Biden
“organik kriz” koşullarında orta yolculuğu yeniden canlandırmış gibi görünse
de, Amerikan neoliberal kapitalizmini destekleyen fikirlerin, kurumların ve
koalisyonların meşruiyet krizi içinde olduğu koşullarda bu kapitalizmin bugün
içine girdiği bu balayı, görünen o ki kısa ömürlü olacak.
Böylesi
momentlerde egemen sınıf, hegemonyasını yeniden tesis etmek ve toplum içindeki
konumuna karşı geliştirilen itirazları defetmek için Gramsci'nin “pasif devrim”
olarak adlandırdığı şeye başvurabilir, yani toplumsal ilişkileri temelden
dönüştürmeden, yukarıdan sembolik veya sınırlı bir değişim gerçekleştirebilir.
Bu sürecin en önemli bir parçası, alt sınıfların önde gelen isimlerinin
(organik aydınların) hedefleri için çalışıyormuş gibi görünüp alt sınıfları
ikincil bir konumda tutmak, bu noktada aşağının taleplerine el koymaktır. Pasif
devrimler, ABD tarihi boyunca birçok kez başarıyla uygulanmıştır. Stratejinin
özelliklerini öğrenmek, solun bu stratejiyi aşmasına ve elindeki güçleri inşa
etme noktasında gerekli taktikleri belirlemesine yardımcı olacaktır.
Bazı
sol örgütler ve isimler açısından Biden’ın ve Demokrat Parti’nin elde ettiği
zafer ve onun hem senatoya hem de kongreye hâkim oluşu, sosyalist harekete
benzersiz fırsatlar sunuyor. Gazeteci Zişan Alim’e göre sosyalistler, Biden’ın
iktidara gelişi ve Trump karşıtı ruh hâli üzerinden kimi mevziler elde edebilir
ve yoksullarla beyaz olmayan cemaatlerin korunması için politikaların
uygulanmasına katkı sunabilir.
Bazı
isimlerse Demokrat Parti içerisinde isyancı ilerici kanat ile neoliberal düzen
yanlıları arasında bir “iç savaş” yaşandığına, ekibin genişletilmesinin
bölünmeleri daha da körükleyeceğine inanıyor. Demokratlar, hem Beyaz Saray’ı,
hem Kongre’yi hem de Senato’yu elinde tuttukları için Parti, toplumsal hareket
içerisindeki müttefikleri ve işçi sınıfı tabanının gözünde genel sağlık
hizmetleri gibi ilerici bir gündemi uygulamama noktasında çok az mazerete sahip
olacak. Bu açıdan, bahsini ettiğimiz isimler bu adımı atamazsa, Demokrat
Parti’nin o müttefiklerin ve işçi sınıfının gazabıyla yüzleşeceğini
söylüyorlar. Bu sosyalistler, “Wall Street” ile Demokrat Parti içindeki
toplumsal hareket ve işçi sınıfı arasındaki çelişkinin açığa çıkacağına, bu
çelişkinin partiyi yiyip bitireceğine, böylece bağımsız siyasete halkı kazanmak
için gerekli zeminin oluşacağına inanıyorlar.
Pasif
Devrim
Gelgelelim
bu tür iyimser senaryolar, meseleleri fazlasıyla basite alıyorlar. Hepsi de
kapitalizmin çöküşünün kesin olduğunu söyleyen eski görüşlere benziyor.
Sosyalist gelenek içerisinde bu iyimserlik, en iyi ifadesini birinci ve ikinci
enternasyonalde buluyor. Her ikisi de sosyalist devrimi, kapitalizmin ekonomik
yapısının ve sistemin merkezindeki çelişkilerin ortaya çıkmasının kaçınılmaz
sonucu olarak görüyordu. Onlara göre bu çelişkilerin ortaya çıkması, sol siyasi
bilincin sosyalist siyasi iktidara yol açmasıyla sonuçlanacaktı. Yirminci
yüzyılın başından bu yana onlarca yıl süren kapitalist kriz ve yeniden canlanma
süreci bu inançların etkisini kırmış olsa da, organik kriz dönemlerinde bile
egemen sınıfın muhalefete direnebildiğini veya ona mani olabildiğini hesaba
katamayan solculara hâlen daha rastlamak mümkün.
Bu
organik kriz döneminde, elitler için temel zorluk, krizin, halkın taleplerini
ve hegemonya karşıtı hareketleri sınırlarken kâr elde etme yeteneklerini
kısıtlayan kısımlarını ele almaktadır. İster döngüsel ister organik olsun,
krizlerin kendilerine has bir sıfırlama özelliği vardır, genellikle yeniliği
teşvik eder ve aşırı birikim eğilimini azaltır. Ayrıca krizler, daha “uygun”
iktidar koalisyonlarının, ayrıca sosyal kontrol ve yönetişim biçimlerinin
geliştirilmesine de yol açabilirler. Toplumun ekonomik, sosyal, politik ve
ideolojik, her düzeyinde meydana gelen organik krizler, yeni uygulamaların ve
“normların” oluşturulmasını gerekli kılarlar.
1929
ve 1945’teki krizlerde ve altmışların sonuyla yetmişlerin başında Fordizm ve
Keynesçilikten neoliberalizme geçişte durum bu şekildeydi. Organik krizlerin
neden olduğu temsil krizi ve hastalıklı belirtiler, farklı düzenleme
biçimleriyle yeterince yönetilemezler. Kapitalist sınıf, toplumdaki lider
konumunu muhafaza etmesine rağmen, alt sınıfın aktif rızasına sahip değildir ve
bu da uzun bir fetret devrine neden olur.
Organik
Aydınlar ve Sivil Toplum
Bugün
Amerika Birleşik Devletleri’nde yönetici sınıf, Biden’ı son umut olarak
görüyor, çünkü onun onlarca yıldır belirli görevlerde bulunmuş olmasına ve
krizin dayattığı kısıtlamalara itiraz etmesinler diye kendi seçmenlerini
disipline edebilmesine, pazarlık etmek isteyecek işçi ve toplumsal hareket
liderlerinden destek alabilmesine güveniyor.
Peki
ama egemen sınıf, krizdeki bir sistemi temsil eden Biden’ı nasıl
meşrulaştırıyor? Gramsci, mevcut koşulların doğal olarak görülmesi ve bunlarla
bağlantılı fikirlerin topluma yayılması için hegemonyanın, sivil toplum
aktörlerinin veya kendisinin “organik aydınlar” dediği şeyin aktif desteğine
ihtiyaç duyduğunu söyler. Organik aydınlar, toplumun yönetici sınıfın sivil
toplum içindeki çıkarlarını savunan ve destekleyen üyeleridir.
Pasif
bir devrim, siyasi toplumun (yasama organları, yargı sistemi, zorlayıcı
aygıtlar) sivil toplum (STK'lar, sendikalar, ticaret odaları vb.) üzerindeki
geçici hâkimiyetini içerir. Sıradan insanların sözde reformist STK’lara,
sendika liderlerine ve liberal politikacılara duyduğu güven nedeniyle sivil
toplum, egemen sınıfın hegemonyası perişan hâldeyken iktidarı koruma
stratejisinin önemli bir parçası olarak iş görür.
Gramsci,
alt sınıfın liderliğinin koopte edildiği, düzene bağlandığı senaryoyu
tanımlamak için “dönüşümcülük” [trasformismo] terimini kullanır. Bu
dönüşümse hareketin ikincil konumda tutulduğu, öte yandan muktedir elitlerin
halkın aşağıdan itirazına maruz kalmadan bir karar almaya çalıştığı durumda
meydana gelir. Bu nedenle pasif bir devrim, yeni yönetişim ve temsil biçimlerine
sahip olmak isteyen sınıf iktidarının, aşağı yukarı “barışçıl” bir şekilde
restorasyona tabi tutulmasıdır. Pasif devrim oluyorsa alt sınıf, krizi sistemin
dönüşümü temelinde çözüme kavuşturacak bir örgütlülüğe ve liderliğe sahip değil
demektir. Esas olarak pasif devrimler, pratikte devrimi önleyici bir niteliğe
sahiptirler.
Bu
dönemin temel unsuru, (“toplumsal meselelere duyarlı” ve kurtarıcı olduğunu
iddia eden metinlere sahip) bir tür milliyetçiliktir. Çünkü milliyetçilik,
elitlerin kendi çıkarlarını herkesin çıkarlarıymış gibi tanımlama, ayrıca
ekonomik ve politik amaçlara dair soruları siyaset alanının dışına atma imkânı
verir. Organik aydınlar, bu anlatıların popülerleşmesine yardımcı olurlar.
Trump’a, faşizme ve aşırı sağa karşıymış gibi görünen “halk cephesi” anlayışı,
bunun en güzel örneğidir. Biden’daki anti-faşizm, George W. Bush dönemindeki
Cumhuriyetçilerden “Amerikan değerlerini yeniden kazanmak”la görevlendirilmiş
sosyal demokrat siyasetçilere kadar tüm Trump karşıtı olduğu iddiasındaki
güçlerden oluşmaktadır. En önemlisi de Biden’ın, söylem düzeyinde Trump’çılığın
yol açtığı koşullara dair soruları cevapsız bırakmasıdır. Birileri bu koşullar
hakkında bir şey sorduğunda organik aydınlar cevabı başka bir güne ertelemekte,
ama bu arada da insanların hakları ellerinden alınmaktadır.
ABD’de
Pasif Devrimlerin Tarihi
Egemen
sınıf, çeşitli krizlere pasif devrimlerle yanıt verdi: Büyük Buhran,
Kapitalizmin Altın Çağı'nın sonu ve 2007/8 krizi sonrası.
Büyük
Buhran'a, Sovyetler Birliği'nin varlığına, ayrıca sosyalist ve komünist
aktivistlerin örgütlenme çabalarına yanıt olarak, Roosevelt ve yönetici sınıfın
bir kesimi “yukarıdan devrim” girişiminde bulundu. Demokrat Parti, kitlesini
seferber etti ve bugün “Yeni Düzen Koalisyonu” olarak bilinen, esasında kuzey
ve orta batı sanayi işçileri, onların sendikaları ve beyaz güneyli çiftçilerden
oluşan bir koalisyon meydana getirdi. Demokrat Parti, solun bazı taleplerine
sahip çıktı, bunun üzerine sendikalar partiye bağışlarını önemli oranda
arttırdılar ve partiyle bağlarını güçlendirdiler. Gelgelelim bu gelişme,
Avrupa’da gelişmekte olanlara benzer bir işçi partisi kurarak işçi sınıfının
örgütlenmesini ilerletmeye yönelik ciddi bir girişimin alanını daralttı. Örneğin
Roosevelt, sosyalistlerin ve ilericilerin gündeme getirdikleri çocuk işçiliğini
düzenleme, emeklilik yardımları ve yasal sendika hakları verme gibi taleplere
sahip çıktı. Sonuçta kapitalizm, Fordizm gibi yeni yönetim uygulamaları ile
sosyal yardım sistemlerini gündemine aldı ve daha fazla düzenlemeye tabi
olacağı bir yola girdi.
Pasif
devrim, 1945'ten 1970'lerin başına kadar Siyah Güç hareketlerinin önemli
itirazlar gerçekleştireceği “Kapitalizmin Altın Çağı”nın ortaya çıkmasına
yardımcı oldu. Kendilerini çevre ülkelerdeki ulusal kurtuluş hareketlerine
bağlayan Siyah Güç hareketleri, 1960'ların sonu ve 70'lerin başında ABD
kapitalizminin itibarını yitirmesine ve güç dengesinin sola kaymasına yardımcı
oldu. ABD egemen sınıfı, bu sürece iki ayrı cevap geliştirdi: havuç politikası
dâhilinde siyah orta sınıfının isteklerini karşılamaya çalıştı, sopa politikası
üzerinden de harekete, COINTELPRO, Uyuşturucuyla Mücadele ve toplu hapsetme
gibi yöntemlerle cevap verdi. Havuç politikası sonucunda yüksek siyaset daha
fazla siyah yüzle tanıştı, alttakilere hizmet eden STK’lara daha fazla para
akıtıldı. Hareketin liberal, orta sınıf unsurları, sosyal adalet ve politik
eşitliği medya, televizyon ve siyaset sahasındaki demografik temsile bağlayan
ırksal adalet meselesine yönelik “ilerici” tutumların analizi için
geliştirilmiş çerçeveyi popüler kıldılar. Sınıf, ırk ve cinsiyet eşitsizliğini
ele almaya çalışan sosyalizm gibi sisteme yönelik eleştirilerin yerini, temsilî
siyaset ve çeşitlilik pratikleri aldı.
Mario
Candeias'ın “Organik Kriz ve Kapitalist Dönüşüm” başlıklı makalesinde ortaya
koyduğu biçimiyle neoliberalizme geçiş, sendikaların ve onların siyasi
temsilcilerinin projeye dâhil edilmesini içerirken, alt sınıfı ikincil konumda
tutmayı öngörüyordu:
“Neoliberal dönüşümlerin
ilk ulusötesi dalgası, işçilerin, sendikaların, toplumsal hareketlerin ve
sosyal demokrasinin gücünü azalttı; ikinci dalga, işçi temsilcilerinin
sosyal-demokratik-neoliberal iktidar bloğuna dâhil olmasını sağladı. […] üçüncü
dalga ise hem uluslararası ilişkiler hem de içerideki ilişkiler açısından
otoriterliğin hâkim olmasını beraberinde getirdi. Konsensüs dağıldı, ama bugün
hâlâ ortada, onun karşısına çıkartılabilecek, gözle görünür bir alternatif
yok.”
21.
yüzyılın ikinci krizi olan 2007/8 Krizi, içinde yaşadığımız kutuplaşma ve
radikalleşme dönemini beraberinde getirdi. Ayrıca, sosyal hareketleri bastırmak
için kullanılan STK’ların temsilini esas alan siyasetten ve bu kuruluşların
finansmanından onlarca yıl istifade etmiş olan pasif devrim, sona erdi. Bu kriz
döneminde radikalleşme, İşgal Hareketi ve Siyahların Hayatı Önemlidir
Hareketi’nde kendisine ifade kanalları buldu. Siyahların Hayatı Önemlidir
Hareketi, neoliberalizmle endüstriyel hapishane kompleksi arasında bağlar kuran
eğilimlere ev sahipliği yaptı. Hatta bazıları, Siyahların Hayatı Önemlidir
Hareketi’ndeki yükselişe tanıklık eden geçen yaz aylarında hapishanelerin
kapatılması talebi, daha geniş kitlelerin gündemine getirildi.
Chris
Harris ve William Robinson’ın gösterdiği gibi, siyah toplumunun bir bölümü,
neoliberal dönemde zorlanan ekonomik oy hakkından mahrum bırakma ve kitlesel
hapsetme politikalarını sona erdirmek için Obama'ya oy vermişti. Liberal
yönetici sınıf, Obama'yı ekonomik krizden sonra siyaset yapısına yönelik halkın
öfkesini ve neoliberalizme ve yurtdışındaki ABD hegemonyasına olan inancını
yeniden tesis edebilecek birini kontrol altına almak için bir fırsat olarak
görmüştü. Avrupa'da kemer sıkma karşıtı protestolar, düzen partilerinde
bölünmelere, SYRIZA ve Podemos gibi yeni siyasi partilerin gelişmesine yol
açtığı için bu, önemli bir meseleydi. Neoliberal siyasete karşı itirazlar
ortaya çıktığında, hareketi disipline etmek için devletin baskıcı yüzü devreye
girdi, ama öte yandan esas olarak Siyahların Hayatı Önemlidir Hareketi Demokrat
Parti’ye kucak açtı, özel şirketlere ait fonlara selam durdu.
Solun
Politik Stratejisi Üzerine Bazı Düşünceler
Gramsci'nin
“pasif devrim” kavramı önemlidir, çünkü bu kavram, devrimci sosyalizm güçlerine
büyüme fırsatı sunacak koşulların nasıl heba edildiğine veya devrimci
hareketlerin başındaki liderlerin kapitalist düzenin restorasyonu için
uygulamaya konulan projelere nasıl eklemlendiklerine dair çok şey
söylemektedir. Pasif devrimler ve bu devrimler esnasında bahşedilen reformlar,
iktidarın hegemonyasının zayıfladığına değil, aynı zamanda alttakilerin
hareketinin de zayıf olduğuna işaret ederler.
Bu,
sosyalistlerin kapitalist yönetime meydan okumak için kitle örgütlerini ve işçi
sendikalarını yeniden inşa etmeye ve işçi sınıfının militanlığını ve
mücadeleciliğini artırmaya katkı sunmak için uğraşırken karşılaştıkları
zorlukları anlamak için önemli bir başlangıç noktasıdır. Sosyalistlerin
karşılaştığı zorlukların yanı sıra fırsatlar ve açık kapıları idrak etme
çabası, örgütün mevcut bilinçlilik, militanlık ve örgütlülük düzeyinden solun
nihai hedefine ve tarih anlayışına dek birçok konuda hegemonya karşıtı harekete
kılavuzluk edecek politik programın, sloganların ve stratejinin geliştirilmesi
sürecinin ayrılmaz parçasıdır. Hegemonya karşıtı hareketlerin başarıya ulaşması
için örgütlenmeye, ideolojiye ve eyleme ihtiyaçları vardır.
Sol,
meşruiyet krizi açısından elverişli koşullarla karşı karşıya olsa da, 2018-19
arasındaki sınıf mücadelesinin yükselişi kısa sürdü; Amerikalı Demokratik
Sosyalistler (DSA) gibi bağımsız siyasi örgütlerin üye sayılarında çarpıcı
artışlar görmemize rağmen, sol Demokratların seçim başarıları ve Cumhuriyetçi
Parti’nin sağa doğru kayması, ehvenişerciliği ve Demokrat Parti ile yan yana
durmanın gerekli olduğunu söyleyen anlayışı yeniden popüler kıldı.
Burada,
DSA dışındaki solcuların ondan uzak durmaları yönünde bir telkinde
bulunulmuyor. Neticede DSA, solda bağımsız siyaset ve sosyalist strateji ile
ilgili birçok tartışmanın yaşandığı yerdir. Ama kabul etmeliyiz ki bugün
sosyalistler Demokrat Parti’ye örgütlenmekte, DSA bu parti içindeki bir eğilim
derekesine düşürülmektedir. Aynı liderlerin örgütün tepesinde kalmaya devam
ettiğine ve Nancy Pelosi ile Chuck Schumer'a karşı solun herhangi bir itiraz
ortaya koymuyor oluşuna bakılacak olursa bu süreç epey uzun sürecek demektir.
Devam
etmekte olan Pasif Devrim’e dair anlayışın bize gösterdiği kadarıyla, işçi
sınıfının siyasi örgütlenmesini yeniden inşa etmemiz ve “organik aydınlar”
ortaya çıkarmak için birleşik cephe tarzı siyasetten yararlanmamız
gerekmektedir. Alt sınıfların kapitalist hegemonyaya başarılı bir şekilde
meydan okuma yeteneği, kapitalist toplumsal ilişkilere itiraz eden ve bunları
yeniden üretmeyen yeni politik pratikler geliştirme yeteneklerine bağlıdır.
Bağımsız bir siyasi parti türünden kurumlar, alt sınıfların ortak mücadelede
örgütlenmesine ve birleştirilmesine yardımcı olabildikleri için bu amaç
açısından büyük önem taşırlar.
Sosyalistlerin
bu kriz süresince kendiliğinden ortaya çıkacak protestolara yönelmeleri ve
bunlara katılmaları çok önemli, ancak onların içindeyken işimiz, sadece
protestolara katılmak ve/veya tezahürat yapmak olamaz. Sosyalistlerin, tepedeki
reformist liderler yerine sıradan insanların kendi rotasını ve hedeflerini
belirlemesine izin vermek için kendi içlerinde demokratik alanların
geliştirilmesine yardımcı olmaları gerekir. Ayrıca sosyalistler, belirli siyasi
taktiklerin, hareketin hedeflerine ulaşmaya yardımcı olup olmayacağını tespit
etmeli, bu sayede süren tartışmalara katkıda bulunmanın yollarını
bulmalıdırlar. Böylece hareket tarihten, hegemonya karşıtı mücadelelerle ilgili
dersler çıkartacak, taktiklerin ilk elden yol açtıkları etkileri değerlendirebilecektir.
Sosyalistler,
kapitalizmin asıl sebep olduğunu ortaya koymak suretiyle, çevre ve konut
krizleri gibi farklıymış gibi görünen sorunlar arasında bağlar kurup onların
daha da radikalleştirilmesine katkıda bulunabilirler. En önemlisi de
sosyalistler, egemen sınıfın hareketin taleplerine sahip çıkıp liderlerini
saflarına çekerek, gösterileri kontrol altına almaya çalışabileceği hususunda
hareketin mensuplarını uyarabilirler.
Düzene
hizmet eden organik aydınlarla cebelleşmek çok önemli bir husustur, zira pasif
devrim, alt sınıfların bir bölümünü geçici olarak sakinleştirse de, çoğunluğu
kazanamaz. Organik krizler, müesses nizama bağlı isimlerin ve kurumların
meşruiyetini ister istemez ortadan kaldırır (meşruiyet krizi). Bu, sola alan
açsa da Trump gibi sağcı otoriter popülistlerin, “yozlaşmış bir siyasi düzene”
karşı “unutulmuş”ların çıkarları için konuştuklarını iddia etmelerine imkân
verir. Sosyalistler, bu dönemde popülist sağın süregelen tehdidini, bilhassa
Trump ve benzerlerini öne çıkaran koşullar hâlâ varlığını sürdürdüğü için,
kabul etmek zorundadır.
Yazın
gerçekleşen George Floyd protestoları ve Ocak ayında başkentte yaşanan kuşatma,
Biden sayesinde yapılan bu balayının sona erdiği ve bizim yeni bir mücadele
dönemine girdiğimiz koşullarda, sola oldukça önemli fırsatlar sunmaktadır.
Kuşatma, kitlelere aşırı sağın yarattığı tehdidi gösterdi ve ırkçılığın hâlâ
güçlü bir örgütlenme niyeti taşıdığını, polisin ve baskıcı devletin diğer
unsurlarının ayakta kalmada kilit bir role sahip olduğunu hatırlattı.
George
Floyd’un öldürülmesiyle başlayan eylemlilik sürecinin içinde yer alan radikal
unsurlar, önümüzdeki dönemde müşterek mücadele dâhilinde alt sınıfları
birleştirecek ve yeni bir “ortak anlayış”ın oluşması için gerekli zemini
sunacak, anti-kapitalist yanı güçlü, hapishanelerin kapanmasıyla ilgili talebi
ve eleştirileri yeniden popüler hâle getirdiler. Ancak neoliberalizmle
açıklanabilecek, birleştirici niteliği haiz, artan işgücü fazlası, eşitsizlik
ve politik kutuplaşma gibi meseleleri çözebilmek için muktedir sınıfın
başvurduğu bir yol olarak sınırlara ve mahallelere yerleştirilen polisin askerî
teçhizatla donatılması ve insanların topluca hapse tıkılması ile ilgili
eleştirilerin önemi, herkesçe idrak edilmeli.
Fakat
gördüğümüz gibi kapitalizm, kendisini her duruma uyarlayabildiğini ve dirençli
bir sistem olduğunu kanıtladı, dolayısıyla başarılı olmak istiyorsak, onun
hareketlerimize karşı geliştirdiği cevabın ve elde ettiği başarıların farkında
olmalıyız.
Ashton Rome
24 Şubat 2021
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder