Pages

18 Mart 2021

Yeşil Karşı-Devrim


Bill ve Melinda Gates Vakfı, Afrika’ya, açlık ve yoksullukla mücadele bağlamında “Yeşil Devrim” vaadinde bulundu. Ama çalışmalar, şirketlerin tarım alanında elde ettikleri kârı yukarı çekmekten başka bir işe yaramadı. Afrikalı çiftçilerin elleri boş kaldı, açlık çoğaldı.

Son beş yıldır dünya genelinde açlık çeken insanların sayısı hızla arttı. Bu arka plan üzerinden onlarca yıldır tartışılan konu yeniden gündeme geldi ve bu tartışma dâhilinde tarımla ilgili yaklaşımların yeterince sağlıklı gıda ürünü temin edip edemeyeceği sorusu üzerinde duruldu.

En temel cevabı, Kuzey’deki hükümetler (ve aynı zamanda Güney’deki kimi hükümetler) verdi. Bu hükümetlerin iddiasına göre dünyadaki açlığa ancak tarım alanında faaliyet yürüten uluslararası şirketler son verebilirdi. Bu işe soyundukları takdirde tarımsal üretim artacak, bunun için de böcek öldürücü ilâçların, hibrit tohumların ve diğer dışsal girdilerin kullanımı daha da yoğunlaşacaktı.

Ama birçok toplumsal hareket, uzman ve STK, bu fikri kabule yanaşmadı. Bunlar, açlığın üretimle bir alakasının olmadığını, toprak ve tohum gibi tarımsal girdilerin üzerindeki kontrolden ve güç kaynaklarının eşitsiz dağılımından kaynaklandığını ısrarla dile getirdiler.

Buna karşın özel tarım şirketleriyle ilgili hikâye, etkisini artırdı. Zamanla politikaları belirlemeye başladı, böylece küçük çiftçilerin ve onları savunanların talepleri geri plana itildi. Güney’deki, bilhassa Afrika’daki hükümetlere uluslararası tarım şirketlerinden yana olan yeni kanunlarla veya projelerle kendi tarım sektörlerini değiştirmeleri yönünde baskı uygulandı. Afrika’da ayrıca şirketlerin tarım ajandasını uygulamaya koymak için başka bir adım daha atıldı. Bill Gates’in başını çektiği bu çalışmanın adı, Afrika’da Yeşil Devrim İttifakı (AGRA) idi.

Küresel Açlığa Karşı Şirket Tarımı

Bill ve Melinda Gates Vakfı ile Rockefeller Vakfı, AGRA’yı 2006’da kurdu. Yüksek mahsul veren ticari tohumları, sentetik gübreleri ve böcek öldürücü ilâçları asli silâhları olarak bölgeye konuşlandıran programın amacının açlık ve yoksullukla mücadele amacıyla Afrika’nın kendi Yeşil Devrim’ini yapmasına yardım etmek olduğu söylendi. En azından vaatleri bu yöndeydi.

Kuruluşu sonrası AGRA, 2020 yılı itibarıyla yirmi Afrika ülkesindeki otuz milyon küçük toprak sahibi hanenin ürettiği mahsul miktarını ve elde ettiği geliri iki katına çıkartacağını söyledi. Bu amaca ulaşmak için söz konusu “ittifak”, muhtelif projelere para aktardı, Afrika’daki kimi hükümetler içerisinde lobi faaliyeti yürüttü, böylelikle “Yeşil Devrim” için gerekli zemini teşkil edebilmek için ihtiyaç duyulan yapısal değişiklikleri yaptırmaya çalıştı. Kuruluşundan beri AGRA, bölgeye 1 milyar doların üzerinde para akıttı ve bu paranın büyük bir kısmı BMGV’den geldi. Ayrıca ABD, Büyük Britanya, Almanya ve başka ülkeler de bağışlarda bulundu.

Gelen bu paralar üzerinden AGRA, kıta genelinde dağıttığı bağışların tutarı 500 milyon doları aştı. Afrika’daki hükümetler, AGRA’nın hedeflerine çiftlik girdileri teşvik programları denilen programlar üzerinden aktardıkları devlete ait fonlarla destek oldular, bu tarz programlarla çiftçilerin çoğunluğu hibrit olan tohumları ve AGRA’nın teşvik ettiği sentetik gübreleri satın almalarını sağladılar. Küçük çiftliklere verilen devlet teşvikleri, AGRA’nın kendi Yeşil Devrim’inin parçası saydığı çiftçilik teknolojilerinin kullanması için gerekli desteği sundu. Çiftlik girdileri teşvik programları, AGRA’nın “odak ülke” olarak belirlediği on üç ülkenin onunda geniş ölçekte uygulamaya konuldu. Etiyopya, Kenya, Mali, Ruanda, Zambiya ve Tanzanya bu ülkeler arasında yer almaktaydı.

Ancak AGRA’nın kuruluşu üzerinden on dört yıl geçti ve biz bugün söz konusu girişimin hedeflerine ulaşma konusunda başarısız olduğunu söyleyebiliyoruz. Açlık ve yoksullukla mücadele edilmediği gibi açlık bu süreçte AGRA’nın odak ülke olarak belirlediği ülkelerde yüzde otuz arttı, yani AGRA’nın yola çıktığı günde tespit edilen aç insan sayısı, ilgili dönemde otuz milyon daha arttı. Odak ülkelerde 2018 yılı itibarıyla tarım ürünü miktarındaki artış, sadece yüzde 18 düzeyinde kaldı, oysa AGRA yüzde yüz artırma sözü vermişti. AGRA öncesi dönemde bu ülkelerdeki ürün miktarı artışı, yüzde 17 düzeyindeydi. AGRA öncesi ve sonrası ürün artışı oranı, neredeyse aynı.

Kazananlar ve Kaybedenler

AGRA, küçük çiftçiler için yıkıcı sonuçlara yol açtı. AGRA projelerinin çoğu, öncelikle tarıma yönelik kimyasal ürün üreten şirketlerin ürettikleri hibrit tohumların ve sentetik gübrelerin pahalı bir girdi olarak satın alınmasını şart koşuyor. Söz konusu girdiler epey maliyetliler, dolayısıyla çiftçilerin borç tuzağına düşme riskini büyük oranda artırıyor. Tanzanya’nın sunduğu örnekler, küçük çiftçilerin tohum ve gübre borçlarını hasattan hemen sonra ödeyemediklerini, hatta bazılarını çiftlik hayvanlarını satmaya zorladıklarını ortaya koyuyor.

AGRA’nın “Mahsul miktarı ikiye katlandığında gelir de ikiye katlanır” şeklinde özetlenebilecek formülü, pratikte bir işe yaramıyor. AGRA modeli uyarınca, verimde kısa vadeli bir artışın elde edilebilmesi için tohumun, gübrenin ve çoğunlukla da böcek öldürücü ilâçların büyük paralarla satın alınması gerekiyor. Oysa bu, sadece tohum ve gübre şirketlerinin gelirlerini artıran bir düzenleme.

Dahası, AGRA çiftçilerin seçim özgürlüğünü kısıtlamıştır: Kenya’daki AGRA projelerinde, küçük ölçekli çiftçilerin hangi mısır tohumunu ekeceklerine ve tarlalarında hangi gübre ve böcek öldürücü ilâçlarını kullanacaklarına kendilerinin karar vermelerine izin verilmemektedir. AGRA projelerinin başındaki yöneticiler, sürece dâhil olan zirai ilâç şirketlerinin çiftçiler için en iyi kararları verdiğini varsaymaktadırlar. AGRA, daha çok mısır veya soya gibi birkaç gıda ürünü üzerine odaklanmakta, bu da besin açısından zengin geleneksel gıda ürünlerinin ihmal edilmesine ve hatta bunların ekilmemesine sebep olmaktadır.

AGRA’nın odaklandığı on üç ülkenin istatistikleri, girişimin başlamasından bu yana tahıl üretiminin yüzde 21 düştüğünü gösteriyor. Kök ve yumrulu tarım ürünlerinde yüzde 7’lik bir verim düşüşü kaydedildi. Sonuç olarak AGRA, çiftçilerin tarlalarındaki çeşitliliği ve dolayısıyla kullanılan tohum çeşitliliğini de azalttı. Bu gelişme de tarımı iklim krizinin sonuçlarına karşı daha da savunmasız hâle getirdi.

Şirketlerin Çıkarları İçin Yürütülen Lobicilik Faaliyetleri

AGRA’nın mevcut stratejisine göre ittifakın asli faaliyet alanı, “politika üretmek ve yürütülen çalışmaları savunmak”tır. Birincil amacı, yüksek verimli tohumlara, sentetik gübrelere ve diğer Yeşil Devrim girdilerine kapıyı açan politikaları aktif olarak teşvik etmektir. Bu ise zirai ekoloji türünden alternatif yaklaşımların desteklenmesini mani olmaktadır.

AGRA, Afrika Gübre ve Tarım Ticareti Ortaklığı (AFAP) olarak bilinen bir gübre ve tarım işletmeciliği lobisinin kuruluşu için 25 milyon dolar harcadı. Ortaklık, Afrika hükümetleri ve bağışçı kuruluşlar karşısında gübre endüstrisinin çıkarlarını temsil ediyor. Örneğin Gana, Mozambik ve Tanzanya'da AFAP gübre kullanımını yüzde yüz oranında artırmak istiyor. AFAP’ın ortakları arasında dünyanın en büyük tahıl tüccarlarından biri olan Louis Dreyfus Company ve önde gelen bir ABD gübre dağıtıcısı olan International Raw Materials (IRM) bulunuyor. AGRA ve AFAP arasındaki sıkı bağlar söz konusu: AGRA başkanı, aynı zamanda AFAP'ın yönetim kurulu üyesi.

AGRA’nın siyasi gündeminin başında hep yerel çiftçilerin ellerindeki tohumların çöpe atılması, ulusal ve bölgesel düzenlemelerin ticari tohum şirketlerine uyacak şekilde yeniden yapılandırılması olagelmiştir. Afrika Bölgesel Fikri Mülkiyet Örgütü (ARIPO) ile birlikte AGRA, Burkina Faso, Gana, Nijerya ve Tanzanya gibi birçok ülkede tohum politikası reformlarını koordine etmiş ve desteklemiştir.

Bu tür değişiklikler üzerinden Afrika ülkeleri, “UPOV 91” olarak bilinen Yeni Bitki Türlerinin Korunmasına İlişkin 1991 tarihli Uluslararası Birlik Sözleşmesi'ni imzalamak zorunda kalmışlardır. Anlaşma, yetiştiricilerin yeni tohum çeşitleri üzerindeki haklarını güvence altına almakta, tohumlar üzerinde fikri mülkiyet hakları tesis etmektedir. Böylelikle bitkilerle alakalı genetik kaynakların özelleştirilmesi sağlanmış, kâr için gerekli çerçeve oluşturulmuştur.

AGRA, ayrıca 2017'de Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) ile resmi bir mutabakat zaptı imzaladı. Burada da tohum mevzuatı UPOV 91’e uyarlanacak. Yine de UPOV’a kabul kriterleri, genellikle küçük ölçekli üreticilerin erişemeyecekleri boyutlardadır. Tohumların Çeşitliliği (Ç), Tekdüzeliği (U) ve İstikrarı (S) ile ilgili, “ÇUİ” olarak anılan kriterleri karşılamayan tohum, UPOV sistemi tarafından korunamaz ve ECOWAS’ın gerektirdiği çeşit kayıtlarına dâhil edilemez. Bu, söz konusu tohumların resmi piyasalarda alınıp satılamayacağı anlamına gelir. Bu da çiftçilerin kendi arazilerini ekip biçerken ellerinde toplanan tohumu saklama, takas etme ve satma haklarını kısıtlamaktadır. Daha da kötüsü de çiftçilerin ellerinde tohum tutmasının suç sayılmasıdır. Oysa Afrika genelinde bu insanlar, tohumun asli kaynağıdırlar.

AGRA'yı Unutun, Bize Zirai Ekoloji Lazım

Bu süreç tabii ki herhangi bir direnişle karşılaşmadan ilerlemedi. Afrika Genetik Mirasını Koruma Koalisyonu (COPAGEN) gibi Afrika hareketleri, daha sürecin başında AGRA’ya karşı çıktılar ve AGRA gibi Yeşil Devrim girişimlerinin dünya genelinde gıda ürünlerinin büyük bir kısmını üreten küçük üreticilerin ihtiyaçlarını ve haklarını görmezden geldiğini söyledi.

Afrika’daki tarım hareketleri, Küresel Güney'de ortaya çıkan ve dünya çapında milyonlarca çiftçi tarafından takip edilen bir tarımsal uygulama zirai ekolojiye daha fazla destek sağlanması adına, AGRA'nın aşamalı olarak yürürlükten kaldırılması çağrısında bulunuyorlar.

Zirai ekoloji, hem sağlam bir bilim hem de çiftçilerin haklarını savunan ve tarıma yönelik kapitalist yaklaşımı tümüyle reddeden bir toplumsal harekettir. Zirai ekoloji, küçük toprak sahibi çiftçilere ihtiyaç duydukları yenilik türünü, Yeşil Devrim teknolojileri kullanıldığında imkânsız hâle gelen, toprağın kimyasal, biyolojik ve fiziksel özelliklerini değiştirmeyi öngören toprak oluşturma uygulamalarını teşvik etmek için doğayı ve doğal süreçleri bilinçli bir şekilde kullanan bir tarımı önermektedir.

Bu uygulamalar, örneğin aynı tarlada birkaç gıda ürününün yetiştirilmesini öngörmektedir. Tarlaları gübrelemek için fosil yakıtlara dayalı sentetik gübreler yerine bitkisel gübre, çiftlik gübresi, malç, bakliyat ve organik gübreler kullanılıyor. Ekolojik haşere kontrolü, pestisit kullanımını azaltıyor. Araştırmacılar, çiftlik tohumlarını her yıl yeniden satın alınması gereken ticari hibrit tohumlarla değiştirmek yerine geliştirmek için çiftçilerle birlikte çalışıyor ve aynı zamanda onları tarlalarındaki bitkileri yeterli verim elde etmek için sentetik gübrelerle işlemeye zorluyor.

Ancak şirketlerin elindeki güç, AGRA’nın her türlü alternatifine muazzam bir direnç gösteriyor. Statükodan kâr sağlayan tarım işletmelerinin çıkarları ve etki alanları çok büyük. Zirai ekoloji ve çiftçilerin haklarını güçlendiren, böcek ilâcı veya sentetik gübre kullanımını azaltan veya çiftlik tohumlarını destekleyen alternatifler, sermayenin çıkarlarıyla doğrudan çatışıyor. Küresel Kuzey'deki hükümetler, sıklıkla kendilerini “kendi” şirketlerinin temsilcileri veya elçileri olarak görüyorlar. AGRA’nın karşısına çıkartılabilecek alternatifler orta yerde durmaktadır, demek ki vakit, bu alternatifler için mücadele etme vaktidir.

Jan Urhahn
27 Aralık 2020
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder