Paydaş
kapitalizmi, kapitalizmi herkesi kucaklayan bir şeye dönüştürme çabasıdır.
İsviçre’nin
Davos kentinde her yıl düzenlenen toplantının ellincisinde Dünya Ekonomi
Forumu’nun kurucusu Klaus Schwab’ın mesajının özünü “paydaş kapitalizmi”
denilen fikir oluşturuyor.
Schwab,
1972-2002 arası dönemde Cenevre Üniversitesi’nde işletme politikası profesörü
olarak çalışmış. 1979 yılından beri ekonomistlerden oluşan bir ekibin kaleme
aldığı, dünya genelinde ülkelerin üretkenliğini artırma ve büyüme sürecini
hızlandırma potansiyelini değerlendiren, Küresel Rekabet Gücü Raporu’nu
yayımlıyor. Kariyerin ilk yıllarında Swatch Grubu, Daily Mail Grubu ve Vontobel
Holding gibi şirketlerin yönetim kurullarında yer almış. Schwab, Bilderberg
grubunun yönetim kurulunda da çalışmış bir isim. Bu grup, serbest piyasacı Batı
kapitalizmine ve dünya genelinde sahip olduğu çıkarlara destek verme konusunda
elitler arasında belirli bir uzlaşma sağlamak amacıyla 1954’ten beri her yıl
konferans düzenliyor. Bu özel toplantılara, dünyadaki büyük oyuncular
katılıyor.
Bugün
Schwab, toplanma mekânı olarak iş gören, iş dünyası, hükümetler ve
üniversitelerdeki küresel elitlerin kapitalizmin işlemesi için fikirler
geliştirdikleri bir düşünce kuruluşu. Yeni AB Komisyonu Başkanı, bu yıl söz
konusu toplantıya katıldı ve orada Davos’un, “çelişkilerin çözüme kavuştuğu,
işlerin yoluna koyulduğu, ihtilafların son bulduğu yer” olduğunu söyledi.
Ayrıca başkan, dünyaya daha iyi bir gelecek sunma konusunda kendi vizyonunu
paylaştığı, ayrıca bu noktada zeki insanları bir araya getirdiği için Klaus
Schwab’a teşekkür etti.
Schwab,
bizim paydaş kapitalizmine ihtiyaç duyduğumuzu söylüyor.
“Genel bir ifadeyle
elimizde üç model mevcut. İlki, hissedar kapitalizmi. Birçok Batılı
şirketin benimsediği bu model, şirketlerin ana hedefinin kârı maksimize etmek
olduğunu söylüyor. İkinci model, devlet kapitalizmi. Sadece Çin’de
değil, birçok yeni gelişen piyasada öne çıkan bu model, hükümetlere ekonominin
yönünü tayin etme hakkı veriyor. Bu iki seçeneğin karşısında ise en fazla
önerilmesi gereken üçüncü model duruyor: benim yaklaşık elli yıl önce önerdiğim
paydaş kapitalizmi modeli, özel şirketleri toplumun yediemini olarak
görüyor. Bence bu model, günümüzde toplum ve çevre bağlamında yaşanan
güçlüklere verilebilecek en iyi cevap.”
Schwab’a
göre büyük şirketler, “toplumun yediemini” ve “günümüzde görülen toplumla ve
çevreyle alakalı güçlüklerin giderilmesindeki ana güç” olmalı. Bu anlamda
günümüzde hâkim model olan hissedar kapitalizminin yerini paydaş kapitalizmi
almalı. Zira “dar görüşlü bir yaklaşımla kâra odaklanan zihniyet, hissedar
kapitalizminin giderek reel ekonomiden kopmasına neden oldu. Bu tür bir
kapitalizmin sürdürülemediğini artık birçok insan görüyor.” Ayrıca halklar,
hissedar kapitalizminin artan gelir ve servet eşitsizliği, iklim değişikliği ve
çevresel felâketler, bunun dışında, yeni teknolojilerin artan etkisi gibi
meseleleri ele alamamasına karşı tepki geliştiriyorlar. Bu kişilere göre,
“Paydaş kapitalizminin dünyanın müşterek hedeflere ulaşmasını sağlaması mümkün.”
Peki
bu paydaş kapitalizmi neyin nesi? Schwab, bu noktada Davos Manifestosu’ndan
bahsediyor. Bu manifestoda ise şirketlerin “müşterilerine saygın ve onurlu
kimseler olarak muamele etmeleri, tedarik zincirleri dâhilinde insan haklarına
saygı göstermeleri, gelecek nesiller için bugün çevrenin hizmetkârı olarak
faaliyet yürütmeleri, en önemlisi de performansı salt hissedarların kazançları
değil, iyi yönetişim hedeflerine, daha temelde çevre ve toplumla alakalı
hedeflere nasıl ulaştığı üzerinden ölçmeleri” çağrısında bulunuyor. Pratikte
manifesto, kâr için üretimi esas alan bir sistem olarak kapitalizmin, “müşterek
hedeflere şirketlerin öncülüğünde ulaşmayı öngören modele diğer toplumsal
kesimleri dâhil eden bir sisteme dönüştürülmesi gerektiği” üzerinde duruyor.
Bu
laflar bize, kapitalizmi onun daha çok insanlar için işlemesini sağlamak adına
değiştirmeye çalışan radikal ekonomistlerin ve siyasetçilerin laflarını
anımsatıyor. Bu noktada akla, “ilerici kapitalizm” tabiriyle Joseph Stiglitz ve
“sorumlu kapitalizm” ifadesiyle bir vakitler Demokrat Parti’nin başkan adayı
olmayı ummuş bir isim olarak Elizabeth Warren geliyor. Bu fikirlerde amaç,
kapitalist şirketleri işçileri, müşterileri, konseyleri vs. hep birlikte
dikkate alacak, bunların hep beraber çalışmasını sağlayacak şekilde
biçimlendirmek. Bu tür fikirlere sahip kişilerin umudu, esasen kapitalistlerin
yatırım sahasında ahlak temelli politikalar benimseme, daha iyi bir ortam
sağlama, eşitsizliği azaltma yönünde adımlar atmaları konusunda ikna etmek
yönünde. Schwab’ın da ifade ettiği biçimiyle: “İş dünyasının liderlerinin
önünde bugün muazzam fırsatlar var. Paydaş kapitalizmine somut bir anlam
kazandırmak suretiyle bu liderler, hukukî yükümlülüklerin ötesine geçip
toplumda görevlerini bilfiil yerine getirebilirler.”
Bu
görüşün samimiyetten uzak ve saçma olduğu çok açık. Nick Buxton’ın tespit
ettiği biçimiyle:
“İşin sonunda her daim kâr
dürtüsü galip gelir. Şirketlerin yükümlülüklerini yerine getirmelerini
sağlayacak bir yaptırım mekanizması, kanun veya mevzuat yoktur. Bu, tümüyle
gönüllü işleyen bir süreçtir ve kendi kendisini düzene sokacak pratiklere
tabidir. Söz konusu sürecin şirketlerin kâr etme amacıyla çelişmesi, asla
mümkün değil değildir.”
Schwab
ve Davos’taki arkadaşlarının dünyadaki toplumsal sorunların çözüme
kavuşturulacağı sürece mega şirketlerin öncülük etmeleri ve bu şirketlerin
sadece para kazanmakla yetinmemeleri gerektiğinden bahsettiği günlerde ABD
Başkanı Donald Trump, bu insanlara borsaların yüksek rakamlarla kapandığını,
kapitalizmin onlar sayesinde iyi işlediğini, çevre krizi veya artan eşitsizlik
konusunda enseyi karartmamak gerektiğini söylüyordu.
Schwab’ın
Davos Manifestosu’nu yayımladığı günlerde Oxfam, küresel eşitsizlikle
ilgili yıllık raporunu açıkladı. Oxfam’ın raporuna göre bugün dünyada 2153
milyarder, dünya nüfusunun yüzde altmışını teşkil eden 4,6 milyar insandan daha
fazla servete sahip. Dünyadaki 22 zengin, bugün Afrika’daki tüm kadınların
toplamından daha fazla zenginliği elinde bulunduruyor. Her gün kadınlar, 12,5
milyar saat ücretsiz çalışıyorlar, böylelikle her yıl dünya ekonomisine 10,8
trilyon dolar katkı sunuyorlar, bu rakamsa dünyada teknoloji üreten sanayinin
ürettiği değerin üç katından fazla. En zengin yüzde birlik kesimden önümüzdeki
on yıl boyunca vergi alınması durumunda, yaşlı ve çocuk bakımı, eğitim ve
sağlık gibi sektörlerde 117 milyon iş imkânı oluşturmak için gerekli yatırıma
denk para elde edilebiliyor.
Şirketlerin
öncülük ettikleri bir düzenin eşitsizliği azaltması mümkün değil. Aynı durum,
iklim değişikliği için de geçerli. 2019’da dünyadaki ortalama sıcaklıklar
konusunda rekora şahitlik edildi. Avustralya’da ormanlar yandı, Endonezya, sel
felâketlerinin çilesini çekti. Gelgelelim Birleşmiş Milletler’in salınımlarla
ilgili raporunda dile getirildiği biçimiyle, “önümüzdeki birkaç yıl içerisinde
sera gazı salınımları en üst seviyeye çıkacak. Müdahale ertelendikçe
kesintilerin daha köklü ve hızlı olması ihtiyacı gündeme geliyor. 2030 yılında
salınımların yüzde 25 düzeyinde olması gerekiyor. Küresel ısınma, iki
santigradın altında olmalı.” Tam da Davos’ta Greta Thunberg’in dile getirdiği
biçimiyle, iklim değişikliği meselesinin çözümü konusunda herkes konuşuyor, ama
etkili bir adım atana rastlanmıyor.
Bir
de dünya ekonomisinin mevcut hâlinden söz etmek gerekiyor. Hissedar kapitalizmi
canlanıyor, borsalar rekor kırıyor, dolayısıyla paydaş kapitalizmi için işler
zorlaşıyor. 2020’daki Davos toplantısında IMF, dünya ekonomisine dair
ihtimallerle ilgili raporunu sundu. IMF baş ekonomisti Gita Gopinath, önceki
Ekim ayı tahminine kıyasla 2020 ve 2021’de büyüme oranının düşeceğini açıkladı.
IMF başkanı Kristalina Georgieva ise dünya ekonomisinin otuzlardaki Büyük
Buhran’a geri dönme riskiyle karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu.
Georgieva, mevcut dünya ekonomisinin 1929’daki büyük borsa çöküşüyle sonuçlanan
yirmili yıllardaki ekonomiyi andırdığını söyledi. “Eşitsizlik düzeyindeki ve
belirsizliklerdeki artışın sebebi, iklim konusunda dünyanın yüzleştiği acil durum
ve ticaret savaşları. Bu noktada entegrasyon ve teknoloji denilen iki gücün,
ilk parlak döneme, yirmi yıllardaki sıkıntılara, nihayetinde de mali felâkete
yol açtığı sürece benzer bir süreçten geçiyoruz.”
Peki
başkanın bu sürece yönelik cevabı ne? Herkesi kucaklayan bir finans sektörü!
“Finans sektöründe sunulan
hizmetler, esasen hayırlıdır. Gelişmekte olan ekonomiler, herkese başarı şansı
sunmak için daha fazla finansa ihtiyaç duymaktadırlar. Maliye politikasının
güçlü bir aygıt olarak varlığını muhafaza ettiği koşullarda bizim, finans
sektörüne yönelik politikaları dikkate almamız beklenemez. Eğer bu politikaları
gündeme almazsak, 2020’ler giderek yirmili yıllara benzeyecektir. […] Ama tabii
hayrın şerre dönüşmesi ihtimali her zaman vardır. Finans alanına aşırı
yoğunlaşma ve finans krizi de eşitsizlikleri körükler. Dolayısıyla bizim,
ifratla tefrit arasında bir denge bulmamız gerekmektedir.”
Gelişmeler,
paydaş kapitalizminin başarıya ulaşması konusunda gerekli güvenceyi vermiyor.
Davos’tan önce yapılan bir ankette katılımcıların yarısından fazlasının mevcut
biçimiyle kapitalizmin hayır getirmekten çok zarara yol açtığını söylemesine
şaşmamak lazım. Bu kanaat, tüm yaş gruplarından, cinsiyetlerden ve gelir
düzeylerinden insanlar tarafından dillendiriliyor. Bu görüşe sadece altı
piyasada, Avustralya, Kanada, ABD, Güney Kore, Hong Kong ve Japonya'da destek
sunulmuyor. En fazla desteği yüze 75’lik oranla Tayland’da, en düşük desteği
yüzde 35’lik oranla Japonya’da alıyor. ABD’de ilgili tespite yönelik desteğin
oranı, sadece yüzde 47.
Ankette
ayrıca katılımcıların yüzde 48’inin sistemin başarısız olduğuna inandığından
söz ediliyor. Sistemin kendileri hayrına işlediğine inananların oranı, yüzde
18. Yüzde seksen sekizi ise elitlerin daha da zenginleştiklerini, sıradan
insanların faturalarını ödemek için cebelleştiklerini söylüyor. 28 piyasanın
15’inde çoğunluk, finans sahasının geleceği konusunda kötümser. Birçok insan,
beş yıl sonra bugünden daha iyi bir durumda olmayacağını düşünüyor.
Hissedar
veya paydaş kapitalizmi de olsa kapitalizmin kendisine verilen destek pek fazla
değil.
Michael Roberts
22 Ocak 2020
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder