Dünya
Yaban Hayatı Fonu (WWF) 5 Haziran 2020 günü kısa bir video yayınladı.[1]
Videoda Britanya’nın “milli hazine”si kabul edilen, korumacılığın önde gelen
ismi Sör David Attenborough bize, “dünyayı kurtarmanın mümkün olduğunu”
söylüyor. Ayrıca konuşmasında kendilerinin, dünyanın sonsuza dek faydasını
göreceği, onu istikrarlı ve sağlıklı kılacak bir plana sahip olduklarını iddia
ediyor. Ne var ki bu planın itiraz edilmesi gereken birçok yönü var. Dünya
Yaban Hayatı Fonu’nun (WWF) planı, esasen on dokuzuncu yüzyıla ait şu ırkçı
iddiayı yeniden gündeme getiriyor: “Dünyada çok fazla yanlış insan var ve
bunlar hepimizi tehdit ediyorlar.”
WWF’in
planı, dört emir üzerine kurulu:
1.
Zarar veren tüm işlemleri durdurun.
2.
Yeni yeşil teknolojiye geçilsin.
3.
Nüfusu azaltın.
4.
Hâlihazırda elimizde olan doğal zenginliği muhafaza edin.[2]
Zararların
sonlandırılması ve varolanın korunması ile ilgili bu iki maddenin hiçbir hayrı
olmayacağı açık. Demek ki elimizde gezegenin sorunları konusunda sunulmuş iki
öneri kalıyor: yeni yeşil teknoloji ve nüfusun azaltılması.
Yeni
yeşil teknoloji önerisi, esasen şu tür sorularla işe başlıyor: “Enerji
kaynağımızı değiştirirsek tüm işler eskisi gibi yürütülebilecek mi? Petrol ve
kömürün yerine rüzgâr ve güneşi koyduğumuzda, dünya kurtulacak mı?”
Ne
var ki bu soruları soranlar, “yeni yeşil teknoloji”nin kuruluşu noktasında
kullanılacak köle emeğini ve çocuk emeğini, oluşacak karbon ayak izini hiç
sorgulamıyorlar. Bugün Kongo’da kobalt madenlerinde küçük çocuklar
çalışıyorlar.[3]
Peki
elitlerin aşırı tüketim üzerine kurulu hayatlarıyla derinleştirdikleri
eşitsizliklere ne olacak? Eğer dünya, Milano’da, içi dünyanın en zenginleriyle
dolu olan, ünlü opera binası olsaydı, diyebilirdik ki gezegendeki herkesin
sahip olduğu toplam paranın üçte ikisi o binada bulunuyor![4] Bu bağlamda,
bugün doğa ve dünya için planlar hazırlayanlar, bu çarpıcı detayın gelecekte
değişeceği konusunda bir garanti verebiliyorlar mı?
Bu
insanlar, Sahraaltı Afrikası’nda bir insanın, bırakalım WWF’in para babası
yöneticilerini bir kenara, ortalama bir Amerikalının bir hafta tükettiğini bir
yılda tüketiyor oluşu veya Güney Sudan’da bir insanın iki yılda harcadığı
enerjiyi Amerikalının bir haftada harcıyor oluşu konusunda ne söylüyorlar?[5]
Ayrıca
doğaya zarar veren işlemlerden gerçekte kimler sorumlu? Her şeyin ötesinde,
bugün dünyada aç yaşayıp aç ölen yüz milyonlarca insan var ve bu insanlar,
pratikte oluşan kirlilik konusunda zerre sorumluluğa sahip değildirler.
Evet,
fosil yakıt tüketimini durdurmak hayatî önemdedir, ama “dünya” petrol yerine
yenilenebilir yakıtlar tüketerek kurtulabilir mi? Sırf farklı şirketlere
yatırım yaptılar diye elitler eski alışkanlıklarından vazgeçecekler mi?
Attenborough
ve WWF’teki elitist ideoloji kendisini, asıl nüfusun azaltılması önerisinde
açığa vuruyor. Bu insanlar, benim gibi, iki yüz yıldır aşırı nüfus
çığırtkanlarının ırkçı, öjenist olduklarını, aşırı nüfus iddiasının bilimle bir
alakasının bulunmadığını bıkıp usanmadan dile getirenlerin saldırılarına maruz
kalmayacaklarını düşünüyorlar.
Bu
yazarlar çıkıp bir de “nüfusu adilane bir yaklaşımla, olabildiğince düşük
seviyede istikrara kavuşturmak” gerektiğinden bahsediyorlar. “Azaltmak” yerine
“istikrara kavuşturmak” tabirini kullanan bu kişiler, “adilane” lafıyla da
eleştirileri savuşturabileceklerini zannediyorlar. Aslında bu kişiler, aşırı
nüfus konusunda yaktıkları ağıtın kendisinin sorunlu olduğunu görmüyorlar.
Bu
ideologların kulağına kar suyu kaçıran gerçek şu: Kuzey’deki nüfus, birkaç
kuşaktır azalıyor. Buradaki nüfusun hâlen daha artıyor olmasının sebebi,
Güney’den gelenler.[6]
En
büyük nüfus artışı, Sahraaltı Afrikası’nda. Buradaki nüfus yoğunluğu, epey
düşük. Bu bölgede yaşayan insanlar, dünya kaynaklarının çok küçük bir kısmını
kullanıyorlar.[7] Çünkü buradaki doğal zenginlik, Kuzey’deki insanlarca
çalınıyor.[8] Attenborough’nun binlerce kez yaptığı gibi, bir kez uçağa binip
bu bölgenin üzerinde gece vakti uçarsanız, Afrika’nın Avrupa’ya kıyasla ne
kadar az enerji tükettiğini görürsünüz.
Başka
bir ifadeyle, eğer aşırı nüfusun çevreyi tehdit ettiğine dair bir endişeniz
varsa o vakit siz gerçek tehdit karşısında körsünüz demektir. Asıl tehdit,
Güney’deki fakirlerin sayısındaki artış değil, Kuzey’deki zenginlerin aşırı
tüketimi.
Aşırı
nüfus diye bir tehdit yok ortalıkta. Ama gene de bir kesim, bu tehdide dair
kimi endişelere sahip. Bu kesim, başka yakıt türlerinin fosil yakıtın yerini
alması gerektiğine inanan, aynı zamanda beyaz ırkın sayıca Afrikalıların,
Asyalıların ve Latin Amerikalıların gerisinde kaldığını düşünen faşistlerden
oluşuyor.
Birçok
ilerici isim, bu kanaatin ne denli yaygın olduğunu görmüyor. Bir yüzyıldır
aşırı sağ, nüfusun fazla olduğunu söyleyen teoriyi kendisine kurucu ilke olarak
benimsemiş.[9] Ekofaşistler de çevrenin yağmalandığını söylüyorlar, onun
korunması gerektiğinden bahsediyorlar. Bu teori, ırkçılığı ve göçmen
karşıtlığını temel alıyor.[10] Bugün ilerici isimler, ekofaşistlerle belirli
görüşler konusunda ortaklaşıyorlar.
WWF’in
videosunda nüfusun düşük düzeye çekilip istikrara kavuşturulmasından
bahsediliyor. Bu esnada videoda Ganj nehri kıyısındaki insanlar gösteriliyor.
Burada kastedilen çok açık: dünyamızı aslında fazla üreyen Avrupalı olmayanlar
tehdit ediyor.
Kâinata
dair bilmecelere, hatta bir gezegenin sorunlarına cevap bulunacak yer, sosyal
medya değil. WWF, epey para harcadığı bu kısa videoyu sosyal medyadan
paylaşıyor. Anlamı doğru aktarması gereken çekimler öncesinde senaryoya son
hâlini belirli uzmanlar veriyorlar. Attenborough’un çalışanları, hatta belki de
kendisi, son kurguya onay veriyor, zira o, dünyanın en deneyimli yayıncısı. Ele
aldığı her meseleye azami dikkati gösteren bu adamın hiçbir şeyi şansa
bırakmadığını bilmek gerekiyor.
Benim
gibi insanlar, sosyal medyada yayınlanan filme hemen tepki gösteriyorlar.
Şikâyetçi oluyoruz ve Attenborough’nun filmi yayından kaldırıp özür dilemesini
istiyoruz.[11] Ama her şey için çok geç. Sonuçta WWF gibi yapılar, inandıkları
şeyleri söylüyorlar.
Bu
hikâye bana, 1994’te WWF’in sağdan soldan para topladığı, “Amazon’u yok eden
yerlileri ortadan kaldırmak için üzerlerine bir antropolog mu yoksa asker mi
göndersek?” sorusunu sorduğu günleri anımsattı.
Evet,
WWF o günlerde para babalarının değil, yerlilerin ormanları yok ettiklerini
söylüyordu.[12] Oysa yerliler, dünyanın en büyük yağmur ormanlarını yok
etmiyor, aksine onları koruyorlardı. Yerlilerin kontrolündeki bölgelere ait
uydu fotoğrafları ve buralarda biyolojik çeşitliliğin daha yüksek olduğunu
söyleyen veriler, bu gerçeği ortaya koyuyor.
Asıl
üzücü olansa Attenborough ve WWF’in inandığı şey. Bu inançsa meseleleri idrak
eden insanların kontrolü ele geçirene dek değişmeyecek. O güne dek bu kişiler,
Kuzey’de kendi propaganda çalışmalarını yürütecekler, hatta yalanlarını birçok
ilericiye bile inandıracaklar.
Bugün
çevre bilinci olan birçok beyaz, “aşırı üreme”nin dünyayı yok edeceğini,
dolayısıyla gezegeni barbar sürülerine karşı korumanın “kutsal” bir görev
olduğunu düşünüyor. Oysa bu, yüz yıldır ısıtılıp ısıtılıp tekrar gündeme
getirilen bir yalan. Bu yalan, ırkçılığın ve göçmen karşıtlığı siyasetinin bir
parçası. Şirketler ve büyük vakıflar, bu yalanı büyütmek ve güçlendirmek için
tonla para akıtıyorlar. Söz konusu ideoloji, devletlerden büyük destek görüyor.
En
kötüsü de bu yalanı ortalığa yayanların, bugün milyarlarca doları, “yeni doğa
düzeni” dedikleri o korkunç plan için tahsis ediyor olmaları. Bu plansa bugüne
dek görülmüş en büyük miktarda toprağın gaspetilmesini öngörüyor. Bu zenginler,
“korunaklı alanlar” diye belirledikleri, esasen dünyanın üçte birinden
fazlasını ifade eden toprağı kontrol altına almak istiyorlar. Bunun için o
topraklardaki yerli halkı kovmak adına orduları, özel milisleri
görevlendiriyorlar.[13]
Eğer
dünyayı gerçekten kurtarmak istiyorsak, bu türden yıkıcı sonuçlara yol açacak
girişimlere karşı mücadele etmek zorundayız. Kanaatimce bu, hiç bitmeyecek bir
mücadeledir. Tıpkı taassup, zorbalık ve hastalıklarla mücadele edildiği gibi bu
tür yaklaşımlarla da mücadele edilmelidir. Ya milyarlarca dolardan ya da
milyarlarca hayattan yana olacağız.
Bugün
Attenborough ve WWF, “hepimizin gurur duyabileceği bir gezegeni yaratma şansına
sahibiz” diyor. Bu sözü söylerken arkada bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz bir
şehir manzarasına yer veriliyor.
Bu
görüntü, aslında Singapur’daki “Körfez Bahçeleri” isimli tema parka ait.
İnşaatına 700 milyon dolar harcanan bu tema parkın işletmesi için her yıl 20
milyon dolar harcanıyor.[13] Bekleneceği üzere bu fütüristik “bahçeler”, ülkede
kaldıkları süreyi uzattıkları takdirde hapis cezalarına çarptırılan veya dayak
yiyen göçmen işçilerce inşa edildiler.[14] Singapur’da düşük ücretlere çalışan
işçilerin büyük bir kısmı, Hintli.[15] Kim bilir, belki de bu işçiler içinde
WWF’in filminde gösterilen Ganj sahnesinde yer alan birileri vardır.
Attenborough
ve WWF’in gelecek tasarımı, tam da zenginlere tahsis edilmiş tema parkta
karşılık buluyor. Bu sebeple benim gibi insanlar, milyar dolarlar mı
milyarlarca insanın hayatı mı sorusunu hayattan yana duran bir cevapla
karşılıyorlar.
Stephen Corry
26 Haziran 2020
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Survival International, 5 Haziran 2020, Twitter.
[2]
Tam metin şöyle: “Dünyayı kurtarma meselesi birdenbire gündemimize girdi. Bizim
bir planımız ar. Ne yapmamız gerektiğini biliyoruz. Doğaya zarar veren
işlemleri durdurun, yeni yeşil teknolojiye geçilsin, nüfusu adilane bir
yaklaşımla, olabildiğince düşük seviyede istikrara kavuşturalım, hâlihazırda
elimizde olan doğal zenginliği muhafaza edelim ve sonsuza dek faydasını
göreceğimiz, istikrarlı ve sağlıklı bir dünya kuralım. Hepimizin gurur
duyabileceği bir gezegeni yaratma, kendimiz ve dünyadaki herkes için kusursuz
bir yuva oluşturma şansına sahibiz.”
[3]
“This is what we die for”: Human rights abuses in the Democratic Republic of
the Congo Power the global trade in cobalt, Londra: Amnesty International,
2016. AI (erişim tarihi: 23 Haziran 2020)
[4]
The world’s billionaires own as much wealth as 60% of the earth’s population.
Lawson, Max, Anam Parvez Butt, Rowan Harvey, Diana Sarosi, Clare Coffey, Kim
Piaget ve Julie Thekkudan. Time to care: Unpaid and underpaid care work and the
global inequality crisis. Oxford: Oxfam International, 2020, Oxfam (erişim tarihi: 23 Haziran 2020)
[5]
“GDP per capita (current US$)”, World Development Indicators, 2018, WB (erişim tarihi: 23 Haziran 2020)
[6]
The United Nations Department of Economic and Social Affairs, “Migration and
population change – drivers and impacts”, Population Facts, Sayı 2017/8
(2017).
[7]
“Population growth (annual%)”, 2018, WB (erişim tarihi: 23 Haziran 2020)
[8]
McVeigh, Karen. “World is plundering Africa’s wealth of ‘billions of dollars a
year’”, 24 Mayıs 2017, Guardian (erişim tarihi: 23 Haziran 2020)
[9]
Bowles, Nellie. “‘Replacement Theory,’ a Racist, Sexist Doctrine, Spreads in
Far-Right Circles”, 18 Mart 2019, NYT (erişim tarihi: 23 Haziran 2020)
[10]
Corry, Stephen, “The Colonial Origins of Conservation: The Disturbing History
Behind US National Parks”, 25 Ağustos 2015, Truthout (erişim tarihi: 23 Haziran 2020)
[11]
WWF UK, 5 Haziran 2020, Twitter.
[12]
Örneğin: Coca-Cola, Tata, KPMG, Adamjee, AES, Indus Basin vb.
[13]
Daha fazla bilgi için şuraya bakılabilir:
Survival
International, Rainforest Foundation UK and Minority Rights Group
International. The ‘Post-2-2- Global Biodiversity Framework’ – a new threat to
indigenous people and local communities?. London: Survival International, 2020,
SI (erişim tarihi: 23 Haziran 2020)
[14]
“Final cost for Gardens by the Bay within budget: Khaw”, 15 Ekim 2012, AsiaOne (erişim tarihi: 23 Haziran 2020)
Suneson,
Grant. “These are the 25 richest countries in the world”, 8 Temmuz 2019, USAToday (erişim tarihi: 23 Haziran 2020)
[15] Ratcliffe, Rebecca. “ ‘We’re in a prison’: Singapore’s migrant workers suffer as Covid-19 surges back.” 23 Nisan 2020, Guardian (erişim tarihi: 23 Haziran 2020)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder