Asıl
adı Garabed Garabedyan olan Charles R. Garry, herkesin Kara Panter Partisi’nin
avukatlığını yaptığı için bildiği bir insan hakları avukatıdır. 17 Mart
1909’da, Osmanlı İmparatorluğu’nda Hamidiye Alayları’nın gerçekleştirdikleri
katliamlardan kurtulan bir Ermeni ailede dünyaya gelen Garry, Kaliforniya’nın
San Joaquin ilçesine bağlı Selma kasabasında büyüdü. Etnik köken açısından
Ermeni olması sebebiyle çilesini çektiği ayrımcılık, ömrü boyunca haklarından
mahrum edilen kesimler için mücadele eden bir savaşçı hâline gelmesine katkıda
bulundu.
Roger
Tataryan’ın kaleme aldığı, Charles R. Garry ile ilgili bu yazı, 16 Ağustos 1991
tarihindeki ölümünün ardından, San Francisco Examiner gazetesinin
26 Ağustos 1991 tarihli nüshasında yayımlandı.
● ● ●
Charles Garry’nin Savaşçıya Dönüştüğü Gün
Charles
Garry’nin Kara Panterler ve Şikago Yedilisi gibi radikal kuşağa mensup isimleri
tutkuyla savunan bir isim hâline neden geldiğini anlamak için yirmilerde Orta
Kaliforniya’daki Selma Lisesi’nde yaşanan bir olayı bilmeniz gerekiyor.
Bobby
Seale ve Huey Newton gibi müesses nizama karşı çıkan eylemlerin savunma
avukatlığını üstlenmiş olan Garry, birkaç gün önce 82 yaşında vefat etti.
Gördüğüm, onunla ilgili olarak ölümü ardından yazılan yazılarda,
Kaliforniya’nın San Joaquin Vadisi ilçesindeki küçük bir çiftlik kasabasından
gelmiş sessiz ve çalışkan bir çocuğun dışlananların, ezilenlerin ve pek ilgi
görmeyen davaların ateşli ve mücadeleci bir savunucuna nasıl dönüştüğüyle
ilgili hikâye tam olarak anlatılmıyordu.
Charles
Garry, söz konusu hikâyeyi bana yıllar önce Williamsburg Kolonisi’ndeki bir
konferansta anlatmıştı. Bu sohbetin ABD tarihinin yüce tuttuğu bir alanda
meydana gelmesini özellikle anlamlı bulduğumu belirtmeliyim, zira anlattığı
hikâye, adalet ve eşitlik anlayışının Amerikan geleneğinin bir parçası olması
gerektiğini söyleyenleri müstehzi ifadelerle eleştiren, ırk ayrımcılığı ile
ilgili bir hikâyeydi.
Charles
Garry’nin San Joaquin Vadisi’nde Ermeni karşıtlığının tavan yaptığı bir dönemde
büyümüş olmasının da bu durumda payı var. Bugün ilçenin önemli bir kısmında
yobazların asli hedefi öteki azınlıklar olsa da soyadı “yan” ile biten
insanların sürekli maruz kaldıkları aşağılanmayı o günlerde ilçenin orta
kesiminde yaşamış Ermenilerin teki bile unutmuş değil.
Charles
Garry’nin adı doğduğunda Garabed Garabadyan’dı. Selma Lisesi’nde aldığı notlar,
onu mezuniyet konuşması yapma konusunda en uygun aday hâline getirdi. Sorun da
tam da bu noktada ortaya çıktı.
Mezuniyet
töreninin yakınlaştığı süreçte bir gün Selma Lisesi’nin müdürü, genç Garabed’e
“anne-babana söyle, gelip beni görsünler” dedi. Aile müdürün ofisine geldiğinde
müdür dilinin altındaki baklayı çıkarttı.
“Bay ve Bayan Garabedyan.
Bilmenizi isterim ki normalde bu mezuniyet konuşmasını Garabed’in aldığı
notları almış biri yapardı. Ama elbette sizin de anlayışla karşılayacağınız
üzere, bu konuşmayı bir Ermeni’nin yapması mümkün değil.”
Buradan
da müdür aileye, oğullarının hakkı olan bu konuşmayı yapma onurunu etnik kökeni
daha kabul edilir olan birine vermek zorunda olduklarını söyledi. Konuşmayı
yapanın adı Suzy Smith miydi, Jerry Jones muydu hatırlamıyorum, önemli de değil
zaten. Hikâyenin geri kalan kısmı, Charles Garry’nin Williamburg’da o gün
anlattığı gibi ilerliyor.
Hiç
şüphe yok ki müdür, çocukta açtığı o derin yaradan zerre haberdar olmadan ölüp
gitti. İstisnaların da görüldüğü o dönemde genç Ermenilere benzer türde
travmalar yaşatan tek öğretmen bu müdür değildi. Selma Lisesi’nde bir öğrenciye
sergilenen önyargılı yaklaşım sayesinde toplumun bir mağduru olduğunu düşündüğü
herkesi gönüllü olarak savunan, her türden adaletsizliğe hassasiyet geliştiren
bir avukat yetişmişti.
Fakat
Garry’nin yoluna başka güçlükler de çıktı. Fresno şehrinde psikolog olarak
çalışan Dr. Loretta Haroyan isimli dostunun anlattığı kadarıyla Charles
Garry’nin umudu, Stanford Üniversitesi’nde okumak yönündeydi, bu amaçla da okul
ücretini San Fransisko’daki bir kuru temizlemecide çalışarak biriktirmekteydi.
Patronu kendisine, biriktirdiği 1.500 dolar civarında parayı çoğalsın diye
borsaya yatırmanın akıllıca olacağını söyledi. 1929’da borsanın iflas etmesiyle
tüm para uçup gitti.
Bu
sebeple gündüzleri kuru temizlemeci ve ütücü olarak çalışan Charles Garry,
hukuk diplomasını akşam okulundan almak zorunda kaldı. Haroyan’ın dediğine göre
Şikago Yedilisi ile kurduğu ilişki sonrası Harvard’da ders vermesi yönünde
davetiye aldı ama Garry bu daveti geri çevirdi. Haroyan “neden geri çevirdin?”
diye sorduğunda, Garr şu cevabı vermişti: “Beni neden istesinler ki. Ben
üniversite mezunu bile değilim. Alt tarafı bir akşam okulundan mezun olmuş bir
avukatım.”
Garry
hayatıyla ilgili kitabı yazdığında kitaba Mahkeme Salonundaki Sokak
Dövüşçüsü ismini verdi. İçinde bulunduğu durum ne kadarını talep ediyorsa o
kadar sert olabilen bir avukat için oldukça uygun bir başlıktı bu.
Haroyan’ın
aktardığına göre bir seferinde Garry, müvekkiline önyargıyla yaklaşan bir
hâkimin karşısına çıktı. Halka açık duruşma esnasında kuru temizlemecilere
kıyafet getirip götürdüğü günlerden bahsederken, genelev sokağındaki birçok
adresten sipariş aldıklarını, o evlerin bazılarının kime ait olduğunu
anımsadığını söyledi.
Meseleyi
anlayan yargıç, tavrını hemen değiştirip tarafsız bir konum aldı. Kabaymış gibi
görünen bu tür taktikleri uygulamasının sebebi ise onun Selma Lisesi’nde
bulamadığı fırsatı ve şansı birilerine sunmak istemesiydi.
Roger Tataryan
26 Ağustos 1991
Kaynak