Ermeni
devrimi ve Sovyet iktidarının İran ve Türkiye sınırında tesis edilmiş olması,
Fransız bankacıların kartları yeniden karmasına neden oldu. Kısa süre
içerisinde İtilaf Kuvvetleri, bugüne dek yürüttüğü eşkıyalık siyasetini
yumuşatmak zorunda kalabilir.
Türkiye’nin
Batılı kapitalistler eliyle parçalanmasını ve yağmalanmasını sağlayan Sevr
Anlaşması’nın yeniden gözden geçirileceğine hiç şüphe yok. Bugün Venizelos’un
devrildiği Yunanistan’daki gelişmeler de bu tespitimizi doğruluyor. Seçim
sonuçları, Yunan halkının ülkeyi Kemalistlerle savaşa sürükleyen İtilaf
Kuvvetleri’nin siyasetine yönelik duyduğu husumetin kanıtı.
Dolayısıyla
bugün Batılı eşkıyalar, kendilerine en sadık iki bekçi köpeğini kaybettiler:
Venizelos ve Taşnaklar[1]. Olayların seyri, Batılı güçleri Türk
milliyetçileriyle anlaşma arayışına sokuyor. Onlar, Türk milliyetçilerini
Sovyet Rusya’dan kopartmak, ama aynı zamanda onların ellerindeki silâhları bize
çevirmelerini sağlamak için uğraşıyorlar. Eğer savaştan önce Türkiye’nin fiili
varlığı iki emperyalist koalisyon arasında bir dengenin tesis edilmesini
güvence altına almış olsaydı, bu sefer de Türkiye’ye, geberen kapitalizmle ve
gücünü giderek artıran komünizm arasında denge sağlamak için ihtiyaç
duyulacaktı.
İtilaf
devletleri, tam da bu sebeple, tavizlerde bulunacak. Öte yandan Türk
milliyetçilerinin taleplerinin haddi hududu yok. İstanbul’da İtilaf
devletlerinin kurduğu hükümete şu şartları sundular: Edirne ve İzmir
boşaltılacak; Sevr’deki maliye ve ekonomiyle ilgili maddeler tadil edilecek,
kapitülasyonlar kaldırılacak, genel af ilân edilecek, halkın güvenini kazanmış
bir bakanlar kurulu teşkil edilecek. Bu süreçte İtilaf devletlerinin asıl
üzerinde durduğu husus ise sultanın hiç zarar görmemesi.
Fransız
kapitalistleri, diğer maddelerin büyük bölümünün kadük kalacağını gayet iyi
biliyorlar. Bu noktada Kemalistler ne tür tavizler kopartırsa kopartsın, Paris
ve Londra borsasının pençelerinden asla kurtulamayacaklar. Emperyalist güçlerle
dostluk içerisinde yaşayabileceğini iddia eden tüm geri kalmış halkların kaderi
bu.
Ama
bu durumu Türkiye’deki tüm kesimlerin memnuniyetle karşılaması mümkün değil.
Ankara’daki milli meclis içinde yer alan sol kanat, İtilaf kuvvetleriyle
imzalanacak her türden anlaşmaya karşı. Bu sol kanadın toplumsal bileşimi,
köylülerden ve küçük burjuvaziden oluşuyor. Küçük burjuvazi, savaş süresince
diğer tüm sınıfsal katmanlardan daha fazla çile çekti, çünkü angarya işler
haricinde at, araba ve büyükbaş hayvan temini konusunda elini taşın altına o
koydu. Abluka sayesinde şehirlerde küçük burjuvazi, ticaretin durma noktasına
geldiği koşullarda tümüyle harap oldu. Bu sayede ilgili kesimde daha devrimci
bir zihniyet ortaya çıktı.
Şurası
kesin: Fransız kapitalistlerinin, Sovyet Rusya’ya karşı savaşta Türk
milliyetçilerini kullanması asla mümkün olmayacak. Türk halkı, bu
kapitalistlerin eşkıyalık yaptığı, topraklarını yağmaladığı günleri hiç
unutmadı. Her hâlükârda bu tezimiz, bir süre daha geçerliliğini koruyacak.
Bitmek
bilmeyen savaşların Rusya’dan bile daha fazla harap ettiği Türkiye, bu türden
bir maceraya atılmadan ve kendisini riske atmadan önce oturup bir düşünecek.
Dünya devriminin mantıkî gelişimi uyarınca sömürge ve yarı sömürge ülkelerin
emperyalizme karşı sürdürdükleri kurtuluş hareketleri, ilk dönemde kaçınılmaz
olarak Sovyet Rusya ile anlaşmak zorunda kaldı, çünkü Sovyet Rusya, Batılı
kapitalistlerin yağmacı siyasetine karşı ezilen halkların yegâne savunucusuydu.
Ama
gelecekte muhakkak ki topyekûn bir değişiklik yaşanacak. Bugün milli devrimin
başını çeken mülk sahibi sınıflar, bağımsızlığı elde ettikten sonra sınıfsal
çelişkilerin derinleşmesiyle birlikte, bir vakitler aralarında en şiddetli
kavgaların yaşandığı emperyalist güçlerin yanına hizalanacaklar. Ayrıca geri
kalmış bir devletin kapitalist devletlerin yardımı olmaksızın bir şeyler
yapması da zor. Bu ittifak kurulur kurulmaz hepsi, emperyalistlerin etkisi
altına girecek ve onların elinde birer oyuncak hâline gelecek.
Sınıflar
mücadelesinin tüm şiddetiyle devam ettiği bir dönemde sömürge ve yarı sömürge
ülkelerdeki milli burjuvaziyi sahte bir bağımsızlık bile tatmin eder.
Diğer
yandan, emperyalist merkezlerdeki sınıfsal çatışmalar derinleştikçe emperyalist
burjuvazi sömürgelere, bilhassa merkeze hammadde gönderilmesine ve ekonomik
çıkarlara zarar verebilecek bir sömürge devriminin eşiğinde olanlara daha fazla
tavizde bulunacaktır. Tam da bu sebeple, kanaatimize göre, İtilaf devletleri
Kemalistlere daha fazla tavizde bulunacak, bir iki istisna dışında, onların
taleplerini karşılayacak.
Dünya
devriminin hayaleti emperyalistleri öyle korkutuyor ki bu güçler, burjuva
toplumunun genel çerçevesini muhafaza altına almak için her şeyi yapmaya
hazırlar. Ne var ki bu hayalet sadece emperyalistleri korkutmuyor, aynı zamanda
tüm kapitalist dünyanın sarsılmasına neden oluyor. Komünist hareket geliştikçe,
sınıfsal karşıtlık yoğunlaştıkça dünya burjuvazisi de o ölçüde daha fazla
gericileşiyor. İran, Gürcistan ve Ermenistan gibi birçok geri kalmış ülkedeki
imtiyazlı sınıfların İtilaf kuvvetleriyle dostane ilişkiler kurmayı neden bu
kadar çok istedikleri, o ülkelerdeki kapitalist toplumun desteğini neden
aradıkları sorusunun cevabını, bahsini ettiğimiz süreçte aramak gerekiyor.
Sınıf
mücadelesinin gelişmesiyle birlikte burjuvazi, sömürge ülkelerdekiler bile, her
türden devrimci fikri terk etmek zorunda kalacak. Belki de bu ülkelerin büyük
bir kısmında zafere ulaşacak olan Batı proletaryası, kendi ülkesinin
burjuvazisinin toplumsal devrimden kaçmak adına devrim fikrini sattığını
görecek.
Geberen
kapitalizm, ölümünü geciktirmek için her türden tedbire başvuruyor. İnsanlık
bugün tarihin en ilginç döneminden geçiyor: sınıf mücadelesi sahasında tüm
dünyanın desteğini arkasına almış, herkesin umudu olarak görülen iki büyük
sınıf kapışıyor.
Bugün
Sevr Anlaşması’nı Türkiye’nin çıkarlarına uygun şekilde gözden geçirmek isteyen
Parisli bankacılar, dünyanın eski sahiplerinin hepten güçsüz olduklarını
görüyorlar. Gücünü giderek artıran komünizm karşısında artan umudu ortadan
kaldırmak adına Batı emperyalizmi, elde ettiği zaferlerin meyvelerinden içi
yana yana vazgeçmek zorunda kalıyor.
Avetis Sultanzade
27
Ocak 1921
Kaynak
Dipnot:
[1] 1918’de bağımsız Ermeni cumhuriyetini ilân eden İkinci Enternasyonal üyesi
Ermeni milliyetçisi hareket.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder