1938’de
Ravensburg’da dünyaya gelen Klaus Schwab, Adolf Hitler’in Almanya’sının bir
evladı idi. O dönemde Almanya’da, korku, şiddet, beyin yıkama, kontrol,
propaganda ve yalanlar, sanayicilik, öjeni, insansızlaştırma, “dezenfeksiyon”
ve bin yıl sürecek o ürpertici ve görkemli vizyon üzerine kurulu bir polis
devleti rejimi hüküm sürüyordu.
Görünüşe
göre Schwab ömrünü, bu kâbusu yeniden icat etmeye ve onu sadece Almanya değil,
tüm dünyanın tecrübe edeceği bir gerçekliğe dönüştürmeye çalışmaya adamış.
Daha
da kötüsü, kendisinin de farklı zamanlarda dile getirdiği biçimiyle, sahip
olduğu teknokratik faşist vizyon, aynı zamanda çarpık bir transhümanizmle
malul. Bu vizyon, insanları makinelerle “dijital ve analog hayatın teşkil
ettikleri ilginç karışımlar” dâhilinde birleştirmeyi öngörüyor. Bu düzlemde
“Akıllı Toz” bedenlerimize nüfuz edecek, böylelikle polis, beyinlerimizi okuma
imkânı bulacak.
Schwab
ve şürekası, bugün Kovid-19 krizini demokratik hesap verme zorunluluğunun
üzerinden atlamak, muhalefeti hükümsüz kılmak, ajandalarını hızla yürürlüğe
koymak ve bu ajandayı kendilerinin “Büyük Sıfırlama” dedikleri süreç dâhilinde
insanlığa dayatmak için kullanıyor.
Elbette
ki Schwab, klasik manada bir Nazi değil. Onun milliyetçi veya antisemit
olduğundan da söz edilemez. Zira Schwab, 2004’te İsrail’in bir milyon dolarlık
Dan David Ödülü’nü verdiği bir isim.
Gelgelelim
yirmi birinci yüzyılda faşizm, farklı politik biçimler ediniyor ve insanlığın
kapitalizme otoriter araçlarla uyumlu kılınması için biçimlendirme projesini
uygulamaya bu biçimler üzerinden devam ediyor.
Bugün
bu yeni faşizm, küresel yönetişim, biyogüvenlik, “Yeni Normal”, “Doğa İçin Yeni
Düzen” ve “Dördüncü Sanayi Devrimi” kılıfı altında gelişiyor.
Dünya
Ekonomi Forumu'nun seksen yaşındaki kurucusu ve icra başkanı Schwab, dev bir ağ
üzerindeki bir örümcek gibi, bu matrisin merkezinde oturuyor.
İtalya
ve Almanya’daki ilk faşist proje, tamamen bir devlet ve iş dünyasının
birleşmesiyle ilgiliydi.
Teorik
olarak halkın çıkarına göre hareket eden komünizm, iş dünyasının ve sanayinin
devlet tarafından ele geçirilmesini öngörürken, faşizm devleti, zengin
seçkinlerin çıkarlarını korumak ve geliştirmek için kullanmakla ilgili bir
meseleydi.
Schwab,
1971'de İsviçre'deki Davos'ta her yıl toplanan Avrupa Yönetim Forumu'nu
kurduğunda, İkinci Dünya Savaşı sonrasının Nazilerden arındırılmış
gerçekliğinde bu yaklaşımı muhafaza etmeyi sürdürdü.
O
noktada Schwab, “paydaş” kapitalizmini temel alan ideolojisinin savunuculuğunu
yaptı. Bu anlayışta işletmeler, devletle sıkı bir işbirliği içine
sokuluyorlardı.
Patronların
dergisi Forbes, “paydaş kapitalizmi”ni “tüm paydaşların, yani
müşterilerin, çalışanların, ortakların, patronlar dünyasının, toplamda tüm
toplumun ihtiyaçlarının karşılanmasına odaklanmasını öngören bir anlayış”
olarak tarif ediyor.
Belirli
bir işletme bağlamında bile bu altı boş bir adlandırmadan başka bir şey
değildir. Forbes’da çıkan makalede de ifade edildiği biçimiyle
“paydaş kapitalizmi”nin, aslında “firmaların parayı icra kurullarına ve
paydaşlarına akıtması, bir yandan da kamuoyunun önüne topluma örnek olacak bir
tür fedakârlıkla ve topluma karşı aşırı hassas olan bir anlayışla çıkmaya devam
edilmesi”nden başka bir anlamı yok.
Oysa
genel toplumsal bağlam dâhilinde “paydaş”, esasen berbat ve netameli bir
kavramdır, demokrasiye dair her türden düşünceyi çöpe atar, halk idaresini
reddeder, neticede şirketlerin çıkarlarının hâkim olduğu bir idareden yanadır.
Artık
toplum, canlı bir birliktelik değil, insanî faaliyetin tek geçerli amacının kâr
etme becerisi olduğunu söyleyen bir tür işletmedir.
1971
tarihli Makine Mühendisliğinde Modern İşletme Yönetimi isimli kitabında
ajandasını aktaran Schwab, “paydaş” terimini kullanır ve insanları birer
yurttaş, toplumun üyeleri veya özgür bireyler değil, büyük bir ticari
işletmenin ikincil katılımcıları olarak tanımlar.
Her
insanın amacı, bu işletmenin uzun vadede büyümesini, zenginleşmesini sağlamak,
başka bir ifadeyle, kapitalist seçkinlerin servetini koruyup artırmaktır.
Tüm
düşünceleri 1987’de açıktan dillendirilmeye başlanır. O yıl Avrupa Yönetim
Forumu, Dünya Ekonomi Forumu adını alır.
DEF
internet sitesinde kendisini, “kamu-özel sektör arası işbirliği için çalışan
bir dünya kürsüsü” olarak tarif etmektedir. Onu hayranlıkla anan isimler,
forumun “iş insanları, siyasetçiler, aydınlar ve toplumun diğer liderleri
arasında, küresel ajandayla ilgili önemli meselelerin tarif edilmesi,
tartışılması ve derinleştirilmesi noktasında ortaklıklar kurduğunu”
söylemektedirler.
Dünya
Ekonomi Forumu’nun kurduğu bu “ortaklıklar”ın amacı, demokrasiyi hükümsüz kılıp
yerine halka değil, yüzde birin idaresine hizmet edecek bir liderliği tesis
etmektir. Bu idareye bizim müdahale şansımız olmayacak.
Schwab’ın
yazdığı kitaplarda şirketlerden oluşan ağa ve yeşile boyama ile ilgili
klişelere başvurulmaktadır.
Yazarın
kitaplarında benzer türden boş ifadeler tekrar tekrar dillendirilirler. Dördüncü
Sanayi Devriminin Geleceğinin Biçimlendirilmesi: Daha İyi Bir Dünyanın İnşası
İçin Kılavuz isimli çalışmasında Schwab, paydaşların sürece dâhil
olmasından, faydaların dağıtılmasından, sürdürülebilir, zengin ve herkesi
kucaklayan bir geleceği koşullayacak ortaklardan dem vurur.[1]
Bu
allı pullu lafların ardında paydaş kapitalizmi anlayışı durur. 2020 tarihli
Davos konferansında da dile getirilen bu anlayışı asıl motive edense kâr ve
sömürüdür.
Örneğin
2016 tarihli Dördüncü Sanayi Devrimi isimli kitabında Schwab, çalışma
hayatının Uberleşmesinden, bu sürecin şirketlere sunacağı avantajlardan,
bilhassa dijital ekonomi sahasında kurulan yeni teknoloji şirketlerinin hızla
büyüyeceğinden söz eder:
“Bulut platformları,
işçileri serbest çalışan olarak tasnif ettikleri için bugün işçileri asgari
ücret, işveren vergileri ve sosyal yardımlar gibi ödemeleri yapma
zorunluluğundan kurtarıyor.”[2]
Kapitalistlere
has bu duygusuzluk, Schwab’ın çalışma hayatlarının sonuna yaklaşan ve
hakkettikleri dinlenme imkânına kavuşması gereken insanlara yönelik
yaklaşımında da karşılık buluyor:
“Yaşlanma, ekonominin
yüzleştiği önemli bir güçlüktür, zira emeklilik yaşları arttıkça ve yaşlılar
işgücüne katkı sunmaya devam ettikçe (ki bu, ekonomiye birçok fayda sunan
önemli ve zorunlu adımdır) çalışacak yaşta olan nüfus azalır, öte yandan aynı
zamanda bakıma muhtaç yaşlıların oranı artar.”[3]
Bu
dünyada her şey ekonominin yüzleştiği güçlükler derekesinde ele alınmakta,
ekonomik yükümlülükler ve muktedir kapitalist sınıfın ekonomik çıkarları
üzerinden değerlendirilmektedir.
Yüzde
bir, ilerleme mitini uzun zamandır, tüm insanları bizi sömürmek ve kontrol
altına almak için tasarlanmış teknolojileri kullanmaya ikna etmek için
kullanılmıştır. Schwab da bu mite başvuruyor ve bu noktada şunu söylüyor:
“Dördüncü sanayi devrimi,
1800’den beri milyarlarca insan için hayatın kalitesini artıran gelişmeyi
sürdürme umudumuz konusuna önemli bir kaynağı ifade etmektedir.”[4]
Hatta
Schwab, coşa gelip şunları söylüyor:
“Hayatımızda gündelik
düzeyde küçük ama önemli bir dizi ayarlamaya tanıklık ediyoruz ve bunları pek
de önemli görmüyoruz. Oysa dördüncü sanayi devrimi, ufak bir değişim değil,
insanî gelişim sürecinde açılan yeni bir sayfa, birinci, ikinci ve üçüncü sanayi
devrimlerinde olduğu gibi bu sefer de sürece olağanüstü bir dizi teknolojiyle
kurulan ilişki ve bu teknolojilere erişim imkânının artışı yön veriyor.”[5]
Oysa
bilinmeli ki Schwab, teknolojinin ideolojik planda nötr olmadığını gayet iyi
biliyor. Kendisinin de ifade ettiği biçimiyle “teknoloji ve toplum,
birbirlerini biçimlendiriyor. Her şeyin ötesinde teknolojiler, eşyayı bilme
yöntemimizle, karar alma tarzımızla, birbirimizi ve kendimizi tefekkür etme
biçimimizle bağlantılı. Teknolojiler kimliklerimizle, dünya görüşlerimizle ve
geleceğimizle belirli bağlara sahip. Nükleer teknolojisinden uzay yarışına,
akıllı telefonlardan sosyal medyaya, otomobillerden ilâçlara ve altyapıya dek
her şey, teknolojilerin sahip oldukları anlam üzerinden politikleşiyor.
‘Gelişmiş’ millet kavramı bile zımnen teknolojilerin benimsenmesine, o
teknolojilerin ekonomi ve toplum düzleminde bize ifade ettikleri anlamlara
tabi.”[6]
Kapitalistler
için teknoloji, toplumsal fayda değil, kârla ilgili. Schwab, bu gerçeği
dördüncü sanayi devrimi bağlamında da açık bir biçimde dile getiriyor.
“Dördüncü sanayi
devriminin ürettiği teknolojiler yıkıcıdırlar, sonuçta hissetme, hesaplama,
örgütleme, eyleme geçme ve teslimat ile ilgili tarzlarımızı yok ediyorlar. Bu
teknolojiler, örgütler ve yurttaşlar için değer yaratma noktasında tümüyle yeni
yollar açıyorlar.”[7]
“Değer
yaratma” lafının anlamını açıklamak için şu örneği veriyor: “Dron, maliyeti
düşük yeni tipte bir çalışan. Bir zamanlar gerçek insanların yaptığı işleri
yapıyor.”[8] Devamında ise şunu söylüyor: “Giderek daha akıllı hâle gelen
algoritmalar, çalışanların üretkenliğini hızla artırıyor. Örneğin müşterilerle
ilişkilere destek sunan canlı sohbet sayısını artıran, giderek o sohbetlerin
yerini almakta olan sohbet botlarında bu algoritmalar kullanılıyor.”[9]
Schwab
kitabında, kendi inşa ettiği cesur yeni dünyada maliyetlerin nasıl düşürüleceği
ve kârların nasıl artırılacağı konusunda bazı ayrıntılar sunuyor:
“Avukatlık, finans
analizciliği, doktorluk, gazetecilik, muhasebecilik, sigortacılık veya
kütüphanecilik gibi meslekler, beklenenden daha kısa bir sürede
otomatikleşecek. Otomatik anlatım üretimi sahasında faaliyet yürüten bir
şirketin kurucularından olan Kristian Hammond’ın öngörüsüne göre teknoloji öyle
ilerledi ki 2020’lerin ortalarında haberlerin yüzde doksanı bir algoritma ile
üretilebilecek, üstelik bu haberlerin büyük bir kısmında algoritmanın
tasarlanması dışında insanın parmağı olmayacak.”[10]
Schwab’ın
yaşama, çalışma, ilişkilenme tarzımızı kökten değiştirecek bir devrimle ilgili
bu coşkusu, bahsini ettiği ve zorunlu gördüğü ekonomik gelişmeye dair bilgiden
kaynaklanıyor.[11]
Schwab,
dördüncü sanayi devrimini ballandıra ballandıra anlatıyor ve onun “insanlığın
bugüne dek tecrübe etmediği bir şey” olduğunu söylüyor.[12]
“Milyarlarca insan, cep
telefonları üzerinden birbirleriyle bağ kuracak, işlem gücü beklenmedik
düzeylere ulaşacak, depolama kapasitesi ve bilgiye erişim imkânları artacak.
Teknolojik atılımlar, yapay zekâ, robotlar, nesnelerin interneti, otonom
araçlar, üç boyutlu baskı, nanoteknoloji, biyoteknoloji, malzeme bilimi, enerji
depolama, kuantum hesaplama ile yeni imkânlar oluşacak. Bu yenilikler, henüz
başlangıç aşamasında olsalar da fiziksel, dijital ve biyolojik dünyada
teknolojiler kaynaştıkça daha da gelişecek ve birbirlerini besleyecek.”[13]
Schwab,
ayrıca internet destekli eğitimden de bahsediyor. Bu noktada sanal ve
artırılmış gerçek kullanımının eğitimle alakalı sonuçların geliştirilmesi
sürecine dâhil edilmesi[14], bu unsurların ev, kıyafet, aksesuar, şehirler,
ulaşım ve enerji ağlarına yerleştirilmiş sensörlere bağlanması[15], bunlara
hayati önemi haiz “veri platformları”nın eklenmesi üzerinde duruyor.[16]
“Her şey, akıllı hâle
gelecek ve internete bağlanacak. Bu uygulama hayvanları da kapsayacak, örneğin
bir büyükbaş hayvana takılan sensörler, cep telefonu ağı üzerinden birbiriyle
iletişim kuracak.”[17]
Schwab,
hızlandırılmış aşı üretimini[18] ve “büyük veri teknolojilerini”[19] mümkün
kılacak “akıllı hücre fabrikaları” fikrini hayranlıkla anan bir isim. O, bu iki
gelişmenin müşterilere ve yurttaşlara hizmet etme noktasında yeni ve yenilikçi
yollar sunacağına inanıyor. Dolayısıyla bizim “kişisel hayatlarımızın her
yönüyle alakalı bilgileri satma ve onlardan yararlanma üzerinden kâr elde eden
işletmelere yönelik itirazlarımıza bir son vermemiz gerektiğini” söylüyor.
“Karar alma noktasında
kullanılan verilere ve algoritmalara güven duyulmalıdır. Yurttaşlar, gizlilik
hakları konusunda endişe duyuyorlar, bu düşünceyi değiştirmek için işletmeler
ve hukuki yapılar hesap veriyor olmalı.”[21]
Günün
sonunda teknolojiyle ilgili tüm bu heyecanın merkezinde kâr veya Schwab’ın
tercih ettiği bir kavram olarak, “değer” duruyor.
Ona
göre bu blok zinciri teknolojisi, akla hayale sığmayacak sonuçlar doğuracak ve
bu zincirde her türden değer değiş tokuşu gerçekleştirilebileceğinden,
satılabilir varlıklarda büyük bir patlama meydana gelecek.[22]
“Dağıtık hesap defteri,
dijital ürünlerde ve hizmetlerde gerçekleşecek büyük değer akışlarının
ardındaki itici güç olabilir, internete bağlı olan herkesin erişebileceği yeni
pazarları kurabilecek güvenli dijital kimlikler temin edebilir.”[23]
Genel
anlamda muktedir elitlerin dördüncü sanayi devrimine dönük ilgisinin ana
sebebi, “onun tümüyle yeni değer kaynakları üretmesi”[24] ve “zihni üçüncü
sanayi devriminde çakılıp kalmış kişilerin hayal bile edemeyecekleri, değer
üretecek ekosistemlerin oluşmasını sağlaması”dır.[25]
Dördüncü
sanayi devriminin 5G ile birlikte gündeme gelecek olan teknolojileri,
özgürlüğümüzü tehdit edecek. Schwab’ın ifadesiyle, “dördüncü sanayi devriminin
devreye sokacağı aletler, yeni gözetleme biçimlerini ve sağlıklı işleyen açık
toplumlarıyla çelişecek kontrol araçlarını mümkün kılacak.”[26]
Bu
tespitine rağmen olumlu laf etmeyi sürdürüyor ve sensörlerin, kameraların,
yapay zekânın, yüz tanıma yazılımının bütünleşmesi ile birlikte suç oranlarının
düşeceğini söylüyor.[27]
Schwab,
bu teknolojilerin bugüne dek aklımıza özel olan alana sızacağından,
düşüncelerimizi okuyacağından ve davranışlarımızı etkileyeceğinden söz
ediyor.[28]
“Bu sahada elimizdeki
imkânlar ve beceriler arttıkça emniyet teşkilâtları ve mahkemeler, bu
teknikleri suç işleme ihtimallerinin sınırlarını tayin etmek, suçu
değerlendirmek, hatta insanların beyinlerindeki hatıralardan yararlanmak için
kullanmak isteyecekler. Hatta gün gelecek, bir ülkenin sınırından geçerken
kişilerin güvenlik konusunda yol açtığı riski değerlendirmek için detaylı bir
beyin taraması yapılacak.”[29]
Kimi
noktalarda Schwab, bilim kurgu filmlerini andıran bir gelecek tahayyül ediyor:
“İnsanlar, uzayda uzak noktalara seyahat edecek, nükleer füzyon
gerçekleştirilecek, bunlar sıradanlaşacak.”[30] Hatta “bir gün insanlar,
zamandan kazanmak adına sosyal medya mesajlarını salt düşünerek yazıya
aktaracak.”[31]
Uzay
turizminden[32] söz eden yazar, “dronlarla kaplı dünyanın yeni imkânlar
sunduğunu söylüyor.[33]
Ama
Schwab’ın kitaplarını okuyanlar, ilk başta yüzlerinde beliren gülümsemenin bir
süre silindiğini fark ediyorlar.
Asıl
mesele şu: yeni yeni kurulmakta olan yeni dünya düzeninin merkezinde duran bu
nüfuzlu isim, doğal ve sağlıklı insan hayatına ve insan toplumuna son vermeyi
düşleyen bir transhümanist.
Schwab
çalışmalarında sürekli bu mesajı yineliyor, sanki bizlerin bu ikazı gerektiği
şekilde aldığımızdan emin olmak istiyor.
“Biyoteknolojiden yapay
zekâya, dördüncü sanayi devriminin sebep olduğu, akıllara durgunluk veren tüm
bu yenilikler, insanın anlamını yeniden tanımlıyorlar.
Gelecek, insanın anlamıyla
ilgili anlayışımızı hem biyoloji ve hem de sosyoloji düzleminde
değiştirecek.”[35]
“Hâlihazırda
nöroteknolojiler ve biyoteknolojiler dâhilinde yaşanan ilerlemeler, bizi insan
olmak ne demek sorusunu sormaya zorluyor.”[36]
Dördüncü
Sanayi Devriminin Geleceğini Biçimlendirmek isimli çalışmasında
meseleyi daha ayrıntılı ele alıyor:
“Dördüncü sanayi
devriminin ürettiği teknolojiler, fiziksel dünyanın parçası olmaya devam edecek
ve giderek bizim birer parçamız hâline gelecekler. Hatta bugün bazılarımız,
akıllı telefonların bizim birer uzantımız olduğunu görüyor. Giyilebilir
bilgisayarlardan tutun da sanal gerçeklik başlıklarına kadar birçok cihaz,
yakında bedenimizin ve beynimizin içine yerleştirilir hâle gelecek. Dış iskelet
ve protez, fiziksel gücümüzü artıracak, nöroteknolojideki ilerlemelerse
bilişsel becerilerimizi geliştirecek. Kendi genlerimizi ve çocuklarımızın
genlerini maniple edeceğiz. Bu gelişmeler, önemli soruları da gündeme
getirecek: İnsanla makine arasındaki ayrım çizgisini nereden çekeceğiz? İnsan
olmak ne demektir?”[37]
Bu
kitapta bir bölümün başlığı, “İnsanı Değiştirmek”. Burada Schwab, “bizim birer
parçamız hâline gelecek yeni teknolojilerin sunacağı imkânlar”ı öve öve
bitiremiyor, “doğamızı yeniden tanımlayacak, dijital ve analog hayatın teşkil
ettikleri ilginç karışımları içeren sayborglar üzerine kurulu bir gelecek”ten
bahsediyor.[38] “Bu teknolojiler, kendi biyolojimiz dâhilinde işleyecek ve
dünyayla bağ kurma biçimimizi değiştirecek. Bunlar aklın ve bedenin sınırlarını
aşacak, fiziksel becerilerimizi artıracak, hatta hayatın üzerinde kalıcı
etkiler bırakacak.”[39]
Bedenin
sınırlarını ihlal konusunda Schwab kendisini aşıyor, hatta “bedenlerimizin deri
denilen sınırlarını aşan, implant edilebilen mikroçiplerden, akıllı
dövmelerden, biyolojik hesaplamadan ve kişiye özel olarak tasarlanmış
organizmalar”dan söz ediyor.[40]
Şunları
söylerken muhtemelen ağzı kulaklarına varıyordur: “İnsanda yaygın olarak
görülen bağırsak bakterilerine sensörler, hafıza düğmeleri ve devreler
kodlanabilir”[41] böylelikle “Akıllı Toz, her biri toz tanesinden küçük antenli
bilgisayarlar, beden içerisinde organize olabilirler” ve “vücuda yerleştirilmiş
cihazlar, sözel olarak ifade edilen düşüncelerle ifade edilmemiş düşünce veya
ruh hâllerinin gömülü akıllı telefon aracılığıyla, beyin dalgalarını ve diğer
sinyalleri okumak suretiyle iletişim kurmasına katkı sunar.”[42]
Schwab’ın
dördüncü sanayi devrimi ile inşa edilecek dünyasında ufukta görünen gemi ise
“sentetik biyoloji”dir. Bu gemi sayesinde dünyanın başındaki teknokratik
kapitalist yöneticiler, DNA yazarak organizmaları ihtiyaçlara uyarlama imkânı
bulacaklar.[43]
İnsanların
beyne yerleştirilmiş, tümüyle yapay hafızalara sahip olmasını mümkün kılacak
nöroteknoloji fikri, midemizin bulanmasına neden olacak bir fikirdir. Bu sayede
“beyinlerimizin kortikal modemler, implantlar ve nanobotlar aracılığıyla sanal
gerçekliğe bağlanması ihtimali gündeme gelecektir.”[44]
Asıl
rahatsız edici olansa tüm bunların kâr için yanıp tutuşan kapitalistlerin
çıkarına olduğu gerçeğidir. Zira “yeni endüstrilerin ve sistemlerin temel
amacı, değer yaratmaktır. Dördüncü sanayi devriminde yeni değer sistemleri
oluşturma fırsatı, bu türden gelişmelere bağlıdır.”[45]
Schwab,
“çevik yönetim” talebinde bulunuyor ve “teknolojik gelişimin hızının ve
teknolojilerin sahip olduğu özelliklerin sayısının, geçmişin siyasetçilerini ve
siyasi süreçleri yetersiz kıldığını” söylüyor.[46]
“Yeni teknolojilerle başa
çıkacak yönetim modellerini reforma tabi tutma fikri, yeni değil. Bugün yeni
üretilen teknolojilerin gücü karşısında bu modeller, acilen reforme
edilmeliler. […] Çevik yönetim anlayışı, teknolojilerdeki ve onları benimseyen
özel sektördeki çabukluk, akışkanlık, esneklik ve uyum sağlama becerisiyle
örtüşen bir anlayış.”[47]
Esasen
“yeni teknolojilerle başa çıkacak yönetim modellerini reforma tabi tutma
fikri”, asıl oyunu açık ediyor. Zira faşizmde toplumsal yapılar, yeniden icat
edilmeli ve bu yapılar, kapitalizmin gerekliliklerine ve onun kârı artıran
teknolojilerine uyum sağlayabilmeli.
Schwab,
“çevik yönetim”in siyaset laboratuvarlarının oluşturulacağı süreci içereceğini
söylüyor: “Hükümet bünyesinde belirli ilkeleri kullanarak yeni siyaset
yöntemleri geliştirme konusunda deneyler yapma yetkisini haiz korunaklı alanlar
bulunmalı.” Ayrıca “tekrarlanabilen, sektörleri dikine kesen, esnek
yaklaşımları kullanan yönetmelikler geliştirmek için havuzlar oluşturmaları
konusunda hükümetler ve şirketler arası işbirliği teşvik edilmeli.”[48]
Schwab’a
göre devletin rolü, kapitalistleri incelemeye tabi tutmak değil,
kapitalistlerin amaçlarına hizmet etmek üzerine kuruludur. Devletin
hayatlarımızın şirketlerin eline geçmesi noktasında oynadığı role destek sunan
bir isim olarak Schwab, düzenleyicilik rolünü es geçiyor ve onun kârın özel
sektör içerisindeki akışını yavaşlatacağını düşünüyor. Schwab, piyasalarda
rekabet eden özel düzenleyicilere ait ekosistemlerin geliştirilmesi fikrini tam
da bu sebeple savunuyor.[49]
2018
tarihli kitabında beyimiz, sinir bozucu bulduğu yönetmelikler meselesini
tartışıyor, veri ve gizlilik bağlamında “bu sınırların en iyi nasıl aşılacağı”
üzerinde duruyor.
Bu
noktada Schwab karşımıza, “acil durumda camı kıracak özel-kamu veri paylaşma
anlaşmaları” önerisi ile çıkıyor. Bu anlaşmalar, pandemi türünden, önceden
kabul edilmiş acil durum koşullarında devreye giriyorlar, gecikme sürelerini
kısaltıp ilk müdahale ekiplerinin koordinasyonunu artırıyorlar ve olağan
koşullarda kanuna aykırı olan veri paylaşımına geçici süre izin veriyorlar.[50]
Tuhaf
değil mi? Tam iki yıl sonra pandemi gündeme geliyor ve bu önceden kabul edilmiş
acil durum koşulları, gerçeklik hâlini alıyor.
Bu
gelişme, Schwab’ı hiç şaşırtmamış olmalı. Zira başında bulunduğu Dünya Ekonomi
Forumu, Ekim 2019’da Etkinlik 201 isimli konferansa ev sahipliği yapıyor
ve bu etkinlikte kurgusal koronavirüs pandemisi modelleniyor.
Hiç
vakit kaybetmeden Thierry Malleret ile birlikte Kovid-19: Büyük Sıfırlama
kitabını yazıyor. Kitap, Monthly Barometer dergisince “özel
yatırımcılara, CEO’lara kanaat oluşturuculara ve karar alıcılara kısa ve
öngörülerle yüklü bir analiz sunuyor.”[51]
Temmuz
2020’de yayımlanan kitap, pandemi sonrasında dünyanın nasıl görüneceği,
görünmek zorunda kalacağı ile ilgili fikirlere yer veriyor.[52]
Yazarlar,
Kovid-19’un son iki bin yıl içerisinde dünyanın gördüğü, ölüm oranı en düşük
pandemilerden biri olduğunu kabul ediyorlar ve “bu virüsün sağlık ve ölüm
konusunda yol açtığı sonuçların önceki pandemilere kıyasla daha az zararlı
olduğunu” söylüyorlar.[53]
“Virüs, varoluşsal bir
tehdit değil, onlarca yıl dünya nüfusu üzerinde kalıcı bir iz bırakacak bir şok
olarak da görülemez.”[54]
Ama
ne var ki bu “az zararlı” hastalık, Büyük Sıfırlama bayrağı altında, eşi
benzeri görülmemiş bir toplumsal değişim için bir bahane olarak kullanılıyor.
Yazarlar,
Kovid-19’un önemli bir “şok”a sebebiyet vermeyeceğini açıktan beyan etmelerine
rağmen, krizin geniş etkisini tarif etme noktasında sürekli aynı terime
başvuruyorlar.
Schwab
ve Malleret, Kovid-19’u, toplumlarımızı aniden ve önemli ölçüde değiştirecek
uzun olaylar dizisi içine yerleştiriyor.
Yazarlar,
bu olaylar dizisi bağlamında, bilhassa İkinci Dünya Savaşı üzerinde duruyorlar:
“İkinci Dünya Savaşı, tam
da dönüştürücü dediğimiz türden bir olaydı. Bu savaş, sadece dünya düzenini ve
dünya ekonomisini kökten değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda yeni politikalar
ve toplum sözleşmesi hükümleri için yolu açacak olan toplumsal tutum ve inanç
değişikliklerine yol açtı (örneğin kadınlar, seçmen olmazdan önce işgücüne
katıldılar.) Ama bir yandan da pandemi ile savaş, kimi yönlerden birbirlerine
benzemiyorlar. Ama gene de her ikisi de dönüştürücü güç konusunda benzer
niteliklere sahipler. Pandemi ve savaş, önceden hayal bile edilemeyen
dönüşümlere sebebiyet verecek kriz olma potansiyeline sahipler.”[55]
Schwab
ve Malleret, bir yandan da komplo teorisyenlerinin yanına oturup Kovid-19 ile
11 Eylül’ü kıyaslıyor:
“11 Eylül 2001’deki
terörist saldırılardan sonra yaşanan, tam da buydu. Tüm dünya genelinde
kameralar, elektronik kimlik kartları, çalışanların veya ziyaretçilerin bina
giriş çıkışlarında kart basması gibi yeni güvenlik tedbirleri hâkim hâle geldi.
O dönemde bu türden tedbirler aşırı kabul ediliyordu, ama bugün her yerde
kullanılıyor ve ‘normal’ kabul ediliyorlar.”[56]
Bir
zalim, halkının görüşlerini dikkate almadan onu yönetme hakkı olduğunu
söylediğinde çıkıp kendi diktatörlüğünü “ben eğitimli ve aydınlanmış olduğum
için bunu yapmaya hakkım var” diyerek meşrulaştırmak ister.
Aynı
durum Schwab’ın büyük sıfırlaması ile kurulacak, Kovid’in tetiklediği zalim
düzen için de geçerlidir. Yazarların kitabı, tam da bu noktada “aydınlanmış
liderlik” tabirini kullanmaktadır:
“İklim değişikliğiyle
mücadelenin ön cephesinde faaliyet yürüten kimi liderler ve karar alıcılar,
pandeminin yarattığı şoktan faydalanıp çevre konusunda kalıcı ve kapsamlı
değişiklikler yapmak isteyebilirler. Bu insanlar, pratikte krizin heba olmasına
izin vermeden, pandemiyi hayır için kullanacaklardır.”[57]
Küresel
kapitalizmi yöneten elit tabakası, tam da onu yapıyor, “paniğin sebep olduğu
şoktan istifade ediyor”, salgının ilk gününden beri, sırrına vakıf olamadığımız
bir sebebe bağlı olarak, hayatlarımızda hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını
söylüyor.
Schwab
ve Malleret, virüsün “iyi huylu” olduğunu kabul etmelerine rağmen sürekli yeni
normalden dem vuruyor.
“Bu, her şeyin değişeceği
momenttir. Birçok şey sonsuza dek değişecektir. Yeni bir dünya ortaya çıkacak.
Salgının sebep olduğu toplumsal çalkantı yıllarca, muhtemelen nesiller boyu
sürecektir. Birçoğumuz, her şeyin normale dönüp dönemeyeceğini düşünüp duruyor.
Bu sorunun kısa ve net cevabı şudur: asla dönmeyecek.”[58]
Hatta
yazarlar, daha da ileri giderek, pandemi öncesi dünya ile pandemi sonrası dünya
arasında tarihsel bir ayrım yapılması gerektiğini söylüyorlar.[59]
“Bu türden sonuçlara yol
açan radikal değişimler üzerinden kimi düşünürler, pandemi öncesi/pandemi
sonrası dönem ayrımına gidiyorlar. Bu değişimlerin hızı ve beklenmedik bir
biçimde gerçekleşiyor oluşu, hepimizi şaşırtmaya devam edecek. Bu değişimler
hep birlikte ikinci, üçüncü, dördüncü kademe sonuçları tetikleyecek,
öngörülemeyen sonuçlara ve etkilere yol açacak. Bu nitelikleriyle ilgili
değişimler, geride bıraktığımız normalden farklı yeni bir normali
biçimlendirecekler. Dünyaya dair kanaatlerimizin ve önermelerimizin büyük bir
kısmı, süreç içerisinde hükmünü yitirip eskiyecek.”[60]
Ta
2016 yılında teknolojiyi davranışları değiştirmek için kullanacak yeni
yollardan[16] bahseden Schwab, şu tür bir öngörüde bulunmuş:
“Teknolojik devrimin
ulaştığı ölçek ve kapsam, bugünden tahayyül etmemizin imkânsız olduğu önemli
toplumsal, ekonomik ve kültürel değişikliklere sebep olacaktır.”[61]
Teknokratik
ajandasının uygulanmasını sağlayacağını düşündüğü yollardan biri de güya
çevreci kapitalistlerin önerdikleri iklim değişikliğiyle ilgili o düzmece
“çözümler”.
“Çevrenin
sıfırlanması” başlığı altında yazarlar şunu söylemişler:
“İlk bakışta pandemi ve
çevre, birbiriyle uzaktan alakalı olan kuzenlermiş gibi görünse de bu ikisi,
düşündüğümüzden çok daha fazla birbirine yakın ve iç içe geçmiş şeyler.”[62]
Aradaki
bağlardan biri, iklimle virüs “kriz”lerinin Dünya Ekonomi Forumu gibi
kuruluşlarca dünya yönetimi ajandasını yürürlüğe koymak için kullanılması.
Schwab ve arkadaşının da ifade ettiği gibi “bunlar, nitelik itibarıyla küresel
olgular, dolayısıyla ancak tüm dünyanın koordineli hareket ettiği uygun bir
yaklaşım dâhilinde ele alınabilirler.”[63]
Diğer
bir bağ ise “pandemi sonrası ekonomi” ile “yeşil ekonomi”nin[64] büyük
işletmeleri içeren sektörler için muazzam kârlar sunma ihtimali ile ilgili.
Kovid-19,
çevresel yıkım meselesinden menfaat sağlamayı uman kapitalistlere ilâç gibi
geldi.
“Çevre, toplum ve
yönetişim stratejilerinin pandemiden istifade edeceği ve bunların büyük bir
ihtimalle ileride de pandemi sürecinin faydasını göreceğine ilişkin kanaat
muhtelif araştırma ve raporlarla da desteklenmektedir. Elde edilen ilk
verilerin de ortaya koyduğu biçimiyle 2020 yılının ilk çeyreğinde
sürdürülebilirlikle ilgili sektörün performansı, geleneksel fonların
performansını çok geride bıraktı.”[65]
“Sürdürülebilirlik”
sektörü dedikleri sektörde faaliyet yürüten kapitalistler, Kovid bahanesi
ardına saklanan büyük faşist sıfırlama üzerinden para kazanma ihtimali
karşısında ellerini büyük bir keyifle ovuşturuyorlar. Bu faşist sıfırlama
işleminde devlet, bu kapitalistlerin alçak vurgunculuğunu fonlayacak bir araç
işlevi görüyor. Bu konuda Schwab ve Malleret şunu söylüyor:
“Ekonomik sıfırlama
işleminin bir parçası olarak önemli politika araçları ve kamusal finans
teşvikleri değişecek, böylelikle özel sermaye, doğaya pozitif yaklaşan ve
ekonomik değer üreten yeni kaynaklara akıtılacak.”[66]
Dünya
Ekonomi Forumu’nun Systemiq ile birlikte hazırladığı bir siyaset belgesinin
tahminine göre, doğaya pozitif yaklaşan ekonominin inşa edilmesiyle 2030
yılında yıllık 10 trilyon dolardan fazla kâr elde edilecek. […] Çevreyi
sıfırlamak, bir maliyete sebep olacak bir adım değil, ekonomik faaliyete ve
istihdam fırsatlarına yol açacak bir yatırım olarak görülmeli.”[67]
Schwab,
Kovid krizinin ve iklim krizinin iç içe geçtiğini söylüyor. Biz de bu tespite
bağlı olarak, ilk planın yeni normali esas alan sıfırlama işleminin iklim krizi
üzerinden dayatıldığını söyleyebiliriz.
Gelgelelim
görünüşe göre o kadar popüler edilmesine rağmen Greta Thunberg ve büyük
sermayenin desteğini arkasına alan Extinction Rebellion, bu türden tedbirleri
meşrulaştıracak paniğin kamuoyunda oluşmasına yeterince sebep olmamış
görünüyor.
Kovid-19,
Schwab’ın belirlediği amaçlara eksiksiz hizmet ediyor. Zira yol açtığı acil
durum sayesinde süreç daha da hızlandı ve bu süreci kimse derinlemesine
inceleme gereği duymuyor.
“Pandemi ile iklim
değişikliği doğadaki yıkımla birlikte ele alındığında görülüyor ki pandemi
riski, acilen harekete geçilmesini gerekli kılıyor. İklim değişikliği ve
doğadaki yıkım da böylesi bir faaliyete ihtiyaç duyuyor, ama anlaşılan o ki
ancak belirli bir süre geçtikten sonra sonuç (ekonomistlerin tabiriyle
‘geleceğin mükâfatı’) elde edilecek.”[68]
Schwab
ve arkadaşlarına göre Kovid-19, yıllardır zorla kabul ettirmek istedikleri her
şeyin hızla kabul edilmesini sağlayacak itki.
“Pandemi, krizin patlak
vermesinden önce zaten görünür olan jeopolitik eğilimlerin derinleşmesini ve
hızlanmasını sağladı.”[69]
Pandemi,
bu geçiş sürecinin hızlandığı önemli bir dönüm noktası.
“Pandemi, bu geçiş
sürecini hızlandıracak dönüm noktasıdır. O, meselenin somutta görülmesini
sağlamış, böylece pandemi öncesi statükoya geri dönüşü
imkânsızlaştırmıştır.”[70]
Bu
insanlar, toplumun girdiği yönelim karşısında aldıkları zevki saklama gereği
bile duymuyorlar:
“Pandemi, inovasyon
sürecini daha da hızlandırdı, zaten yaşanan (ve yerel aynı zamanda küresel
meseleleri etkileyen) teknolojik değişimleri tetikledi, dijital sektörün
canlanmasını sağladı, her türden işletmenin dijital yönüne önemli katkılar
sundu.”[71]
“Pandemi ile birlikte
birçok analizcinin yıllardır bahsini ettiği ‘dijital dönüşüm’, ihtiyaç duyduğu
katalizöre kavuşmuş oldu. Kapanmanın en önemli etkisi şu olacak: dijital dünya,
sürekli ve kesintisiz bir biçimde genişleyecek ve ilerleme kaydedecek.”
Nisan
2020’de bir dizi teknoloji lideri, sağlık krizinin yol açtığı ihtiyaçların
teknolojilerin benimsenme sürecini ne denli çabuk ve köklü bir biçimde
hızlandırdığını gördü. Bir ay gibi bir süre içerisinde görüldü ki birçok
şirket, teknolojiyi benimseme konusunda birkaç yıl ileriye gitti.”[72]
Kovid-19,
Schwab’ın onlarca yıldır savunduğu ajandanın her bir maddesinin uygulanmasını
sağlıyor, bu açıdan kader, onun gibilerin yüzüne gülüyor.
“Pandemi iş yerlerinde
otomasyonun benimsenme sürecini hızlandıracak, kişisel ve meslekî
hayatlarımızda robotların daha fazla yer bulmasını sağlayacak.”[73]
Dünya
genelinde insanların evlere kapatılması sayesinde internetten alışveriş imkânı
sunan şirketler zenginleşti.
“Tüketicilerin ürünlere
ihtiyacı var. Alışveriş yapamazlarsa, kaçınılmaz olarak internetten alışveriş
yoluna başvuracaklar. Alışkanlıklar değişecek, hiç internetten alışveriş
yapmamış insanlar bunun keyfine varacak, eskiden bu yolu kullananlarsa internetten
alışverişin müptelası olacaklar. Kapanma süreci, bize bunu kanıtladı. ABD’de
Walmart ve Amazon, talepteki artışı karşılamak için 250.000 kişiyi işe aldı ve
internetten ürün teslimini gerçekleştirebilmek adına devasa bir altyapı
oluşturdu. E-ticaretteki bu büyüme, internetten perakende satış sektörünün
devlerinin krizden daha güçlü çıkacağını ortaya koyuyor.”[74]
“Cep telefonlarımız ve
bilgisayarlarımız aracılığıyla daha fazla sayıda ve daha fazla çeşitlilikte
eşyayı ve hizmeti bize sunmak suretiyle temassız operasyonlar, dijital içerik,
robotlar ve dron teslimatı gibi alanlarda birçok şirket gelişip serpilecek. Alibaba,
Amazon, Netflix ve Zoom gibi firmaların kapanma sürecinin kazananları olması,
asla tesadüf değil.”[75]
Sonuç
olarak şu söylenebilir: demek ki büyük şirketlerin eline geçen, kontrolüne
giren devletlerin, Dünya Ekonomi Forumu gibi kurumlar sayesinde, büyük
şirketlerin kazanmalarını sağlayacak “yeni bir gerçekliği” dayatmaları asla
tesadüf değil.
Kovid
sürecinde dördüncü sanayi devrimi denilen baskı sürecinden istifade edecek
işletmeler, iyi haberler almaya devam ettiler.
“Pandemi, internetten
eğitim için tam bir lütuf. Asya’da internetten eğitime geçildi, dijital eğitime
kaydolan öğrenci sayısı hızla arttı, internetten eğitim veren şirketler
değerlendi, ‘eğitim teknolojisi’ üreten yenilikçi şirketler daha fazla
sermayeye kavuştu. […] 2020 yazında yeni bir eğilim açığa çıktı: Diğer birçok
sanayi gibi eğitim dünyası da kısmen sanallaşacak.”[76]
Bir
de ayrıca “internet sporu” diye bir şey ortaya çıktı:
“Bir süredir sosyal
mesafe, belirli sporların yapılmasına kısıtlama getirdi. Bunun sonucunda
e-sporun alanı genişledi. Teknoloji ve dijital dünya, artık çok uzakta
değil!”[77]
Bankacılık
sektöründen de benzer haberler geliyor:
“İnternet bankacılığı
işlemleri, kriz döneminde yüzde doksana çıktı ve işlemlerin niteliği ve
sayısındaki artışta herhangi bir düşüşe tanık olunmadı.”[78]
“Organik
dokuların biyolojik basımı”[79] veya “hayvanların ilâç ve başka türden tedavi
biçimleri üretecek şekilde yapılandırılması”[80] konusunda ne söylenebilir?
Bu
konulara ahlakî planda itiraz eden var mı?
“Hemofili hastalarında
eksik olan kan pıhtılaştırıcı unsur, yakın gelecekte ineklerden elde
edilebilecek. Araştırmacılar, domuzların genomunu değiştirmeye başladılar bile.
Burada amaç, insana yerleştirilecek organların yetiştirilmesi.”[81]
İşler
giderek rahatsız edici bir hâl alıyor. Schwab’ın doğduğu Nazi Almanyası’nda
öjeni programı gündeme geldiği günden beri herkes, bu bilimin haddini aştığını
söylüyor.
Ama
bugün Schwab, öjeninin dirildiğini düşünüyor ve onun genetiğin kurgulanması
noktasında kullanılacağını söylüyor:
“İnsan genomunun embriyo
içerisinde tam netlikle yönlendirilmesi artık mümkün. Bu da şu anlama geliyor:
gelecekte tasarımcı bebekler karşımıza çıkacak ve bu bebekler, belirli
özelliklere sahip olacaklar veya belirli hastalıklara yakalanmayacaklar.”[82]
2002
tarihli transhümanist risalesi Ben Sayborg’da Kevin Warwick şu tür bir
tahminde bulunuyor:
“İnsanlar ileride,
geleceğin makineleriyle bütünleşerek onların sunduğu süper zekâ ve ekstra
becerilerle güçlenecek. Bilim kurgu dünyasının ‘sayborg’ olarak bildiği yeni
insan türleri gelişecek. Bu, herkesin sayborg olacağı anlamına gelmiyor. Mevcut
hâlinizden memnunsanız, o şekilde yaşamaya devam edebileceksiniz. Ama şimdiden
uyarmak isterim ki yıllar önce insanların şempanze kuzenlerimizden ayrışmasında
olduğu gibi sayborglar da insanlardan ayrışacak. İnsan kalanlar, muhtemelen alt
tür hâline gelecekler. Onlar, pratikte geleceğin şempanzeleri olacak.”[83]
Schwab
da doğalında ayaktakımı olan insanlardan ayrışmış suni insanüstü (transhuman)
elitlerin geleceğinden dem vuruyor:
“Bugün insanların
kendilerini sürekli adapte etmek zorunda kalacakları radikal bir sistem
değişikliğinin eşiğinde bulunuyoruz. Sonuç olarak ileride kutuplaşma düzeyi
artacak ve bu kutuplaşma, değişimi kabul edenlerle ona direnenler arasında
cereyan edecek.
Bu da toplumsal
eşitsizliği aşan başka türden bir eşitsizliğe yol açacak. Söz konusu ontolojik
eşitsizlik, kazananlarla kaybedenleri birbirinden ayıracak. Kazananlar,
kaybedenlerin mahrum olacakları, genetik mühendisliği türünden, dördüncü sanayi
devriminin belirli kesitlerinin yol açtığı radikal insanî ilerlemeden istifade
edebilecekler. Bu da sınıfsal çatışmalara, daha önce tanık olmadığımız türden
kapışmalara yol açacak.”[84]
Schwab,
ta 2016 yılında “büyük dönüşüm”den söz ediyordu. Anlaşılan o ki beyefendi,
öjeniden ilham alan, hile, gözetim, kontrol ve aşırı kâr üzerine kurulu
transhümanist dünyasını inşa edebilmek için elindeki tüm gücü kullanmaya
kararlı.
Ama
Schwab, bir yandan da sınıf çatışmalarından bahsediyor ve toplumsal direniş
ihtimaline ilişkin endişelerini dile getiriyor.[85] Hatta teknolojilerin
halktan büyük bir direnç göreceğini söylüyor.[86]
Schwab’ın
her yıl örgütlediği Davos toplantıları, uzun zamandır antikapitalist
gösterilerle karşılanıyor. Radikal solun bugün elini kolunu kıpırdatamayacak
durumda olmasına rağmen Schwab, projesinin yeni ve belki de kapsamı daha da
genişlemiş bir itirazla yüzleşeceğini görüyor, “öfke, korku ve politik tepki”ye
sebep olacağını düşünüyor.[87]
Son
kitabında Schwab, bir tarihsel bağlam sunuyor ve “küreselleşme karşıtlığının
1914 ve 1918 civarı güçlü iken 1920’lerde zayıf olduğunu, Büyük Buhran sonucu
otuzlarda yeniden canlandığını” söylüyor.[88]
Schwab’a
göre 2000’lerin başında “küreselleşmeye yönelik politik ve toplumsal tepki,
iyice güçlendi.”[89] Toplumsal huzursuzluk, son iki yıl içerisinde dünya
genelinde arttı. Bu noktada Schwab, Fransa’da görülen Sarı Yelekliler
hareketine işaret ediyor ve aynı şeylerin yaşanabileceğini, benzer bir karanlık
senaryoya tanıklık edilebileceğini söylüyor.[90]
Peki
dürüst bir teknokrat, dünya kamuoyunun onayı olmaksızın, kendi gelecek
tasarımını cümle âleme nasıl duyurmalı? Schwab ve milyarder dostları, bize
istedikleri toplum modelini nasıl dayatmalı?
Bu
noktada yüzde birin elindeki akademinin ve medyanın yaydığı propaganda, onların
çok sevdiği tabirle “anlatı” meselesi, devreye giriyor.
Schwab’a
göre muhtemelen insanlığın büyük bir kısmı dördüncü sanayi devrimini
kabullenmeyecek, zira dünya, bu dünyanın sunduğu imkânları ve fırsatları
aktaran tutarlı, pozitif ve müşterek bir anlatıdan yoksun. Böylesi bir anlatı,
farklı türde bireylere ve topluluklara söz, yetki, karar verme ve halkın
yaşanan köklü değişimlere yönelik tepkilerine mani olma noktasında önemli.”[91]
Schwab
sözlerine şunları ekliyor:
“Dolayısıyla akademinin,
siyasetin, toplumun, milletin ve sanayinin sınırlarını aşan, çok sayıda
paydaşın kuracağı işbirliğindeki enerjiye ve dikkate yatırım yapmak, çok önemli
bir meseledir. Burada kurulan ilişkiler ve birlikler, pozitif, müşterek, umut
aşılayan anlatılar üretmeli, bireylerin ve grupların yaşanan dönüşüm sürecine
katılımını mümkün kılmalı, onların bu süreçten istifade etmelerini
sağlamalıdır.”[92]
Bu
noktada dördüncü sanayi devriminin ürettiği teknolojilerin dünyaya en kısa
sürede yerleştirilmesi ile ilgili gerekçeleri sunmak için bir şeyler
söylenmeli.
Tam
da bu sebeple Schwab, dünya nüfusunun yarısından fazlasının, yaklaşık 3,9
milyar insanın internete erişiminin olmamasına hayıflanıyor.[93] Gelişmekte
olan ülkelerin nüfusunun yüzde 85’i internetsiz, dolayısıyla onlara ulaşmak
mümkün değil. Gelişmiş ülkelerde bu oran, yüzde 22.
Dördüncü
sanayi devriminin asıl amacı, bu halkları küresel tekno-emperyalizm
aracılığıyla kâr elde etmek adına sömürmek. Ama propaganda dâhilinde
dillendirilen anlatının mevcut planı insanlara satabilmesi için bu gerçeğin
asla dillendirilmemesi gerekiyor.
Bunun
yerine Schwab gibiler, “tüm paydaşlara gelir, fırsat ve özgürlük gibi ekonomik
ve toplumsal değerleri dağıtma işini görecek teknolojiler ve sistemler
geliştirdiklerini” söylüyorlar.”[94]
Schwab,
kendisini liberal değerlerin bekçisi olarak takdim ediyor ve bu bağlamda
şunları söylüyor:
“Herkesi kucaklayan
düşünceler geliştirmek, yoksulluğu ve marjinal toplulukları çözüme
kavuşturacağımız bir sapmaymış gibi görmemeyi gerekli kılıyor. Bu tarz
düşünceler, bize ait imtiyazların onların çilesi ile aynı düzlemde durduğunu
görmeye zorluyor. Gelir ve haklar önemli ise de mesele, bunların sınırlarını
aşıyor. Paydaşların sürece dâhil edilmeleri ve süreçten elde edilecek
faydaların herkese dağıtılması, herkesin özgürlük alanını genişletiyor.”[95]
Bu
türden yalan anlatılar, yurttaşların emperyalist programı desteklemelerini
sağlamak için kullanılıyorlar. Aynı tekniğe iklim değişikliği konusunda da
başvuruluyor.
Doğal
olarak Schwab, Greta Thunberg’in en önemli fanlarından biri. Stockholm’daki tek
kişilik eyleminden sonra Thunberg, Davos’ta konuşma imkânı bulmuştu.
Schwab,
aynı zamanda Doğa İçin Yeni Düzen önerisine destek sunan bir isim. 2011’de
Schwab, Dünyaya Şekil Verenler isimli bir gençlik örgütü kurdu. Aynı örgüt,
2019’da Davos’ta Gezegen İçin Ses Çıkart isimli kampanyayı başlattı. Gazeteci
Cory Morningstar, bu kampanyayı “şirketlerin kötülüklerini iyiymiş gibi
gösterme çabası” olarak tarif ediyor.
2020
tarihli kitabında Schwab, gençlik aktivizmini kapitalist amaçlar doğrultusunda
nasıl kullandığını ortaya koyuyor.
“Gençlik aktivizmi dünya
genelinde artıyor, sosyal medya bu tür aktivizmi devrimcileştiriyor, gençleri
eskiden imkânsızmış gibi görünecek düzeyde harekete geçiriyor. Gençlik
aktivizmi, kurumsallaşmamış politik katılım, gösteri veya eylem gibi farklı
biçimler alabiliyor. İklim değişikliği, ekonomik reformlar, cinsiyet eşitliği
ve LGBTQ hakları gibi farklı meselelere eğilebiliyor. Genç nesil, toplumsal
değişimin öncüsü. Onun değişimin katalizörü, Büyük Sıfırlama için gerekli
kritik momentumun kaynağı olacağına hiç şüphe yok.”[96]
Schwab’ın
önerdiği ultra-endüstriyel geleceğin yeşille, çevrecilikle bir alakası
bulunmuyor. Onun asıl ilgilendiği husus doğa değil, “doğal sermaye”, “yeşile ve
gelişme ihtimali bulunan toplumsal piyasalara yönelik yatırımlara sunulacak
teşvikler”.[97]
Dördüncü
Sanayi Devrimi isimli çalışmasında belirttiği üzere kirlilik kâr
demek, çevre krizi ise yeni bir iş fırsatı:
“Bu yeni devrimci
endüstriyel sistemde sera gazı salan bir kirleticiden gelen karbondioksit,
ticari bir varlığa dönüşüyor. Karbon yakalama ve depolama üzerine kurulu
ekonomi, maliyetli olmaktan çıkıyor, ayrıca kirlilik sayesinde karbon yakalama
ve karbon kullanan üretim tesisleri kârlı hâle geliyorlar. Daha da önemlisi bu
sayede şirketler, hükümetler ve yurttaşlar, pratikte doğal sermaye üretme
stratejileriyle tanışıyorlar, doğal sermayeyi zekice ve yenileyici bir üslup
dâhilinde kullanma imkânı buluyorlar, böylece üretim ve tüketim sürdürülebilir
kılınıyor, ayrıca tehdit altındaki bölgelerin ıslahı noktasında biyolojik
çeşitlilik kendisine alan buluyor.”[98]
Schwab’ın
endüstriyel kapitalizmin doğal dünyaya verdiği zararlara sunduğu çözümler,
bizatihi aynı zehri içeriyor.
Jeomühendislik,
Schwab’ın en sevdiği konulardan biri:
“Sunulan öneriler arasında
güneş ışınlarını başka yöne çevirmek için stratosfere devasa aynalar
yerleştirme, yağışları artırmak için atmosferi kimyasal açıdan besleme,
havadaki karbondioksiti alacak büyük makineler konuşlandırma gibi hususlar yer
alıyor.”[99]
Bu
tespitlerine şunu ekliyor:
“Nanopartiküller ve benzer
türde geliştirilmiş materyaller türünden, dördüncü sanayi devrimi
teknolojilerinden oluşan bileşkeler aracılığıyla yeni yaklaşımlar
geliştiriliyor.”[100]
Doğa
İçin Yeni Düzeni destekleyen tüm işletmeler ve kapitalizm yanlısı STK’lar gibi
Schwab da nihayetinde alabildiğine çevre düşmanı ve onunla alakasız bir isim.
Ona
göre “temiz ve sürdürülebilir enerji, nihayetinde nükleer füzyon meselesini
içeriyor.”[101] Bu noktada gelecekte internet erişimi bulunmayan dört milyar
insanın bağlanma imkânına kavuşmasını sağlayacak iletişim yollarının tüm
gezegeni kuşatacağını söylüyor.[102]
Schwab,
genetiğiyle oynanmış gıdaların önüne duvar ören bürokrasiyi ağır bir dille
eleştiriyor ve “dünya genelinde gıda güvenliğinin ancak eldeki GDO’lu gıda
ürünleriyle ilgili mevzuatın gen düzenleme çalışmalarının kesin, verimli ve
güvenli mahsul iyileştirme yöntemi sunduğuyla ilgili hakikati dikkate alması
durumunda sağlanacağını” söylüyor.[103]
Schwab’ın
tahayyül ettiği yeni düzen, tüm dünyayı kucaklıyor. Dolayısıyla bu düzenin
tesisi için küresel yönetişim zaruri. “Önerilen ve tercih edilen geleceğin
gündeme gelebilmesi için küresel yönetişim meselesi iyileştirilmeli.”[104] “Bu
noktada etkin küresel yönetişim biçimi geliştirilmeli.”[105]
Schwab’a
göre bugünkü sorun, “küresel düzen eksikliği”.[106] Dolayısıyla “Dünya Sağlık
Örgütü, sınırlı ve giderek azalan kaynaklarla idare etmek zorunda
kalıyor.”[107]
Schwab
demek istiyor ki öngördüğü dördüncü sanayi devrimi ve büyük sıfırlama üzerine
kurulu toplum, ancak bu işlemler dünyanın her yerine aynı anda dayatılması
durumunda işe yarayacak, aksi takdirde insanlık, “küresel sorunları ele alma ve
onlara cevap bulma çabalarımız dâhilinde felç geçirecek.”[108]
Şu
gerçeği Schwab da kabul ediyor: “Özetle küresel yönetişim meselesi, diğer tüm
meselelerin birbirine bağlandığı ana bağlantı noktası olarak görülmeli.”[109]
Tüm
dünyayı kucaklayan imparatorluk, herhangi bir halkın kendi yürüyeceği yola
demokratik şekilde karar vermesi gerektiği fikrine hiç sıcak bakmıyor. Bu
bağlamda Schwab şu uyarıyı yapıyor: “Küresel normlardan kopan milletler, yeni
dijital ekonomi sürecinde nal toplama, geride kalma riskiyle karşı karşıya
kalıyorlar.”[110]
Her
türden özerklik ve halka ait şeyler, Schwab’ın emperyalist bakış açısına göre
tehdit olarak görülüyor. Dördüncü sanayi devrimi koşullarında bu özerkliğin ve
halka ait şeylerin yok edilmesi gerekiyor.
“Eskiden bireyler, kendi
hayatlarını büyük ölçüde belirli bir yerle, etnik grupla, kültürle, hatta bir
dille tanımlarlardı. İnternetin gelişmesi ve başka kültürlere ait fikirlerle
tanışılması sayesinde kimlikler eskiye kıyasla daha fazla mübadele edilme imkânı
buluyorlar. […] Tarihsel göç yollarına düşük maliyetli internet bağlantısının
eşlik etmesi sayesinde aile yapıları yeniden tanımlanıyor.”[111]
Schwab’a
göre gerçek demokrasi de aynı kategori dâhilinde ele alınmalı. Schwab, birçok
insanın kendi hayatlarını yok edecek ve onları sömürü üzerine kurulu küresel
tekno-faşist sistemde köleleştirecek, böylece kendilerine konuşma şansı
bırakmayacak planlara uyum göstermeyeceğini gayet iyi biliyor.
Bu
nedenle Schwab, geliştirdiği proje dâhilinde “paydaş” kavramına özel önem
veriyor. Yukarıda da ele alındığı biçimiyle bu anlayış, demokrasiyi inkâr
ediyor ve çözüm yolu bulmak için paydaş gruplarına ulaşma fikri üzerinde
duruyor.[112] Bu yaklaşıma göre kamuoyunun, halkın sürece katılımı yüzeysel
olacaktır. Ajanda önceden belirlenmiştir, kararlar perde gerisinde zaten
alınmıştır. Bu gerçeği Schwab da kabul ediyor:
“İleride düzenleyiciler,
STK’lar, profesyoneller ve bilim insanları arasında belirli bir güven iklimi
oluşturacak karşılıklı anlayışı güvence altına almak için tüm paydaşların
yeniden diyalog içine girmelerini sağlamak gerekiyor. Bu noktada kamuoyu da dikkate
alınmalı, zira toplumu, bireyleri ve kültürleri etkileyecek biyoteknolojik
gelişmelerin demokratik yoldan biçimlendirileceği sürece kamuoyu da
katılmalı.”[113]
Demek
ki kamuoyu ikincil bir unsur olarak dikkate alınmalı, ona danışılmamalı, sadece
dikkate alınmalı! Halkın, demosun rolü, salt biyoteknolojik gelişmelerin
biçimlendirileceği sürece katılmaktan ibaret olacak. Paydaş denilen formülün
önceden sunduğu önermeler sayesinde halkın biyoteknolojik gelişmeler denilen
fikre itiraz etme ihtimali ortadan kaldırılmalı.
Schwab,
Dördüncü Sanayi Devriminin Geleceğinin Biçimlendirilmesi isimli
çalışmasında da benzer bir mesaj iletiyor.[114] Orada da teknolojik tiranlığa
itiraz edilemeyeceği, onun durdurulamayacağı, sadece biçimlendirilebileceği
üzerinde duruyor.
Schwab
çalışmalarında “sistemsel liderlik” tabirini, bize “hayır” deme şansı
bırakmayan, yüzde birin kendi ajandasını herkese dayattığı, anti-demokratik bir
yol olarak tarif ediyor.
“Sistemsel liderlik,
değişim konusunda müşterek bir vizyon ortaya atıyor. Bu vizyonsa dünya
toplumundaki tüm paydaşların birlikte çalışmalarını öngörüyor. İlgili vizyona
göre hareket edildiğinde sistem herkese fayda sağlıyor. Sistemsel liderlik,
bireyler, şirket yöneticileri, sosyal medya fenomenleri ve siyasetçiler dâhil
her türden paydaşın eylemine ihtiyaç duyuyor.”[115]
Schwab,
başkalarının “totalitarizm” demeyi tercih ettiği, “insanî varoluşun sistemsel
yönetimi”[116] dediği, yukarıdan aşağıya doğru işleyen kontrol mekanizmalarını
öngören bir düzene işaret ediyor.
İtalya
ve Almanya’daki tarihsel faşizmin ayırt edici özelliklerinden biri de onun
demokrasi ve politik özgürlükçü hareketin, faşistlerin dilinde “Millet” olarak
ifade edilen muktedir sınıfa dayattığı sınırlamalara karşı gösterdiği
sabırsızlıktı.
Şimdi
tüm bu sınırlamalar, hızlandırılmış “modernleşme” sürecinde gerekli olan
yıldırım harekâtının gerçekleştirilebilmesi adına, ortadan kaldırılıyor.
Pandemi
sürecinde internete kayan faaliyetlerden en çok da krizden muazzam kârlar elde
eden büyük teknoloji şirketleri istifade etti:
“Önde gelen teknoloji
şirketlerinin piyasa değeri, kapanmalar süresince rekor üzerine rekor kırdı ve
salgının başlamasından önceki düzeylerin üzerine çıktı. […] Bu süreç, terse
dönmek şöyle dursun daha da hızlanacak.”[117]
Ayrıca
bu gelişme, artık kendileri için çalışan insanlara herhangi bir ücret ödemek
zorunda kalmayan tüm işletmeler için de hayırlı. Dün olduğu gibi bugün de
kapitalist elitler açısından otomasyon, maliyetleri kıstığı gibi kârların
artmasını da sağlıyor.
Faşist
yeni normalin dayattığı kültür, bir yandan da paketleme endüstrisi türünden
belirli sektörlere muazzam faydalar sunacak.
“Pandemi, hijyene daha
fazla odaklanmamıza neden olacak. Temizlikle ilgili yeni takıntımız yüzünden
yeni paketleme biçimleri ortaya çıkacak. Satın aldığımız ürünlere dokunmak
istemeyeceğiz. Bir kavunu koklamak veya bir meyveyi sıkmak gibi basit zevkler yitip
gidecek ve geçmişe ait bir şey hâline gelecek.”[118]
Yazarlar,
bir yandan da Kovid kaynaklı “sıfırlama” işleminin önemli bir unsuru olan
“sosyal mesafe” meselesinin ardındaki, teknokratik kârla bağlantılı ajandayı
anıştıran şeyler söylüyorlar.
“Şu veya bu biçimiyle
sosyal ve fiziksel mesafe tedbirleri, muhtemelen pandemi sonrasında da
uygulanmaya devam edecek, böylece farklı işkollarında faaliyet yürüten birçok
şirketin otomasyon sürecini hızlandırması konusunda gerekli gerekçeyi sunacak.
Bir süre sonra toplumlar, insanlararası yakın teması en aza indirecek bir
yaklaşım dâhilinde, işyerlerini yeniden yapılandırma ihtiyacına vurgu yaptıkça,
teknoloji kaynaklı işsizlikle ilgili endişeler de azalacak. Esasında otomasyon
teknolojileri, tam da insanların birbirlerine yakınlaşmadıkları veya
aralarındaki ilişkileri azaltmak istedikleri bir dünyayla örtüşen şeyler. Kovid
ya da değil, herhangi bir virüsün bulaşacağına ilişkin o kalıcı ve geçip
gitmeyen korku, otomasyon sürecini bilhassa otomasyona en fazla açık olan
sahalarda daha da hızlandıracak.”[119]
Daha
önce de ifade ettiğimiz gibi, Schwab kapitalistlerin diledikleri gibi para
kazanmalarına mani olan o bıktırıcı düzenlemelerden uzun zamandır usanmış, bu
konudaki tepkisini de insanların esenliğine ve güvenliğine vurgu yaparak ortaya
koyan bir isim.
Neyse
ki bu Kovid krizi, refah ve büyüme önünde duran o eskimiş engellerden kurtulmak
için kusursuz bir bahane sundu.
Her
yerde kırmızı şeritlerin çekili olduğu bir saha da sağlık. Öyle ya, meselelere
adil yaklaşan bir paydaş, bakım ve tedbirle ilgili her türden yükümlülüğün bu
türden bir özel işkoluna dâhil olmasını neden istemesin ki?
Schwab
ve Malleret, teletıp denilen sahanın Kovid krizinden muazzam bir fayda
sağlayacağını büyük bir keyifle dillendiriyor:
“Pandemi süreci, eldeki
her türden araçla yürütülmek zorunda kalınacak (buna ek olarak salgın süresine
sağlık çalışanlarının uzaktan çalışmalarına izin verilerek onların korunması
sağlanacak), bu da teletıbbın benimsenmesi noktasında karşılaşılan mevzuat ve
yasa ile ilgili engellerin ortadan kaldırılmasını mümkün kılacak.”[120]
Yazarlara
göre yeni normal üzerine kurulu dünya düzeninde mevzuatların delinmesi genel
kural hâlini alacak:
“Bugüne dek devletler, en
iyi mevzuatın hangisi olacağı üzerine uzun uzun düşündüğü için yeni
teknolojilerin benimsenmesini çoğunlukla geciktirmişlerdi, ama bu sefer,
teletıp ve dronla teslimat gibi örneklerde de görüldüğü üzere, ihtiyaçlar bu
sürecin hızlanmasını gerekli kıldı. Kapanma süreci boyunca teknolojilerin
hâlihazırda elde mevcut olduğu, ama kullanılamadığı sahalarda ilerlemeye mani
olan mevzuatlar, dünya genelinde esnetildi. Bugüne dek akla dahi getirilemeyen
şeyler mümkün hâle geldi. […] Eskilerin yerini yakında yeni mevzuatlar
alacak.”[121]
Yazarlar
bu tespitlerine şu cümleyi ekliyor:
“Temassız ekonomi
yürürlüğe giriyor, mevzuatları hazırlayanlar bu sürecin hızlanmasını istiyor,
demek ki artık ortada tek bir kısıtlama kalmamış.”[122]
“Kısıtlama
kalmamış”. Bu, kapitalizmin eskiden liberal demokraside atıp tuttuğu yalanı
terk ettiği, faşist düzene geçiş yaptığı dönemde benimsediği dil.
Şurası
açık ki Schwab ve Malleret, devlet ve iş dünyasını faşist tarzda cem ediyorlar,
bu birleşmeyi iş dünyasına avantaj sağlayacak şekilde gerçekleştiriyorlar ve
tüm bu çalışma, büyük sıfırlama projesinin temelini teşkil ediyor.
Kamunun
cebinden tonla para alınıp yüzde birlik kesimin cebine akıtılıyor:
“Nisan 2020’de pandeminin
dünyayı esir aldığı günlerde devletler, birkaç trilyon dolarlık teşvik paketi
dağıtacaklarını açıkladılar. Burada bir açıdan sekiz-dokuz adet Marshall Planı
aynı anda yürürlüğe kondu.”[123]
“Kovid-19, kamu ve özel
sektör arasında oynanan oyuna ait birçok kuralın yeniden yazılmasını sağladı.
[…] Devletler, şirketlerin hayatına daha fazla ve tüm cömertlikleriyle dâhil
oldular, şirketlerin faaliyetleri ülke ve endüstriye bağımlı hâle geldi, böylelikle
farklı kılıflara büründü.”[124]
“Pandemi öncesi akla bile
gelmeyecek tedbirler dünya genelinde olağanlaşacak, zira devletler, ekonomik
resesyonun felâketlere yol açacak bir buhrana evrilmesine mani olmaya
çalışıyorlar.”[125]
“Devletlerden ileride
giderek daha fazla, pandeminin işletmeler nezdinde yol açtığı yıkıma ve işten
çıkartmalara mani olma noktasında borç veren son muhatap olarak hareket
etmeleri istenecek. Tüm bu değişimler, ekonomi ve para politikası sahasında
oynanan oyunun kurallarını değiştirecek.”[126]
Schwab
ve arkadaşı, büyük şirketlerin kârlarını artırma noktasında devlet gücünün daha
fazla kullanılmasını memnuniyetle karşılıyor.
“Avrupa ve Amerika, son
beş yüzyılda bize önemli bir ders veriyor: Yaşanan derin krizler, devlet
gücündeki artışa katkıda bulunuyorlar. Bu, her zaman böyle oldu, Kovid
salgınında da farklı bir sonucun ortaya çıkması için ortada herhangi bir sebep
bulunmuyor.”[127]
“Geleceğe dönüp
baktığımızda muhtemelen devletler, farklı yoğunluk düzeylerinde, oyunun bazı
kurallarını yeniden kaleme almanın ve devletlerin rollerini sürekli artırmanın
toplumlarının hayrına olacağını görecekler.”[128]
Oyunun
kurallarını yeniden yazma fikri, faşist dili anımsatıyor bize. Bu, özel sektöre
yardım noktasında devletin rolünün sürekli artırılması fikri için de geçerli.
Esasında
Schwab’ın konuyla ilgili tutumunu Mussolini’nin tutumuyla kıyaslamak mümkün.
Bilindiği üzere Mussolini, 1931’deki ekonomik krize şirketlere yardım sunmak
için L’Istituto mobiliare italiano [İtalya Menkul Kıymetler Enstitüsü]
isminde özel bir kurum meydana getirmişti.
Mussolini’ye
göre bu kurum, “İtalyan ekonomisini korporatif aşamaya taşımak için gerekli bir
araç”tı. Böylelikle temelde “özel mülkiyete ve teşebbüslere saygı gösteren ama
öte yandan bunları devlete sıkı sıkıya bağlayan, devletin özel mülkiyeti ve
teşebbüsleri koruyacağı, kontrol edeceği ve besleyeceği bir sistem
kurulacak”tı.[129]
Schwab’ın
büyük sıfırlama önerisindeki faşist nitelikle ilgili şüpheleri asıl dağıtan
husus ise Kovid tedbirlerine uyulmasını tüm dünya genelinde güvence altına
alacak polis devletine has tedbirler.
Kapitalist
sistemin dipte derinde tuttuğu zor aygıtları, faşist aşamaya geçildiği noktada
daha da görünür hâle geliyor. Bu zor, Schwab ve Malleret’in kitabında kendisini
sıklıkla ortaya koyuyor.
Kovid
bağlamında “zor” sözcüğü, tekrar tekrar gündeme geliyor. Kitap şirketlerden söz
ederken, “Kovid salgınının tüm bankaları dijital dönüşüm sürecini hızlandırmak
zorunda bıraktığını” söylüyor veya “mikro sıfırlama işleminin her bir işkolunda
faal olan şirketleri yeni çalışma ve operasyon yollarını denemek zorunda
bıraktığından bahsediyor.”[130]
Ama
bazen bu zor, doğrudan insanlara veya Schwab gibilerin tercih ettikleri
ifadeyle, “tüketiciler”e tatbik ediliyor.
“Kapatmalar esnasında
önceden dijital aplikasyonları ve hizmetleri kullanmak istemeyen birçok
tüketici, alışkanlıklarını bir gecede mecburen değiştirdi. İnsanlar, sinemaya
gitmek yerine internetten film izlemeye, restorana gitmek yerine internetten
yemek sipariş etmeye, yüz yüze buluşmak yerine arkadaşlarıyla uzaktan
konuşmaya, kahve makinesinin başında sohbet etmek yerine meslektaşlarıyla
ekrandan sohbet etmeye, spor salonuna gitmek yerine internet üzerinden egzersiz
yapmaya vs. başladı.
Kısıtlamalar esnasında
mecburen benimsenen, teknolojilerle alakalı birçok davranışımız, alışkanlık
hâlini alıp doğallaştı. Sosyal ve fiziksel mesafe kalıcılaştıkça iletişim
kurma, çalışma, tavsiye alma veya bir şeyler sipariş etme konusunda dijital
platformlar, yavaş yavaş kökleşmiş alışkanlıklar hâlini alarak, sağlam bir
zemine kavuştular.”[131]
Faşist
bir sistemde bireylere taleplerine uygun hareket etmek isteyip istemedikleri
ile ilgili bir seçenek sunulmaz. Schwab ve Malleret, “filyasyon takibi” derken
tam da bunu kastetmektedir:
“Herhangi bir filyasyon
takip aplikasyonu, insanların kişisel verilerini sistemi izleyen bir devlet
kurumuna sunmak istememeleri durumunda çalışamaz. Eğer bireyler, aplikasyonu
indirmeye karşı çıkarlarsa dolayısıyla muhtemel bulaş durumları, hareketler ve
temaslar ile ilgili bilgileri temin edilmezse, herkes bu durumdan olumsuz
etkilenecektir.”[132]
Yazarların
düşüncesine göre Kovid krizinin yeni normali dayatmak için kullanılacak çevre
krizi karşısında sunduğu diğer bir avantaj da budur:
“Pandemi süresince
yurttaşların ekseriyeti baskıcı tedbirlerin dayatılmasının zaruri olduğunu
düşünecek, ama bir yandan da eldeki kanıtlarıyla karşı konulamaz bir gerçeklik
olan çevresel riskler noktasında kısıtlayıcı politikaların yürürlüğe
konulmasına karşı çıkacak.”[133]
Elbette
ki herkesin uyum göstereceğini düşündükleri bu “baskıcı tedbirler”, bilhassa
ücretli köleler olarak oynadığımız roller dâhilinde, hayatlarımızın faşist bir
tarza uygun olarak izlenmesi ile ilgili, bugün hayal bile edemeyeceğimiz
düzeylere ulaşacak faşist yöntemleri de içerecektir.
“Şirketler, gözetleme
faaliyetlerinin kapsamını genişletecekler. İşçilerinin yapıp ettiklerini
izleyecekler, bazen de kayıt altına alacaklar. Bu eğilim, farklı biçimler
alacak: bazen termal kameralarla vücut sıcaklıkları ölçülecek, bazen de
işçilerin sosyal mesafe kuralına ne ölçüde uyduklarını görmek için belirli
aplikasyonlar kullanılacak.”[134]
Bu
türden baskıcı tedbirler, aynı zamanda insanları Kovid aşılarını vurdurmaya
mecbur etmek için kullanılacak.
Schwab,
tam da bu dünyaya bağlı biri. İsmi Bill Gates ile birlikte ilk akla
gelenlerden. Pfizer şirketinin yönetim kurulu başkanı ve CEO’su, büyük ilâç
tekellerinin önemli ismi Henry McKinnell, kendisini “varlığını gerçekten asil
bir davaya adamış bir kişilik” olarak tarif ediyor.
Dolayısıyla
Schwab’ın Malleret’le birlikte ısrarla “aşı üretilmeden normale tam anlamıyla
dönmemiz mümkün değil” demesine şaşırmamak gerek.[135]
Hatta
bir yerde Schwab şunu söylüyor:
“Aşı karşıtlarındaki
artışa rağmen dünya genelinde sürece uyum gösterme oranı yüksek olan yeterince
insanın aşılanması ile ilgili olarak belirli bir politik güçlükle
karşılaşacağız, bu da karşımıza çıkacak diğer bir engel.”[136]
Bu
anlamda “aşı karşıtları”, Schwab’ın projesine yönelik tehditler listesinde yer
alıyorlar. Liste ayrıca küreselleşme karşıtlarını, antikapitalist göstericileri
Sarı Yeleklileri, “sınıfsal çatışmalar”ın parçası olanları, “toplumsal
direniş”i ve “politik tepkiler”i kapsıyor.
Dünya
nüfusunun büyük bir çoğunluğu, Schwab’ın paydaşçı şirket hâkimiyeti, “çevik
yönetişim”, “insan davranışının” totaliter sistem eliyle yönetilmesi üzerinden
yok ettiği demokrasi koşullarında karar alma süreçlerinden zaten dışlanmış
durumda.
Peki
Schwab, o büyük yeni normali sıfırlama projesine ve transhümanist dördüncü
sanayi devrimine karşı halkların ayaklanacağı, kendisi için karanlık olan
senaryoyla nasıl başa çıkacağını düşünüyor?
Kendisi,
teknokratik yeniçağın şafağının sökmesini güvence altına almak adına ne
kadarlık bir gücü ve baskıcı tedbiri devreye sokabilir?
Bu
soru önemli. Cevabını vermeden önce Schwab’ın içine doğduğu rejimi akla
getirmek gerek.
Hitler’in
yeni Nazi normalinin bin yıl süreceği söyleniyordu, ama hedefine ulaşmasına 988
yıl kala çöktü.
İktidarda
olmanın verdiği güvenle Hitler de imparatorluğunun bin yıl sürecini söylüyordu
ama öyle olmadı.
Schwab
ve dostları da dördüncü sanayi devrimine girdiğimizi, dünyamızın değişeceğini
söylüyorlar ama bu, böyle olacağı anlamına gelmiyor.
Yeni
normali kabul etmek zorunda değiliz. Korku tellâllığı yapanlara teslim olmak
zorunda değiliz. Aşılarını vurdurmak zorunda değiliz. Akıllı telefonlarla
içimize yerleşmelerine veya DNA’mızı kurgulamalarına izin vermek zorunda
değiliz. Sersem bir koyun gibi onların transhümanist cehennemine doğru yürümek
zorunda değiliz.
Yalanlarını
yere çalabiliriz! Ajandalarını ifşa edebiliriz! Anlattıkları hikâyelere karşı
çıkabiliriz! O zehirli ideolojilerine karşı koyabiliriz! Faşizme direnebiliriz!
Klaus
Schwab tanrı değil, insan. Bir avuç kapitalist elitle iş tutan bir ihtiyar.
Onların amaçlarının çoğunluğun amaçlarıyla bir alakası yok. Bu elitlerin
transhümanist vizyonu, etki alanları dışındaki insanlara illaki itici gelecek,
bu insanlar, bize dayatılmaya çalışılan teknokratik diktatörlüğe rıza
göstermeyeceklerdir.
Virüsle
savaş denilen yanıltma harekâtı dâhilinde bize bir şeyleri tam da bu sebeple
dayatıyorlar. Onlar, acil durum bahanesi ardına saklanmadan, onların sapık
programlarına uyum göstermeyeceğimizi anladılar.
Bu
elitler, bizde potansiyel olarak varolan güçten çok korkuyorlar, çünkü onlar,
ayağa kalktığımızda onları yenebileceğimizi biliyorlar. Projeleri layıkıyla
hayata geçmeye başlamadan onu paramparça edebiliriz.
Biz
halkız, çoğunluğuz, hep birlikte faşist makinenin herkese ölüm getiren
dişlilerinden hürriyetimizi söküp alabiliriz!
Winter Oak
5 Ekim 2020
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Klaus Schwab ve Nicholas Davis, Shaping the Future of the Fourth
Industrial Revolution: A Guide to Building a Better World (Cenevre: WEF,
2018), e-kitap.
[2]
Klaus Schwab, The Fourth Industrial Revolution (Cenevre: WEF, 2016),
e-kitap.
[3]
Schwab, The Fourth Industrial Revolution.
[4]
Schwab, Shaping the Future of the Fourth Industrial Revolution.
[5]
A.g.e.
[6]
A.g.e.
[7]
A.g.e.
[8]
A.g.e.
[9]
A.g.e.
[10]
Schwab, The Fourth Industrial Revolution.
[11]
A.g.e.
[12]
A.g.e.
[13]
A.g.e.
[14]
Schwab, Shaping the Future of the Fourth Industrial Revolution.
[15]
Schwab, The Fourth Industrial Revolution.
[16]
A.g.e.
[17]
A.g.e.
[18]
Schwab, Shaping the Future of the Fourth Industrial Revolution.
[19]
Schwab, The Fourth Industrial Revolution.
[20]
A.g.e.
[21]
A.g.e.
[22]
A.g.e.
[23]
Schwab, Shaping the Future of the Fourth Industrial Revolution.
[24]
A.g.e.
[25]
A.g.e.
[26]
Schwab, The Fourth Industrial Revolution.
[27]
Schwab, Shaping the Future of the Fourth Industrial Revolution.
[28]
A.g.e.
[29]
A.g.e.
[30]
A.g.e.
[31]
A.g.e.
[32]
A.g.e.
[33]
A.g.e.
[34]
Schwab, The Fourth Industrial Revolution.
[35]
Schwab, Shaping the Future of the Fourth Industrial Revolution.
[36]
A.g.e.
[37]
A.g.e.
[38]
A.g.e.
[39]
A.g.e.
[40]
A.g.e.
[41]
A.g.e.
[42]
A.g.e.
[43]
Schwab, The Fourth Industrial Revolution.
[44]
Schwab, Shaping the Future of the Fourth Industrial Revolution.
[45]
A.g.e.
[46]
Schwab, Shaping the Future of the Fourth Industrial Revolution.
[47]
A.g.e.
[48]
A.g.e.
[49]
A.g.e.
[50]
A.g.e.
[51]
Schwab, Malleret, Covid-19: The Great Reset.
[52]
A.g.e.
[53]
A.g.e.
[54]
A.g.e.
[55]
A.g.e.
[56]
A.g.e.
[57]
A.g.e.
[58]
A.g.e.
[59]
A.g.e.
[60]
A.g.e.
[61]
Schwab, The Fourth Industrial Revolution.
[62]
A.g.e.
[63]
Schwab, Malleret, Covid-19: The Great Reset.
[64]
A.g.e.
[65]
A.g.e.
[66]
A.g.e.
[67]
A.g.e.
[68]
A.g.e.
[69]
A.g.e.
[70]
A.g.e.
[71]
A.g.e.
[72]
A.g.e.
[73]
A.g.e.
[74]
A.g.e.
[75]
A.g.e.
[76]
A.g.e.
[77]
A.g.e.
[78]
A.g.e.
[79]
A.g.e.
[80]
Schwab, Shaping the Future of the Fourth Industrial Revolution.
[81]
A.g.e.
[82]
A.g.e.
[83]
A.g.e.
[84]
A.g.e.
[85]
A.g.e.
[86]
A.g.e.
[87]
Schwab, The Fourth Industrial Revolution.
[88]
Schwab, Shaping the Future of the Fourth Industrial Revolution.
[89]
A.g.e.
[90]
A.g.e.
[91]
A.g.e.
[92]
A.g.e.
[93]
A.g.e.
[94]
A.g.e.
[95]
A.g.e.
[96]
Schwab, The Fourth Industrial Revolution.
[97]
Schwab, Shaping the Future of the Fourth Industrial Revolution.
[98]
A.g.e.
[99]
A.g.e.
[100]
A.g.e.
[101]
Schwab, The Fourth Industrial Revolution.
[102]
A.g.e.
[103]
Kevin Warwick, I, Cyborg (Londra: Century, 2002), s. 4. Ayrıca bkz. Paul
Cudenec, Nature, Essence and Anarchy (Sussex: Winter Oak, 2016).
[104]
Schwab, The Fourth Industrial Revolution.
[105]
A.g.e.
[106]
Schwab, Shaping the Future of the Fourth Industrial Revolution.
[107]
A.g.e.
[108]
A.g.e.
[109]
Klaus Schwab, Thierry Malleret, Covid-19: The Great Reset (Cenevre: WEF,
2020), e-kitap. Baskı 1.0.
[110]
A.g.e.
[111]
A.g.e.
[112]
Schwab, The Fourth Industrial Revolution.
[113]
A.g.e.
[114]
Schwab, Shaping the Future of the Fourth Industrial Revolution.
[115]
A.g.e.
[116]
A.g.e.
[117]
Schwab, Malleret, Covid-19: The Great Reset.
[118]
Schwab ve Malleret, Covid-19: The Great Reset.
[119]
A.g.e.
[120]
A.g.e.
[121]
A.g.e.
[122]
A.g.e.
[123]
A.g.e.
[124]
A.g.e.
[125]
A.g.e.
[126]
A.g.e.
[127]
A.g.e.
[128]
A.g.e.
[129]
Benito Mussolini, aktaran: Pierre Milza ve Serge Berstein, Le fascisme
italien 1919-1945 (Paris: Editions de Seuil, 1980), s. 246.
[130]
Schwab ve Malleret, Covid-19: The Great Reset.
[131]
A.g.e.
[132]
A.g.e.
[133]
A.g.e.
[134]
A.g.e.
[135]
A.g.e.
[136] A.g.e.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder