Son
aylarda “Dördüncü Sanayi Devrimi” olarak da bilinen “Büyük Sıfırlama” hakkında
çok şey söylendi. Bu yıl içerisinde Dünya Ekonomi Forumu’nun (DEF) kurucusu ve
icra başkanı Klaus Schwab ile Monthly Barometer dergisinin kurucusu
Thierry Malleret birlikte COVID-19: The Great Reset adında bir kitap
bile yazdı. Ayrıca Birleşik Krallık Prensi Charles, “Büyük Sıfırlama”
gündeminin formüle edilmesinde ve desteklenmesinde önemli bir rol oynadı.
Merkezi
İsviçre’de bulunan DEF, 1971 yılında kuruldu. İsviçre'nin Davos kenti, her yıl
binlerce milyoner, milyarder ile bunların politika ve medya sahasındaki
temsilcilerinin katıldığı bir toplantıya ev sahipliği yapıyor. Bu büyük
toplantı, uluslararası finans oligarşisinin dünya halkları ve kaynakları
üzerindeki egemenliğini yüksek idealler bayrağı altında nasıl sürdüreceklerini
görmek için gerekli imkân olarak değerlendiriliyor. Toplantı, şeffaf ve
demokratik olmayışı, aynı zamanda gösterişli oluşu ile epey bir şöhrete sahip.
Bu
yıl küresel oligarklar, uluslararası kurumları yeniden yapılandırmak ve
İngiliz-Amerikan emperyalist hegemonyasını sürdürmek için düzenlemeler yapmak
adına bu hiç bitmeyen ve herkesi bitap düşürmüş olan “COVID Salgını”nı bilhassa
istismar ediyorlar ki bu da sonuçta dünya halkları için daha fazla acı ve
elemden başka bir anlama gelmiyor.
“COVID
Pandemisi”, servetin giderek daha büyük bir kısmının sayıları daha da azalan
bir avuç zenginin elinde toplaşması, öte yandan insanların haklarına yönelik
her türden saldırının gerçekleştirilebilmesi için paha biçilmez bir fırsat
sundu. Zenginler mevcut küresel krizi, sınıfsal güçlerinin ve ayrıcalıklarının
daha fazla tahkim edileceği yeni bir dünya düzeni için bir fırsat olarak
görüyorlar.
Mevcut
bağlamda uluslararası mali oligarşinin asıl derdi, insanların artan yoksulluk,
eşitsizlik, açlık, işsizlik, borç ve politik marjinalleşme gibi kapitalist
ekonomik sistemin başarısızlıklarına karşı daha da bilinçlenmiş olmaları.
Zenginler, bu tek başına kıymetli olan bilincin statükonun karşısına insanı
merkeze alan bir seçenek talebiyle dikilmesinden ve bu yönde bir gündemin
oluşturulmasından endişe duyuyorlar, zira oligarklar, bu gelişmenin aşırı
zenginlerin ve onların köhnemiş ekonomik sistemlerinin sonunu getireceğini
biliyorlar.
Dünyadaki
milyarderlerin, içi çürümüş siyasi ve ekonomik sistemlerinin daha fazla
meşruiyet kaybettiği koşullarda boş durmaları, onlar için epey riskli bir
durum. Dünya genelinde giderek daha fazla insan, hükmünü tümüyle yitirmiş eski
yönetsel düzenlemelere ve kurumlara olan inancını kaybediyor, çünkü artık bu
yapılar insanların aleyhine işliyorlar, insandan yana bir çözüm sunamıyorlar.
Ayrıca söz konusu yapılar, muktedir seçkinlerin iç çatışmalarını çözme
yeteneğine de sahip değiller. Neticede eski düzenlemeler ve kurumlar, ekonomi
veya toplum için yeni bir amaç ve yön sağlayamıyorlar.
Oligarkların
asıl üzerinde durduğu husus, insanların artan toplumsal bilincini bilinçlenme
sürecine düşman olan müdahalelerle ve dezenformasyonla nasıl ezeceğidir. Bu
noktada asıl önemli olan insanları, önlerindeki ağır ve giderek kötüleşen
gerçekleri görmezden gelmeye ikna etmektir, bunun için de insanlar, umursamaz
birer varlık hâline getirilirler ve yalanın bataklığında boğulurlar. Zenginler
ve müttefikleri, “kapitalizmi kurtarmak”, insanları kendi somut deneyimlerini
görmezden gelmeye ikna etmek ve onları dümeninde milyarderlerin olduğu
kapitalizmde “her şeyin iyi olacağına” körü körüne inandırmak isterler. Bu
düzlemde çıkıp kapitalizmin dayanıklı olduğunu, insanların ihtiyaçlarını ancak
onun karşılayabileceğini söylerler. Bu yaklaşıma göre kapitalizm “yeniden
doğmalı”, “sıfırlanmalı”dır. Buradan da insanlara, insanlık için yeni, bağımsız
bir vizyon ve ajanda ile bu düzenden kopmak yerine, sadece zenginlere hizmet
eden bir ajandaya rıza göstermeleri telkininde bulunulur. Schwab gibi isimlere
göre bu yeni kapitalizmin, yeni dünya düzeninin adı “paydaş kapitalizmi”dir. Bu
ise yıllar önce çöpe atılmış bayat bir laftan başka bir şey değildir.
“Paydaş
kapitalizmi”, toplumsal sınıfların ve sınıf mücadelesinin var olmadığını,
herkesin kapitalizmde güya belirli bir menfaate veya paya sahip olduğunu,
kapitalizmin sorgulanmaması gereken, aksine kurtarılması şart olan, yerine
başka bir şeyin konulamayacağı bir düzen olarak işlediğini söyleyen, akla
mantığa aykırı bir fikirdir. O, ancak ahmakları kandırabilecek, yalan bilgiden
başka bir şey değildir.
“Paydaş
kapitalizmi”, “tek millet” siyasetinin başka bir biçimidir. Eskiden “ahlakî
kapitalizm” veya “sorumlu kapitalizm”den dem vuranlar, bugün mevcut gerici
statükonun hiçbir alternatifinin olamayacağını bu şekilde ifade etmektedirler.
Bu yaklaşıma göre herkes, tarihsel açıdan bitip tükenmiş, insanlıktan kopmuş
bir avuç seçkine toplumun ürettiği zenginliğin daha büyük bir kısmını aktaran
neoliberal politikaları ve devlet kaynaklı düzenlemeleri kabul etmelidir.
Bu
anlamda zenginlerin kamuyla özel arasındaki kritik ayrımı silikleştirmek
istemeleri ve azalan kârlarını yeniden elde etmek adına kamunun elindeki
zenginliğin daha büyük bir kısmına el koymanın bir yolu olarak “kamu-özel
ortaklıkları”nı teşvik etmeleri, asla tesadüf değildir. Bu tür ortaklıklar,
temelde “herkesin faydasına olan proje” maskesi takan, parayı zenginlerin
kasalarına akıtan programlardan başka bir şey değildirler. Özünde “Büyük
Sıfırlama” dedikleri ajanda, insanlık için “daha parlak bir gelecek” sunma
konusunda özel sektörün başrolü üstlenmesini talep etmektedir.
Nesnel
açıdan emekçilerin kapitalizme dair tek derdi, onu, herkesin ihtiyaçlarına
hizmet eden çeşitliliği kucaklayan, dengeli ve bağımsız bir ekonomi üzerine
kurulu, insanı merkeze alan bir toplumla ve egemenliği halkın kendisine veren
bir siyasi sistemle ikame etmekle ilgilidir.
İnsanların
güçsüz bırakıldıkları, zenginlerin ve tekellere bağlı partilerin toplum ve işçi
düşmanı ajandaları ardında hizalandıkları koşullarda toplumsal ilerleme asla
gerçekleşemez. Toplumun zenginlere veya onların siyasi temsilcilerine ihtiyacı
yoktur.
Covid-19
sonrası döneme ilişkin olarak geliştirilen, “dünyanın mevcut hâlini
iyileştirmek” ve “toparlanma sürecini daha kapsayıcı ve sağlam temeller
üzerinden” işletmek adına sunulan, “Büyük Sıfırlama” projesinin gündem
maddeleri arasında, “yeşil” ekonominin geliştirilmesi, iklim değişikliğiyle
mücadele, her şeyin dijitalleştirilmesi, gözetim imkânlarının artırılması,
“girişimci çözümler” ile “sürdürülebilirliğin” güvence altına alınması,
“toplumların önceliklerinin değiştirilmesi” ve “ulusal ekonomilerin yönünün
değiştirilmesi” gibi başlıklar bulunuyor. Aslında ağalar bizimle eğlenircesine
şunu söylüyorlar: “Ekonomik ve toplumsal sistemlerimiz için tümüyle yeni
temeller oluşturmalıyız. Bu, gerçekleşmesi mümkün olan bir düş değil.”
Yüce
sözler ve gevezeliklerle dolu bu “yeni” vizyon ve gündem, eskimiş, yırtılıp
atılmış toplum sözleşmesini “her insanın haysiyetini onurlandıran yeni bir
toplum sözleşmesi”yle değiştirmek zorunda. Ancak bunun için karar alma yetkisi
halkın elinden alınmalı, herkes, kapitalizm koşullarında yaşanan büyük
aksaklıkların, keskin çelişkilerin ve sürekli krizlerin bir şekilde üstesinden
gelinebileceğine ikna edilmelidir. Ne olursa olsun, insanlığın ve dünyanın
kaderi, milyarderler ve amigoları tarafından belirlenmeye devam etmelidir,
başka bir çözüm mümkün değildir.
Bu
süreçte halk düşünmemeli, tecrübelerini silmeli, analize ihtiyaç duymamalı, son
yüz yıldır çözülememiş tüm sorunlardan ve savaşlardan sorumlu olan oligarkların
bir sabah uyanıp insanlık onuruna sahip çıktıklarına, herkese parlak,
kapsayıcı, eşitlikçi, sürdürülebilir bir gelecek sunacaklarına körü körüne
inanmalıdır. Peki bunu mantıklı bulan var mı, bu hiç sorulmamaktadır. Kimse “bu
oligarklar neden onlarca yıl önce bu adımı atmadılar?” sorusunu hiçbir şekilde
dillendirmemektedir. Neticede geçmişte de birçok önemli kriz yaşandı, birçok
büyük sorunla yüzleşildi, bu husus üzerinde durulmamaktadır.
Katmerli
Dezenformasyon
İnsanların
kafasını daha da karıştırmak amacıyla, internetteki birçok yorumcu ve yazar,
hemen piyasaya kendi yanılsamalarını, karışık düşüncelerini ve yanlış
bilgilerini boca etti. Hatta kimileri, üçünü de gözden düşürmek ve kapitalizmi
yüceltmek için “Büyük Sıfırlama”yı Marksist, sosyalist ya da komünist olarak
nitelendirmeye çalıştılar. Ne var ki bu insanlar, “Büyük Sıfırlama”nın, en
büyük sermayedarların, yani komünizmin ve Marksizmin en kararlı düşmanlarının
gündemi olduğunu unutuyorlar.
“Dördüncü
Sanayi Devrimi”nin Marksist veya komünist hiçbir yanı yok. Milyarderlerin
hazırladığı bu ajandada, emekçilere söz-yetki-karar imkânı sunan veya
ekonominin asli amacını, sermayenin büyük sahipleri için kârı maksimize etme
amacını gündemden düşüren hiçbir müdahaleye rastlanmıyor. Milyarderlerin en son
isteyeceği şey, onları insanları haklarından ve güçlerinden mahrum etme
yeteneklerini onların elinden alacak olan bir toplumun inşa edilmesidir.
Büyük
sermayedarlar, 160 yılı aşkın bir zamandır Marksizm ve komünizmle şiddetle
mücadele ediyorlar. Kapitalizmin ömrünü çaresizce uzatmak için uğraşan
patronlar, bunu yapmak için devleti yeniden yapılandırmaya çalışıyorlar.
Muhtelif yorumcular ve yazarlar, yanlış bir yaklaşım üzerinden bunu,
kapitalistlerin kapitalizmi ortadan kaldırıp kolektivizmi teşvik ettikleri
şeklinde yorumluyorlar.
Bu
insanlar patronların, emekçileri dışlayan ve kudretsiz kılan, bir yandan da
kamu fonlarına şirketlerin daha fazla sahip olmasını sağlayan devlet üzerindeki
hâkimiyetlerinin daha da arttığını göremiyorlar. Önemli sermaye sahiplerince
tahayyül edilen ve planlanan yeni dünya düzeni milyarderleri daha fazla
zenginleştirirken, daha fazla insanın yaşam ve çalışma standartlarını giderek
daha çok aşağı çekecek. Zenginlerin tek ilgilendikleri ekonomik plan, herkesin
aleyhine olacak şekilde kendi dar çıkarlarına hizmet edecek bir plandır. “Büyük
Sıfırlama”, işçi hakları ve toplumun genel çıkarları konusunda hiçbir olumlu
sonuç üretmeyecektir.
Küresel
emperyalist oligarşinin geliştirdiği “Büyük Sıfırlama” planında öngörülen
salgın sonrası dünyayı herkes, tüm aklı ve fikriyle redde tabi tutmalıdır. Bu
dünyanın sunduğu reçete, daha fazla kölelik, güvencesizlik ve acıdan başka bir
şey önermemektedir. “Büyük Sıfırlama” hiçbir sorunu çözmez, çünkü halkın
kendisi marjinalize edilmiş ve yetkisiz kalmıştır. İnsanlar, uzun zamandır
kapitalizm karşısına bir alternatif çıksın istiyorlar, gelgelelim Eski, var
gücüyle Yeni’ye mani oluyor.
Neyse
ki kendimizi içinde bulduğumuz, tarihsel açıdan eşi benzeri görülmemiş
çelişkiler, emekçilerin istifade edebilecekleri ve önemli bir ilerleme sağlamak
için inisiyatifi ele geçirebilecekleri kimi çatlaklar ve açık kapılar sunuyor.
Zenginler ve müttefikleri yenilmez değildirler, hayatı tüm yönleriyle kontrol
edemezler. Onlar geçmişte de birçok teşebbüste bulundular ama başarısız
oldular, çünkü bu insanlar, dar görüşlüler, ayrıca pragmatizmin ve
megalomaninin tuzağına düşmüşler.
“COVID
Salgını”, toplumdaki tüm güçlere yeni yolları düşünme ve açma konusunda önemli
fırsatlar sunuyor. Burada içinden çıkılması zor olan mevcut hâl, halkların yeni
düşünme, analiz, mücadele, eylem ve hareket tarzları geliştirmelerini gerekli
kılıyor. Eski mücadele biçimlerinin ve taleplerinin bazıları bugün de geçerli,
ama şunu görmek gerekir ki bazı biçimler ve talepler hükmünü yitirdi. Bugün
salgın bağlamında dünyanın çeşitli yerlerinde yeni talepler gündeme geliyor,
yeni bir bilinç ve hareket biçimleri ortaya çıkıyor. Hatta yapılan toplantılar,
tartışmalar, oluşan örgütler, yazılan kitaplar, makaleler, internet
faaliyetleri ve sosyal medya platformları, yeni bir dil ve yeni bir düşünme
tarzının gelişmesini sağlıyor.
Artık
vakit, insanlar herkes için parlak bir gelecek inşa etme görevinden
uzaklaşmasın, yollarına taş konulmasın diye, zenginlerin halklar aleyhine
ektikleri fitne-fesat tohumları karşısında daha fazla tetikte olma vaktidir.
Milyarderlerin
ve onlara bağlı hükümetlerin insanlığa “daha iyi, daha adil, daha yeşil, daha
sağlıklı bir gelecek sunmak” istediklerine dair iddialar kimseyi
aldatmamalıdır. Mevcut kriz, güç tekellerin elinde olduğu, toplumdaki
zenginliği üretenlerin eline geçmediği sürece çözülemez. İnsanların kendi
bağımsız fikirlerini, amaçlarını, siyasetlerini ve görüşlerini geliştirmelerine
mani olarak her türden teşebbüse karşı konulmalıdır.
Shawgi Tell
2 Aralık 2020
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder