Zizek haklı: “Bugün herkes sosyalist. Bill Gates bile.
Bugün sosyalizm, ‘fazla egoizm olmasın, diğer insanlar gözetilsin’ demek.”[1] O
hâlde bir ayrım çizgisi çekmek lazım. Çünkü bugün, “tanımadığınız insanlar için
mücadele etmek sosyalizmdir” diye yazılar yazıyorlar, ama onları tanıma gereği
bile duymuyorlar.[2] “Kolektif bilinç” vurgusu üzerinden maske dayatmasını
meşrulaştırmak istiyorlar. Avrupa’da kitlelerin sokaklara taşan itirazını
bencillik olarak tarif ediyorlar. Güya başkalarının sorumluluğunu alıyorlar,
aslında kapitalistlerin ve emperyalistlerin suçlarını, hatalarını ve
günahlarını kolektifleştirme, başkalarına pay etme girişimlerine ortak
oluyorlar. Buna “solculuk” diyorlar.
Bugün batıda pandemi ve karantina kaynaklı gerilimi
sol değil, sağ örgütlüyor. Amerika’da işçi sınıfı için mücadele, sağa terk
ediliyor.[3] Trump o sebeple, “ben çiftçilerin, işçilerin, polis memurlarının,
çalışkan ve kanunlara riayet eden her ırktan, dinden ve inançtan insanın
adayıyım” diyor.
Bu ortamda sola, sağın komploculuğuyla dalga geçmek
düşüyor. Genel yapısal gidişata itiraz, anlamsızlaşıyor. O gidişata karşı
kütlesel örgütlenme, değersizleşiyor. Çözüm, bireyde, bireyselde aranıyor. Bu,
epey işlerine geliyor.
Mevcut hâlde solculuk, başkasını önemseme, ona değer
verme olarak tarif ediliyor. Şahsileştiriliyor. Şahsi bir oluşa indirgeniyor.
Bu tarif, Klaus Schwab’ın “paydaş kapitalizmi”yle uyumlu. Herkes paydaştır,
iradesizdir, sadece kapitalistlerin plan ve projelerine onay verme yetkisine
sahiptir. Efendilerin suç ve günahlarına ortak aradığı koşullarda sol, “o
ortaklığı ben sağlarım” diyor.
Bill Gates gibi isimlerin kapitalizm eleştirisi, yavan
bir egoizm eleştirisidir, temelde kapitalizmi eleştirenleri tekellerin plan ve
projelerine bağlama niyetinin bir sonucudur. Bu isimler, tüm dünyayı internete,
oradan da kendi ticaret ağlarına ve sömürünün zincirlerine bağlamak istedikleri
için mevcut kapitalizmi dar buluyorlar, onu bu temelde eleştiriyorlar.
Solcularsa, kapitalizm eleştirisi ile kendilerince pay istiyorlar, efendilere
“bizi görün” diyorlar.
Sonuçta tekeller, büyük patronlar, üstinsan aşamasına
geçmişlerdir. Kapitalizmin çelişkileri, bu ütopik âlemde silinmeye çalışılıyor.
Doğa, tarih, toplum ve insan, bu üst konum üzerinden düzlenmiştir. Küçük
burjuvanın kontrolündeki sol, bu düzlenmeyi, eşitleyici, dolayısıyla özgürlükçü
bulmaktadır. İnsanların doğa, tarih ve beden bağlamında düzlendiği yerde,
sınırlar ve sınıflar da hükmünü yitirmiştir. “Dünya yönetimi” masalları,
solcuların içini gıcıklıyor, midelerinde kelebeklerin uçuşmasına sebep oluyor.
Efendilerin hayal âlemi, solun zihnini örgütlemiştir.
İyi huylu, güler yüzlü sosyalizm, Ekim’in tasfiye
sürecinin bir ürünüdür. Birer çentik olarak Marx’ın öncesine ve Lenin’in
öncesine dönenler, aynı kavşakta buluşmuşlardır. Sonuçta aşağılık ırk olarak
yoksulların, ezilenlerin ve işçilerin iktidarı meselesi, gündemden düşmüş,
değersizleşmiştir. Ezene, sömürene sınır çeken, had bildiren pratikler,
önemsizleşmiştir. Sol, ranttan ve yağmadan pay istemek, sınıf atlama göstergesi
olarak küçük burjuvaları kandırmak demektir.
İngiltere’de bir işçi kadın, kızının solcu olduğuna
seviniyor. Neden sevindiği sorulduğunda, “kızım o seçkin, zengin, okumuş
insanlar kulübüne girdi, ne güzel” diyor. O seçkinliği ve okumuşluğu tanımayan
yoksul emekçiler, aşağılık kitle olarak görülüyorlar. Solculuk, o kitleyi
aşağılama hâli olarak örgütleniyor. Buradan da o, tekellerin yoksul düşmanı
siyasetine bağlanıyor. O siyasetten pay istiyor.
* * *
Burada paylaştığımız son yazılarda, Bolşevik karşıtı
örgütlerin Ekim eleştirilerine yer veriliyor. Bugün sosyalist örgütlerin
neredeyse tamamı, o örgütlerin dediklerini yinelemekten başka bir şey
yapmıyorlar. Sosyalist siyasetin tanımı değiştiriliyor. “Ekim basit bir işçi
toplantısına, Marx insanlık kardeşliğine indirgeniyor.”[4] Ayrımlar ve
çentikler siliniyor. Çünkü efendiler, ayrım ve çentik sevmiyorlar! Ütopya da
zaten ayrımsız, çentiksiz bir dünyayla ilgili. Sol, ayrım ve çentik olmayı
unutuyor.
Kapitalizmin sunduğu sınırsızlık ve sınıfsızlık
imkânları ile yeni bir sosyalizm tanımlanıyor. Bu sosyalizmin kapitalizm
eleştirisine kanmamak gerekiyor. Bu sosyalizm, ezilenleri ve işçileri düzene
zincirlemek için var. Makine ile insan arasındaki mesafenin daraldığı
koşullarda her şey, sınırsız ve sınıfsız bir zeminde ele alınıyor.
Aynı sol siyaset, kitleleri devrimin partisinden
uzaklaştırıp devletin partilerinden birinin kapısına bağlamak için çabalıyor.
Düzen içerisinde yol ve yuva arayışı, belirli kadroları öne çıkartıyor, kopuş
imkânları ortadan kaldırılıyor.
Tekellerin düzledikleri dünya, kimilerine cennet gibi
görünüyor. Hiyerarşisiz âlemin tanrısının üstinsan mertebesine yükselen
zenginler olduğunu görmüyorlar. O zenginler, ilk fırsatta satacakları yoldaşlar
arıyorlar. Onlar, kendilerinden başka tanrı olmasın, yoksulların, emekçilerin
kendilerine kafa tutmaları için gerekli zemini sağlayacak bir tanrı tasavvuru
yeryüzünde kalmasın diye uğraşıyorlar. Sol, işte bu bağlamda, ateist ve laik
pratikleriyle, efendilerin teolojisine bağlanıyor. O teoloji ise sömürü ve
zulüm sürsün diye var.
* * *
Dünya Ekonomi Forumu başkanı Klaus Schwab için “paydaş
kapitalizmi”, efendilerin plan ve projeleri konusunda herkesin rızasını ve
onayını alma çabası anlamına geliyor.[5] Bugün bunun solcu, hatta sosyalist bir
yönelim olarak pazarlandığına tanık oluyoruz. AB ve ABD kaynaklı solculuk
tanımları, emperyalizmin çıkarlarıyla örtüşüyor. Bu tanımlar üzerinden
konuşanlarla mücadele, farzdır.
Bugün bir inşaatta çalışan Kürd arkadaşa
söylettirilendir: “Sağcı emperyalistler var, bir de solcu emperyalistler var.
Bu solcular, ekmeği herkesle bölüşmek istiyorlar.” Bu yalana örgütlenenlerin,
ona inananların ezilenlere ve işçilere verecek bir şeyi yoktur. Zira o “solcu
emperyalizm” bugün Kürdleri bölüyor, bir kesimin diğerine “başa belasınız,
defolun” demesini istiyor. Kürd sosyalistlere ise bu bağlamda bir araya gelip
emperyalistlerden yardım talep etmek düşüyor.[6] Efendiler, Roma’dan beri her
yeri dümdüz etmeye “barış” diyorlar. Sol, o düzlüğü cennet sanıyor.
* * *
Bugün şunu söylüyorlar: “Fransız Devrimi krallığa
değil, dine karşı bir devrimdir.”[7] Solculuk din karşıtı pratik olarak
tanımlandıkça, krallara karşı mücadeleyi efendilerin siyasetine teslim ediyor.
Bugün dördüncü sanayi devrimi üzerinden tanımlanan devrimcilik de din
karşıtlığına doğru kapanmıştır. Erdoğan, bunun bahanesinden ibarettir.
Sonuçta sol, köle imalatına ortak ediliyor.
Transhümanizm, öjeni ve malthusçulukla birlikte ilerliyor. Solcular, bu sürece
örgütlenmişlerdir. Artık ayrımlar, ayrışma hattı, çelişkiler, kolektife ve
kitleye değil, bireye ve çıkarlarına göre belirleniyor. Efendilerin dünyasını,
hülyasını rahatsız edecek hiçbir şeye izin verilmemelidir. Solun hayırlı
gördüğü gelişmeler, esasen sömürünün ve zulmün derinleştirilmesine dairdir.
Din eleştirisi, temelde yoksulların, ezilenlerin,
işçilerin aşağıdan bir dünya kurma, kudret inşa etme, bunun için gerekli aklı
üretme imkânlarına karşı mücadele edenlere hizmet ediyor. Fransız Devrimi
bağlamında kralla mücadele çizgisi ile kiliseyle mücadele çizgisi
kapışıyor. Bu karşıtlıkta ezilenlerin, emekçilerin kudret sahibi olma imkânları
ortadan kaldırılıyor. Teorisini ve pratiğini Fransız Devrimi’ne bağlayanlar, o
devrim sonrası yaşanan devrimlere ve devrimci kalkışmalara ihanet ediyorlar.
Bugün Ekim, dördüncü sanayi devrimi tartışmaları üzerinden eleştiriliyor. O,
kapitalistlerle birlikte düşünmeyi, onların dediklerini yapmayı, yukarıdan
gelen fonlarla beslenmeyi alışkanlık edinmiş isimlerin saldırısına maruz
kalıyor. Bu isimler, Ekim’i ve birikimini din bağlamında, efendilerin
teolojisine göre eleştiriye tabi tutuyorlar. Dolayısıyla, krallara hizmet
ediyorlar. Ekim’i bu çizgiye karşı, inatla savunmak gerekiyor.
Eren Balkır
8 Kasım 2020
Dipnotlar:
[1] Slavoj Zizek, “Why I am a Communist But not a Socialist”, 15 Mayıs 2020, Youtube.
[2] Liza Featherstone, “Maybe Masks Really Are a
Socialist Plot”, 26 Ekim 2020, Jacobin.
[3] Roger Harris, “Left-Democrats Abandon Struggle for
the Working Class to the Right”, 2 Kasım 2020, Counterpunch.
[4] Eren Balkır, “Ekimlere”, 29 Ekim 2017, İştiraki.
[5] Klaus Schwab ve Nicholas Davis, Shaping the
Future of the Fourth Industrial Revolution: A Guide to Building a Better World (Cenevre:
WEF, 2018), s.
[6] Kürdistani Sol Partiler Konferansı, 28 Eylül 2020,
Rojname.
[7] Catherine Fieschi, “Muslims and the Secular City”,
28 Şubat 2020, Brookings.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder