Sol örgütler içerisinde her şeyi kim sermayeye
bağlıyorsa, bilinsin ki o örgütler sermayeye hizmet ediyorlardır. Hangi örgüt
her meseleyi devlete bağlıyorsa, devletin hizmetkârıdır. Çünkü bu örgütler için
devlet ve sermaye, esasen boş gösterendir, umacıdır, taşlanacak şeytandır.
Bugündeki kiri, kusuru, günahı örtbas etmek için vardır. Ayrıca “devlet de
devlet!” diyen örgüt, aslında devletle gerçek mücadelenin önünü alıyordur.
“Kapitalizm!” diye bağıran örgütse, suyun başını tutup, kapitalizm karşıtı
dinamikleri tasfiye etmek için vardır.
Çünkü sol, sermaye ve devlet içerisinde nefes alacak
kovuklar arayıp bulmaktır. Komünist siyasetse sermaye ve devlet karşıtı güç ve
dinamiklerle birlikte nefes almaktır. Onlarla birlikte ve onlar için devrimci
mevziler oluşturmaktır. Düzenin sunduğu mevkileri ezip geçmektir.
Nefesini sermaye veya devlete borçlu olan örgütlerin
teorisini, ideolojisini ve politikasını küçük burjuvazi tayin eder. Her örgütün
başına illâki küçük burjuvalar yerleşir. Komünist partiye iştirak edemeyeceğini
bilen örgüt, ayakta ve hayatta kalmak için küçük burjuvazinin elinden tutar,
onun sürüklediği yere gider.
Küçük burjuvazi, devlet ve sermaye meselesini
insan-birey özelinde ele alır. Bir kısmı devlete, bir kısmı sermayeye biat
eder. Burjuva siyaseti, işçinin, yoksulun, ezilenin karşısına birey eşiğini
çıkartmaktır. O siyaset alanına birey olamayanlar, olmayacak olanlar, olmayı
hak etmeyenler giremezler. Dolayısıyla, o eşikte duran küçük burjuvazi, birey
olabilen, bireymiş gibi yapabilen, sürüden ayrılan kişileri eşikten atlatır ve
burjuva siyaset alanına sokar. Burada ölçü, küçük burjuvazinin kendisidir. Bu
ölçüyü ve imkânı ise burjuvazi bahşetmiştir. Her hamlede küçük burjuvazinin
önündeki çanağa yemek konulur.
O insan-birey, toplumun belirlediği, inşa ettiği bir
şey olmak istemiyorsa belirli bir yöne, tarihin inşa ettiği bir şey olmak
istemiyorsa belirli bir yöne yönelir. Bahsi edilen eşikte toplumsuzluk ve
tarihsizlik kapısından girenlere farklı yöntemler ve programlar önerilir.
Toplumsal-tarihsel inceleme, o eşikte bırakılır. Toplumsal-tarihsel kavga
eşiğin dışına atılır, içeri sokulmaz.
“Her şey toplumsal inşadır, reddedilmelidir” diyen
kişi, liberal vasfıyla, sınıf dışı olmak istiyordur, bu açıdan sınıf üstü olmaya
çabalayan burjuvaziye hizmet eder. Tarihsel inşaya karşı olan kişi ise
sınırlara kilitlenir, sınırlarını aşan devlete hizmet eder.
Küçük burjuvazi için sınıf sınırlayıcı, sınırsa
sınıflandırıcıdır.
Sınıfı görmek istemeyen, toplumu; sınıra alerjisi
olan, tarihi siler. Sınıflar mücadelesinde sınıfı görmemek işbirlikçilikle;
düşmana sınır çizmenin, hat oluşturmanın gerekli olduğu koşullarda sınırları
görmemek, teslimiyetle sonuçlanır. Bugün sol, hem işbirlikçi hem de
teslimiyetçidir. O, ayrımların ve ayraçların silinme imkânını satmaktır.
Esasen, toplumsal inşaya karşı olan kesim, tarihsel
inşaya karşı olan kesimi tamamlar. Bu tamlık, iktidara ait bir özelliktir.
Sermaye ve devlet, kudretini küçük burjuvaziyle birlikte pekiştirir. Küçük
burjuvazi, bekçilik, muhafızlık görevini ifa etmeye mecburdur. Parasını ve
mülkünü bu göreve borçlu olduğunu bilir. Bu göreve bağlı olarak, yakında et
yerine böcek yenilmesi önerisini ilkin sol örgütler dillendireceklerdir.
Burjuvazi eksiklik, zaaf, yanlış ve kusur karşısında
kendisini tanrıymış gibi sunmaya çalışır. Bu imaj çalışmasını küçük burjuvazi
üstlenir. Solun “akıl ve bilim” diye yücelttiği şey, burjuvazi ve imkânlarıdır.
Sol, kitleleri burjuvazinin önünde diz çöktüren saray muhafızıdır.
Küçük burjuvazi, verili hâliyle, devleti sermayeden,
sermayeyi devletten ayırır. Bir kısmı devletteki sermayeyi, diğer bir kısmı ise
sermayedeki devleti yüceltir. İki kısma ayrılan ve birbiriyle yalandan kavga
eden küçük burjuvazi, meseleleri kendisine göre böler, kendisine göre
bütünleştirir. Sermayedeki devleti, devletteki sermayeyi sorgulamaz. Sermaye ve
devlet, sınır ve sınıf dışı olmak istiyorsa, küçük burjuvaziyi her yeni dönemde
yeniden örgütlemeye mecburdur. Sedat Peker videoları türünden hamleler, bu
örgütleme pratiği dâhilinde anlaşılmalı, sermayeye ve devlete ait operasyonun
parçası olarak değerlendirilmelidirler.
Küçük burjuvazi sorgulanmadan, hesaba çekilmeden,
eleştirilmeden, komünist hareket kendi yolunu bulamaz. Burjuva siyasetinin
dayattığı eşiğin proleter siyaseti de tayin etmesine izin verilmemelidir.
Emekçi, yoksul, proleter kitleler, siyaset sahasına kolektif olarak, kütle
hâlinde, devrimci bir yumruk gibi girebilmelidirler.
Bu açıdan bilinmelidir ki bugünkü TKP, yüz yıl önce
devlet ve sermaye eliyle kurulan resmi TKP’nin uzantısıdır. TİP ise bu
partinin, kendi dışındaki örgütleri ve kadrolarını avlamak, gerekirse tasfiye
etmek için kullandığı troldür. Bu tür küçük burjuva örgütler, burjuvazinin
dayattığı eşiğe sadıktırlar ve görevlerinin, ezilenin, emekçinin ve yoksulun
kolektif ve devrimci olarak siyaset alanına girmesine izin vermemek olduğunu
bilirler. Sol, tabiatı ve fıtratı gereği, işbirlikçi ve teslimiyetçidir.
Pandemi süreci, bu gerçeğin en yalın ve en çıplak delilidir. O, IMF’i övmek
zorundadır.
Sol küçük burjuvazi, işçi, ezilen ve yoksuldan nefret
eder. Bunlara dair ettiği lafların hepsi yalandan ibarettir. Çünkü onun için
solculuk, işçi, ezilen ve yoksul olmama imkânıdır. Pandemi süreci, bu nefretin
kusulduğu dönem olmuştur. Trump-Erdoğan kitlesine dönük nefretinin ardına
saklanan küçük burjuvazi, devlete ve sermayeye akıl ve bilim adına uşaklık
etmeyi görev bilmiştir. Böylece Trump-Erdoğan hattını devlet ve sermaye karşıtı
bir olguymuş gibi takdim etmiş, onların devletle ve sermayeyle ilişkilerinin
üzerini örtmüş, devletten ve sermayeden medet ummayı siyaset zannetmiştir.
Bu anlamda, devletin gerilemesi, sermayenin
ilerlemesi, sosyalist hareketin bir talebi olamaz. Sermayenin gerilemesi,
devletin ilerlemesi de sosyalist hareketin talebi olamaz. Gerileme ve ilerleme,
kitlelerin devrimci mevzilerinde aranmalıdır. Devletin uluslararası sermayeye
daha fazla uşak olmasını isteyen ESP gibi yapılar da sermayenin devlete daha
fazla kul olmasını isteyen TKP gibi yapılar da, aynı madalyonun iki yüzüdürler.
Burjuva siyasetinin eşiğinde bekçilik eden küçük
burjuvalara asla inanılmamalıdır. 15-16 Haziran direnişinin verdiği bir ders de
bu olmalıdır. O kıyam, bir de dönemin devrimci eşiği bağlamında
okunabilmelidir.
Eren Balkır
15 Haziran 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder