Pages

07 Ocak 2021

BMGV


Bill & Melinda Gates Vakfı (BMGV)

1999’da kurulan ve ilk bağışını Microsoft’tan alan Bill & Melinda Gates Vakfı (BMGV), bugün dünyanın en büyük özel vakfı, hatta öyle büyük ki Ford Vakfı, Rockefeller Vakfı ve Carnegie Derneği gibi bir zamanların en önemli oyuncularını gölgede bırakıyor.

BMGV, dünyanın en zengin ve en acımasız kapitalistlerinin at koşturduğu bir sahada tüm o istisnai zorbalığıyla epey bir itibar elde etti. Gates ailesinin çıkarlarının ve tutkularının yönlendirdiği vakıf, kurucusu dışında kimseye tek kuruşun hesabını vermiyor. Vakfın stratejilerini, bizzat Bill Gates oluşturup onaylıyor. Vakfın ele aldığı argümanları bizzat o çıkıp savunuyor, örgütün yönünü o belirliyor.

Gates’in hayır işlerine yaklaşımı, muhtemelen onun demokrasiye yönelik tutumundan kaynaklanıyor:

“Devlete yaklaştıkça, işlerin nasıl döndüğünü gördükçe, ondan giderek uzaklaşıyorsunuz. Bu adamların bütçe konusunda bir bilgileri bile yok. […] Tüm bu insanların oy kullanacaklarını, giderek karmaşıklaşan konulara dair görüş geliştireceklerini aklınıza getirince şunu düşünüyorsunuz: bulunan en kolay cevap, gerçek cevap değildir. Bu, oldukça tuhaf bir sorun aslında. Bu türden sorunlarla yüzleşen demokrasiler, bu şeyleri daha iyi mi hallediyor acaba?”

Gates’in hayırseverlik üzerine kurulu imparatorluğunun üzerinde güneş batmıyor, üstelik bu imparatorluk giderek büyüyor. ABD’de BMGV, esas olarak “eğitim reformu” meselesine odaklanıyor, devlet okullarının özelleştirilmesine dönük çabalara destek sunuyor, öğretmen sendikalarının kendisine bağlı hâle gelmesi için uğraşıyor. ABD’deki vakıf faaliyetlerinden daha kapsamlı çalışmalar yürüten dış şubelerse gelişmekte olan ülkeleri hedef alıyor ve bulaşıcı hastalıklar, tarım politikası, üreme sağlığı ve nüfus kontrolü gibi meselelere yoğunlaşıyor. Sadece 2009 yılında BMGV, dünya genelinde yürüttüğü projelere 1,8 milyar dolardan fazla para harcadı.

BMGV, bir yandan da yardımseverlik denilen sahaya şirketler arasında cereyan eden rekabeti taşımakla ve iş planlamasına dair normları uygulamakla övünüyor. Vakfı inceleyen bir isme göre “Bill Gates, sıtmanın kökünü nasıl kuruttuğunu, tıpkı Netscape denilen bağımsız bilgisayar şirketinin kapısına nasıl kilit vurduğunu anlatır gibi anlatıyor.” Fortune dergisinin en büyük beş yüz şirket listesinde yer alan şirketler gibi BMGV de stratejik ortaklıklarla yatırımlarını artırmaya çalışıyor ve vakfın girişimlerinin elde ettikleri başarıları sayısal ifadelerle değerlendirmeye tabi tutuyor:

“Vakıf, sağlık veya eğitim hizmeti sağlama alanına yatırım yapmıyor. Bunun yerine biz, sistemlerin başarısını yukarı çekecek ve bu hizmetler insanlar için daha iyi sonuçlar ortaya koysun diye yenilik yapacak yollar belirliyoruz. Tüm stratejiler, ortaklarımızın etkisini artıracak düzeye ulaşmalarını sağlıyor. Stratejiler, bütünüyle teknolojinin rolü üzerinde duruyor.”

Vakıf, esasen sadece yaptığı harcamalarla değil, ayrıca STK’lar, devlet kurumları ve özel şirketler gibi “ortak şirketler”den oluşan gelişkin ağ üzerinden güç elde ediyor. Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü’nün en büyük üçüncü bağışçısı olan vakıf, dünya sağlık politikasının oluşum sürecini yöneten ana güçlerden biri.[1]

Vakfın kendi boyunu aşmış olan nüfuzu, Cenevre’de her daim hoş karşılanan bir olgu değil. 2008’de basına sızan bilgi notunda DSÖ’deki sıtma programına başkanlık eden Arata Kochi, vakfın yürüttüğü sıtma araştırmalarıyla sürece hâkim olmaya başladığını, bu durumun bilim insanlarının farklı görüşler dile getirmesine mani olduğunu ve DSÖ’nün politika yapma işlevini ortadan kaldırdığını söylüyordu.

Vakıf, bugün kapsamı epey geniş olan, çok farklı alanlara nüfuz eden kamu-özel işbirliklerini yönetiyor. Yardımlar dağıtan bu kuruluşlar, devletlerarasındaki ayrımları silikleştiriyor. Yurttaşlarına zerre hesap vermiyor, sadece hissedarlarına hesap veren kâr amaçlı işletmeler olarak çalışıyor.

Örneğin 2012’de bir çalışma başlatılıyor. Burada amaç, o güne dek göz ardı edilmiş tropikal hastalıklarla mücadele etmek. Sürece ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı, Dünya Bankası, Brezilya, Bangladeş ve BAE gibi devletler, ayrıca 13 ilâç şirketinden oluşan bir konsorsiyum dâhil oluyor. Bu konsorsiyumda adı kötüye çıkmış, Merck, GlaxoSmithKline ve Pfizer gibi büyük ilâç tekelleri yer alıyor.

“AIDS, Verem ve Sıtmayla Küresel Mücadele Fonu” ve (Dünya Sağlık Örgütü ile aşı endüstrisini birbirine bağlayan, Gates’in fonladığı kamu-özel işbirliği olarak) “GAVI Aşı İttifakı” türünden “çok paydaşlı girişimler”in ardında hep BMGV’yi görüyoruz.

Bu türden adımlar sayesinde vakıf, farklı şirketlerin yer aldığı girişimlerdeki payını artırma imkânı buluyor. Aynı şekilde, bu girişimlerde özel şirketler, stratejik yatırım programları üzerinden güçlerini artırıyorlar ve kâr elde ediyorlar. ABD hükümeti, bu sürecin önemli ve stratejik bir ortağı.

Aynı zamanda BMGV, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı ve Hastalık Kontrolü ve Korunma Merkezi ile sıkı ilişki içerisinde. Kurucusu sayesinde Gates Vakfı, Beyaz Saray’a hiçbir kısıtlamayla karşılaşmadan girebiliyor. Ayrıca vakıf, vergi kanunları konusunda bir sıkıntıyla da karşılaşmıyor. Bu kanunlar sayesinde özel yardım kuruluşları belirli bir zırha sahip oluyorlar. Hatta devlet, ilgili kuruluşları etkin bir biçimde finanse ediyor.

Gates Vakfı, ulusal hükümetlerin ajandalarına ve faaliyetlerine doğrudan müdahale ediyor. Örneğin Uganda’daki belediye altyapısının geliştirilmesi ile ilgili projeye finansman sağlıyor veya “Tuvaletin Yeniden İcadı” başlıklı çalışmada Hindistan Bilim Bakanlığı ile birlikte çalışıyor.

Aynı zamanda vakıf, kendisinin destek verdiği girişimlere hükümetler para akıtsın diye lobi faaliyeti yürüten STK’lara destek sunuyor.[2] Hatta BMGV, Pakistan hükümetinden, faaliyetlerine destek verecek güvenlik tedbirlerini talep edebiliyor.

Yoksul ülkelerin başındaki hükümetlere nüfuz etmek, vakfın asıl görevlerinden biri: Vakıf, büyük ilâç tekelleri türünden, sağlıkla bağlantılı ulusötesi şirketlerin ürettikleri ürünler konusunda bu tür ülkelerde talep yaratmak için uğraşıyor. Yıllık gelirleri bir trilyon dolara yaklaşmasına rağmen küresel ilâç endüstrisi, kalıcı kriz koşullarından bir türlü kurtulamıyor, üstelik bir de çıkıp kendisine pahalıya patladığını söylediği mevzuatları ve yönetmelikleri suçluyor.

Bir ilâcı piyasaya sürmek için araştırma-geliştirme, testler ve reklâm konusunda epey para harcamak gerekiyor. Bu ilâçları satın alan hükümetlerden gelen yardımı almak için en başarılı ilâçları bile kârlı bir hâle sokmak gerekiyor. Bu noktada BMGV, arabulucu olarak iş görüyor. Tüm gücünü, ülkelerin sağlık bakanlıklarını ilâç alımı için tahsis edilmiş, zaten kıt olan parayı aşı ve gebelik önleyiciler gibi ilâçlara yatırmaya teşvik etmek için kullanıyor. Bu satın alınan ilâçların yükünü ise gelişmekte olan ülkelerde, verecek parası az olan yerlerde, vergi ödeyen halk omuzluyor. Sonuçta da kâr, çevreden merkeze akıyor.

Aynı zamanda BMGV gücünü, güvenlik testlerinin yapılması için de kullanıyor. Vakfın tanıtım bülteni, kendisinin gelişmekte olan ülkelerin gerçeklerine uygun biçimde geliştirilmiş AR&GE stratejilerine sunduğu desteği “bilimsel keşiflerin uygulanabilir çözümlere tercüme edilmesi” olarak tarif ediyor ve aşı türünden müdahalelerin değerlendirilip geliştirilmesi için yollar bulduklarını söylüyor. Bültene göre aşı benzeri müdahaleler, pahalı ve zaman harcanmasına sebep olan klinik denemeler öncesi incelemeye tabi tutuluyor.

Esasen BMGV, büyük ilâç tekellerine gelişmekte olan ülkelerdeki ucuz ilâç denemelerine destek vermek suretiyle, onların mevzuatları aşmasına yardım etme vaadinde bulunuyor.

2014-2015’te Afrika’da görülen Ebola salgınının kontrol altına alınmasından kısa bir süre sonra vakıf, Sahraaltı Afrikası’nda üç yıl içerisinde ilâç kayıt sürelerini yarı yarıya azaltmak için lobi faaliyeti yürüteceğini açıkladı. Vakfın iddiasına göre bu tenzilat, kaliteden ve güvenlikten ödün vermeden yapılacak. İlgili çalışmada vakıf, söz konusu girişimi, birçok insanın hayatını kurtaracak, acil durumlarda alınması gereken bir tedbir olarak takdim etti, böylece gerekli kılıfı ördü.

Oysa geçmişte vakfın güvenlik mevzuatını delmeye dönük çabaları, bazen insanların çile çekmesi ve ölümlerle sonuçlanmıştı. Örneğin Gates’in destek verdiği, yasaya aykırı olan HIV aşısına dönük klinik denemeler, Hindistan’da yedi genç kızın ölmesine, yüzlerce insanın yaralanmasına sebep olmuştu.

Muhtemelen vakfın icra kurulundaki isimler, bu ölümleri maliyet-fayda analizi tablosuna eklediler ve iş dünyasının pratikleri dâhilinde taahhütlerini yerine getirmeyi sürdürdüler.

Esasında vakfın faaliyetleri, hacimli, dikey örgütlenmiş, çokuluslu şirketlerin faaliyetlerinden farksız. Vakıf da Seattle’daki vakıf merkezinden başlayıp tedarik, üretim ve dağıtım aşamalarından geçen, oradan da Afrika’nın ve Güney Asya’nın köylerindeki milyonlarca isimsiz ve yoksul “son kullanıcı”ya ulaşan tedarik zincirindeki her bir aşamayı kontrol ediyor.

Yazılım piyasasını ele geçirmek için geliştirdiği stratejileri vakıf sahasında kullanan Gates, halk sağlığı sahasında tekel hâline gelmiş durumda. Vakfın dünya genelinde sahip olduğu nüfuz, bugün eski icra kurulu başkanı Jeff Raikes’in dile getirmek zorunda kaldığı düzeyin çok üstünde: “Biz, Birleşmiş Milletler’in yerini alıyor değiliz. Ama bazı insanlar, gene de bizim çok yönlü ve yeni bir örgüt formu olduğumuzu söylüyorlar.” 2014-2015’teki Ebola salgını, Raikes’in bu övüngen ifadesini teyit eden bir yığın veri sundu.

Jacob Levich

[Kaynak: American Journal of Economics and Sociology, Cilt 74, Sayı 4 (Eylül 2015), s. 716-720.]

Dipnotlar

[1] Global Health Watch. (2008). Global Health Watch 2: An Alternative World Health Report, s. 250.

[2] Global Health Watch, s. 251.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder