Pages

17 Ağustos 2020

Halka Hizmet Et, Sosyalizm İçin Savaş

Komünistler olarak, yoldaşlarımız tarafından yapılmış olan açıklamada ileri sürülen, kurtuluşun nihai hedefi ve sınıfsız, devletsiz toplum fikirlerini harfi harfine kabul ediyoruz. Bu hedef, bizim burada olma sebebimizdir. Devrimimizin kapitalistler, din adamları, hiyerarşi yanlıları ya da beynelmilel hâkim sınıfa hizmet eden başka bir şer gücü tarafından mahvedilmemesi konusunda onlarla aynı kaygıları ve kararlılığı paylaşıyoruz. 

Tugay’ın içinde, devrimci hedeflerimizi yansıtan yapıların inşasının gerekliliği konusunda; her birimizin devrim yapma sürecine katılması gerekliliğinde; halkın her ferdinin birbirine karşı eğitici ve saygılı olması gibi meselelerde bir anlaşmazlık yoktur. Anlaşmazlık, bunların her birini nasıl yapacağımızdadır. Bu açıklamada, kendimizi bu farkları tartışmayla sınırlandıracağız.

Farklılıklarımız, esasen anarşizm ile komünizm arasındaki anlaşmazlıktır. Anarşizm, dürüst insanlarda demokrasinin, bireysel inisiyatifin ve halkın iktidarının desteklenmesinin dürüst ve haklı bir kaygısı nedeniyle gelişir. Ancak anarşist çözümler, karşılaştığımız karışık çelişkilerin sadece bir tarafı ile, gerçekçi olmayan bir şekilde ilgilenir. Bu açıklamada herhangi bir çelişkinin herhangi bir yanını inkâr etmiyoruz, anarşizm tarafından her durumda görmezden gelinen tarafa işaret ediyoruz. Buradaki her durumda, bu kısım da açıkça birincildir.

Anarşizmde yeni olan pek bir şey yok. Kapitalizmdeki devrim öncesi her dönem, Marksist-Leninist fikirlerin olduğu kadar anarşist fikirlerin de yeniden ortaya çıkmasına tanık olmuştur. Anarşizm, yıllar boyunca çeşitli isimler ve şekiller alarak farklı kılıklara büründüyse de (Anarşizm, Anti-otoriteryenizm, Anarko-bilmemne vs.), onun ana özelliği her daim, devlet üzerine sahip olduğu şaşkın ve paranoyak görüşü olmuştur.

Devlet (her devlet), sınıf hâkimiyetinin bir aracıdır, daha eksiği ya da daha fazlası değil. Bundan dolayı da, zulmün şu an görebildiğimiz yüzü, onun polis, hapishane, mahkeme, okul, sosyal yardımlaşma gibi kurumlarıdır. Eğer bu yüzeysel görünümü alır, onu şeylerin gerçek doğası olarak kabul edersek, doğal olarak da devletin kendisinin zulme neden olduğu sonucuna varırız. Hiçbir şey, gerçekten uzak kalamaz. Devletin kendisi, sınıflı toplumun yarattığı zulmün bir sonucudur ve şeklidir, bundan başka bir şey değil. Kapitalizmi yok etmek istiyoruz, çünkü kapitalizm, kurtuluş yolunun ve zulmü bitirmenin önünde duruyor. Burjuva devletine vuruyorsak bunun sebebi, devlete vurmamızın otomatik olarak özgürlüğü doğuracak olması değildir, kapitalizmi ve hâkim sınıfı yok etmek için ilk önce onların hüküm sürdükleri aracı yok etmemiz gerektiği içindir.

Devlet, sınıf hâkimiyetindeki bir araçtan başka bir şey olmadığı için, biz nasıl istersek isteyelim, sınıflı toplum varlığını sürdürdükçe o da varlığını sürdürecektir. Bir devrim ise sınıflı bir toplumu bir çırpıda halledemez, hâkim olan bir sınıfın yerine bir başka sınıfı koyabilir ancak. Bu tarihsel dönemde özgün olan şey ise, yeni hâkim sınıfın bir avuç patronlar değil, emekçi kitleler olacak olmasıdır.

Mümkün olduğunca açık bir şekilde belirtmek istiyoruz: anarşistlerin “oportünist, aşağılık haydutlar” olmadıklarına inansak da, anarşizmin kapitalistlerin ideolojisinde konumlandığına, dürüst insanlardaki sebatının, bu ideolojinin aramıza ne kadar sızdığına dair en açık örnek olduğuna kesin olarak inanıyoruz. Anarşizmin asıl tehlikesi, dürüst devrimcilerin gücünü tüketiyor olması ve devrimci enerjiyi somut, gerçekçi hedeflerden saptırmasıdır. Aşağıdaki yedi madde, Tugay içinde anarşizm ile komünizm arasındaki başlıca mücadele alanlarını belirtiyor.

1. Anarşistler dahi gerçekliği tamamen ihmal edemezler. Köşeye sıkıştıkları vakit, kapitalizmden komünizme geçiş sorununa çözüm olarak, “birbirleriyle ilişkili” küçük grupların bir federasyonundan bahsederler. Çünkü merkeziyetçiliği, proletarya diktatörlüğünü ve devrimci liderliği, içinde bulundukları ve içinden çıktıkları somut gerçeklikten kopmuş, kendi başlarına şeyler olarak görürler (ve onlardan korkarlar). Bu, Tugay içindeki anlaşmazlığın merkezinde yer alıyor.

Her şey gibi, merkeziyetçilik de bir sınıfın çıkarına hizmet eder. Uçaklar, tanklar, bombalar, silahlar, emperyalistlerin hizmetindeyseler korkunç şeylerdir. Fakat bunlar eğer halkın elindeyseler, o zaman kurtuluşun araçlarıdır. Emperyalizmin elindeki merkeziyetçilik, korkunç bir şeydir. Halkın elindeki merkeziyetçilik, diğer hiçbir silahtan aşağı kalmayacak şekilde bir kurtuluş aracıdır. Her şey, nasıl ve kimin çıkarı için kullanıldığına göre “iyi” ya da “kötü”dür. Merkeziyetçilik, proletarya diktatörlüğü ve devrimci liderlik gibi soyut kavramları basit ve tek yönlü olarak ele almak, onların “kötü” olduklarını ve dolayısıyla da reddedilmesi gerektiğini söylemek, bebeğin suyunu dökerken bebeği de atmak demektir. Şeyleri soyut, onları çevreleyen gerçeklikten ayrı olarak görmek, burjuvazinin bize öğrettiği dünya görüşüdür.

Bu konuda başka bir seçeneğimiz yok. Bu ülkede var olan gerçekliğe kısa bir bakış, yeni hükûmetimizin merkezî olup olmayacağı konusunda bir şüpheye yer bırakmıyor. Bu ülkede üretim araçlarının özel mülkiyetini ortadan kaldırdığımızda, devasa, son derece karmaşık, iç içe geçmiş ve birleşik bir üretim sisteminin kontrolünü ele alacağız. Önümüzdeki gerçeklikte olan şey, beynelmilel burjuvazinin (şu anki hâkim sınıfın) kendi örgütleriyle; toplumsallaşmış ve iç içe geçmiş olan millî ve beynelmilel ekonomisiyle; yirmi milyon “beyaz yakalı” bürokratıyla; oldukça merkezî ve etkili polis ve asker aygıtlarıyla birlikte ayakta duruyor olmasıdır. Kendimizi küçük, otonom gruplara bölmek için meşru bir sebep olduğunu varsaysak bile (ki zinhar öyle bir durum yok), zihin, bu ülkedeki muazzam üretim sisteminin sorumluluk ve kontrol bölgeleri olarak bölünmesi ve böylece birbirleriyle ilişkili her grubun bir federasyon içinde diğer “ilişkili” gruptaki herkesin yararına çalışacağı sorunu karşısında yalpalıyor. Bahsettiğimiz gerçekliğe rağmen böyle bir şey saçma duruyor.

Toplumu değiştirmek denilen o muazzam görev, herkesin kolektif katılımına ihtiyaç duyar. Demokratik merkeziyetçilik, herkesin temsil edilmesini ve temsilimizin değiştirmek istediğimiz dünya üzerindeki etkisini temin eden bir araçtır. Demokratik merkeziyetçilik, demokrasinin gücü ve çeşitliliği ile merkeziyetçiliğin gücünü ve birliğini birleştirir. Devrimci demokratik merkeziyetçilik, bir avuç liderin bizim tepemizde giymiş olduğu bir hiyerarşi ve güç yeleği değildir. Demokratik merkeziyetçi proleter devleti, tam olarak, birleşmiş halkın bütününde konumlanan bir iktidardır. Proleter demokratik merkeziyetçilik, hiyerarşi ile başa çıkmada bir silahtır, devrime mümkün olan en geniş katılımı sağlamak için bir güvencedir.

Birlik ve iletişim eksikliği nedeniyle federasyon, özellikle de silahlı işlerle uğraşan gruplar için, şu sırada taktiksel bir adım olabilir. Bir örgüt kurmak için yeterli politik birliğe sahip olmadığımız bir dönemde böyle bir adım, örgütün otonom yapısını korurken, aynı zamanda eylem birliğini de gerçekleştirmemize olanak sağlar. Fakat biz, federasyonun, zayıflığımızdan dolayı gereken geçici bir adım olarak görülmesi gerektiğine inanıyoruz. Federasyon, bizim ayrılıklarımıza yol açan ve bunları ebedîleştiren gerekli bir şerdir. Mümkün olan en kısa süre içinde ondan kurtulmak gerekir. Federasyon, birlik inşa etmek yerine, bizim farklılıklarımızı kurumsallaştırır.

Sosyalizm, toplumu, kendimizi ve çocuklarımızı burjuva pratiğin ve ideolojisinin kanserinden kurtarmak için kullanacağımız genel şekildir. Bunun küçük otonom gruplarla nasıl yapılabileceğini tahayyül etmek, bizim için zordur. Diyelim ki Utah eyaletinin Ogden kentindeki Black Flag Tractor fabrikasında, emeğin cinsiyet temelinde bölünmesinin doğal ve doğru olduğuna dair bir karar alındı, kadının yerinin ev olduğu ve onların “şeylerin doğal düzenine” müdahale edemeyeceği söylendi. Eğer çoğunluk kabul ederse, bu o otonom grubun hakkı mıdır? Biz öyle olduğunu düşünmüyoruz. New Mexico’nun Santa Fe kentindeki Red Star Locomotive şirketi, ülkenin ulaşım sistemindeki stratejik konumlarından dolayı, hizmetleri karşılığında geri kalanlarımıza fahiş bir fiyat sunsa, bu kurtuluş mu olurdu yoksa gasp mı?

Bunların hiçbirisi, sınıfımız üzerindeki özel baskının ve ona dayatılan bitmez tükenmez bölünmelerin sonucunda doğan sorunları görmezden gelmeyi gerektirmiyor. Kendimizi baskıcı fikirlerden ve davranışlardan arındırmak, varoluşun yeni, devrimci yollarını öğrenmek, uzun ve çetrefilli bir mücadele olacaktır. Bizler, hem sosyalizmden önce hem de sosyalizmin hükmü sırasında, özel olarak baskı altına alınmış halkın ayrı örgütlere duyduğu ihtiyacı tanıyoruz. Fakat bu ayrı örgütler, bağımsız hükûmetler olmayacaktır. Onun yerine, bu örgütlerin işlevi, bizi özel baskının her şekline karşı mücadeleye sevk edecektir. Bu örgütlerin hedefi, parçası oldukları sosyalist devletle aynı olacaktır; yani kendi varoluş amaçlarına son vermek ve gerçek birliğe, komünizme varmak.

Temel olarak, bir değil sayısız bürokrasi gerektiren küçük grupların federasyonunun devrimci hedef olarak önümüze konulmasına karşı çıkıyoruz. Hükûmetlerin ve bürokratların kökünü kazımak daha kolaydır. Eğer işçi sınıfının “deri rengi, cinsiyet, yaş sınırı tanımadığı” doğruysa (ki biz bunu öyle kabul ediyoruz), “hayatlarını sürdürmek için (karşılığı ödensin ya da ödenmesin) sahip oldukları emekten başka bir şeyi olmayanlar bu sınıfın üyesi” ise, o zaman bizi küçük gruplara bölmeye yönelik her girişim, başarısızlığa mahkûmdur.

Bu konudaki tek istisna, ABD’deki mazlum halklardır. Biz, bu mazlum halkların Kuzey Amerika’da kendi topraklarına sahip olma, kendi hükûmetlerini kurma ve kendi kaderlerini tayin etme hakkını sonuna kadar destekliyoruz.

2. Tamamen gelişmiş kapitalizmden sınıfsız, devletsiz topluma geçişin nispeten kısa bir dönemde gerçekleşeceğine dair, anarşizmde üstü kapalı fakat yoldaşlarımızın açıklamasında besbelli olan görüşü kabul etmiyoruz. Kapitalizmi devirmek, epey uzun bir zaman alacaktır. Bu zaman içinde yolda zikzaklar, geriye dönüşler, yanlış başlangıçlar ve yoldan dönüşler olacaktır. Fakat uzun ve çetin olan bu görev, özgür olma mücadelemizde ancak ilk adımı temsil etmektedir. Kapitalizmi devirmek (devlet iktidarının ele geçirilmesi) ile sınıfsız, devletsiz toplumun şafağı arasındaki ayrımı açıkça anlamalıyız. Bunlardan ilki, yıllar boyu, belki de kuşaklar boyu sürecek bir yürüyüşteki ufak bir adım olacaktır. Bu sorunda açık olmak çok önemlidir. Aksi takdirde, kapitalizmin yerinin neyi alacağı meselesinde gerçeklik dışı bir adım atmakla kalmayız; aynı zamanda, kapitalizmi devirme fırsatı ortaya çıktığı vakit onu da elimizden kaçırırız. Lenin bir defasında, Bolşeviklerle anarşistlerin arasındaki farkı açıklarken, anarşistlerin devrimi, o anki halk değişene kadar istemediklerini; Bolşeviklerin ise devrimi o anki halk ile hemen yapmak istediklerini söylemişti. Gerçek de bu değil mi?

3. Devrimci liderlik, devrimin gelişimi tecrübeli ve tüm sınıfın kolektif tecrübesini derlemek ve ileriye giden yolu tanımlamak için gerekli olan açık bir kavrayışa sahip kişileri ürettiğinde meydana gelecektir. Devrimci liderlik, devrimin bir ürünü ve silahıdır ve eğer biz başarılı olacaksak, devrimci liderliği tanımlamayı öğrenmeli ve bu kendi aramızda teşvik etmeliyiz. Aynı zamanda uyanık olmayı ve devrimci liderlikle çıkarcı oportünizmi ayırt etmeyi öğrenmeliyiz. Ayrıcalıklı ve kalıcı olan tüm liderlik pozisyonlarını kazıyıp atmalıyız; iktidarın, devletin ya da parti memurlarının elinde toplanmasına izin vermemeliyiz. Sorumlu liderlik geliştirmenin anahtarı, halk kitlelerinin inisiyatifinin teşvik edilmesidir. Ancak silahlanmış, örgütlenmiş, sınıfımızın ve toplumdaki rolümüzün bilincinde olan halk kitleleri, sorumlu, devrimci liderliği uzun süre güvence altında tutabilir. Halk kitleleri, insanları pratiklerine, tecrübelerine ve gerçekliği kavrayışlarına göre liderlik pozisyonlarına getirirler, uygun gördüklerinde ise o pozisyonlardaki kişileri değiştirirler.

4. Amerikan istisnacılığı yeni bir şey değil. Bu istisnacılık, geleneksel olarak, ABD’de silahlı mücadele ihtiyacını reddetmek için kullanılmıştır. Sözgelimi, “Amerika uzun bir demokrasi tarihine, neredeyse tamamen ücretsiz eğitime, genel seçim hakkına ve sözde de olsa sivil muhalefeti teşvik eden bir geleneğe sahiptir. Dolayısıyla da Amerikan burjuva demokrasisi, sınıf karakterinde daha istikrarsızdır. Amerika’da sosyalizm, o çirkin silahlı mücadele ihtiyacı olmadan tecelli edebilir” vs. Yoldaşlarımızın Amerikan istisnacılığı ise daha inceden işlenmiş. Öncülü baş aşağı çeviriyorlar ve diyorlar ki, Amerikan işçi sınıfı (“aptal” ya da “ruhsuz” olmasa bile), rezalet bir durumda, bireyselleşmiş, rekabetçi, ırkçı, cinsiyetçi vs. ve bunun için de sosyalizmin merkezileşmesi ve birliği gereksiz ya da tehlikeli bir şeydir. Eğer bu kara çalmalar doğru olsaydı (ki değil), o hâlde anarşistlerden bu berbat haldeki insanların kendi devrimlerini mahvetmemeleri için daha fazla merkezileştirme üzerine tartışmalarını beklerdik.

5. Küçük, sıkıca kaynaşmış ve birbirinden izole olan gruplarda güvenliği sağlamak çok daha kolay olsa da, bu küçük, sıkıca kaynaşmış otonom gruplar, ABD Ordusu gibi birleşik, yekpare bir güce karşı pek etkili olamazlar. Bireysel inisiyatifi gerçekleştirmenin ve mümkün olduğu kadarıyla tam bir demokrasiyi teşvik etmenin devrimci hedefleri ile merkezî örgütün gerektirdiği güç ihtiyacı ve eylem birliği arasında bir çelişki vardır. Burada anarşizmin görüşü tek taraflıdır, çelişkinin ikinci yanını ihmal etmektedir. Anarşizm istiyor ki biz, zaten “gözü dönmüş” file küçük bir sivrisinek çetesiyle saldıralım.

6. “Devrim, kuşkusuz, dünyanın en otoriter şeyidir; devrim, halkın bir bölümünün kendi iradesini, halkın öteki bölümlerine top, tüfek, süngüyle, otoriter araç olarak ne varsa hepsiyle, zorla kabul ettirdiği bir eylemdir.” (Friedrich Engels, Otorite Üzerine, aktaran: Lenin, Devlet ve Devrim) Bu çok açık bir ifade ve buna rağmen anarşistlerin nasıl oluyor da otoriter olmayan bir devrim istediklerini anlamıyoruz, görünen o ki terimlerde bir çelişki var. Eğer kastettikleri şey, eskiden hâkim olan zalimlere karşı acımasızca otoriter olurken, emekçi kitlelere karşı otoriter olmamaksa, o hâlde onlarla tamamen aynı fikirdeyiz. Bu, proletarya diktatörlüğünün tanımıdır.

7. Bu açıklamada “kitleler” ifadesini çokça kullandık ve bunu söylerken ne kastettiğimizi açıklığa kavuşturmak isteriz. Kitlelerden kastettiğimiz; hâkim sınıf ve onun ajanları hariç, bizler dâhil, bir bütün olarak ve içindeki herhangi bir bölümünden farklı olarak tüm halktır. Halkın hiçbir bölümü, sözgelimi sanayi işçi sınıfı, kadınlar, erkekler, mazlum milletler, eşcinseller, komünistler, anarşistler ya da başka herhangi kimse, devrimi kendi başına yapmayacaktır. Tüm bu saydıklarımız, ancak bir araya geldiklerinde kazanabileceklerdir. Ancak her birimiz “kitlelere hizmet et” sloganını gerçekten düşüncemize ve pratiğimize kazıyınca; kendi şahsi çıkarlarımızı ve ihtiyaçlarımızı tali, hepimizin çıkarını, ihtiyacını ve arzusunu esas alınca devrim tamamlanacaktır. Bu, tam da bilincimizi devrimcileştirme meselesinin özünü teşkil eder.

Son zamanlarda Tugay içinde, “halkın hizmetinde” ifadesi ve fikri üzerine bir mücadele yaşandı. Bu ifade, Tugay’ın birlik açıklamasından çıkarıldı, çünkü içimizdeki anarşistlere göre biz zaten “halk”tık ya da en azından halkın bir parçasıydık ve halkın hizmetinde olma fikri de bizi herkesin üstünde konumlandırıyordu ve bu, elitist bir fikirdi. Eğer kendi çıkarlarımızı, ihtiyaçlarımızı, hepimizin çıkarlarına ve ihtiyaçlarına göre tali bir konuma atmaya dair umuda sahip olacaksak, halkın parçası olmanın “halk” olmaktan çok farklı bir şey olduğunu açık bir şekilde anlamalıyız.

“Bizim hareket noktamız, kendimizi kitlelerden bir an olsun ayırmadan ve her durumda bir tek kişinin, küçük bir grubun çıkarları yerine halkın çıkarlarından ilerleyerek, halka yürekten bir bağlılıkla hizmet etmektir.” [Mao Zedung, 1945]

Komünistler olarak bizim görevimiz, çalışan halk kitlelerini tüm toplumun ve toplumun ürettiği her şeyin tam mülkiyetinde ve hâkimiyetinde görmektir. Bunu gerçekleştirmek için burjuva devleti parçalamalı ve onun yerine tamamen demokratik bir işçi hükûmeti kurmalıyız.

Kapitalizmden sınıfsız, devletsiz bir topluma bir hamlede sıçramak imkânsızdır. Biz zalimlerin devlet aygıtını yok ettik diye, beynelmilel hâkim sınıfın (burjuvazinin) direnişi ortadan kaybolmayacaktır. Hatta bunun aksine, direnişleri ve iktidarı geri almadaki kararlılıkları bin kat daha artacaktır. Bir ihtimal, bunu başaracaklardır da, tıpkı Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi. Bu, Rus Devrimi’nin bize öğrettiği en açık ve önemli derstir.

Burjuvazi, neredeyse sınırsız parasıyla ve kaynaklarıyla birlikte, muazzam uluslararası bağlantılara sahiptir. En önemlisi ise, onların burjuva düşünce biçimlerini, ilişkilerini ve toplumsal örgütlenmelerini bize kabul ettiren pasif alışkanlıklarımızdır. Bunu onların sistemi, kapitalizm yarattı ve bu alışkanlıkları her birimizde sürekli olarak takviye etmektedir. Bir tarafta, bilincimizi hemen şimdi değiştirmeye başlamamız gerekirken, öte tarafta ise bu ideolojiyi, kaynağı kapitalizm olduğu için kapitalizm sınırları içinde tasfiye edemeyecek olmamız, bize sağduyudan başka bir şey olarak gelmiyor. Bu ideoloji, sömürücü olmayan toplumsal bir bağlam içinde, yıllarca sürecek pratiğin ve uzun bir mücadelenin sonucunda tamamen aşılabilir.

Sosyalizm, yani işçi devleti, kapitalizmden komünizme (sınıfsız topluma) geçişte gereklidir. Bu işçi demokrasisinin iki amacı olacaktır. Birincisinde, halkın üretim araçlarının özel mülkiyetini, işsizliği, yoksulluğu, çevrenin yok edilmesini, savaşı ve kapitalizmin kâr adına yarattığı tüm sefaleti lağvetmesinde kullanacağı bir silah işlevi görecektir. Bizi kör eden ve yolumuzdan saptıran “geleneksel kapitalist davranışlar ve şartlandırmalar”ın prangalarını ancak bu bağlamda söküp atabiliriz. İkincisinde ise, beynelmilel burjuvazinin eski kibir ve insan sefaleti üzerine kurgulanmış sistemlerini yeniden tesis etme girişimlerini acımasızca bastırarak devrimimizi koruyacak ve savunacaktır.

Sosyalizmin ve işçi devletinin ilkeleri, Marx, Lenin ya da bir başkası tarafından icat edilmedi. Bu ilkeler, halk tarafından, burjuvaziye karşı girişmiş oldukları kanlı mücadelede keşfedildiler ve bu ilkeler, 1871’deki Paris Komünü’nden beri her anti-kapitalist devrimde kullanıldı ve rafine edildi. Bu tecrübelerde olumlu olduğu kadar olumsuz da olan dersler vardır. Yine de bu, devrim için bazı “taslak”ların bize mekanik olarak geçtiği anlamına gelmez. Devrim, bundan daha zor bir iştir. Marksizm-Leninizm, gerçekliği var olduğu gibi tahlil eden ve tarihsel gerçeklik değiştikçe değişen bir bilimdir. Marksizm-Leninizm, somut şartların somut tahlilidir. Her mekân için geçerli olduğu üzere, buradaki somut şartlar, başka bir yerdeki somut şartlardan farklıdır. Çin’in somut şartları, Paris Komünü’nünkinden farklıdır; Vietnam’daki somut şartlar ile Sovyetler Birliği’ndeki somut şartlar farklıdır. Bu ülkelerdeki sosyalizmin özel şekilleri de bu farklılıkları yansıtır. Sosyalizmin ABD’deki özel şekilleri, bir başka yerdekinden çok daha farklı olacaktır ve bunlar, halk tarafından mücadele ve pratik süreci içinde keşfedileceklerdir. Devrimin hepimizin ihtiyaçlarını karşılamasının ve hepimizin çıkarlarını temsil etmesinin yolu, hepimizin devrimin liderliğine katılım göstermesinden geçer. Başarılı olmak, aynı zamanda ayağımızın yere basmasını ve buradaki devrim için başarılı bir strateji geliştirmek niyetiyle tarihteki dersleri ve kendi tecrübemizi kullanmayı gerektirir.

Sosyalist Devrim, “büyük çoğunluğun o büyük çoğunluğun çıkarına olacak şekilde çalışacağı, kendisinin bilincine sahip, bağımsız hareketidir”. [Karl Marx]

Açıkçası, burjuva unsurların bu farklılık ifadelerine tepkileri, bunları bölünme için koz olarak kullanmak olacaktır. Bize göre halk, bu adi bölücülük zuhur ettiği zaman ona karşı savaşmalıdır. Bizler, sekiz birlik maddesi ve tüm Tugay’ın Politik Bildirge’si etrafında sıkı bir biçimde birleştik. Politik farklılıklarımız, gelecekte bu ülkedeki devrimin başarısı ve başarısızlığı arasındaki fark anlamına gelecek olsalar da, şu an için esas sorunlar değillerdir. Şu zamandaki politik farklılıklarımız teoriktir ve çalışmamız üzerine bir etkisi yoktur. Uzun bir süre boyunca birlikte olmak ve birlikte savaşmak niyetindeyiz. Bu sorunlara cevap pratik içinde, bu ülkedeki ve dünyanın her tarafındaki devrim sürecine katılan halk kitleleri tarafından verilecektir.

Şu an bizler, halkı bu ülkedeki silahlı mücadele sorunuyla uğraşmaya ve Tugay’ın Politik Bildirge’sini tamamen tartışmaya, eleştirmeye ve buna cevap vermeye teşvik ediyoruz. Bu cevaba ve eleştiriye ihtiyacımız var. Bu belgede gündeme getirilen meseleler ve çalışmamız üzerine tartışmalar neredeyse hiç yokken, teorik farklılıklarımız üzerine tartışmalar Marksist-Leninist ve anarşist metinlerde gırla mevcuttur. Her hâlükârda bizler bununla ilgilenmiyoruz ve farklılıklar üzerine açıklamalara yapılan yorumlara en az altı ay boyunca cevap vermeyeceğiz.

Burjuva Bölücülüğü ve Sansasyonalizmi ile Savaşalım!

George Jackson Tugayı

[Kaynak: Creating a Movement with Teeth: A Documentary History of the George Jackson Brigade, Yayına Hazırlayan: Daniel Burton-Rose, PM Press, 2010, s. 169-177.]