Biden’ın Zaferini Kutlamak Antiemperyalizmle Çelişir:
Filipinler Komünist Partisi’ne Açık Mektup
Filipinler
Komünist Partisi (FKP) 1969’dan beri, iniş çıkışlarla, ileriye dönük atılımlar
ve yenilgilerle birlikte ilerleyen süreçte silâhlı mücadele veren, Mao Zedung
Düşüncesi’nin etkisi altındaki bir örgüttür. Yeni Demokratik Devrim
mücadeleleri dünya devriminin bir parçasıdır ve savunulmayı hak etmektedir. Ama
bir yandan da FKP’nin böylesine anlamlı ve dikkate değer bir silâhlı mücadeleyi
yürütürken, bir yandan da bir tür revizyonizmi ve liberalizmi teşvik ediyor
oluşlarının tehlikeli bir yönelim olduğunu belirtmek gerekmektedir.
ABD’de
artık sıradanlaşmış bir çizginin takipçileri olarak revizyonistler, cüzi bir
etkiye sahip oldukları, kitleler nezdinde hiçbir güven telakki etmiyor oluşları
sebebiyle belirli bir ağırlıktan yoksundurlar. Bugün onların sözlerine kimse
önem vermemektedir. Ama bugün silâhlı mücadele veren meşru bir örgüt, ABD’li
revizyonistlerle aynı gerici ve yanlış fikirleri üfürmeye başlamışsa, bu önemli
bir mesele olarak görülmelidir.
FKP’nin
ABD seçimleriyle ilgili yayınladığı son bildiride[1] yoldaşlar, Maoizme tümüyle
yabancı bir konum alıyorlar ve şunu söylüyorlar:
“Amerikan halkı son
başkanlık seçiminde Trump aleyhine oy kullanmış olduğu ve Trump’çı faşizmle,
militarizmle, ırkçılıkla, kadın düşmanlığıyla ve bağnazlıkla geçecek bir dört
yıllık döneme mani oldukları için övgüyü hak ediyor.”
Parti
politik çizgisini bu tespit üzerine inşa ediyor, demek ki bizim de o zemini
dağıtmamız gerekiyor.
Joe
Biden’ı seçen “Amerikan halkı” değil az sayıda seçmendir. Biden’ı seçenler,
ABD’deki kökleri derinde olan, kapsamı geniş kitleleri temsil etmemektedirler.
FKP, sandığa gitmeyen, ileride de gitmeyecek kitlelere hakaret etmek için
kullanılan “Amerikan halkı” lafını diline doluyor. Bugün oy kullananların
toplam seçmene oranı o kadar düşük ki bu kesimin “Amerikan halkı”nı temsil
ettiğini kimse söyleyemez.
FKP,
Amerikan halkının Biden’ı seçtiğine dair iddiayı, gerici burjuva demokrasisini
meşrulaştırmak için dile getiriyor. Yalandan yapılan seçimde şirketleri
arkasına almış elitler birbirleriyle kapışıyorlar, ama nasıl oluyorsa seçimi
halk yapmış oluyor! Bu tespiti yapan FKP’nin bildirisinin, Biden’ın kampanyası
dâhilinde emperyalizmin çıkarlarına ve emperyalist arka plana hiç değinmiyor
oluşuna hiç şaşırmamak gerekiyor.[2] Bu, FKP için yeni bir şey değil. Parti,
aynı şeyi “faşizme karşı çıkma” adına kendi ülkesinde de yapmıştı. Bir ara
Aquino rejimiyle yan yana gelen FKP, sonrasında Duterte’yi destekledi. Hatta
daha da ileri giderek bugün faşist gördüğü Duterte’nin “ilk sosyalist
cumhurbaşkanı” olduğunu söyledi.
Şurası
doğru: Biden’a oy veren birçok insan, ondan aslında nefret ediyor ama öznelci
ve yüzeysel bir analiz üzerinden, Trump’a karşı gidip Biden’a oy veriyor. Oysa
Trump ve Biden, ABD’deki emperyalist muktedir sınıfı temsil ediyor. FKP gibi
revizyonistlerin iddiasının aksine ikisi de faşist değil. Şurası çok açık:
“Militarizm, ırkçılık, kadın düşmanlığı ve bağnazlık” Trump’ın marifetleri veya
politikasının birer sonucu değil. Trump’tan öncekiler de militaristti,
ırkçıydı, kadın düşmanıydı ve bağnazdı. Onlar, sadece Trump kadar “açık sözlü”
değillerdi.
Bu
konuda 2015 yılındaki Baltimore İsyanı’na bakılabilir. Obama-Biden döneminde
meydana gelen, tümüyle haklı gerekçelere dayalı olarak gerçekleşen bu isyan,
dünya genelinde birçok insana ilham verdi. Baltimore’da kitleler, bağnazlığa,
ırkçılığa ve tabii ki askerîleşmiş polis teşkilâtına karşı ayaklandılar. İsyana
cevap olarak Obama-Biden idaresi, polisin askerîleştirilmesi önündeki engelleri
kaldırdı ve her bir olayı tek tek inceleme yoluna gitti. Bu noktada Siyahların
ırkçılığa vs. karşı isyanı üzerinden polise isyanları bastırma ve Siyahları
öldürme izni verildi, bu bağlamda polis teşkilâtı alabildiğine
askerîleştirildi. Biden’ın “demokrasi”si işte buydu: alabildiğine ırkçı,
alabildiğine gerici. Biden, o süreçte Siyahları toplu hâlde hapse tıkacak ceza
kanunu tasarılarının geçmesine katkıda bulundu. Sanki FKP gibi yapılar, bu
cinayetler Trump işlese, bu zulmü Trump yapsa, bu işkencelere Trump imza atsa
teselli bulacak gibiler. Her şeyi adıyla çağırmak gerekiyor: Bunun adı
oportünizmdir.
ABD
başkanı, emperyalist devletin sınıfsal niteliğini değiştirmez, değiştiremez.[3]
Asıl üzerinde durulması gerekense devletin sınıfsal niteliğidir.
FKP,
Trump döneminde “Amerikan emperyalizmindeki militarizmin ve saldırganlığın
arttığını” söylerken haklı elbette, ama Trıump’ın yenilgisini tek taraflı bir
yaklaşımla kutlarken parti, bir yandan da bu militarizmin ve saldırganlığın
Biden’ın başkan yardımcısı olduğu dönemde de arttığını, başkan olunca artmaya
devam edeceğini unutuyor.
ABD
emperyalizmi derin bir krize girdi, onlarca yıldır bir krizden diğerine
sürüklenip duruyor. O, diğer emperyalist güçlerle ve süper güçlerle yan yana
gelerek veya kapışarak dünyadaki tek hegemonik süper güç olmasına dair zemini
korumak adına iyice gericileşiyor. Gericileşme süreci ise askerîleşme ve
saldırganlık biçimi altında işliyor. Bu, FKP’nin de bildiği bir gerçek. Söz
konusu yoğunlaşma, bir eğilim olarak Trump’la başlamadı ve Biden’la da sona
ermeyecek. Bu gerçeği göz ardı ettiğinizde Demokrat Partililere yaltaklanmış,
onların emperyalizmi propaganda etme tarzlarına bağlanmış olursunuz.
Filipinler
Komünist Partisi, “ABD’de yeni başkan seçilen Biden’ın tüm ülkeyi kuşatan
devasa bir demokratik kitle hareketi sayesinde zafer kazandığını” söylüyor. Bu
doğru tabii. Mayıs ayaklanmaları olmasaydı, bu seçim denilen komedide Biden’ın
Trump karşısında zafer kazanması pek mümkün değildi. Gelgelelim FKP’li
yoldaşlar, halkın mücadelelerini kendi ajandaları için yönlendirme konusunda
rakip emperyalistlerin oynadıkları rolden pek bahsetmiyorlar. Bu tür çabalar
sayesinde halk, yanlış yöne sevk ediliyor, kitle hareketleri toprağa gömülüyor,
halk, iki zalime onay vermek denilen açmazın içine düşüyor. FKP, bunu biliyor
ama nedense söylemiyor.
İnternette
yayınlanan Communist International isimli sitede çıkan “ABD Seçimleri ve
Avakian’ın Rolü” isimli makale, meseleyi devrimci bir netlikle ortaya koyuyor:
“Kitleler, burjuvazinin
gerçekleştirdiği seçimden daha fazla zulüm, daha fazla ızdırap ve daha fazla
terörden gayrı bir şey bekleyemez. Seçimler, zalimlerin yıkılmaya mahkûm olan o
iktidarlarını meşrulaştırmak için kullandıkları basit bir araçtan ibarettir.
[…] Biden yeni bir hükümet kurarsa bu hükümet, büyük olasılıkla Trump’ınkinden
daha gerici olacaktır.”[4]
FKP,
Biden’ın fırsatçı bir yaklaşımla Siyahların sırtına basıp yükseldiği, ama bir
yandan da asayişten[5] dem vurduğu, Siyah hareketin talep ettiği en temel ve
ilerici reformlara bile karşı çıktığı, polise akan paranın azaltılması talebine
itiraz ettiği gerçeğinin üzerini örtüyor. İnsanlar, Trump’ın sağlık krizini
yönetme noktasında suç işlediğini, bu yüzden çok insanın hayatını kaybettiğini
görüyor. Ama nedense FKP gibi yapılar, Biden’ın pandemiye karşı gerçek bir
mücadeleyi yürütme noktasında zaruri olan ücretsiz sağlık hizmetine yönelik
itirazından hiç bahsetmiyorlar.
Biden
tıpkı Trump gibi, gerici liberal demokrasinin bir temsilcisidir. Oportünizm,
halkın Trump’a yönelik haklı öfkesini, emperyalizm yanlısı Biden’ın reklâmını
yapmak, reformist politikalar adına geçmişini temizlemek, geleceğini aklamak
için kullanıyor. Tüm bu süreçse devrimci örgütlenme hilâfına gerçekleşiyor. FKP
ve Avakiancılar gibi revizyonistler, bu konuda aynı yolun yolcusu.
Bu
tespiti tam anlamıyla idrak edebilmek için FKP’nin şu sözüne kulak vermek
yeterli: “Biden hükümetinin bahsi edilen acil talepleri en kısa sürede
karşılamasını sağlamak için Amerikan işçi sınıfı ve halk örgütlenmeye ve
kitleleri harekete geçirmeye devam etmelidir.”
Proletarya
ve halk, emperyalist devletin elinden haklarını almak suretiyle koşullarını
iyileştirmek için mücadele etmelidir elbette, gelgelelim bu, Trump döneminde
olduğu gibi Biden döneminde de sürdürülmesi gereken bir kavganın konusudur.
FKP’nin
iddialarının aksine Biden’ın başkanlığı, bu konuda proletarya ve halk lehine
olan koşulların oluşmasını sağlamayacaktır. Halkın Trump’a ve onun emperyalist
sınıfın çıkarlarına hizmet eden başkanlığına yönelik nefreti, bugün Joe Biden’a
odaklanmalıdır.
Devrim
mücadelesi lehine olan koşulları ve devrimci kitle hareketinin gelişimi, aynı
zamanda gericiliğin elinden hakları alma becerisi üzerine düşünmeden önce
bilinmelidir ki ABD emperyalizmi, iliğine kadar çürümüştür ve Beyaz Saray’a
Demokratları oturtarak bu lanetlenmiş hâlden asla kurtulamaz.
ABD’de
sürmekte olan “demokrasi” mücadeleleri artık ilerici değildir. Bu ülkede
demokratik devrim tamamlanmıştır. Bu devrim, geride kalmış bir dönemin
kalıntısıdır. Tek ilerici hareket, sosyalist devrimin çıkarları uyarınca ABD
emperyalizmini hedef alan harekettir. Çünkü bugün ABD’de temel çelişki,
proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişkidir. Bu sebeple gelişmiş kapitalist
ülkelerdeki devrimcilerin görevi, gerici burjuva demokrasisini korumak değil,
onu halk savaşıyla imha etmek, sosyalizm için gerekli olan proletarya
diktatörlüğünü kurup yaşatmaktır.
FKP,
revizyonist dış politikasıyla kitleleri kandırmaktadır. Bu hâliyle parti, o
haklı silâhlı mücadelesinin edindiği prestije halel getirmektedir. Görünen o ki
bugün parti, bu mücadeleyi de bir tür “taktik” olarak başvurdukları “barış
görüşmeleri” ile sonuçlandırma konusunda epey heveslidir.
Halkın
Kürsüsü enternasyonalist bir örgüt olarak, Filipinler’de
emperyalizme (esas olarak ABD’ye ama aynı zamanda Çin’deki sosyal
emperyalizme), yarı feodalizme ve yarı sömürgeciliğe karşı sürdürülmekte olan
silâhlı mücadeleye destek sunmaktadır. Ama bir yandan da FKP’yi ABD seçimleri
konusunda eleştirmekte ve bu çizginin revizyonist, uzlaşmacı ve oportünist
olduğunu söylemektedir. Trump’ın emperyalizmine yönelik öfke Biden’a da
yönelmelidir. Biden’ın zaferi, halkın zaferi değildir. O, halkların düşmanıdır.
Herkes bu konuda net olmalıdır.
Bir
yanılsama dâhilinde FKP, ABD emperyalizminin başına geçen yeni kurmay
başkanına[6] ülkeyi satan gerici Duterte rejimine destek vermemesi konusunda
daha kolay baskı yapabileceğini düşünmektedir. Bu yanılsama ile birlikte FKP,
esasen emperyalizmi basit bir politikaymış gibi düşünme tuzağına düşmekte, onun
kapitalist üretim tarzının kaçınılmaz bir biçimde yozlaşmış hâli olduğunu
görmemektedir.
Lenin,
bu türden yanlış anlayışlara karşı acımasız bir mücadele yürütmüştür.
Dolayısıyla bugün emperyalizm konusunda dönek Kautsky pilavını ısıtıp millete
yedirmemize hiç gerek yoktur.
ABD’de
başa geçen yeni kurmay başkanı, Amerikan halkı gibi Filipin halkı için de daha
fazla zulmü, daha fazla ızdırabı ve daha fazla terörü ifade etmektedir. Şu
husus net olarak görülmelidir: emperyalizmin bekçi kulübesindeki değişikliği
kitleler asla kutlama sebebi olarak göremezler.
Filipinler
Komünist Partisi, eğer gerçek anlamda dünyadaki tek hegemonik süper güç
içerisinde devrimci harekete destek sunmak, böylece silâhlı mücadelesini
güçlendirmek istiyorsa, emperyalistlerin seçimini oportünistlere has bir
biçimde kutlamaktan vazgeçmelidir.
ABD’de
devrimciler, bu çelişkilere karşı çıkmaya devam etmeli, uygun ve doğru adımları
atarak Biden’a karşı muhalefeti örmeli, bu süreci Trump’a karşı mücadele
ettikleri süreçte harcadıkları aynı enerjiyle ve gösterdikleri aynı
kararlılıkla yürütmelidirler.
Seçimler
ne zaferdir ne de rahatlayıp koltuğa kurulmak bir gerekçedir. O, emperyalist
muktedir sınıfın gerici devletine, seçim komedisine, o sınıfı temize çıkartan,
çelişkileri gizleyen oportünizme karşı daha sert bir biçimde mücadele
yürütülmesine dönük bir çağrıdır.
Halkın Kürsüsü Yayın Kurulu
13 Kasım 2020
Kaynak
Dipnotlar:
[1] CPP, “On the Defeat of Trump”, 8 Kasım 2020, CPP.
[2]
David Martinez, “Biden’s Transition Team”, 13 Kasım 2020, TOP.
[3]
Giovanna Schaidhauer, “A Nova Democracia”, 13 Kasım 2020, TOP.
[4]
“The US Elections and the Role of Avakian”, 28 Ekim 2020, CI.
[5]
David Martinez, “Biden’s Own Version”, 7 Ağustos 2020, TOP.
[6]
Yayın Kurulu, “Joe Biden”, 7 Kasım 2020, TOP.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder