Pages

26 Nisan 2021

Joe Biden ve Pasif Devrim


Biden “organik kriz” koşullarında orta yolculuğu yeniden canlandırmış gibi görünse de, Amerikan neoliberal kapitalizmini destekleyen fikirlerin, kurumların ve koalisyonların meşruiyet krizi içinde olduğu koşullarda bu kapitalizmin bugün içine girdiği bu balayı, görünen o ki kısa ömürlü olacak.

Böylesi momentlerde egemen sınıf, hegemonyasını yeniden tesis etmek ve toplum içindeki konumuna karşı geliştirilen itirazları defetmek için Gramsci'nin “pasif devrim” olarak adlandırdığı şeye başvurabilir, yani toplumsal ilişkileri temelden dönüştürmeden, yukarıdan sembolik veya sınırlı bir değişim gerçekleştirebilir. Bu sürecin en önemli bir parçası, alt sınıfların önde gelen isimlerinin (organik aydınların) hedefleri için çalışıyormuş gibi görünüp alt sınıfları ikincil bir konumda tutmak, bu noktada aşağının taleplerine el koymaktır. Pasif devrimler, ABD tarihi boyunca birçok kez başarıyla uygulanmıştır. Stratejinin özelliklerini öğrenmek, solun bu stratejiyi aşmasına ve elindeki güçleri inşa etme noktasında gerekli taktikleri belirlemesine yardımcı olacaktır.

Bazı sol örgütler ve isimler açısından Biden’ın ve Demokrat Parti’nin elde ettiği zafer ve onun hem senatoya hem de kongreye hâkim oluşu, sosyalist harekete benzersiz fırsatlar sunuyor. Gazeteci Zişan Alim’e göre sosyalistler, Biden’ın iktidara gelişi ve Trump karşıtı ruh hâli üzerinden kimi mevziler elde edebilir ve yoksullarla beyaz olmayan cemaatlerin korunması için politikaların uygulanmasına katkı sunabilir.

Bazı isimlerse Demokrat Parti içerisinde isyancı ilerici kanat ile neoliberal düzen yanlıları arasında bir “iç savaş” yaşandığına, ekibin genişletilmesinin bölünmeleri daha da körükleyeceğine inanıyor. Demokratlar, hem Beyaz Saray’ı, hem Kongre’yi hem de Senato’yu elinde tuttukları için Parti, toplumsal hareket içerisindeki müttefikleri ve işçi sınıfı tabanının gözünde genel sağlık hizmetleri gibi ilerici bir gündemi uygulamama noktasında çok az mazerete sahip olacak. Bu açıdan, bahsini ettiğimiz isimler bu adımı atamazsa, Demokrat Parti’nin o müttefiklerin ve işçi sınıfının gazabıyla yüzleşeceğini söylüyorlar. Bu sosyalistler, “Wall Street” ile Demokrat Parti içindeki toplumsal hareket ve işçi sınıfı arasındaki çelişkinin açığa çıkacağına, bu çelişkinin partiyi yiyip bitireceğine, böylece bağımsız siyasete halkı kazanmak için gerekli zeminin oluşacağına inanıyorlar.

Pasif Devrim

Gelgelelim bu tür iyimser senaryolar, meseleleri fazlasıyla basite alıyorlar. Hepsi de kapitalizmin çöküşünün kesin olduğunu söyleyen eski görüşlere benziyor. Sosyalist gelenek içerisinde bu iyimserlik, en iyi ifadesini birinci ve ikinci enternasyonalde buluyor. Her ikisi de sosyalist devrimi, kapitalizmin ekonomik yapısının ve sistemin merkezindeki çelişkilerin ortaya çıkmasının kaçınılmaz sonucu olarak görüyordu. Onlara göre bu çelişkilerin ortaya çıkması, sol siyasi bilincin sosyalist siyasi iktidara yol açmasıyla sonuçlanacaktı. Yirminci yüzyılın başından bu yana onlarca yıl süren kapitalist kriz ve yeniden canlanma süreci bu inançların etkisini kırmış olsa da, organik kriz dönemlerinde bile egemen sınıfın muhalefete direnebildiğini veya ona mani olabildiğini hesaba katamayan solculara hâlen daha rastlamak mümkün.

Bu organik kriz döneminde, elitler için temel zorluk, krizin, halkın taleplerini ve hegemonya karşıtı hareketleri sınırlarken kâr elde etme yeteneklerini kısıtlayan kısımlarını ele almaktadır. İster döngüsel ister organik olsun, krizlerin kendilerine has bir sıfırlama özelliği vardır, genellikle yeniliği teşvik eder ve aşırı birikim eğilimini azaltır. Ayrıca krizler, daha “uygun” iktidar koalisyonlarının, ayrıca sosyal kontrol ve yönetişim biçimlerinin geliştirilmesine de yol açabilirler. Toplumun ekonomik, sosyal, politik ve ideolojik, her düzeyinde meydana gelen organik krizler, yeni uygulamaların ve “normların” oluşturulmasını gerekli kılarlar.

1929 ve 1945’teki krizlerde ve altmışların sonuyla yetmişlerin başında Fordizm ve Keynesçilikten neoliberalizme geçişte durum bu şekildeydi. Organik krizlerin neden olduğu temsil krizi ve hastalıklı belirtiler, farklı düzenleme biçimleriyle yeterince yönetilemezler. Kapitalist sınıf, toplumdaki lider konumunu muhafaza etmesine rağmen, alt sınıfın aktif rızasına sahip değildir ve bu da uzun bir fetret devrine neden olur.

Organik Aydınlar ve Sivil Toplum

Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde yönetici sınıf, Biden’ı son umut olarak görüyor, çünkü onun onlarca yıldır belirli görevlerde bulunmuş olmasına ve krizin dayattığı kısıtlamalara itiraz etmesinler diye kendi seçmenlerini disipline edebilmesine, pazarlık etmek isteyecek işçi ve toplumsal hareket liderlerinden destek alabilmesine güveniyor.

Peki ama egemen sınıf, krizdeki bir sistemi temsil eden Biden’ı nasıl meşrulaştırıyor? Gramsci, mevcut koşulların doğal olarak görülmesi ve bunlarla bağlantılı fikirlerin topluma yayılması için hegemonyanın, sivil toplum aktörlerinin veya kendisinin “organik aydınlar” dediği şeyin aktif desteğine ihtiyaç duyduğunu söyler. Organik aydınlar, toplumun yönetici sınıfın sivil toplum içindeki çıkarlarını savunan ve destekleyen üyeleridir.

Pasif bir devrim, siyasi toplumun (yasama organları, yargı sistemi, zorlayıcı aygıtlar) sivil toplum (STK'lar, sendikalar, ticaret odaları vb.) üzerindeki geçici hâkimiyetini içerir. Sıradan insanların sözde reformist STK’lara, sendika liderlerine ve liberal politikacılara duyduğu güven nedeniyle sivil toplum, egemen sınıfın hegemonyası perişan hâldeyken iktidarı koruma stratejisinin önemli bir parçası olarak iş görür.

Gramsci, alt sınıfın liderliğinin koopte edildiği, düzene bağlandığı senaryoyu tanımlamak için “dönüşümcülük” [trasformismo] terimini kullanır. Bu dönüşümse hareketin ikincil konumda tutulduğu, öte yandan muktedir elitlerin halkın aşağıdan itirazına maruz kalmadan bir karar almaya çalıştığı durumda meydana gelir. Bu nedenle pasif bir devrim, yeni yönetişim ve temsil biçimlerine sahip olmak isteyen sınıf iktidarının, aşağı yukarı “barışçıl” bir şekilde restorasyona tabi tutulmasıdır. Pasif devrim oluyorsa alt sınıf, krizi sistemin dönüşümü temelinde çözüme kavuşturacak bir örgütlülüğe ve liderliğe sahip değil demektir. Esas olarak pasif devrimler, pratikte devrimi önleyici bir niteliğe sahiptirler.

Bu dönemin temel unsuru, (“toplumsal meselelere duyarlı” ve kurtarıcı olduğunu iddia eden metinlere sahip) bir tür milliyetçiliktir. Çünkü milliyetçilik, elitlerin kendi çıkarlarını herkesin çıkarlarıymış gibi tanımlama, ayrıca ekonomik ve politik amaçlara dair soruları siyaset alanının dışına atma imkânı verir. Organik aydınlar, bu anlatıların popülerleşmesine yardımcı olurlar. Trump’a, faşizme ve aşırı sağa karşıymış gibi görünen “halk cephesi” anlayışı, bunun en güzel örneğidir. Biden’daki anti-faşizm, George W. Bush dönemindeki Cumhuriyetçilerden “Amerikan değerlerini yeniden kazanmak”la görevlendirilmiş sosyal demokrat siyasetçilere kadar tüm Trump karşıtı olduğu iddiasındaki güçlerden oluşmaktadır. En önemlisi de Biden’ın, söylem düzeyinde Trump’çılığın yol açtığı koşullara dair soruları cevapsız bırakmasıdır. Birileri bu koşullar hakkında bir şey sorduğunda organik aydınlar cevabı başka bir güne ertelemekte, ama bu arada da insanların hakları ellerinden alınmaktadır.

ABD’de Pasif Devrimlerin Tarihi

Egemen sınıf, çeşitli krizlere pasif devrimlerle yanıt verdi: Büyük Buhran, Kapitalizmin Altın Çağı'nın sonu ve 2007/8 krizi sonrası.

Büyük Buhran'a, Sovyetler Birliği'nin varlığına, ayrıca sosyalist ve komünist aktivistlerin örgütlenme çabalarına yanıt olarak, Roosevelt ve yönetici sınıfın bir kesimi “yukarıdan devrim” girişiminde bulundu. Demokrat Parti, kitlesini seferber etti ve bugün “Yeni Düzen Koalisyonu” olarak bilinen, esasında kuzey ve orta batı sanayi işçileri, onların sendikaları ve beyaz güneyli çiftçilerden oluşan bir koalisyon meydana getirdi. Demokrat Parti, solun bazı taleplerine sahip çıktı, bunun üzerine sendikalar partiye bağışlarını önemli oranda arttırdılar ve partiyle bağlarını güçlendirdiler. Gelgelelim bu gelişme, Avrupa’da gelişmekte olanlara benzer bir işçi partisi kurarak işçi sınıfının örgütlenmesini ilerletmeye yönelik ciddi bir girişimin alanını daralttı. Örneğin Roosevelt, sosyalistlerin ve ilericilerin gündeme getirdikleri çocuk işçiliğini düzenleme, emeklilik yardımları ve yasal sendika hakları verme gibi taleplere sahip çıktı. Sonuçta kapitalizm, Fordizm gibi yeni yönetim uygulamaları ile sosyal yardım sistemlerini gündemine aldı ve daha fazla düzenlemeye tabi olacağı bir yola girdi.

Pasif devrim, 1945'ten 1970'lerin başına kadar Siyah Güç hareketlerinin önemli itirazlar gerçekleştireceği “Kapitalizmin Altın Çağı”nın ortaya çıkmasına yardımcı oldu. Kendilerini çevre ülkelerdeki ulusal kurtuluş hareketlerine bağlayan Siyah Güç hareketleri, 1960'ların sonu ve 70'lerin başında ABD kapitalizminin itibarını yitirmesine ve güç dengesinin sola kaymasına yardımcı oldu. ABD egemen sınıfı, bu sürece iki ayrı cevap geliştirdi: havuç politikası dâhilinde siyah orta sınıfının isteklerini karşılamaya çalıştı, sopa politikası üzerinden de harekete, COINTELPRO, Uyuşturucuyla Mücadele ve toplu hapsetme gibi yöntemlerle cevap verdi. Havuç politikası sonucunda yüksek siyaset daha fazla siyah yüzle tanıştı, alttakilere hizmet eden STK’lara daha fazla para akıtıldı. Hareketin liberal, orta sınıf unsurları, sosyal adalet ve politik eşitliği medya, televizyon ve siyaset sahasındaki demografik temsile bağlayan ırksal adalet meselesine yönelik “ilerici” tutumların analizi için geliştirilmiş çerçeveyi popüler kıldılar. Sınıf, ırk ve cinsiyet eşitsizliğini ele almaya çalışan sosyalizm gibi sisteme yönelik eleştirilerin yerini, temsilî siyaset ve çeşitlilik pratikleri aldı.

Mario Candeias'ın “Organik Kriz ve Kapitalist Dönüşüm” başlıklı makalesinde ortaya koyduğu biçimiyle neoliberalizme geçiş, sendikaların ve onların siyasi temsilcilerinin projeye dâhil edilmesini içerirken, alt sınıfı ikincil konumda tutmayı öngörüyordu:

“Neoliberal dönüşümlerin ilk ulusötesi dalgası, işçilerin, sendikaların, toplumsal hareketlerin ve sosyal demokrasinin gücünü azalttı; ikinci dalga, işçi temsilcilerinin sosyal-demokratik-neoliberal iktidar bloğuna dâhil olmasını sağladı. […] üçüncü dalga ise hem uluslararası ilişkiler hem de içerideki ilişkiler açısından otoriterliğin hâkim olmasını beraberinde getirdi. Konsensüs dağıldı, ama bugün hâlâ ortada, onun karşısına çıkartılabilecek, gözle görünür bir alternatif yok.”

21. yüzyılın ikinci krizi olan 2007/8 Krizi, içinde yaşadığımız kutuplaşma ve radikalleşme dönemini beraberinde getirdi. Ayrıca, sosyal hareketleri bastırmak için kullanılan STK’ların temsilini esas alan siyasetten ve bu kuruluşların finansmanından onlarca yıl istifade etmiş olan pasif devrim, sona erdi. Bu kriz döneminde radikalleşme, İşgal Hareketi ve Siyahların Hayatı Önemlidir Hareketi’nde kendisine ifade kanalları buldu. Siyahların Hayatı Önemlidir Hareketi, neoliberalizmle endüstriyel hapishane kompleksi arasında bağlar kuran eğilimlere ev sahipliği yaptı. Hatta bazıları, Siyahların Hayatı Önemlidir Hareketi’ndeki yükselişe tanıklık eden geçen yaz aylarında hapishanelerin kapatılması talebi, daha geniş kitlelerin gündemine getirildi.

Chris Harris ve William Robinson’ın gösterdiği gibi, siyah toplumunun bir bölümü, neoliberal dönemde zorlanan ekonomik oy hakkından mahrum bırakma ve kitlesel hapsetme politikalarını sona erdirmek için Obama'ya oy vermişti. Liberal yönetici sınıf, Obama'yı ekonomik krizden sonra siyaset yapısına yönelik halkın öfkesini ve neoliberalizme ve yurtdışındaki ABD hegemonyasına olan inancını yeniden tesis edebilecek birini kontrol altına almak için bir fırsat olarak görmüştü. Avrupa'da kemer sıkma karşıtı protestolar, düzen partilerinde bölünmelere, SYRIZA ve Podemos gibi yeni siyasi partilerin gelişmesine yol açtığı için bu, önemli bir meseleydi. Neoliberal siyasete karşı itirazlar ortaya çıktığında, hareketi disipline etmek için devletin baskıcı yüzü devreye girdi, ama öte yandan esas olarak Siyahların Hayatı Önemlidir Hareketi Demokrat Parti’ye kucak açtı, özel şirketlere ait fonlara selam durdu.

Solun Politik Stratejisi Üzerine Bazı Düşünceler

Gramsci'nin “pasif devrim” kavramı önemlidir, çünkü bu kavram, devrimci sosyalizm güçlerine büyüme fırsatı sunacak koşulların nasıl heba edildiğine veya devrimci hareketlerin başındaki liderlerin kapitalist düzenin restorasyonu için uygulamaya konulan projelere nasıl eklemlendiklerine dair çok şey söylemektedir. Pasif devrimler ve bu devrimler esnasında bahşedilen reformlar, iktidarın hegemonyasının zayıfladığına değil, aynı zamanda alttakilerin hareketinin de zayıf olduğuna işaret ederler.

Bu, sosyalistlerin kapitalist yönetime meydan okumak için kitle örgütlerini ve işçi sendikalarını yeniden inşa etmeye ve işçi sınıfının militanlığını ve mücadeleciliğini artırmaya katkı sunmak için uğraşırken karşılaştıkları zorlukları anlamak için önemli bir başlangıç noktasıdır. Sosyalistlerin karşılaştığı zorlukların yanı sıra fırsatlar ve açık kapıları idrak etme çabası, örgütün mevcut bilinçlilik, militanlık ve örgütlülük düzeyinden solun nihai hedefine ve tarih anlayışına dek birçok konuda hegemonya karşıtı harekete kılavuzluk edecek politik programın, sloganların ve stratejinin geliştirilmesi sürecinin ayrılmaz parçasıdır. Hegemonya karşıtı hareketlerin başarıya ulaşması için örgütlenmeye, ideolojiye ve eyleme ihtiyaçları vardır.

Sol, meşruiyet krizi açısından elverişli koşullarla karşı karşıya olsa da, 2018-19 arasındaki sınıf mücadelesinin yükselişi kısa sürdü; Amerikalı Demokratik Sosyalistler (DSA) gibi bağımsız siyasi örgütlerin üye sayılarında çarpıcı artışlar görmemize rağmen, sol Demokratların seçim başarıları ve Cumhuriyetçi Parti’nin sağa doğru kayması, ehvenişerciliği ve Demokrat Parti ile yan yana durmanın gerekli olduğunu söyleyen anlayışı yeniden popüler kıldı.

Burada, DSA dışındaki solcuların ondan uzak durmaları yönünde bir telkinde bulunulmuyor. Neticede DSA, solda bağımsız siyaset ve sosyalist strateji ile ilgili birçok tartışmanın yaşandığı yerdir. Ama kabul etmeliyiz ki bugün sosyalistler Demokrat Parti’ye örgütlenmekte, DSA bu parti içindeki bir eğilim derekesine düşürülmektedir. Aynı liderlerin örgütün tepesinde kalmaya devam ettiğine ve Nancy Pelosi ile Chuck Schumer'a karşı solun herhangi bir itiraz ortaya koymuyor oluşuna bakılacak olursa bu süreç epey uzun sürecek demektir.

Devam etmekte olan Pasif Devrim’e dair anlayışın bize gösterdiği kadarıyla, işçi sınıfının siyasi örgütlenmesini yeniden inşa etmemiz ve “organik aydınlar” ortaya çıkarmak için birleşik cephe tarzı siyasetten yararlanmamız gerekmektedir. Alt sınıfların kapitalist hegemonyaya başarılı bir şekilde meydan okuma yeteneği, kapitalist toplumsal ilişkilere itiraz eden ve bunları yeniden üretmeyen yeni politik pratikler geliştirme yeteneklerine bağlıdır. Bağımsız bir siyasi parti türünden kurumlar, alt sınıfların ortak mücadelede örgütlenmesine ve birleştirilmesine yardımcı olabildikleri için bu amaç açısından büyük önem taşırlar.

Sosyalistlerin bu kriz süresince kendiliğinden ortaya çıkacak protestolara yönelmeleri ve bunlara katılmaları çok önemli, ancak onların içindeyken işimiz, sadece protestolara katılmak ve/veya tezahürat yapmak olamaz. Sosyalistlerin, tepedeki reformist liderler yerine sıradan insanların kendi rotasını ve hedeflerini belirlemesine izin vermek için kendi içlerinde demokratik alanların geliştirilmesine yardımcı olmaları gerekir. Ayrıca sosyalistler, belirli siyasi taktiklerin, hareketin hedeflerine ulaşmaya yardımcı olup olmayacağını tespit etmeli, bu sayede süren tartışmalara katkıda bulunmanın yollarını bulmalıdırlar. Böylece hareket tarihten, hegemonya karşıtı mücadelelerle ilgili dersler çıkartacak, taktiklerin ilk elden yol açtıkları etkileri değerlendirebilecektir.

Sosyalistler, kapitalizmin asıl sebep olduğunu ortaya koymak suretiyle, çevre ve konut krizleri gibi farklıymış gibi görünen sorunlar arasında bağlar kurup onların daha da radikalleştirilmesine katkıda bulunabilirler. En önemlisi de sosyalistler, egemen sınıfın hareketin taleplerine sahip çıkıp liderlerini saflarına çekerek, gösterileri kontrol altına almaya çalışabileceği hususunda hareketin mensuplarını uyarabilirler.

Düzene hizmet eden organik aydınlarla cebelleşmek çok önemli bir husustur, zira pasif devrim, alt sınıfların bir bölümünü geçici olarak sakinleştirse de, çoğunluğu kazanamaz. Organik krizler, müesses nizama bağlı isimlerin ve kurumların meşruiyetini ister istemez ortadan kaldırır (meşruiyet krizi). Bu, sola alan açsa da Trump gibi sağcı otoriter popülistlerin, “yozlaşmış bir siyasi düzene” karşı “unutulmuş”ların çıkarları için konuştuklarını iddia etmelerine imkân verir. Sosyalistler, bu dönemde popülist sağın süregelen tehdidini, bilhassa Trump ve benzerlerini öne çıkaran koşullar hâlâ varlığını sürdürdüğü için, kabul etmek zorundadır.

Yazın gerçekleşen George Floyd protestoları ve Ocak ayında başkentte yaşanan kuşatma, Biden sayesinde yapılan bu balayının sona erdiği ve bizim yeni bir mücadele dönemine girdiğimiz koşullarda, sola oldukça önemli fırsatlar sunmaktadır. Kuşatma, kitlelere aşırı sağın yarattığı tehdidi gösterdi ve ırkçılığın hâlâ güçlü bir örgütlenme niyeti taşıdığını, polisin ve baskıcı devletin diğer unsurlarının ayakta kalmada kilit bir role sahip olduğunu hatırlattı.

George Floyd’un öldürülmesiyle başlayan eylemlilik sürecinin içinde yer alan radikal unsurlar, önümüzdeki dönemde müşterek mücadele dâhilinde alt sınıfları birleştirecek ve yeni bir “ortak anlayış”ın oluşması için gerekli zemini sunacak, anti-kapitalist yanı güçlü, hapishanelerin kapanmasıyla ilgili talebi ve eleştirileri yeniden popüler hâle getirdiler. Ancak neoliberalizmle açıklanabilecek, birleştirici niteliği haiz, artan işgücü fazlası, eşitsizlik ve politik kutuplaşma gibi meseleleri çözebilmek için muktedir sınıfın başvurduğu bir yol olarak sınırlara ve mahallelere yerleştirilen polisin askerî teçhizatla donatılması ve insanların topluca hapse tıkılması ile ilgili eleştirilerin önemi, herkesçe idrak edilmeli.

Fakat gördüğümüz gibi kapitalizm, kendisini her duruma uyarlayabildiğini ve dirençli bir sistem olduğunu kanıtladı, dolayısıyla başarılı olmak istiyorsak, onun hareketlerimize karşı geliştirdiği cevabın ve elde ettiği başarıların farkında olmalıyız.

Ashton Rome
24 Şubat 2021
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder