Sosyalist
hareketin veganizm, lubunizm ve feminizm akımlarına teslim edildiği süreç,
sınıfsal-politik analize muhtaç. Sınıftan, devrimden ve iktidardan kopuk bir
AKP karşıtlığı dâhilinde bu üç akım, önemli bir ağırlığa sahip. Güya AKP’ye
karşı olan yerli ve yabancı burjuvazi, sosyalist hareketin bu üç kovuğa
yerleşmesine izin veriyor, devletse bu süreci bizzat örgütlüyor. Öldüğünü
anlamayan örgütler, varmış gibi görünmek adına, yurtdışından gelen paralar
karşılığında, buna ses etmiyorlar. Sürece uyum sağlıyorlar.
Bu
koşullarda, Ufuk Uras ve Marksizmi (kendinde) bütünleyip onu krizden
kurtaracağı yalanını pazarda yıllardır satan Teori ve Politika, 8 Mart
günü aynı tviti atıyor, atabiliyor. İkisi de Lenin’e inat, kadınların emekçi
olan-olmayan şeklinde bölünmemesi gerektiğini söylüyor. Bu tür cümleleri, gizli
emekçi düşmanlığının dile dökülmüş hâli olarak görmek gerekiyor.
Bir
mahşere doğru ilerleniyor. Dünya düzleniyor, kalkacak başlar kesiliyor, bu
ortamda “hiyerarşiye karşıyız” lafı çok duyuluyor. Küçük burjuvazi, hemen
göreve talip oluyor ve dünyayı düzleyenlere, “aşağıyı ikna etme işini bana
bırakın” diyor. Mahşerin üç atlısı olarak feminizm, lubunizm ve veganizm, bu
düzlemde örgütleniyor.
Üç
yönelimde de tekellerin sınır ve çentikleri silme iradesi var. Üçü de bu
sebeple pohpohlanıyor, küçük burjuva masalara meze niyetine servis ediliyor. Doğa,
toplum, beden açısından tüm sınırların silindiği gerçeklik,
dünyayı tümlüyor ve düzlüyor. Küçük burjuva, bu tümlüğü ve düzlüğü cennet
zannediyor. Aşağıdakileri bu cennet masallarıyla, fantezileri ile kandırmaya
çalışıyor. O tümlüğün ve düzlüğün sermayeyle alakasını gizliyor.
Eskinin
işçicileri, işçiliği burjuva anlamda yücelten eğilimler, aynı işlemi doğaya,
kadına ve eşcinsele yapıyorlar. Bu sebeple, “kapitalizm eleştirisine ve
işçiciliğe kapatılmamış bir Marksizm” talep ediyorlar. Marksizmi efendilerin
dünyasını zehredecek bir güç değil, küçük burjuvanın sinik ruhunu okşayacak bir
araca dönüştürmek istiyorlar.
Bahsi
geçen üç yönelim de tekellerin kapitalizmi hedefe koyan, işçi sınıfını öne
çıkartan her türlü ideolojiyi düzlemek için besleniyor. Üçü de Avrupa’dan ve
Amerika’dan gelen fonlarla büyüyor. Ortada büyüyen değil, büyütülen, şişirilen,
gerçekteki ayrımların üzerini örten akımlar var. Üçünün de doğayla, kadınla,
eşcinselle bir alakası yok ki zaten eski işçicilerin de işçi sınıfı ile
alakaları yoktu.
* * *
Twitter’da
bir feminist, “iktidarımızda kadına şiddet vakalarıyla terörle mücadele
ekipleri ilgilenecek” diyor. Bir başkası, itiraz ediyor ve “feministlerin
iktidar mücadelesi olmaz” diye cevap veriyor. Yürüyüş esnasında “dünyayı vegan,
feminist ve quir yönetsin” dövizine rastlanıyor. Küçük burjuvalar, hayal
âlemlerinde yaşıyorlar, yaşatıyorlar. Oysa o vegan, feminist ve quir dünyanın
da bugüne dek tanık olunmayan bir tür faşizmi örgütleyeceğine hiç şüphe yok.
Terörle mücadele timlerini şimdiden kuruyorlar. Önerdikleri, destekledikleri
pandemi yasakları, bu faşizmin delili. O faşizm ki aşı olmayanı, maske
takmayanı, kapanmayanı, teknokratların emrini yerine getirmeyeni topluca hapse
tıkmak istiyor.
Geçmişte
“hendek savaşları”nda yoksul insanların evleri yıkıldı, harap oldu. Sokakta
toplaşan ve derdini anlatacak birilerini arayan bu insanların karşısına
Diyarbekir’in boynu mor fularlı kadın zabıtaları çıktı. Bu kadınlar, o yoksul
insanlara sopa sallayıp, onları zorla yıkılmış evlere geri sokmaya
çalışıyorlar, onlara hakaretler ediyorlardı. Feminist iktidar, işte budur.
Fransa’da
okulların yemekhane menülerinden et çıkartılıyor. Köylüler isyan ediyorlar.
Bill Gates, “yapay et yenilsin” diyor. Her şey birine bağlı. Veganizm,
tekellerin akıncı birliği olarak kullanılıyor. “Et yemeseydi, insan
varolamazdı” diyen evrim, bilim ve Engels[1], bu süreçte tasfiye ediliyor.
İnsanlara
temel gelir verilmesi planlanıyor. Bu gelir, ailenin değil, bireyin geçimi
üzerinden hesaplanacak. Aile ise lubunist ve feminist saldırıyla tasfiye
edilecek. O saldırı, doğrudan temel gelir gibi müdahalelerle kârına kâr katmak,
yoksulları kontrol altında tutmak isteyen tekellere hizmet edecek. Solcularsa,
zenginlerin desteğini kaybetmemek için “emekçi kadın-emekçi olmayan kadın
ayrımı yapmayıın!” diye bağırıyorlar.
Eskiden
quir filmlerinde eşcinsellerin mağduriyeti üzerinde durulurdu. Şimdi filmler,
siyah-beyaz başlıyor, kişi, eşcinsel olduğunu anladığı anda film renkleniyor.
Yani deniliyor ki “eşcinsel olursan yücelirsin, üstinsan olursun, aşağılık
insanlardan ayrılırsın, tamamlanırsın.” Gökkuşağına düşman olmak, ilerlemeye
karşı olmaktır artık. O ise tekellerin, devletin ve burjuvazinin rengini
gizlemek için vardır. Neticede bugün sol, bir renkli devrime ses etmeyecek
kıvama getirilmiştir.
* * *
Lenin,
İkinci Enternasyonal’in Çöküşü çalışmasında oportünistlerin
“gerçeklikteki çeşitliliğe” yaptığı vurguyu eleştiriyor. “Kapitalizm, tabii ki
geçmişe ve bugüne ait yönelimlerle iç içedir. Ama asıl yönelime bakmak gerekir”
diyor.[2] Bugün mahşerin üç atlısı üzerinden bize, emperyalizme ve kapitalizme
karşı olmayan, onlara hizmet edebilecek bir Marksizm ve sosyalizm öneriyorlar.
Marx ve Lenin, giyotine gönderiliyor. Artık “kapitalizm” ve “emperyalizm”,
komplocuların uydurdukları kelimeler olarak algılanıyor. Lügatten ve eylemden
siliniyor.
Bu
anlamda, Marksizmin feministlerin ataerki eleştirileriyle şişmeye, büyümeye
ihtiyacı yok. “Bana da Allah, Güler Sabancı gibi ezilmek nasip etsin” diyen
eleştiri, haklılığını hâlâ koruyor. Yabancı metinde “kadın” ve “kadına ait”
anlamında “feminist” kelimesine başvuruluyor. Burada tüm kadın hareketinin
kazanımları ve birikimi feminist ideolojinin kasasına hapsediliyor. Sosyalist
hareketin feminist ideolojiyle ilgili eleştirileri siliniyor, ondaki liberalizm
sosyalist hareketi ele geçiriyor. Lenin, Rosa Luxemburg gibi isimlerin feminizm
eleştirilerinin üzeri örtülüyor.
“Kapitalizm
eleştirisi ve işçiciliğe kilitlenmiş bir Marksizm”in alanını genişletme çabası,
efendilerin talepleri uyarınca biçimleniyor. Kapitalizm ve işçi sınıfı
ekseninde ilerlemiş olan Marksizm-Leninizm, bu tür liberal salvolarla tasfiye
ediliyor. Buna “teori ve politika” diyorlar. Bu tasfiyeciler, kendilerine mani
olacak bir iradenin bulunmuyor oluşunun şımarıklığı ile hareket ediyorlar.
Arkalarına devleti ve sermayeyi alınca, bu şımarıklık, özgürlükmüş gibi
satılabiliyor.
* * *
Feminizm,
lubunizm ve veganizm, burjuvazinin ve tekellerin masasından dökülen kırıntılara
tapan küçük burjuvaların yeni dinleridir. Dolayısıyla Marksizmin, feminizm
dininin ataerkiden söz eden ilahiyatına, mitolojisine zerre ihtiyacı yoktur. O
mitoloji için kutsal olan, burjuva Kadın figürüdür ve bu figür, ideolojik bir
müdahaleyle, sermaye adına ve sermaye için tarihe ve yeryüzüne teşmil
edilmektedir.
Örneğin
on yedinci yüzyılda egemen sınıfsal-dinî-ideolojik yönelime itirazın adı olan
cadılar yakılmış, bu burjuva akıl, o itirazı paranteze alıp ayıklamış, “o
cadılar kadın olduğu için yakıldı” yalanına sarılmıştır. Oysa yakılanların
önemli bir kısmı erkektir![3] Böylece, cadılardaki devrimci tarihsel içerik
tasfiye edilmiş, burjuvazi, bu içeriği gasp etmiş, onu kendisi için bir reklâm
malzemesi hâline getirmiştir.
Nasıl
oluyorsa, cadıların kadın olduğu için yakıldığını söyleyenler, bugünün
egemenlerini, bugün orada burada kadınlara zulmeden güçleri arkasına alıyorlar.
NATO, Shell, AB kurulları, quir bayrakları sallıyorlar. Binary cahillere, cümle
yabanîye uçuşkan, delişken, akışkan hibrit kimlikler öğretmeye çalışıyorlar.
Çünkü bu güçler, hibrit savaşlar yürütüyorlar. Hibrit savaşlar çağı, hibrit
kimliklere, hibrit kişiliklere ihtiyaç duyuyor!
* * *
Bu
anlamda, üç beş adam, Amerika’dan üç beş silâh alıyor diye, Marksizm teslim
olacak değildir. Üç beş kadın, tekellerden, AB’den üç beş fon alıyor, göbek
büyütüyor diye, Leninizm tasfiye olacak değildir. Ufuk Uras ve Metin Kayaoğlu
gibiler, bir yerlere “bana profesyonel maaşı bağlayın n’olur” diye yalvaracak,
yolunu bulacak diye teori de politika da ölecek değildir.
Kapitalizmi
eleştirmeyen, işçi sınıfından uzak duran bir Marksizmin “feminizmdeki
içkinleşmiş bireycilikle ve örgütlülük direnci gibi liberal yönlerle mücadele
etme” şansı da niyeti de olamaz. Zaten kapitalizm eleştirisi ve işçi sınıfı, o
bireyciliğe ve örgütsüzlüğe teslim olmak için kapı dışarı edilmektedir.
Neticede
veganist, feminist ve lubunist yönelimlerde tasfiye olan, ortaklıktır,
ortaklaşmadır. Çentik atma, ayrım koyma, taraflaştırma iradesidir. Mülk
meselesi üzerinden küçük burjuva bireyler, kendi varlıklarını yüceltir, izole
eder, sorumluluktan uzaklaşır, her yeri kendisinin zannederek, eylemi anlamsızlaştırırlar.
* * *
Bugün
çocuk yetiştirme tarzı konusunda Batı ile Doğu’nun farklı olduğunu söyleyen
makaleler yayımlanıyor. Hintli bir yazar, Batı’nın bağımsız, her şeyden kopuk,
bireyci insan yetiştirme anlayışının Doğu’ya aykırı olduğunu söylüyor. Bazı
feminist yazarların beyaz, orta sınıf, Batılı feminizmi eleştiren yazılarına
rastlanıyor, ama bunlar, nedense Türkçeye çevrilmiyorlar. Çünkü herkes, veganist,
lubunist ve feminist pratik üzerinden, o beyazın, orta sınıfın ve Batı’nın
yağmasına, gaspına, sömürgeciliğine ortak olduğunu, bunun ekmeğini yediğini iyi
biliyor.
Beyaz,
orta sınıf ve Batılı güçler, tekellerin kıyametine hizmet ediyorlar. Onlarla
yüceleceklerine, arşa ereceklerine, ayrımsız, sınıfsız, kaynaşmış kitle
içerisinde eriyeceklerine inanıyorlar. Bu açıdan, cumhuriyetin “on milyon
sınıfsız imtiyazsız kaynaşmış kitlesi”ne kızanlar, esasen dünya cumhuriyetinin
“iki yüz milyonluk sınıfsız imtiyazsız kaynaşmış kitlesi”ne hizmet ediyorlar.
Bunlar, cumhuriyetin eski versiyonunda olduğu gibi bugün de yoksulu, ezileni ve
işçiyi bile isteye sağa bırakıyorlar. “Vatan bölünmez bütündür” diyenle
“Yeryüzü bölünmez bütündür” diyen, aynı madalyonun iki yüzüdür.
Mahşerin
üç atlısı, öjenist, maltusçu, ırkçı, elitist ve faşisttir. Kuzu postundaki
kurttur. Batının yağmasına, gaspına, sömürgeciliğine aittir. Dolayısıyla tek
derdi, Marksizmi ve sosyalizmi tasfiye etmektir. Tüm tartışmaları buradan
okumak gerekmektedir. Çünkü bugün sosyalist sol, AKP’ye değil, AKP’nin de
içinde olduğu gerçekliğin yol açacağı devrime karşı verilen mücadeleye
örgütlendiğinin farkında değil. Belki de farkında!
Eren Balkır
10
Mart 2021
Dipnotlar:
[1] Frederick Engels, The Part Played by Labour in the Transition from Ape
to Man, Mayıs-Haziran 1876, MIA.
[2]
V. I. Lenin, “İkinci Enternasyonal’in Çöküşü -VI”, Haziran 1915, İştiraki.
[3]
Alison Rowlands, “Witchcraft and Gender in Early Modern Europe”, The Oxford
Handbook of Witchcraft in Early Modern Europe and Colonial America içinde,
Yayına Hz.: Brian P. Levack, Oxford University Press 2013, s. 452.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder