Pages

01 Ekim 2020

İlerici İslam Forumu Manifestosu


İnsanların kendi ellerinin kazandığı şeyler yüzünden karada ve denizde fesat meydana geldi (ki Allah) yaptıklarının bazısını kendilerine tattırsın ki bundan vazgeçsinler.

[Rum:41]

 

Kapitalizm, ondaki tüm o cahiliye pratiği ve yaptığı kötülüklerle dünyaya ciddi zararlar vermektedir. Kapitalizm çevreye zarar vermekte, ayrıca savaşlara veya isyanlara sebebiyet vermek suretiyle dünyada ciddi hasarlara yol açmaktadır. Bu gözle görülür zararları yanında kapitalizmin sebep olduğu, yoksulların çektiği çile ve beşeriyetteki çürüme türünden gözle göremediğimiz zararları da mevcuttur. Gözle görünen-görünmeyen tüm bu zararlar, kapitalizmin birer sonucudur. Bir üretim tarzı olarak kapitalizm, insanlığı sınıflara hapsetmekte, her şeyin ötesinde, açgözlülüğü beslemektedir.

Dünya genelinde insanlar, “açgözlülük iyidir” şiarını yeni akide olarak benimsemektedirler. Bu inanç, zaman içerisinde daha da derinleşen bir uçurumun oluşmasını sağlamıştır. Bazı insanlar, ellerindeki güçle birlikte kaynakları har vurup harman savururken birçok insan, geri kalan kırıntıları almak için birbirleriyle kavga etmektedir. Dünya genelinde bu uçurum, farklı ayrım çizgileri dâhilinde ortaya çıkmaktadır. Bu noktada kuzey-güney, birinci dünya-üçüncü dünya, daha da özelde zengin merkez-yoksul periferi ayrımlarına gidilmektedir.

Bugün birçok Müslüman, yoksul dünyanın kıyısında yaşamakta, birbirinden kopuk ve ayrı bir hayat sürmektedir. Neoliberal ajandalar halklara zorla dayatılmakta, bu ajandalar, insanların kolektif ruhunu paramparça etmektedir. Neoliberalizmin piyasaya sürdüğü ilk isimlerden olan Margaret Thatcher’ın da ifade ettiği biçimiyle “toplum diye bir şey yoktur, sadece bireyler vardır.” Eğer sadece bireyler varsa ve neoliberalizmin bakış açısına göre bireyin ötesine bakan bir soyutlama saçmalıksa halk da saçmalıktan ibarettir.

Dünyanın kıyısında yaşayan Endonezyalı Müslümanlar da neoliberal kapitalizmin yol açtığı zararlardan etkilenmektedir. Köy ve şehirlerdeki çevresel koşullar giderek kötüleşmekte, hatta kapitalist üretimin ve farklı sömürü biçimlerinin zararını görmekte, yoksulluk doğallaşmakta, aynı zamanda eşitsizlik derinleşmekte, insanlık ahlâkî açıdan çürümekte, insanlar arasındaki düşmanlık daha da artmakta, zaman zaman bu düşmanlık kendisini çeşitli biçimlerde ortaya koymaktadır.

Bugün iktidarda olan hükümet, kapitalist üretim ilişkilerine bir tür araç olarak hizmet veren basit bir komiteden ibarettir. Hükümetin en önemli görevi, işçi sınıfı sürekli sömürülsün diye, sınıflar arasındaki “ahengi” yönetmektir. Uluslararası şirketler karşısında hükümetin asıl meşguliyeti, sermayenin çarklarını yağlamaktan ibarettir. Bölgesel ve merkezi bir güç olarak hükümet, işçi sınıfı ile sermaye sınıfı arasındaki adil olmayan oyunda tarafsız bir konuma sahip değildir. O, ta başından beri kazanma ve zulmetme potansiyeline sahip olan sermaye sınıfından yanadır. Devlet, eğitim sistemi, sivil toplum ağları ve yürürlüğe koyduğu politikalarla kapitalizmle ve neoliberalizmle uyumlu, onları destekleyen bilgiyi üretmekle meşguldür. Sömürüyü ve zulmü teşvik eden, onları daimi kılan, düşünsel meşruiyetin dayandığı zemin olarak devlettir.

Mahrumiyetin ve liderleri eliyle yüzüstü bırakılmanın çilesini çeken, çoğunluğunu işçilerin oluşturduğu Müslümanlar, “küresel terörle mücadele”nin hedefi hâline getirilmektedirler. ABD’nin George W Bush döneminde yürüttüğü bu mücadelede tüm dünya Müslümanları karalanmış, şeytanlaştırılmış, saldırılara uğramışlardır. Halkının büyük bir kısmının İslam’ı bilmediği ülkelerde Müslümanlar en fazla mağduriyetle yüzleşen kesimdir. Öte yandan halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde İslam’a yönelik olumsuz yaklaşımlar, Müslümanlar arasında hayal kırıklıklarına ve aşağılık kompleksine yol açmıştır. İslam’ı savunuyormuş gibi görünen elitlerse bu türden hayal kırıklıklarını ve aşağılık kompleksini kendi ajandalarını uygulamak içi kullanmaktadırlar.

Dünya genelinde Müslüman işçiler, şu iki konumun bilincinde olmalıdırlar: neoliberal felsefenin girdabına kapılan kapitalist üretim tarzında işçi olmak ve İslam’ın şeytanlaştırılmasına sebep olan “küresel terörle mücadele” bağlamı dâhilinde Müslüman olmak. Bu yabancılaşma, kadınlar, göçmenler, yoksullar, engelliler, etnik azınlıklar ve heteronormatif normlar dışında cinsel tercihleri bulunanlar nezdinde alt katmanlara ayrışmaktadır.

Tecrit edilen Müslümanlar farklı yönlere dağılmakta, hatta birbirleriyle kavga etmektedir. Bu kaotik ve tarafları etkileyen çelişki, esas olarak kendilerini dert edinmiş, ümmetin bütünlüğünden ziyade kendi gruplarının çıkarını düşünen elitler arasındaki bir mücadelenin sonucudur. Bu duruma hem küresel hem de yerel düzeyde bakılabilir.

Endonezya siyaseti bağlamında İslamî örgütler, Suharto döneminde siyaset dışında durmaya zorlanmışlardır. Bu sürecin en net ifadesi, seksenlerde tek bir ilkenin yürürlükte kalmış olmasıdır. Öte yandan Endonezya Müslüman Âlimler Birliği’nin kuruluşunu takip eden onlarca yıllık süreç boyunca söz konusu birlik, iktidarın bekası noktasında bir araç olarak kullanılmış, Yeni Düzen hükümetine destek sunulmuş, sonuçta da hareket içerisinde birbirine zıt iki politik eğilim açığa çıkmıştır. Bir kesim iktidarı desteklemiş ve savunmuş, bir kesimse bağımsız politik bloklar inşa etme eğilimi içine girmiştir. Reform sürecinin ardından ekonomi ve siyaset sahası serbestleştirilmiştir. Yeni Düzen hükümetinin yol açtığı sonuçlara bağlı olarak İslamî örgütler, yaşanan gelişmelere farklı tepkiler geliştirmişlerdir. Tepkilerdeki bu farklılığın ana sebebi ise Yeni Düzen hükümetinin yıkılması sonrası güç ilişkilerinde yaşanan değişimdir. Bu sayede İslamî örgütler arasındaki ayrışmalar daha da karmaşık bir hâl almış, belirli örgütler başka örgütlerle iç içe geçmeye başlamışlardır. Reform sonrası dönemde politik ekonomik serbestleşmeye verdikleri tepkiler açısından Endonezya’daki İslamî örgütleri şu şekilde tasnif etmek mümkündür:

1. Liberal. Liberallerin kanaatine göre Müslümanların çilesini çektikleri sefaletin neoliberalizmle bir alakası yoktur. Onlara göre Müslümanlar, liberalizmi ve serbest piyasa görüşünü benimsemelidirler. Sefalet ve mahrumiyet denile sorunlar Müslümanlarla, onlardaki düşünce ve yaratıcılık eksikliğiyle, ayrıca kendisini küreselleşme sürecinin ilerleyişine göre ayarlayamayan teolojileriyle alakalıdırlar. Dolayısıyla bu sorunların neoliberalizmin sebep olduğu yapısal sorunlardan kaynaklanması mümkün değildir. Tıpkı liberal demokrasinin toplumdaki evrim sürecinin nihai aşaması olduğunu söyleyen Fukuyama gibi liberal Müslümanlar da liberal demokrasinin kapitalizmle birlikte güçlenip son aşama hâline geldiğini iddia etmektedirler. Bu sebeple Müslümanlar kapitalizmi benimsemelidirler.

Liberal İslamî yaklaşım yapısal sorunları inkâr etmektedir, dolayısıyla bu sorunlu yapısı ile insanların kendilerini sömürgeleştiren düzenden kurtarılmasıyla ilgili taleplerle çelişmektedir. Bu yaklaşımın ilerici İslamî harekete karşı olduğunu görmek gerekmektedir.

2. Popülist Sağ. Bu kesim, İslamî kimliğin dışından geldiği için neoliberalizme karşı çıkar. Müslümanların yüzleştikleri tüm zarar büyük bir komploya bağlanır ve bu komplonun başkalarınca yürürlüğe konulduğundan söz edilir. Oysa aslında bu kesim, sadece Çin ve Amerika gibi neoliberalizmin farklı aktörlerine karşı çıkmakta, aktörün kendisi Müslümansa ve hareketlerine beğeniyle yaklaşıyorsa neoliberalizme destek sunmaktadır.

Popülist Sağ’ın kimlikle ilgili bu yaklaşımı sorunludur, çünkü zalim ve mazlum aynı kimliğe mensup olabilir. Öte yandan bu kimlikçi yaklaşım, çoğunlukla kapitalist politik-ekonomik sistemin sebep olduğu krizlerden söz konusu sistemi kurtarma gayretinin bir parçası olarak gündeme gelmektedir.

3. Dirilişçi. Bu grup, Müslümanların sorunlarını eleştiri ve özeleştiri açısından ele almaktadır. Söz konusu kesime göre Müslümanlar Kur’an’ı terk ettikleri, ayrıca Marksizm, komünizm, kapitalizm ve liberalizm gibi İslam dışı düşünceleri benimsedikleri için yenilmişlerdir.

Dirilişçilere göre Müslümanlar, hilafet sistemini kullanarak İslam’ın başarılı olduğu döneme geri dönmelidirler. Bu kesim kendi içinde iki gruba ayrılmaktadır. İlk grupta hükümet karşıtı faaliyet yürüten yapılar durur. Bu stratejiye politik örgüt kurup hilafeti tesis etmeyi amaçlayan, bir yandan da liberal demokrasi sahasına dâhil olma fikrine karşı çıkan İslamî örgütler başvurmaktadırlar. İkinci grupta ise İslamî hükümete dair ideallerin yayılması için gizli faaliyetlere veya güce başvuran yapılar yer alır. Bireyler veya örgütler İslamî hükümetin egemen olması için güç kullanırlar.

Bu yaklaşımın sorunlu olduğunu görmek gerekmektedir. Zira dünyada nesnel koşullar değişmekte, sorunlar daha da karmaşıklaşmaktadır. Dolayısıyla geçmişe dönmek, yüzünü eski bir medeniyete çevirmek, romantik bir girişim olmanın ötesine geçemez.

4. Konformist. Bu kesim, neoliberalizme onu benimseyerek tepki geliştirmektedir. Konformistler, esasen neoliberalizme destek sunan grup içerisinde yer alırlar, ama ona karşı koymadıkları gibi onunla mücadele de etmezler. Konformistler, neoliberalizme karşı direniş fikrini benimsemezler, hatta direnişi mevcuttaki liderlere ihanet etmek olarak görürler. Konformistler, muhafazakâr ve liberal diye ikiye ayrılırlar.

Konformistlere göre lidersiz bir topluma nispetle, yozlaşmış, zorba ve diktatör liderlere sahip bir toplum daha hayırlıdır. Liberal ve muhafazakâr boyutları olan konformist yaklaşım, neoliberalizmin işlediği suçların hafifletilmesine katkı sunmakta, halkın çektiği yoksulluğun süresini uzatmaktan başka bir işe yaramamaktadır.

5. Reformistler. Bu kesim, temelde neoliberalizme karşı çıkar, ayrıca liberal demokrasiyi eleştiriyor. Onlara göre farklı türevleriyle birlikte kapitalizm, insanlığın kurduğu medeniyeti yok eden ekonomik-politik cürümlerin bir kaynağıdır. Farklı sorunlara dair yaptıkları çalışmalar kapsamında reformistler, insanların ibadetlerine, sembolik meselelere ve gündelik amellere odaklanırlar. Reformist İslam hareketi içinde yer alan hizipler, bir yandan da ümmete zarar verecek, doğal kaynakların dağıtılması ile ilgili politikaların hukukî zeminini eleştirirler.

Söz konusu reformist kesim, halkın gündelik sorunlarıyla ilgilendiği için İlerici İslam hareketinin en yakın müttefikidir. Gelgelelim bu kesim, elitler arasında lobi faaliyeti yürütmeyi esas alan yaklaşıma başvurmakta, ezilenler arasında dönüştürücü bir faaliyet içine girmemektedir. Reformistler, aynı zamanda kapitalizmin ötesine uzanmak gibi bir niyete ve arzuya da sahip değildirler. Dolayısıyla bu türden bir yaklaşımın, kapitalizmin yol açtığı gündelik sorunları kökten yok etmek için yeterli olmadığını görmek gerekmektedir.

Farklı eksiklere ve yanlışlara sahip İslamî örgütlerin parçası olduğu bu keşmekeşin orta yerinde biz, esasen İlerici İslam yolundan yürüyoruz.

İlerici İslam yolu, Allah’ın insanların birbirleriyle merhametle ve saygı ile yaklaşması ile ilgili kelâmının devrimci bir ifadesidir. Bu anlamda İlerici İslam’ın kapıları, başkalarına iyilikle yardım etmek isteyen herkese açıktır. Asıl iyilikse insanların birbirlerine ve doğaya zarar vermemesidir. İlerici İslam, münferit bir okul, kendine kapalı bir tarikat veya kibirli insanların oluşturduğu bir düşünce kulübü değildir. İlerici İslam’ın yolu, hayatın farklı açmazlarından ve insanların gündelik hayatından uzak durmayan bir bilim ve yardımseverlik hareketidir.

İlerici İslam yolu, mevcuttaki İslamî örgütlerin bakış açılarında görülen yetersizliklere aşağıda belirtilen yöntemler üzerinden karşılık üretmektedir:

(a) Farklı etnik, dinî, ırkî ve milli arka planlara sahip insanlara aynı zamanda zulmü yok edip adaleti tesis etmek için işletilecek sürece dâhil olacak farklı yöntemlere ve niyetlere açık olmak, kendisini dış dünyaya kapatan hatta başka varlıklara düşmanlık eden İslamî örgütlerden uzak durmak.

(b) Kadınlara, bilhassa toplumsal sınıf konumları üzerinden yapılan zulme karşı olmak.

(c) Geçmişi romantize edip medeniyetin çarklarını geriye çevirmek isteyen İslamî örgütlerden farklı olarak ileriye bakmak ve medeniyeti etkileyen değişimlere açık olmak.

(d) İnsanın insana zulmetmediği, doğaya karşı herhangi bir tutum içinde olmadığı bir dünya kurmak için kökleşmiş, zulüm üzerine kurulu ekonomik-politik sistemin ötesine geçme potansiyeline inanan dönüştürücü bir yaklaşımı benimsemek.

(e) Elitist nitelikleriyle düşünce sahasındaki reformu yeterli gören, çoğunlukla insanların potansiyelini küçümseyen birey veya örgütlerden farklı olarak, eleştiri-özeleştiri sürecini işletmek, yapısal meselelere bakmak, insanların maddi sorunlarına odaklanmak, o sorunlardan kopmamak.

(f) Ezilenlerden yana olmak, onları zulmü ortadan kaldırılacak olan sürecin birer faili olarak görmek. İlerici İslam yolu, zulme, adaletsizliğe ve kötülüğe karşı direnişin, kendi sınıflarının kitlelerin üzerinde olduğunu düşünen örgütlerin yardım faaliyetleriyle veya elitler arasında yürütülecek lobi çalışmalarıyla ortaya konulamayacağını düşünmektedir.

İlerici İslam Forumu, İlerici İslam yolunu açmak ve bu yolda yürüyeceklerin fikirlerini yaymak için oluşturulmuş bir kurumdur. Forum, kapitalizmdeki cahiliyenin ve adaletsizliklerin yol açtığı hasarı ortadan kaldırma potansiyelinin kapitalizmin en fazla ezdiği, aleyhinde en fazla fesada ve komploya başvurduğu işçilerde olduğuna inanmaktadır. Diğer yandan, küresel terörle mücadele bağlamında Müslümanlar arasında görülen düşmanlığa, ayrışmaya ve gericiliğe gerekli cevabı, ancak Müslümanlar verebilirler.

Bu sebeple İlerici İslam Forumu, Müslümanlara yönelik düşmanlığın, Müslümanlar arası husumetin, kapitalizmin zorbalığının hüküm sürdüğü koşullarda gerekli cevabı vermesi için Müslüman işçileri örgütlemeyi amaç edinmiştir. İlerici İslam Forumu, aynı zamanda toplumsal adaletle alakalı değerleri kabul eden inanç toplulukları arasında birlik tesis etmek için çabalamaktadır. Bu birliğin belirli bir ajandası vardır ve amacı, kapitalizmin sebep olduğu adaletsizliklerle mücadele etmektir.

Biz istedik ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önder ve vâris kılalım.” [Kasas:5]

Forum Islam Progresif
21 Ağustos 2020
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder