“İnsanların kendi
ellerinin kazandığı şeyler yüzünden karada ve denizde fesat meydana geldi (ki
Allah) yaptıklarının bazısını kendilerine tattırsın ki bundan vazgeçsinler.”
[Rum:41]
Kapitalizm,
ondaki tüm o cahiliye pratiği ve yaptığı kötülüklerle dünyaya ciddi zararlar
vermektedir. Kapitalizm çevreye zarar vermekte, ayrıca savaşlara veya isyanlara
sebebiyet vermek suretiyle dünyada ciddi hasarlara yol açmaktadır. Bu gözle
görülür zararları yanında kapitalizmin sebep olduğu, yoksulların çektiği çile
ve beşeriyetteki çürüme türünden gözle göremediğimiz zararları da mevcuttur.
Gözle görünen-görünmeyen tüm bu zararlar, kapitalizmin birer sonucudur. Bir
üretim tarzı olarak kapitalizm, insanlığı sınıflara hapsetmekte, her şeyin
ötesinde, açgözlülüğü beslemektedir.
Dünya
genelinde insanlar, “açgözlülük iyidir” şiarını yeni akide olarak
benimsemektedirler. Bu inanç, zaman içerisinde daha da derinleşen bir uçurumun
oluşmasını sağlamıştır. Bazı insanlar, ellerindeki güçle birlikte kaynakları
har vurup harman savururken birçok insan, geri kalan kırıntıları almak için
birbirleriyle kavga etmektedir. Dünya genelinde bu uçurum, farklı ayrım
çizgileri dâhilinde ortaya çıkmaktadır. Bu noktada kuzey-güney, birinci
dünya-üçüncü dünya, daha da özelde zengin merkez-yoksul periferi ayrımlarına
gidilmektedir.
Bugün
birçok Müslüman, yoksul dünyanın kıyısında yaşamakta, birbirinden kopuk ve ayrı
bir hayat sürmektedir. Neoliberal ajandalar halklara zorla dayatılmakta, bu
ajandalar, insanların kolektif ruhunu paramparça etmektedir. Neoliberalizmin
piyasaya sürdüğü ilk isimlerden olan Margaret Thatcher’ın da ifade ettiği
biçimiyle “toplum diye bir şey yoktur, sadece bireyler vardır.” Eğer sadece
bireyler varsa ve neoliberalizmin bakış açısına göre bireyin ötesine bakan bir
soyutlama saçmalıksa halk da saçmalıktan ibarettir.
Dünyanın
kıyısında yaşayan Endonezyalı Müslümanlar da neoliberal kapitalizmin yol açtığı
zararlardan etkilenmektedir. Köy ve şehirlerdeki çevresel koşullar giderek
kötüleşmekte, hatta kapitalist üretimin ve farklı sömürü biçimlerinin zararını
görmekte, yoksulluk doğallaşmakta, aynı zamanda eşitsizlik derinleşmekte,
insanlık ahlâkî açıdan çürümekte, insanlar arasındaki düşmanlık daha da
artmakta, zaman zaman bu düşmanlık kendisini çeşitli biçimlerde ortaya
koymaktadır.
Bugün
iktidarda olan hükümet, kapitalist üretim ilişkilerine bir tür araç olarak
hizmet veren basit bir komiteden ibarettir. Hükümetin en önemli görevi, işçi
sınıfı sürekli sömürülsün diye, sınıflar arasındaki “ahengi” yönetmektir.
Uluslararası şirketler karşısında hükümetin asıl meşguliyeti, sermayenin
çarklarını yağlamaktan ibarettir. Bölgesel ve merkezi bir güç olarak hükümet,
işçi sınıfı ile sermaye sınıfı arasındaki adil olmayan oyunda tarafsız bir
konuma sahip değildir. O, ta başından beri kazanma ve zulmetme potansiyeline
sahip olan sermaye sınıfından yanadır. Devlet, eğitim sistemi, sivil toplum
ağları ve yürürlüğe koyduğu politikalarla kapitalizmle ve neoliberalizmle
uyumlu, onları destekleyen bilgiyi üretmekle meşguldür. Sömürüyü ve zulmü
teşvik eden, onları daimi kılan, düşünsel meşruiyetin dayandığı zemin olarak
devlettir.
Mahrumiyetin
ve liderleri eliyle yüzüstü bırakılmanın çilesini çeken, çoğunluğunu işçilerin
oluşturduğu Müslümanlar, “küresel terörle mücadele”nin hedefi hâline
getirilmektedirler. ABD’nin George W Bush döneminde yürüttüğü bu mücadelede tüm
dünya Müslümanları karalanmış, şeytanlaştırılmış, saldırılara uğramışlardır.
Halkının büyük bir kısmının İslam’ı bilmediği ülkelerde Müslümanlar en fazla
mağduriyetle yüzleşen kesimdir. Öte yandan halkının büyük çoğunluğu Müslüman
olan ülkelerde İslam’a yönelik olumsuz yaklaşımlar, Müslümanlar arasında hayal
kırıklıklarına ve aşağılık kompleksine yol açmıştır. İslam’ı savunuyormuş gibi
görünen elitlerse bu türden hayal kırıklıklarını ve aşağılık kompleksini kendi
ajandalarını uygulamak içi kullanmaktadırlar.
Dünya
genelinde Müslüman işçiler, şu iki konumun bilincinde olmalıdırlar: neoliberal
felsefenin girdabına kapılan kapitalist üretim tarzında işçi olmak ve İslam’ın
şeytanlaştırılmasına sebep olan “küresel terörle mücadele” bağlamı dâhilinde
Müslüman olmak. Bu yabancılaşma, kadınlar, göçmenler, yoksullar, engelliler,
etnik azınlıklar ve heteronormatif normlar dışında cinsel tercihleri bulunanlar
nezdinde alt katmanlara ayrışmaktadır.
Tecrit
edilen Müslümanlar farklı yönlere dağılmakta, hatta birbirleriyle kavga
etmektedir. Bu kaotik ve tarafları etkileyen çelişki, esas olarak kendilerini
dert edinmiş, ümmetin bütünlüğünden ziyade kendi gruplarının çıkarını düşünen
elitler arasındaki bir mücadelenin sonucudur. Bu duruma hem küresel hem de
yerel düzeyde bakılabilir.
Endonezya
siyaseti bağlamında İslamî örgütler, Suharto döneminde siyaset dışında durmaya
zorlanmışlardır. Bu sürecin en net ifadesi, seksenlerde tek bir ilkenin
yürürlükte kalmış olmasıdır. Öte yandan Endonezya Müslüman Âlimler Birliği’nin
kuruluşunu takip eden onlarca yıllık süreç boyunca söz konusu birlik, iktidarın
bekası noktasında bir araç olarak kullanılmış, Yeni Düzen hükümetine destek
sunulmuş, sonuçta da hareket içerisinde birbirine zıt iki politik eğilim açığa
çıkmıştır. Bir kesim iktidarı desteklemiş ve savunmuş, bir kesimse bağımsız
politik bloklar inşa etme eğilimi içine girmiştir. Reform sürecinin ardından
ekonomi ve siyaset sahası serbestleştirilmiştir. Yeni Düzen hükümetinin yol
açtığı sonuçlara bağlı olarak İslamî örgütler, yaşanan gelişmelere farklı
tepkiler geliştirmişlerdir. Tepkilerdeki bu farklılığın ana sebebi ise Yeni
Düzen hükümetinin yıkılması sonrası güç ilişkilerinde yaşanan değişimdir. Bu
sayede İslamî örgütler arasındaki ayrışmalar daha da karmaşık bir hâl almış,
belirli örgütler başka örgütlerle iç içe geçmeye başlamışlardır. Reform sonrası
dönemde politik ekonomik serbestleşmeye verdikleri tepkiler açısından
Endonezya’daki İslamî örgütleri şu şekilde tasnif etmek mümkündür:
1.
Liberal. Liberallerin kanaatine göre Müslümanların çilesini çektikleri
sefaletin neoliberalizmle bir alakası yoktur. Onlara göre Müslümanlar,
liberalizmi ve serbest piyasa görüşünü benimsemelidirler. Sefalet ve mahrumiyet
denile sorunlar Müslümanlarla, onlardaki düşünce ve yaratıcılık eksikliğiyle,
ayrıca kendisini küreselleşme sürecinin ilerleyişine göre ayarlayamayan
teolojileriyle alakalıdırlar. Dolayısıyla bu sorunların neoliberalizmin sebep
olduğu yapısal sorunlardan kaynaklanması mümkün değildir. Tıpkı liberal
demokrasinin toplumdaki evrim sürecinin nihai aşaması olduğunu söyleyen
Fukuyama gibi liberal Müslümanlar da liberal demokrasinin kapitalizmle birlikte
güçlenip son aşama hâline geldiğini iddia etmektedirler. Bu sebeple Müslümanlar
kapitalizmi benimsemelidirler.
Liberal
İslamî yaklaşım yapısal sorunları inkâr etmektedir, dolayısıyla bu sorunlu
yapısı ile insanların kendilerini sömürgeleştiren düzenden kurtarılmasıyla
ilgili taleplerle çelişmektedir. Bu yaklaşımın ilerici İslamî harekete karşı
olduğunu görmek gerekmektedir.
2.
Popülist Sağ. Bu kesim, İslamî kimliğin dışından geldiği için
neoliberalizme karşı çıkar. Müslümanların yüzleştikleri tüm zarar büyük bir
komploya bağlanır ve bu komplonun başkalarınca yürürlüğe konulduğundan söz
edilir. Oysa aslında bu kesim, sadece Çin ve Amerika gibi neoliberalizmin
farklı aktörlerine karşı çıkmakta, aktörün kendisi Müslümansa ve hareketlerine
beğeniyle yaklaşıyorsa neoliberalizme destek sunmaktadır.
Popülist
Sağ’ın kimlikle ilgili bu yaklaşımı sorunludur, çünkü zalim ve mazlum aynı
kimliğe mensup olabilir. Öte yandan bu kimlikçi yaklaşım, çoğunlukla kapitalist
politik-ekonomik sistemin sebep olduğu krizlerden söz konusu sistemi kurtarma
gayretinin bir parçası olarak gündeme gelmektedir.
3.
Dirilişçi. Bu grup, Müslümanların sorunlarını eleştiri ve özeleştiri
açısından ele almaktadır. Söz konusu kesime göre Müslümanlar Kur’an’ı terk
ettikleri, ayrıca Marksizm, komünizm, kapitalizm ve liberalizm gibi İslam dışı
düşünceleri benimsedikleri için yenilmişlerdir.
Dirilişçilere
göre Müslümanlar, hilafet sistemini kullanarak İslam’ın başarılı olduğu döneme
geri dönmelidirler. Bu kesim kendi içinde iki gruba ayrılmaktadır. İlk grupta
hükümet karşıtı faaliyet yürüten yapılar durur. Bu stratejiye politik örgüt
kurup hilafeti tesis etmeyi amaçlayan, bir yandan da liberal demokrasi sahasına
dâhil olma fikrine karşı çıkan İslamî örgütler başvurmaktadırlar. İkinci grupta
ise İslamî hükümete dair ideallerin yayılması için gizli faaliyetlere veya güce
başvuran yapılar yer alır. Bireyler veya örgütler İslamî hükümetin egemen
olması için güç kullanırlar.
Bu
yaklaşımın sorunlu olduğunu görmek gerekmektedir. Zira dünyada nesnel koşullar
değişmekte, sorunlar daha da karmaşıklaşmaktadır. Dolayısıyla geçmişe dönmek,
yüzünü eski bir medeniyete çevirmek, romantik bir girişim olmanın ötesine
geçemez.
4.
Konformist. Bu kesim, neoliberalizme onu benimseyerek tepki
geliştirmektedir. Konformistler, esasen neoliberalizme destek sunan grup
içerisinde yer alırlar, ama ona karşı koymadıkları gibi onunla mücadele de
etmezler. Konformistler, neoliberalizme karşı direniş fikrini benimsemezler,
hatta direnişi mevcuttaki liderlere ihanet etmek olarak görürler.
Konformistler, muhafazakâr ve liberal diye ikiye ayrılırlar.
Konformistlere
göre lidersiz bir topluma nispetle, yozlaşmış, zorba ve diktatör liderlere
sahip bir toplum daha hayırlıdır. Liberal ve muhafazakâr boyutları olan
konformist yaklaşım, neoliberalizmin işlediği suçların hafifletilmesine katkı
sunmakta, halkın çektiği yoksulluğun süresini uzatmaktan başka bir işe
yaramamaktadır.
5.
Reformistler. Bu kesim, temelde neoliberalizme karşı çıkar, ayrıca
liberal demokrasiyi eleştiriyor. Onlara göre farklı türevleriyle birlikte
kapitalizm, insanlığın kurduğu medeniyeti yok eden ekonomik-politik cürümlerin
bir kaynağıdır. Farklı sorunlara dair yaptıkları çalışmalar kapsamında
reformistler, insanların ibadetlerine, sembolik meselelere ve gündelik amellere
odaklanırlar. Reformist İslam hareketi içinde yer alan hizipler, bir yandan da
ümmete zarar verecek, doğal kaynakların dağıtılması ile ilgili politikaların
hukukî zeminini eleştirirler.
Söz
konusu reformist kesim, halkın gündelik sorunlarıyla ilgilendiği için İlerici
İslam hareketinin en yakın müttefikidir. Gelgelelim bu kesim, elitler arasında
lobi faaliyeti yürütmeyi esas alan yaklaşıma başvurmakta, ezilenler arasında
dönüştürücü bir faaliyet içine girmemektedir. Reformistler, aynı zamanda
kapitalizmin ötesine uzanmak gibi bir niyete ve arzuya da sahip değildirler.
Dolayısıyla bu türden bir yaklaşımın, kapitalizmin yol açtığı gündelik
sorunları kökten yok etmek için yeterli olmadığını görmek gerekmektedir.
Farklı
eksiklere ve yanlışlara sahip İslamî örgütlerin parçası olduğu bu keşmekeşin
orta yerinde biz, esasen İlerici İslam yolundan yürüyoruz.
İlerici
İslam yolu, Allah’ın insanların birbirleriyle merhametle ve saygı ile
yaklaşması ile ilgili kelâmının devrimci bir ifadesidir. Bu anlamda İlerici
İslam’ın kapıları, başkalarına iyilikle yardım etmek isteyen herkese açıktır.
Asıl iyilikse insanların birbirlerine ve doğaya zarar vermemesidir. İlerici
İslam, münferit bir okul, kendine kapalı bir tarikat veya kibirli insanların
oluşturduğu bir düşünce kulübü değildir. İlerici İslam’ın yolu, hayatın farklı
açmazlarından ve insanların gündelik hayatından uzak durmayan bir bilim ve
yardımseverlik hareketidir.
İlerici
İslam yolu, mevcuttaki İslamî örgütlerin bakış açılarında görülen
yetersizliklere aşağıda belirtilen yöntemler üzerinden karşılık üretmektedir:
(a)
Farklı etnik, dinî, ırkî ve milli arka planlara sahip insanlara aynı zamanda
zulmü yok edip adaleti tesis etmek için işletilecek sürece dâhil olacak farklı
yöntemlere ve niyetlere açık olmak, kendisini dış dünyaya kapatan hatta başka
varlıklara düşmanlık eden İslamî örgütlerden uzak durmak.
(b)
Kadınlara, bilhassa toplumsal sınıf konumları üzerinden yapılan zulme karşı
olmak.
(c)
Geçmişi romantize edip medeniyetin çarklarını geriye çevirmek isteyen İslamî
örgütlerden farklı olarak ileriye bakmak ve medeniyeti etkileyen değişimlere
açık olmak.
(d)
İnsanın insana zulmetmediği, doğaya karşı herhangi bir tutum içinde olmadığı
bir dünya kurmak için kökleşmiş, zulüm üzerine kurulu ekonomik-politik sistemin
ötesine geçme potansiyeline inanan dönüştürücü bir yaklaşımı benimsemek.
(e)
Elitist nitelikleriyle düşünce sahasındaki reformu yeterli gören, çoğunlukla
insanların potansiyelini küçümseyen birey veya örgütlerden farklı olarak,
eleştiri-özeleştiri sürecini işletmek, yapısal meselelere bakmak, insanların
maddi sorunlarına odaklanmak, o sorunlardan kopmamak.
(f)
Ezilenlerden yana olmak, onları zulmü ortadan kaldırılacak olan sürecin birer
faili olarak görmek. İlerici İslam yolu, zulme, adaletsizliğe ve kötülüğe karşı
direnişin, kendi sınıflarının kitlelerin üzerinde olduğunu düşünen örgütlerin
yardım faaliyetleriyle veya elitler arasında yürütülecek lobi çalışmalarıyla
ortaya konulamayacağını düşünmektedir.
İlerici
İslam Forumu, İlerici İslam yolunu açmak ve bu yolda yürüyeceklerin fikirlerini
yaymak için oluşturulmuş bir kurumdur. Forum, kapitalizmdeki cahiliyenin ve
adaletsizliklerin yol açtığı hasarı ortadan kaldırma potansiyelinin
kapitalizmin en fazla ezdiği, aleyhinde en fazla fesada ve komploya başvurduğu
işçilerde olduğuna inanmaktadır. Diğer yandan, küresel terörle mücadele
bağlamında Müslümanlar arasında görülen düşmanlığa, ayrışmaya ve gericiliğe
gerekli cevabı, ancak Müslümanlar verebilirler.
Bu
sebeple İlerici İslam Forumu, Müslümanlara yönelik düşmanlığın, Müslümanlar
arası husumetin, kapitalizmin zorbalığının hüküm sürdüğü koşullarda gerekli
cevabı vermesi için Müslüman işçileri örgütlemeyi amaç edinmiştir. İlerici
İslam Forumu, aynı zamanda toplumsal adaletle alakalı değerleri kabul eden
inanç toplulukları arasında birlik tesis etmek için çabalamaktadır. Bu birliğin
belirli bir ajandası vardır ve amacı, kapitalizmin sebep olduğu
adaletsizliklerle mücadele etmektir.
“Biz istedik ki
yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önder ve vâris kılalım.”
[Kasas:5]
Forum Islam Progresif
21 Ağustos 2020
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder