdine-öfkesine örgütlenmeyecektir. Çünkü tüm teorisini ve politikasını, o “Avrupa
ve Kuzey Amerika’nın demokratik hayatı ve güvenliğini koruma pratiği” üzerine
inşa etmiştir. Öncelikle o demokrat hayat ve güvenlik, solcu bir ambalaja
sarılmalı, bunun için İslamcılık gibi öcüler imal edilmelidir.
“Bilgi
Düzensizliği ve Mücadele Eğitimi” tam da bu düzlemde NATO sponsorluğunda
verilmelidir. Bu tür destekler, Türkiye’ye yeni dönemde NATO bünyesinde biçilen
rol bağlamında anlam ve değer kazanmaktadır. İlgili bağlamda, gizli bilgileri
ifşa edenleri hapse tıkan, meselelere düzenin dediklerini eleştiren bir açıdan
yaklaşanları sansürleyen, sosyal medya hesaplarını askıya alan güç,
dezenformasyonu anlatma hakkı ve yetkisini de gasp etmektedir, tek doğruyu
kendisinin söylediği yalanına sarılmaktadır. Üstelik bu eğitimi, buranın
liberal hocaları ve onların kendisini sosyalist zanneden, bu zannın ekmeğini
yiyen liberaller eliyle vermektedir. Başkası tabii ki mümkün değildir.
Bir
şeyi gizlemenin en iyi yolu, onu açıktan yapmaktır. O liberaller, ABD’ye sendikacı
babalarının paralarıyla değil, egemen güçlerin paralarıyla gidebilmişlerdir.
Yetkilileri o paralar sayesinde dinleyebilmişlerdir. Dezenformasyonu silah
haline getirmiş olan NATO adına dezenformasyonla mücadele etmektedirler. Bu
liberaller, emperyalistlerin ülkeyle ilgili planlarının parçası olmayı kurtuluş
yolu olarak belirlemişlerdir. Birincil kaynakları nasıl ve neden dinlediklerine
dair tek bir cevapları bile yoktur. Sol, emperyalizmin bilgiye tahakküm ve ipotek
koyma çabasına destek olmak zorundadır.
Bu
eğitimi veren isimlerden biri olan Mehmet Şafak Sarı, eski İGD’li. İGD, önce
“Yurtsever İlerici Gençlik” adıyla dergi çıkarttı. Aynı dönemde bu hamlenin
önünü almak isteyen SİP’in TKP’si, Yurtsever Cephe’yi kurup eleştirilere maruz
kalınca isimdeki “Yurtsever” kelimesini sansürledi. O yurtseverliğin NATO’ya
bağlı olduğu görüldü.
Sonra
bu Sarı’nın örgütü, nedense TKP ismini almaya karar verdi. TKP’nin Danıştay ve
Anayasa Mahkemesi eliyle SİP’e tescilleneceği süreç, böylece başlamış oldu.
İGD’lilerin İçişleri Bakanlığı’na başvurdukları gün büroları SİP’in TKP’si
üyesi kişilerce kuşatıldı. Bu muvazaalı eylem dâhilinde İGD ve Ürüncüler
saldırılara uğradılar. İstanbul’daki büroya yönelik saldırıyı Erkan Baş,
Ankara’daki büroya yönelik saldırıyı bizzat Metin Çulhaoğlu yönetiyordu. Sokak
ortasında buldukları insanlara kadın, yaşlı demeden, demir sopalarla
saldırdılar.
“Peki dayak nedir, neden
atılır? Sıradan bir dayakta vücutta iki şey yükselir: 1. Korku, 2. Ardinal.
Ardinal bir hormon. Dayağa karşı arzuyu artırıyor. Sıradan dayağa örnek:
Sıradan dayak. Yaratıcı dayağa örnek: öğretmenlerimizin cetvelle bize böyle
vurması. Bu dayak unutulmuyor.”[3]
Dayağı
yiyen Şafak Sarı, bugün kendisine ve yoldaşlarına saldıranların partisine
koşuyor. “Yaratıcı dayak”, akacağı yolu bu şekilde buluyor. Adı geçen genç,
TİP’li oluyor, hem de NATO eğitmeni olarak! TKP’yi eleştiren, TİP’e koşuyor ama
derinde, perde gerisinde iki “parti”nin aynı odağa bağlı olduğunu görmüyor. Tek
tek bireyler, kendi ikballeri ve cüzdanları için STK’laşmış örgütlere ve
sendikalara hücum ediyorlar.
Esasen
buna şaşırmamak gerekiyor. Bu gencin eski örgütünün başında bulunan şef, eski
TKP’nin merkez komite üyesi. Fransa’da yaşıyor. Orada tekstil işiyle iştigal
eden bu şefin en önemli müşterisi, NATO. Örgütün şefi, NATO’nun Afganistan’daki
askerlerine kamuflaj imal ediyor. “Bu hakkı ve izni o sicille kendisine kim
nasıl verdi, verebildi?” sorusunu kimse cevaplamıyor. “Eski Sovyetçi biri, nasıl
oluyor da NATO’nun taşeronu olabiliyor?” sorusunu kimse sormuyor.
O
kamuflaj, Batı’nın demokratik değerlerini ve bekasını koruyor. Bu noktada sol
örgütlere, sosyalizmin yaşaması için o değerlerin ve bekanın savunulması
gerektiği öğretiliyor. Sosyalizmin o değerlere ve bekaya karşı kolektif
devrimci mücadele ile varolması gerekliliği, unutuluyor. Bugünün Kautskicileri,
kendi ajanlarını üretiyor. En ileri ülke Sovyetler yerini en en ileri ülker ABD’ye
bırakıyor. Sosyalizm, onu ne olursa olsun savunmak olarak tarif ediliyor.
Bugün
artık “Amerika’nın sınırları Kars’tan başlar” diyen ABD başkanının askerlerine
alkış tutmayı reddeden, “NATO’ya Hayır” haftasını örgütleyen Harun Karadeniz ve
onun TİP’i gericidir. Bugün yeni TİP, NATO destekli eğitimler veren, onların
bilgi üzerindeki tahakkümünü destekleyen yuppilerin örgütüdür. Hayırlı olsun!
Eren Balkır
16
Haziran 2021
Dipnotlar:
[1] M. Şafak Sarı, “Bilgi Düzensizliği ve Mücadele Eğitimi”, 7 Haziran 2021, MSS.
[2]
Eren Balkır, “Solun AB’ye Entegrasyon Süreci”, 7 Şubat 2019, İştiraki.
[3]
“NATO 2030: United for a New Era”, 25 Kasım 2020, NATO.
[4] Organize İşler, “Dayak Nedir, Neden Atılır”, Youtube.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder